hesabın var mı? giriş yap

  • kendimi bildim bileli "fenerbahçe'nin gerçek sorunu", "çikis yolu" aranir. oysa fenerbahçe'nin, çozulmesiyle basariya ulasilacak belirgin ve tek bir problemi yoktur. fenerbahçe, yonetimiyle, taraftariyla, turkiye'de yarattigi/maruz kaldigi (ikisi birbirine bagli) sosyokulturel kimlik imgesiyle basli basina hem bir basari hikayesi hem de hiçbir zaman olgunlasmayacak bir sosyal olgudur. aslinda fenerbahçe'nin buyuklugu veya performansindan ziyade yapisi onemlidir.

    fenerbahçe sloganlariyla, tutumuyla, tutkusuyla (gerçekten de herkesten daha tutkulular, bunu sonunda detaylandiracagim) ve idari yapisiyla mutlakiyetçi bir kulup. en buyuk olmak kendisine yetmedigi için "bir gun herkes fenerbahçeli olacak" diye slogan atar, aslinda bu rekabetin antitezidir, çunku ortada yarisacak kimseyi birakmaz. belki de bu yuzden rekabetin son demlerini kaldiramayip hayal kirikligi yasarlar, çunku bu sloganların ve tutumun yarattigi fenerbahçe hayalinde rakip yoktur, olmamalidir, rakip sert çikinca imge yikilir. her çocuk fenerbahçeli dogar slogani da baska kuluplerde gorulmez, fenerbahçe kendini mutlak, ebedi ve ezeli gerçek olarak gorur. bunlar rekabeti esitlik uzerine degil, tahakküm ve inkar uzerine kurma gudusunun belirtileridir. baska basliklarda da degindigim gibi rakibi olmayan takimi, rekabeti inkar ettigi ölçüde de facto rakip gibi tanimlar ve ciddiye alir (sivas'in sampiyonluk yarisinda oldugu sezon galibiyetten sonra sivas'in yollarina çalinir), kazanmadigi sampiyonlugunu dahi yaristigi rakibin sevinciyle kutlar (timsah), en buyuk benim derken surekli kendisini birileriyle kiyaslar ve o birilerinin sevincini, kimligini parodik sekilde kullanip asagilar. kisacasi rakiplerine yasam alani tanimayan, onlara sportif yelpazede yer bırakmayan bir tarzi var. kendi içinde muhalefete bile yasam alani tanimaz. ve insan psikolojisinde bir insanin kendi kimligine en çok sarildigi an, kimligini kutsadigi an degil, baskalarinin kimligini tehdit ettigi andir. fenerbahçe'nin uyandirdigi karsitlik hisleri gucunden, basarisi veya basarisizligindan degil, basariyi da basarisizligi da abartmasindan ve rakibin rolunu yok gormesinden, her seyi kendine indirgemesinden dogar. bu anlayista fenerbahçe'yi yenemezsiniz. fenerbahçe kazanir veya kendi kendine kaybeder, en olmadi (ilerde değineceğim) bir ilahi guç galibiyeti alikoyar. bu yuzden yenilince kendini yok eder, çunku kendi dunyasinda, kendine karsi yarismistir. (bu ozellik 2000'li yillarin sonunda galatasaray'da da belirmistir, fakat henuz kurumsal bir kimlige dönüşmemiştir, donemsel olarak gelen-giden yönetim kadrosuna bagli olarak bas gösterir).

    idari açidan da ayni mutlakiyet belirtileri gozle gorulebilir. baskani 20 yil kulubu yonetir, taraftarina "parali kopekler" diyebilir, kendisini koltuktan alikoyacak bir guç yoktur. varsa da ayni tip guçtur. fenerbahçe kongresi uzlasmaci demokrasi degildir, konsensus yoktur. guç savasi ve çogunlugun kati hukumdarligi uzerine kuruludur, yani plebisiter demokrasidir. bu yuzden baska kuluplerde gorulmedigi kadar kongresinde aktif, belli kisilerin çikarlarini koruyan ve buna gore pozisyon alan gruplari, dernekleri vardir ve en populist vaadler fenerbahçe kongrelerinde gorulur (ali sen baskan fenerbahçe şampiyon, aziz yildirim'in avrupa kupasi vaadi,...). bu tutum, tipki rekabette rakiplerin varligini inkar ettigi gibi iç islerde muhalefetin dahi varligini, fenerbahçeliligini inkar eder. mazbata devredilmez; maglup kongreyi terk eder; galip yonetmez, hukumdarlik surer.

    isin saha kisminda verilen vaadler gerçeklesince fenerbahçe sadece kazanmaz, hukmeder. istanbul onundur. rakipleri yenmemis, fethetmistir. vaadler yerine getirilmeyip kaybedince yikimi en buyuk, huznu en agir, duygusu en kontrolsuz kuluptur. 2012 super finali, timsah sonrasi sahneler, denizli faciasi,... ornegin idari açidan tartisma çkinca taraftarlar ersuncu aykutçu olmakla kalmaz, birbirlerinin fenerbahçeliligini sorgular. tipki kongrede aday ve gruplarin fenerbahçe'yi ileri tasimak için degil kendi fenerbahçelerini yaratmak amaciyla yaristiklari ve maglubun kongreyi terk ettigi gibi. gruplar arasinda "su takima destek verseydiniz sampiyondu" diye hesap sorulur. ironik olarak mutlakiyet bolunmeye yol açar.

    besiktas, besiktaslinin hayalindeki besiktas degilse, besiktasli besiktas'i "sevinmek için sevmez". bununla yasamayi ogrenir, "guzel gunler gorecegiz" der.
    galatasaray, galatasaraylinin hayalindeki galatasaray degilse galatasarayli, "hayalindeki galatasaray'i" tribun veya kongre araciligiyla zorla ortaya çikarir, guzel gunler gormeyi beklemez, her gun guzel olmalidir.
    ama fenerbahçe, fenerbahçelinin istedigi fenerbahçe degilse, fenerbahçe fenerbahçeli için surgundur, acidir, kahrolus ve nostaljidir. her gun azaptir. simdinin en buyugu degilse, taraftar için geçmisin ve gelecegin en buyugudur. bu yuzden fenerbahçe en tutkulu kuluptur, basarilarini en gorkemli kutlamayla karsiladigi gibi iç çatismalari en sert kuluptur ve bu çatismalarin sonucu feci olur.

    fenerbahçe, eger retorik açidan bakacaksak pathos'un (duygu) ethos'u (ahlak) ve logos'u (mantik) ezdigi bir hikayedir, tiyatro olsa dramadir hatta epik dramadir. zaten drama mutlakiyeti sever, zira dramanin tanimi, kaderine razi gelmeyen ve mutlak olmak isteyen kulun er ya da geç kaderine yani gerçekte mutlak olana yenik dusmesidir, antigone'dur, gilgamis'tir, oedipus'tur. fenerbahçe, ozu rekabet olan futbolun kaderine razi gelmez, teklik imgesinde debelenip durur, tam muvaffak oldugunu dusunurken kader ve rekabet kendini fenerbahçe'ye neredeyse ilahi sekilde hatirlatir ve mutlak olanin fenerbahçe degil, kader (rekabet) oldugu gorulur. rakipler, bir nevi deus ex machina'dir. fenerbahçe ise kahraman. savas, fetih, direnis hikayeleri bu yuzden fenerbahçe'nin dna'sindadir. aslinda teklik imgesinin kor edici etkisine ragmen fenerliler, bu gerçegi ve yikimla sonuçlanan futbol sahasi tezahurunu, mantikli olmasa da sezgisel biçimde tepsit etmis ve isimlendirmistir : fenerbahçe allah gerginligi. isin puf noktasi, bu ruyadan uyanmaktir ama tipki drama kahramanlari gibi fenerbahçe, kendini yok eden ozelliklerini sergiledigi olçude vardir. fenerbahçe bu yuzden tiyatraldir, izlemesi heyecanli, sevmesi hem keyifli hem kederli, disaridan bakmasi en enteresan ve eglenceli kuluptur. benim gibi bir galatasarayliya paragraf dolusu entry yazdirir. bu sekliyle kendi nezdinde tektir, ve bu teklik soylemi kendi disindaki reel hayatta karsilik bulmadiginda veya herhangi bir tekpi dogurdugunda, bu tepkiyi kendi tekliginin kaniti; tepkinin varligini kendi varligina tehdit olarak gorur. bir anlamda kerameti kendinden menkuldur ve fenerbahçeyi ayni zamanda yanlislayan da (gerçekligi yoktur) olumlayan da (rasyonel olarak karsi arguman getiremezsin) bu ozelligidir.

    fenerbahçe ne eksilir, ne de duzelir. guzelligi de buradadir. kodlanmis bir alt-kulturdur, bunu degistirmek taraftarin elinde degildir ki zaten degisitigi anda biter. siz, "bizi de bizi seveni de sevmeseniz" bile, biz sizi boyle seviyoruz.

  • atatürk'ü kullanıp para kazanmaya doymamış birinin yeni hedesi.

    bununla sürekli allah ve bilmem ne diye kitap çıkaran adamlar arasında cidden ne fark var?

  • kedi ile temas sonrasi,temas yerinde ortaya cikan lezyonlarla kendini gosteren infeksiyon hastaligidir. hastalik tum dunyada siklikla iliman iklimli bölgelerde ve agustos-ocak aylari arasinda gorulur. evinde kedi besleyenler ve veterinerler risk grubundadirlar. kulucka süresi 2 hafta kadardir.

  • arabanın başındayken bir komşumuz yanaştı, yeni civic almış. "bu araba econ'a basınca neden bu kadar yavaş gidiyor?" diye sordu. arabayı alırken "econ modunu açınca daha az yakar" demişler, o da hep econ'da kullanmış ama yavaşlığına bir türlü anlam verememiş.

    ulan az yakmak için nereden kısacaktı ki araba, müzikten mi?

  • bugün 3 kez çarpışma deneylerinin başlayacağı cern'e ait devasa parçacık hızlandırıcı tesisidir. (bkz: 5 temmuz 2022 karanlık maddenin bulunma ihtimali)

    avrupa nükleer araştırma merkezi’nde (cern) yer alan dünyanın en büyük parçacık çarpıştırıcısıdır. isviçre-fransa sınırında, yerin 100 m altında kurulan ve yaklaşık 27 km uzunluğunda olan büyük hadron çarpıştırıcı (lhc), içinde süperiletken mıknatıslar bulunan halka şeklindeki tünellerden oluşur. parçacıklar lhc’ye süper proton senkrotronu (sps) denilen bir ön hızlandırıcıdan yollanır. elektrik alan yardımıyla hızlandırılan parçacıklar, süperiletken mıknatıslar sayesinde tünel içinde tutulur. zıt yönlerden gelen ve ışık hızına yakın hızlarda hareket eden iki parçacık demetinin çarpışması sonucunda yeni parçacıklar ortaya çıkar ve bu parçacıklar dedektörlerle incelenir.

    büyük hadron çarpıştırıcısı nedir ve nasıl çalışır?

    lhc’de dört büyük ve iki küçük dedektör bulunur. ağırlıkları 5000 ile 14.000 ton arasında değişen dedektörler bağımsız çalışır ve farklı amaçlarla kullanılırlar.

    lhc tüneli

    atlas dedektörü ile maddenin ve evrendeki temel kuvvetlerin doğası araştırılır. cms (kompakt müon sarmal) dedektörü yüksek enerjili parçacıkların özelliklerini incelemek ve bunun yanı sıra standart modeli geliştirmek için öne sürülmüş parçacık fiziği modellerini sınamak için kullanılır. lhcb deneyinde, b-kuark adı verilen temel parçacıklar ile ilgili deneyler yapılarak madde ve antimadde arasındaki farklılıklar incelenir. alıce deneyinde ise güçlü kuvvetle (atomaltı ölçekte etkin olan ve atom çekirdeklerinin bir arada durmasını sağlayan kuvvet) etkileşen yüksek enerjili parçacıkların ve büyük patlama’dan sonra var olduğu düşünülen kuark-gluon plazmasının özellikleri araştırılır. kaynak

    atlas dedektörü
    alice dedektörü
    lhcb dedektörü
    cms dedektörü

  • kendisi new york'ta, kardeşi pensilvanya'da okumuş olan abd patentli haluk'un çıldırması durumudur.

    mağdurum da mağdurum...

  • yazmazsam ölürüm.

    bizim bir tanıdık aracıyla çevreyolu diye tabir edilebilecek bir yolda göbeğe yaklaşıyor. 4. vitesle giderken " ne gerek var şimdi frene bas 3. vitese düş sonra tekrar gaza bas 4. vitese çık boşu boşuna yakıt gidecek" deyip göbeğe hız kesmeden giriyor.

    sonuç : araba virajı alamayıp kaldırımın üzerinde yan duruyor. 4000 tl masraf.

  • öyle bir anda gelen hissiyattır. aslında bu durumun vuku bulması için onlarca neden vardır ortada. bakmak zorunda olduğunuz bir anneniz, ilerlemek zorunda olduğunuz bir kariyeriniz kısacası vermek zorunda olduğunuz bir hayat mücadeleniz vardır. her şey darma dağınıkken hayatınızda, bir kişiye daha yer yoktur dünyanızda. içiniz burkulur ilk anladığınız anda. insanız sonuçta sevilmek istiyor egomuz. bir de... bir de çocuk mevzusu var tabi. serde kadınlık var ya illa tadılmak isteniyor o duygu. her bir arkadaşınız doğum yaptığında bu ihtimalden daha da uzaklaştığınızı anlıyorsunuz. velhasıl kelam kabullenilmesi zor bir iştir. kim ne derse desin erkekle kadın birbirine muhtaçtır. gelin görün ki bazıları için tek kişiliktir yaşamak.

    meraklısına 5 sene sonra gelen edit: hala evlenmedim.

    7 sene sonra gelen edit: hala evlenmedim. iyi ki evlenmedim modundayım. bekarlık gerçekten sultanlıkmış. tavsiye ederim.

    9 sene sonra gelen edit: hala bekarım. hayat çok güzel. aynen böyle devam :))

    10 yıl sonra gelen edit: bu entryden sonra neler olduğunun resimli arşivi için instagram hesabımı bırakıyorum buraya :)

    https://instagram.com/…q5zdc2odk2za==&utm_source=qr

    şu an geldiğim noktada iyi ki de evlenmedim diyorum. 37 yılda 5 ülkede yaşadım, sayısız ülke gezdim. evlenmiş olsaydım bunların hiçbirini yapamazdım muhtemelen. bundan sonra ne olur bilemem ama bugün dönüp baktığım dolu dolu bir hayat yaşamış olduğumu görüyorum. iyi ki diyorum, iyi ki… :)

  • sözde küçük esnafı kurtarmak için getirilmesi planlanan bir kararmış. haber

    yanına elektroniği ve daha başka şeyleri de koymuşlar ki tam olsun.

    her hafta, bim ve a101 aktüel ürün kataloğunu bekleyen(kovalayan) milyonlara bakalım nasıl açıklayacaksınız bunları.

    bizi tekrar esnafın kucağına atmak istiyorsanız avucunuzu yalarsınız. artık ekmek bile almayı keserim. bu şekilde mi kurtaracaksınız küçük esnafı? bu mudur çözüm? halkı zor duruma ve zarara sokarak mı kurtaracaksınız? poşet yüzünden ankara istanbul’u kaybettik diyordunuz, bunun yüzünden de iktidarı kaybedersiniz uyandırim.

    nası bi devre denk geldik ya hedef ben miyim tayfun diye haykırasım geliyor. iktidar yalvarıyor ki istanbul ve ankara yetmez ülkeyi de vereceğim. muhalefet ise teşekkür ederek geri çeviriyor teklifi. noluyo yav?

    edit: bakın ister sigara için ister içmeyin. elektroniğe ister ihtiyacınız olsun ister olmasın. şimdi buna karşı sesimizi yükseltmezsek yarın çok pişman olacağız. yasaktapar kitleye bişi demiyorum. diğer insanlara sesleniyorum. bu yasaklar korkunç boyutlara gelecek yakında, o zaman çok pişman olacaksınız.