hesabın var mı? giriş yap

  • 1- köpek saldırmıyor, yakalanacağını bildiği için korkutmaya çalışıyor.

    2- kaçınca da yakalanma olasılığı yüzde yüz.

    3- orman değil hayvanat bahçesi.

    4- kaçsa da geri içeri atacak görevliler var.

    5- hayvanat bahçeleri kapatılsın.

  • bir ben ısmarladım bir sen ısmarla yapan arkadaştır. arkadaş arasında yenilen içilenin hesabı olmaz.

  • madem ki bir $ekilde afi$e edilmi$ bulunduk anlatalim.
    90 li yillarin baslarinda satirlarin sahibi bir "gece kalkip yemek yeme" hastaligina tutulmu$tur. oglunun gozleri onunde $i$manlamasina dayanamayan anne de her gece yatmadan mutfak masasina bir tabak meyve soyup hazirlamakta bulmu$tur cozumu.

    bir gun agizda aci bir tat ile uyanilmistir. mutfaktan annenin feryatlari gelmektedir. anne meyve soymayi unutmu$, entry sahibi de topraginin degismesi icin mutfak masasinin uzerine birakilmi$ olan 3 saksi menek$eyi yemi$ yutmu$tur.

  • aziz nesin dost ağırlamada, yedirme içirmede, ikramda bonkör bir adamdır.
    fakat, çöpe giden bir pirinç tanesine bile üzülür.

    nesin aynı zamanda çok cimri bir adamdır. cimriliğini kendisi ilan etmiştir:
    "ben çok cimriyimdir. bu cimrilik emeğe saygımdandır" diyerek cimriliğinin nedenini açıklar. emek aziz nesin için "kutsaldır".

    tan gazetesinde köşe yazarı ve muhabir olarak çalıştığı yıllarda 50 lira maaş almaktadır.

    geçim sıkıntısından "al takke ver külah" yaparken bir tanıdığına 50 lira borçlanır.
    bu ay olmadı gelecek ay derken... alacaklı bir gün iyice sıkıştırır.

    aziz nesin adama; " yarın saat 11:00'de gel paranı al" demiş bulunur.

    borcunu ödemesinin tek yolu; çalıştığı tan gazetesinin patronu halil lütfi'den avans almaktır.

    patron, aziz nesin'den daha cimri, aynı zamanda huysuz bir adamdır.

    fakat, cimriliğinden dolayı aziz nesin'i çok sever. nesin, gazetedeki mürekkep hokkasına özel kalemini batırmış adam değildir.
    mürekkep uçar diye, hokkanın ağzını açık bıraktığı hiç görülmemiştir.

    herhangi bir nedenle, gazetenin tek yaprak kağıdını özel işi için kullanmamış, gazetede kullandığı her eşyayı gözü gibi korumuştur.

    aziz nesin aynı zamanda çalışkan, okunan ve sevilen bir yazardır. bir gazete patronu böyle bir adamı sevmesin de kimi sevsin?

    ***

    aziz nesin, alacaklısı geleceği gün saat 10:00'da, patronu halil lütfi'nin odasına gider:
    - efendim, birisine 50 lira borcum var. buraya gelecek. bu ay ki maaşımı avans olarak verin de adama borcumu ödeyeyim.
    - ne zaman gelecek adam?
    - saat 11:00'de.
    - 11:00'de gel al parayı.
    - saat 10:00 zaten. adam az sonra gelir. parayı şimdi verin de adam gelince mahçup olmayayım.
    - 11:00'de gel 11:00'de.
    - neden illa ki 11:00?
    - yav aziz; saat 11:00'e kadar bakarsın adam ölür, ben sana parayı vermekten kurtulurum. bakarsın sen ölürsün, ben yine parayı vermekten kurtulurum.
    - efendim; bende bu şans varken ne adam ölür, ne ben ölürüm. siz ölürsünüz ben parayı alamam. şimdi verin şu parayı.

  • üstaddan silkeleyen sorular ve cevaplar;

    "her insanın geçimini doğru yoldan sağlamanın ne olduğunu bilmesi gerekmez mi?
    eğer biz açgözlü, kıskanç ve güç peşindeysek, o zaman geçimimizi sağlama yollarımız içsel isteklerimize bağlı olacaktır ve bu nedenle eninde sonunda savaşla sonuçlanacak yarışmacı, acımasız ve baskı dolu bir dünya doğuracaktır..."

    "sizi hiç kimse tuzağınızdan çekip çıkaramaz... hiçbir gurur, hiçbir ilaç, hiçbir mantra... hiç kimse... ben dahil hiç kimse...
    bütün yapmanız gereken, başlangıcından sonuna kadar farkında olmak ve arada dikkati yitirmemek...
    farkındalığın bu yeni niteliği dikkattir... bu dikkatin içinde ben tarafından çekilmiş hiçbir sınır yoktur...
    bu dikkat erdemin en yüce biçimidir... bu yüzden aşktır... bu en yüksek derecedeki zekadır...
    eğer insan elinden çıkmış tuzakların yapısına ve doğasına duyarlı değilseniz bu dikkat var olamaz..."

    "peki ya, bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz?
    bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir hayvanı sevebilir misiniz?
    size hiçbir karşılık vermese, gölgesinden de yararlanamasanız, arkanızdan da gelmese, size bağımlılık duymasa gene de sevebilir misiniz?...

    "dünyayı ve dünyadaki şeyleri sevmediğimiz, onlardan yalnızca yararlandığımız için... yaşamla bağımızı yitirdik...
    şefkat duydugumuzu, duyarlığımızı, güzel şeylere tepkimizi yitirdik;
    doğru ilişkinin ne olduğunu ancak bu duyarlılığın yeniden kazanılmasıyla anlayabiliriz."

    krishnamurti

  • başlık: şu an üzerimdekilerin fiyatı 940 tl

    1. adidas adi specific ayakkabı- 165 tl
    french connection kot- 235 tl
    henleys gömlek- 110 tl
    ck boxer- 45 tl
    rayban gözlük- 385 tl

    2. yani üstünde bişi olmasa 5 para etmezsin.

  • dalga mı geçiyorsunuz? doğada tonluk sığırları ve koca geyikleri avlayabilen vahşi bir hayvan ile istediği kadar güçlü olsun bir köpek nasıl bir tutulabilir? doğada yalnız kalan kangalların kurda yem olduğunu bu işten anlayan herkes bilir.

    "iyi durumdaki" yetişkin erkek bir kangal ile "sıradan" bir erkek yetişkin bozkurdu (grey wolf) ortalama değerler ile karşılaştıralım mesela. kaldı ki buradaki kişilerin kurt-köpek kırmasını kurt zannettiğini görüyorum.

    kangalın yerden yüksekliği: 74-81 cm
    kangalın vücut boyu: 75-85
    kangalın kilosu: 50-60 kg
    ısırma kuvveti: kaydedilmiş rekor 743 psi ama genelde 600 civarı. (köpek türünün en yüksek basıncıdır.)

    kurdun yerden yüksekliği: 80 - 85 cm
    kurdun boyu: 105 - 160 cm
    kurdun kilosu: 69 - 96 kg
    ısırma kuvveti: avrasya bozkurdu genel olarak 450 psi ama 1200 psi'ye kadar çıkabilmekte, kuzey amerika bozkurdu ise genelde 660 psi ama 1500 psi'ye kadar çıkabilmekte.

    sibirya ve kanada ormanlarında dört ayağı üstünde insan boyu kadar kurtlar var. nette denk gelmişsinizdir. onları hesaba hiç koymuyorum bile. buna karşılık kangal, köpek türleri arasında belki birincidir.

    gerçek bir bozkurt, kangaldan daha iri ve ısırma kuvveti kangalın iki katı olabiliyor. öyle olmasa boyuna dikenli tasma takılmaz aksi takdirde kangalı alt etmek kurdun pek zamanını almaz. bir de şöyle bir durum var ki kurt dediğiniz hayvandan birkaç tanesi doğada tonluk sığırları avlayabiliyor. burada da zeka kavramı işin içine girince kurt her türlü daha güçlü oluyor. eğer bir kurt gördüyseniz, büyük ihtimalle çevrede en az altı tane daha vardır. kurtlar genelde 7-8 bireylik sürü ile gezerler. (yalnız kurt değilse.)

    türkiye'de bozkurtlar nesli tükenme tehlikesi altında olan türlerden olup üyeleri izlenmektedir . bu yüzden sıradan bir şekilde karşılaşma olasılığınız pek yok. eğer karşılaşırsanız öldürmeye kalkmayın, büyük bir para cezasının yanında hapis riskiniz var. emin olun koyunu veya köpeği feda etmek daha mantıklı bir seçim olur.

    sizin karşılaştıklarınız cılız kurt türleri veya kırmalar oluyor. kangal onlara karşı üstündür evet ama gerçek bir bozkurda karşı pek şansı yoktur. yine de diğer köpeklere kıyasla kurtlara karşı en iyi önlemdir çünkü cesaretli bir hayvan olduğu için kurda karşı küçük saldırılar yapıyor ama sürüyü bırakmıyor. kurtlar da içgüdüleri gereği ilk başta kaçıp hayvanı pusuya düşürmek istediği için (kurt kapanı) sürüye doğrudan yaklaşamıyor. kangalın asıl olayı da bu zaten, diğer çoban köpekleri gibi sürüyü bırakmıyor ve uzaktan havlıyor ve ebatları gereği tehditkar bir duruşu var. diğer köpekler kurdu sonuna kadar kovalıyor ve av oluyor.

  • devletin kaynaklarının temelini ne oluşturuyor biliyor musunuz? ülkede fakir zengin tüm vatandaşlardan, hemen hemen her vesileyle (telefon konuşması, ekmek almak vb.) toplanan vergiler.

    ne diyordu bu hükümet? kaynaklarımız kısıtlı, devletin malını çarçur edemeyiz, tasarruf etmemiz gerekli demiyor muydu? bu sebeple bir çok kamu kurumunda insanların maaşları donduruldu. hükümet kaynak sağlayabilmek için bir çok önemli kamu kurumunu, kit'leri satışa çıkardı. hatta satmaması gereken şeyleri bile (telekom gibi). gerekçe ne? kaynaklarımız kısıtlı.

    bu ülkede hastaların hatta kanser hastalarının bile ilaç masraflarının devlet tarafından karşılanmadığının haberlerini izledik tv'lerde. devlet kendisine düzenli prim ödeyen vergi mükelleflerine üç kuruşluk ilacı bile alırken kurban pazarlığına girmiyor mu? sebebi ne? devletin kaynakları kısıtlı.

    ülkemiz gelişmekte olan bir ülke, yani tam anlamıyla müreffeh değil. tam olarak batılı toplumların ulaştığı refah seviyesine ulaşamadık. batılı bir ülkede öğrenciye, hastaya, muhtaç durumda olanlara harcanan para miktarı ülkemizde harcanamıyor. bunun sebebi ne? ülkemizin yeterince zengin olmaması. arkadaşlar ülkenin kaynakları çok kısıtlı.

    hükümet zaten kaynak kısıtlılığından bir çok tedbir almadı mı? belli kesimlerden (özellikle ücretlilerden) alması gerekenin çok üzerinde vergi almıyor mu (gelir vergisi + dolaylı vergiler) ? bunun sebebi kaynakların kısıtlı olması.

    şimdi tüm bu kısıtlar altında iken ve ülke olarak maddi durumumuz kötü iken hiç de ihtiyaç olmayan böyle şaşaalı bir yapının inşa edilmesi hükümetin ve rte'nin samimiyetine gölge düşürmez mi?

    ak-saray'ın yapımı bana aylık geliri 3000 bin tl olan 5 çocuklu orta halli bir ailenin babasının sırf keyif için altındaki kendisine her halükarda yetecek olan arabasını (örneğin linea) satıp yerine yığınla kredi borcuna girerek yepyeni üst orta sınıf bir araba (audi a4 veya passat gibi) almasına benziyor. şimdi babaya böyle bir harcamayı neden yaptığını sorduklarında "aileyi daha iyi temsil etmem lazım, ben bu arabaya binerek ailenin itibarını koruyacağım" derse ne kadar aptalca ve bencilce bir açıklama olduğu anlaşılır. bu adama aklı başında her insan "yahu arkadaş senin daha küçücük bir sürü çocuğun (genç nüfus) var. sen halihazırda bunların eğitim, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını sağlayamıyorsun. bu arabayı alarak onlara harcayabileceğin ve onların hakkı olan büyük bir miktar parayı kendi keyfin dışında hiçbir anlam ifade etmeyen bir şeye yatırmaya hakkın yok". diye sormaz mı?

    aklım almıyor vallahi aklım almıyor. bencilliklerini, kıroca-çocukça heveslerini bile ülkeye hizmet diye yutturmaya çalışıyorlar ya bir şey diyemiyorum.

    allah aşkına çankaya'nın ne problemi vardı da milyar dolarlık yeri yapma ihtiyacı hissettiler.

    bu ülkede kanuna, hukuka, mahkeme kararlarına en çok uyması gereken hükümet değil mi? neden mahkemenin durdurma kararına rağmen hukuk sistemini ayaklar altına alırcasına, göstere göstere mahkeme kararlarına uymadı? başbakanın, hükümetin mahkeme kararlarını uygulamama gibi bir hakkı var mı? yok kesinlikle ama kesinlikle yok. burası bir hukuk ülkesi olsa adamı öttürürlerdi. inşaatın sahibi olan şahıs da çıkıp tv'den çatır çatır özür dilerdi. ama maalsef ne ülkemiz ülke ne de halkımız halk.

    not: belki anlatım basitçe ve örnekler biraz aptala anlatır gibi oldu ama kusura bakmayın. aklıma geldiği gibi hışımla yazdım.

    edit: muaviye yeni yaptırdığı sarayı nasıl bulduğunu ebu zerr'e sormuş. ebu zerr: eğer kendi paranla yaptırdıysan israf, devletin parasını kullandıysan haramdır demiş. rte çok dindar ya, hep dinden referans alıyor ya burada da muaviyeyi örnek almış anlaşılan.

    edit2: imla

  • bıkmadınız şu ne olursa akp'nin yararına olurcular bıkmadınız mübarek. osursak aman dikkatli osuralım ki diğer tarafa yararı olmasın diyecekler nerdeyse. abartmayın arkadaşım şunları gereksiz tolerans göstermeyin tepkinizi koyun yahu, bu nedir her zaman her yerde defans. böyle yapa yapa adamlar 17 yıldır ağ kurdular beğenmedikleri seçimi iptal ettiriyorlar cılkını çıkarıyorlar.