hesabın var mı? giriş yap

  • az ceza almak için sorulan sorulara bilinçli cevaplamamistir. ınstagramda yazısarak tanismislar. okuma yazma bilen adam şempanze ile aynı zeka seviyesinde olamaz.

    getir bana test yap, 10-15 alırım istesem.

  • elazığ gönül dostları buluşmasında yapılan oldukça sert açıklamalardır.

    ak parti'nin oylarının yüzde 49'dan yüzde 34'e düşürüldüğünü söyleyen davutoğlu, parti yönetimini sert bir dille eleştirdi.

    -anayasal sistemler, devlet mimarisi kişilere, partilere göre inşa edilmez; çarpık bir cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.

    -istanbul seçimlerinde 800 bin oyla tekrar kaybetmişse, bunun sorumlusu eylemde söylemde ahlakta siyasi ayakta ciddi savrulmalara sebep olanlardır.

    -tabanda büyük kitleler kopmaya başladıysa insanları neyle tehdit ederseniz edin o çözülüşü durduramazsınız.

    -sıradan bir memurun dayısının oğlunun, amcasının oğlunun tutuklandığı bir türkiye'de fetö darbesinin baş sorumlusu olanların kardeşlerinin akrabalarının en yüksek makamları işgal ettiği görülürse orada adalete güven kalmaz.

    -devlet yapısıyla aile ilişkileri kesinlikle ayrılmalıdır, birinci derece akrabalık ilişkisi olmamalıdır.

    -devlet makamlarını birtakım trol çetelerine mahkum edenlerin karşılarında 3 sene sustuk

    -bir seçimde beka kaygısından bahsedip bu şekilde düşünmeyen herkesi terörist olarak itham ettikten sonra diğer seçimde imralı'ya başvurmak milletin vicdanından kopuştur.

    -adalet öylesine örselendi ki insanların hukuk sistemine güvenini sarsıyorlar. adalet duygumuzu sarsacak her şey için ortak tavır alma vakti geldi.

    -ülkemiz çok yoğun bir ekonomik krizin içinde ciddi bir mücadele veriyor.

    -ekonominin başında ekonomiden anlayan insanlar vardı; vizyon vardı.

    -kendi içerisinde beka kaygısı ile siyaset yapanlar tarih sahnesinden silineceklerdir.

    -ak parti 1 kişinin, bir ailenin partisi değildir böyle yola çıkmamıştır...

    -görev değişikliği değil bir hal değişimi lazım.

    -yeni meydan okumalarla ilgili akademisyenlerle, siyasilerle ve derneklerle çalışma yürütüyoruz. ak parti'nin temel değerleri bu memlekete egemen olmuş olsaydı kıyamete kadar susardık.

    https://t24.com.tr/…meseleleri-tartismaliyiz,828380
    https://www.ensonhaber.com/…-yerden-yere-vurdu.html

    +

    @bigdata rica etti, konuyla ilintili olarak şu başlığı paylaşıyorum.

    (bkz: davutoğlu ve babacan'ın yapması gereken çağrı)

  • arkadaşla kadıköyde akşamüstü vakti bir mekanda buluşulduktan sonra taksime geçilmiş, gece uzadıkça uzamış ve kalabalık olunmuştur.

    sabaha karşı taksim taraflarında başka bir arkadaşın evinde kalınır, öğlene kadar uyunur edilir..

    ertesi günü aynı şekilde geçer, zaten taksimde herkes, akşama doğru çıkılır evden yine içilir eğlenilir dans edilir, taksimde oturan aynı arkadaşta kalınır..

    3. gece taksimde içilirken ilk gün kadıköyde buluşulan arkadaşın cep telefonuna mesaj gelir;
    "ekmeğe gerek kalmadı."
    arkadaş bi duraksar, bi dalar ve bi anda suratı renk değiştirir..

    haliyle meraklanıp sorulur "ne oluyor lan ?"
    cevap : "abi ben ekmek almaya diye çıkmıştım."

  • fenerliler hiç kıvırmasın. n'dombele de size 15 milyon kazık girdi diyip cengiz'i unutturamazsınız.

    cengiz ünder dediğin futbolcu taş çatlasa 75 kg. yani kilosu 200.000 euro.
    tanguy ndombele ise en az 100 kg. yani kilosu en fazla 150.000 euro.

    gördüğünüz gibi cengiz için %33 daha fazla ödemişsiniz, hala gelip burada tatava yapıyorsunuz.

  • çok üst kalifiye insanların dünyanın en gerizekalilari ile birlikte aynı pozisyonda aynı maaşa çalışmasıdır. ve genelde üst yönetim hep bu torpilli cahillerden oluşur..
    işi yapanlar hep bu kalifiye elemanlardir. is verilse de yapamayacak o sığır kesim ki yaklaşık %70dir hiç bir is yapmadan torpil bularak hep yükselirler. kamu hep o %30 sayesinde ayaktadır.

  • (bkz: pilot egosu)

    türkiye'de kaç tane doktor var, kaç tane pilot var bi düşünün sonra varın adamların egosunu hesaplayın.

    veli toplantısına uçuş kıyafetiyle gelen pilot gördüm ben...

    edit: benim egom yok diye ağlayan pilotların da var olduğunu öğrenmiş olduk böylece.
    entryde bahsedilen ego gözlemi birden fazla pilota vakit geçirilerek yapılmış kişisel tespitimdir.

    hayır o değil de hiç mi üşenmedin o mesajları yazmaya genç :)

    işte böyle... hayat ne tuhaf vapurlar filan...

    edit2: debe ye girmesinde katkısı olan herkese teşekkürler.

  • ankaragucu taraftari bjk macindan sonra sahaya girip futbolculara saldirdiginda adami adliyeden alip zafer pozu veren avukatlar, o herife sahip cikan kulup , bjk'li oyuncuya ceza veren tff...

    iste bunlar bugunku olayin sorumlulari.

  • süper mario kardeşler, japon oyun firması nintendo tarafından, ilk olarak 1985 yılında piyasaya sürülmüştü. oyun o kadar popüler olmuştu ki, birden çok nesle ait çocuklar, bu oyunla büyüdü. mario ve luigi'nin heyecan dolu platformlardaki mücadelesi, tüm dünyayı sarmış ve adeta bir salgın misali hane halkının çocuğuna almaya mecbur kaldığı bir oyun fenomenine dönüşmüştü.

    bunun gibi motivasyonlarla 1993 yılında, gerçek oyuncularla çekilen mario kardeşler filmi, gişede fena çuvallamış, hem eleştirmenler hem de seyirciler filmi berbat bulmuştu. oyunun sinemaya uyarlanışı son derece kötü sonuç vermişti ve beklenen ilgi sağlanamamıştı.

    günümüze gelene kadar mario kardeşler, ikinci kez daha büyük bir prodüksiyona malzeme olamadı. olaya bu açıdan bakıldığında, aslında bu oyunun yüksek bütçeli filmini çekmenin, oldukça büyük bir risk almak anlamına geldiği görülebilir. dolayısı ile ülkemizde de bugünden itibaren vizyona giren film, aslında uzun zamandır seyirci tarafından hakkının verilerek yapılması istenen bir projeydi. bu projeyi gerçekleştirmek, abd'li şirket illumination'a nasip oldu. son yılların gözde animasyon yapımcılarından olan şirket, mario kardeşler projesini, nintendo şirketi ile beraber üretti. filmin başarılı olabilmesi için, japon yapımcıların da işin içinde olması istendi.

    the super mario bros. movie için genel anlamda beklentileri karşıladığını söylemek mümkün. ancak oyunu geçmişte çok oynayan ve şimdinin yetişkini olan izleyiciler, filmde aradıklarını tam olarak bulamayabilirler. çünkü geçmişte yıllarca video oyununu oynadığınız karakterleri, beyaz perdede bir sinema figürü olarak (animasyon dahi olsa) görmek, ister istemez filmin sizi çok etkilemesi gerektiğini ve çocuk gözlerle oynadığınız, hayatınızın bir dönemine damga vuran oyunun filmini de bayılarak izlemenizin yüksek olasılık olduğunu düşünmenizi sağlayacaktır. işte bu yüksek beklentili, geçmişine mario kardeşlerin damga vurduğu seyirci için film, çok da başarılı olarak değerlendirilemeyecek bir yapım. (yazıda spoiler bulunmamaktadır.)

    günümüzde özellikle alfa kuşağı ve z kuşağının en genç üyeleri, youtube'da saatlerce oyun videosu izliyor. izledikleri bu videolarda, usta bir oyuncu, saatlerce platformlardaki görevleri tamamlıyor ve bıkıp, usanmadan oynamaya devam ediyor. dolayısı ile amaçlanan hem oyunu öğrenmek, hem de oyunun işi bilen biri tarafından oynandığında açılan yeni grafiklerinin ve görevlerinin keyfini çıkarmak oluyor. bu nedenden dolayı, mario kardeşler filmi de, tamamen bir görev gerçekleştirme üzerine kodlanmış bir film. oyun çılgını çocuk ve genç seyircileri de, işte bu özelliği ile yakalayacaktır. 30+ yetişkin seyirci için aynı şeyleri söylemek zor. youtube'da minecraft oynayan bir çocuğun videosunu, sıkılmadan 4 saat boyunca izleyin bakalım. ne demek istediğimi, ancak o şekilde daha iyi anlarsınız.

    filmin özellikle ilk yarısı, maalesef iyi kotarılamamış ve seyirci ilgisini dağıtıyor. kardeşlerin yaşadıkları brooklyn ve orada üstlendikleri görevlerle ilgili sahneler, daha düzgün bir anlatıya sahip olabilirmiş. mario ve luigi'nin fantastik yolculuğunun epey sonrasında gerçekleşen ve filmin kanımca en iyi sahnesi olan "çok boyutlu gökkuşağı otoyolu" sahnesine kadar, film bariz olarak aksıyor. burada tek istisna, d.k. adlı (donkey kong) karakter. seth rogen tarafından seslendirilen karakter, harika çizilmiş ve seslendirilmiş. filmdeki açık ara en sevdiğim karakter donkey kong oldu.

    filmin ikinci yarısı, şükür ki ilk yarıdaki ataleti ortadan kaldırıyor ve rengarenk, neşe içinde görseller eşliğinde, izleyicisine mario'nun renkli dünyasını sunmayı başarıyor. az önce bahsettiğim gökkuşağı sahnesinden itibaren filmin, olması gerektiği gibi heyecan verici olduğunu belirtmem gerek.

    filmde yer alan ve beni mutlu eden bazı konular ise; öncelikle prenses peach'in, filmde oldukça aktif bir kimlikle yer alması. oyundan farklı bir biçimde prenses, halkı için savaşan ve son derece cesur olan genç bir kadın. mario'dan bir çok yerde rol çalıyor ve izleyicinin kalbini fazlasıyla kazanıyor. ayrıca filmde yer alan gladiator, the matrix, kill bill göndermeleri, bu filmleri izlemiş seyircileri mutlu edecek. bunlara ilave olarak, 80'ler ve 90'ların bir çok popüler şarkısının, sahnelere uyumlu bir biçimde yedirilmesi de hoşuma gitti.

    tüm bunlara rağmen, az önce bahsettiğim, filmin ilk yarısının iyi kotarılamamış olması ve karakterlerin ruhunun seyirciye kuvvetli yansıyacak kadar başarılı yazılamamasından ötürü film, gişe hasılatı dışında, çok da başarılı sayamayacağım bir film. ben filmin, sonraki yılın oscar ödül töreninde, sadece adaylıkla yetineceğini düşünüyorum. mario kardeşler'den daha kaliteli animasyonları, bu sene mutlak surette izleyeceğiz.

    son olarak filmin puanlamasını yapayım. bu film, alfa kuşağı çocuklar ve z kuşağının en genç üyeleri için 7.5/10 değerinde bir filmdir. 30+ yetişkinler söz konusu olduğunda ise, filme torpil geçerek 5.5/10 verebilirim. filmin benim için olması gereken adil puanı ortalama 6.5/10'dur. tüm bunları bilerek, bu filme gidip gitmemeniz konusunda, yazının sizin için aydınlatıcı olmasını umarım. herkese iyi seyirler. (filmi 3 boyutlu ve türkçe dublajlı izlemenizi öneririm.)

    önemli uyarı : filmde yer alan bir çok sahnede, aşırı yoğun miktarda patlayan parlak ışık ve yoğun kontrastlı renk kullanımı var. geçmişinde ışığa duyarlı sara nöbeti (photosensitive epilepsy) bulunan izleyicinin, bu filmde rahatsızlığı tetiklenebilir. aynı şekilde eğer kronik migreniniz varsa, filmi izlerken sıkıntı yaşayabilirsiniz. lütfen filme gitmeden önce, tüm bunları göz önünde bulundurun.

  • achilles ve kaplumbağanın yarışını konu alan paradokslar. (bkz: cevaplamasi zor sorular/4)'te bir tanesi ele alınmış. bu paradoksun basitleştirilmiş iki versiyonu şöyledir:
    1- amacımız a noktasından b noktasına gitmek olsun. bu yolu tamamlamak için önce yolun yarısını hele bi katedelim. geri kalan yolu yeni gorev olarak ele alalım ve aynı yaklaşımla hele bir yarısını gidelim bakalım.. bir süre bu şekilde devam edelim. sonra birden anlayalım ki, ne kadar gidersek gidelim, bu yol hiç bitmez, çünkü sonradan mutlaka gidecek bir "öteki yarı" kalır.

    2- aynı problemi ele alalım. a'dan b'ye gitmek için öncelikle mesafenin yarısını "hele bi" katetmek gerekiyor. peki bu "yarım" mesafeyi aslında katedebilmek için öncelikle onun da yarısını katetmemiz gerekmiyor mu? hayhay, edelim fakat bu "çeyrek" mesafenin de öncelikle ilk yarısını bitirmemiz gerekmiyor mu ki sonradan diğer yarısını düşünelim? aaa ilk paradoksta anlatılan "hedefe ulaşamamak" şöyle dursun, yerimizden bile kıpırdıyamıyormuşuz demek ki.

    zenon sanırım burda sapıtıyordu, lafı "hareket yoktur" demeye getiriyordu. örnek olarak da şöyle bir paradoksla çıkagelmişti.

    3- havaya bir ok attığınızı düşünün. bu ok size hareket ediyormuş gibi gelebilir, sebebi x süre içinde y kadar mesafe gitmesidir. x'i küçük aralıklara bölün, birer saniye mesela, o zaman diyebilirsiniz ki birinci saniye boyunca ok şu kadar gitti, 2. saniyede şu kadar, bunları topladım y'yi verdi. zaman aralıklarını daha da küçültelim, hatta öyle küçük olsunlar ki, bir daha bölünemesinler, buna "an" diyelim. şimdi bakalım bu ok "an" sürede ne kadar mesafe gider? hiç gitmez. (okun fotoğrafını çektiğinizi düşünün, ok fotoğrafta durmaktadır değil mi?) e her "an" 0 mesafe giden bir ok nasıl olur da hareket eder?

    zenon'un devrinde büyük ihtimalle infial yaratan bu paradokslar yıllar sonra limitin, sonsuz toplamın vesairenin devreye girmesiyle çözülüvermiştir.

  • erkenden kalkmak zorunda kalmışsınız, güneş daha odanıza gelememiş, sarı ampula muhtaç etmiştir sizi. yatağınızda dogrulup bi müddet yatak sıcaklığından kopamamış halde oturursunuz. tek corabınızı giyersiniz ve ikincisi elinizdeyken birden donarsınız. kurtulamazsınız kolay kolay, gözleriniz dalar ve bakar kalırsınız bir noktaya (halıya ya da ötesine). (bkz: uyku katatonisi)