hesabın var mı? giriş yap

  • ev fiyatlarında dünya'nın metrekare bazlı en pahalı 4. şehri olan tokyo'da yaşamaktadır. ortalama metrekare fiyatı 15.000 dolar. bu tutar istanbul'da 2.200 dolar. evini satıp gelirse rahatlıkla kendisine 0.69 faizden bahçeşehir'de 110 metrekare daire verebiliriz. gel gel buralar çok ferah, refah seviyesi japonya'dan bile iyi.

  • osmanlı imparatorluğu'nda en tepedeki yönetici pekala padişah idi. padişah olmak için osmanoğulları hanedanına mensup olmak ve erkek olmak gerekir idi.

    kösem sultan, oğlu murad ( 4. murad ) tahta çıktığında henüz çok küçük yaşta olduğundan ötürü saltanat naibi sıfatıyla devleti yöneten kişi olmuştur bir süre.

    daha sonra vezir-i azâm gelmektedir. diğer paşalar gibi enderun'da yetiştirilen kimseler önceleri liyakat usûlü ile sonraları torpil ile bu makama erişebilmişlerdir. pek tabii saraya damat olmak da bu makama erişmekte olanak sağlamaktadır.
    osmanlı imparatorluğu, devşirme usulüyle enderun mektebine çocukları getirmiştir. acem, kürt, rus, yahudî ve çingene çocuklarının enderuna alınması; devlet adamı yapılması yasaktır!

    şeyhülislam, kazasker, kadı gibi ilmiye sınıfına mensup kimseler orhan gazi döneminden itibaren eğitim vermeye başlanan medreselerden yetişmiş kimselerdir.
    şeyhülislamı padişah atamakta, gerisi silsile halinde devam etmektedir bu atamaların. maalesef burada dahi rüşvet ve iltimas alıp başını gitmiştir.

    haremağası olmak için hadım edilmiş olmak lazımdır. daha sonra iş, sultanların gözüne girmekten geçmektedir.
    lâkin valide sultan dahi olsa kendi başına bir atama gerçekleştirememekte, padişaha muhakkak danışmaktadır.

    subaşı atamalarına osmanlı imparatorluğu çok fazla özen göstermiştir. subaşı olacak kişinin kaleminin ve kılıcının sağlam olması, örfe bağlı, ilim irfan sahibi kimseler olması gerektiği belirtilmiştir.

    bostancıbaşı olmak için de cesur ve güçlü kuvvetli olmak şartları aranmaktadır. ayrıca köse olmamalıdır.

    müneccimbaşı, ilmiye sınıfı tarafından seçilirdi. bu kişinin ilm-i nücûma en iyi hâkim olan kişi olmasına dikkat edilirdi. osmanlı imparatorluğu tarihinde toplam 37 kişi müneccimbaşı olarak görev yapmıştır.

    mahalle imamları o mahalle ahâlisinin ekseriyetinin istediği kişilerden seçilmektedir. yalnızca büyük camilerde atama usûlü gerçekleştirilmiştir.

    bakkalbaşı, kasapbaşı gibi esnaf yöneticileri de esnafların kendi aralarındaki seçimlere bırakılmış idi.

    türk tarihinin ilk seçimi 1830'da bolu'nun bir köyünde yapılan muhtarlık seçimleri ile gerçekleşmiştir. bu tarihten önce atama usûlü var idi ve seçimler giderek yaygınlaşmıştır sonrasında.

    türk tarihinde halk oylarıyla belirlenen ilk meclis de 1877 mart-haziran osmanlı meclis-i mebusanı nâm-ı diğer 1. meclis-i mebusan olmuştur. seçime girebilmek için 25 yaş üstü olmak ve ev bark sahibi olmak şartları aranmıştır.

    dipçe-i iman: tabii hepsinden önce kişi müslüman olmalıdır.

  • halk ağır vergiler altında eziliyordu. kral çarlsın damadı salağın tekiydi. kral, damadın salak olduğunu herşey bittikten sonra anlayacaktı. damat aslında kötü bir adam değildi. sadece cenab-ı allah ona yeteri zekayı vermemişti. o da bu sebepten yeni yeni vergiler türetmenin peşindeydi. çarls ,"para gelsin de nereden gelirse gelsin" düşüncesindeydi. geçilmeyen köprülerden para alınıp, icilmeyen suların vergisi isteniyordu.
    kral sarayında gününü gün ederken, damadın bu uygulamaları halkı fazlasıyla bunalttı. damat en son çaya vergi getirince halk isyan etti. isyanı bastıramayan çarls, ingiltere ve fransyaya kaçmak istese de basarılı olamadı. isyancılar natingım düzlüklerinde çarls ve damadını yakalayıp, azına sctılar .

  • edit: haber yalanlandı, dolayısıyla sevincimiz, umudumuz da havada kaldı. yazık ki ne yazık...

    kim bilir yok yere kaç canı feda ettik bu 30 saat geç alınan karar süresinde. bozuk televizyon gibi sırtına vura vura devlet çalıştırıyoruz.

    arama kurtarma faaliyetleri için geç fakat güvenlik, koordinasyon, barınma, beslenme ve ulaşım sorunları için nihayet ordu görevinin başında.

    haydi aslanlar toprağın altındakilere el uzatmanıza izin vermediler ama şimdi toprağın üstündekilere kol kanat germe vakti. kimsenin size suç bulduğu yok. bu geç alınan kararın vebalinin sahibi belli. sizlere güveniyoruz.

  • dört italyan ile birlikte izlediğim maç olmuştur.

    yaptığım bazı gözlemleri yazmak istiyorum.

    öncelikle, italyanlar benim tuttuğum takımı sordular, fenerbahçe cevabımdan sonra :

    - "ooo bene, bene, benfica sikilaççi de cimbome, mehehehe, zehehehe" gibi laflar ettiler.

    dilim döndüğünce türklerin büyük kısmının yerel ligde rakibi olan takımları avrupa kupalarındaki maçlarda içten bir şekilde desteklediğini anlatmaya çalıştım ve :

    - benfica sikilaççi cimbome? nooo noo... cimbome mokoko benfica. uefa copa de 2000? moroni!"

    biraz alındı sanki italyan misafirlerimiz benim yaptığım yoruma. her neyse, maçı izlemeye başladık.

    fark ettiğim net bir şey var, bu elemanların dördü de açıktan benfica'yı destekliyordu.
    şimdi türk'ün türk'ten başka dostu yok edebiyatına girmek istemiyorum. ancak italyanlar can'ı gönülden benfica'nın galatasaray'ı yenmesini, hatta fark atmasını istiyordu. lecce'li italyanların ne işi olur portekiz'le, benfica'yla allasen? sırf türk takımına rakip diye destekliyorlardı benfica'yı. mamma li turchi güzelim, evet.

    ilk yarı ortada geçti, fazla pozisyon yoktu ama mücadele ve galatasaray'ın oynama azmi takdire şayandı.

    devre arasında elemanlara türk kahvesi ısmarladım, pek beğendiler, "içtiğimiz en güzel yunan kahvesiydi" dediler. "boğazınıza dursun, zıkkım olsun pezevenkler" dedim gülümseyerek. serde diplomatlık var sonuçta.
    sanırım bir gün önce hacıoğlu'nda lahmacun yerken: "pizza, pizza diye dünyayı ele geçirdiğiniz yemeğin fikri aha işten bundan çalıntı, habarınız olsun eeey" demiş olmamın etkisi vardı yaptıkları bu talihsiz yorumda.

    ikinci yarıya geçtik.
    emre aşık ilk golü taktığında elemanlar biraz bozuldular "tesadüfiyaçço" gibi birşeyler dediler.
    "yarramiyeoo tesadüfiyaçço" dedim ben de. gol geleceğim diyordu sonuçta.
    güldük.
    ben daha çok güldüm ama.

    ardından, gerek hazırlanışıyla, gerek bitirilişiyle mükemmel bir gol olan ikinci galatasaray golü ümit karan'ın ayağından gelince ben hafif kontrolümü kaybedip alessandro'nun ensesine sağlam bir tane yerleştirmişim. "al sana tesadüfiyaçço dallameooo" diye de bağırmışım.

    derken maç bitti. italyanlar sanki maçın öncesinde benfica alır, benfica deşer, benfica mokoko yapar diyen kendileri değilmiş gibi nasıl bir yalakalık yarışına girdiler anlatamam. övgüler, hamaset kokan ifadeler havada uçuşuyor.

    ben ise gülümseyerek garsona "bize dört bardak soğuk su getir" diye seslendim. anlamadılar ama içtiler. afiyet olsun dedim. "sen niye içmiyorsun" diye sordular. güldüm. anlamadılar. anlamasınlar zaten.

    kısacası, benim için oldukça keyifli bir maç oldu. 1999-2000 döneminden beri görmediğim kadar ne yaptığını bilen bir galatasaray vardı sahada. bakın buraya yazıyorum, şükrü saraçoğlu'nda uefa kupası finali çok büyük bir hayal değil. bu gece oynadığı futbolla galatasaray'ın üzemeyeceği takım yok.

    olur da bu hayal gerçekleşirse ne yapıp edip mabedimize gidip galatasaray'ın başarısını alkışlamak üzere stattaki yerimi alacağım. umarım yanıma bir kaç tane italyan düşer. mehehehe.

    not : bu entarinin yazılması esnasında hiçbir italyan zarar görmemiştir. alessandro'nun ensesi kalın merak etmeyin.

  • aslında pek de anlamsız olmayan özgüvendir.doktor o özgüven sayesinde acil bir durumda patlayan beynini diğer dokulara zarar vermeden onarabilmekte, ya da doğumda sıkışan bebeği ufak bir manevrayla çıkarabilmektedir. o yüzden sakin ol ve içindeki o kompleksi yere bırak.