ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yiyip yiyip kilo almayan insan
-
beni de yesin...
kurtarsın bu hayattan. sağlıklı beslenmekten, spordan falan gına geliyor bir yerden sonra...
16 nisan 2015 türkiye geneli baş ağrısı yaşanması
-
sabah sol gözüm şiş ve hafif ağrıyla uyandığım için doğrulayabileceğim durum. muhtemelen sıcaklık değişimiyle ilgilidir.
ayrıca bu açık bir darbe girişimidir. seçimle başa geleni ağrıyla göndermek istiyorlar. eski türkiye bunlardan çok çekti.
başkanlık sistemi olsaydı yaşamazdık bunları. 400'ü verip kurtulalım derim.
ha bir de unutmadan; paralleel yapı.
buldukları parayı bankanın içine atan çocuklar
-
gönülleri zengindir...
samimiyet eksikliği bulunan ifadeler
-
.(bkz: hayırlısı)
"anlattığınla ilgilenmiyorum, susabilirsin." demenin başka bir yolu.
hiçbir şey söyleme, bön bön bak daha samimi.
düzeltme: ekleme yaptım.
farsça türkçe veya arapça olmayan kürtçe kelimeler
-
- töce
artık çirkin kız görmenin pek zor olması
-
(bkz: al abi snickers ye)
eve 106 bin tl elektrik faturası gelmesi
-
dün itibariyle, eve gelen 895 liralık elektrik faturasına itiraz etmek için elektrik idaresine gittiğimde, "895 liranın az olduğunun ben de farkındayım, biz onu 1.895 yapalım, konuyu komple kapatalım" noktasına geleceğimi hiç düşünmezdim.
fatura itiraz bölümüne çıktığımda görevli arkadaşa tesisat numarasını verdim ve kendisi ekrandan bilgileri kontrol etmeye başladı,
- bu fatura haricinde yeni faturanız da çıkmış. (hafiften gülüyor)
- o ne kadar?
- 106.000 lira, ahahahaaa.
- ne, 106.000 mi? ahahahah.
- evet, 106.000, puahahahah.
- ahahahahhah.
manyak gibi güldük böyle karşılıklı, benim niye delirdiğim belliydi de, memur arkadaşın durumu daha karmaşıktı. iş stresinden ziyade facebook'taki "eğlenerek para kazanmak artık çok kolay" reklamlarından buralara düşmüş gibiydi, memurluğu da hobi olarak yapıyordu belli ki. ama ne olursa olsun dışarıdan bakıldığında mutlu bir çifttik biz.
eve dönerken, bu duruma neyin sebep olabileceğini uzun uzun düşündüm, aklıma elektrik mühendisliğinden yeni mezun olmuş arkadaşı aramak geldi, aradım ve durumu anlattım, biraz düşündükten sonra "100'lük ampul çok yakıyor olabilir abi" dedi, akabinde ikimiz de sustuk karşılıklı, uzun bir sessizlikten sonra sesi titreyerek "abi okulda bir şey öğretmiyorlar bize" dedi, eğitim sistemine lanet ederek kapattım telefonu. temizlikçi kadın, mutfaktaki prizde elektrik kaçağı var dediğinde, tüm şehrin elektriği tünel kazıp benim evdeki prizden kaçıp gitmiş olabilir miydi? aklımı kaçırmak üzereydim.
nihayetinde 106.000 lira ödenecek bir para değildi ama eve döndüğümde son bir umut, kışlık montların ceplerini karıştırırken buldum kendimi, sonuç hüsrandı. görünen o ki şartlar beni en istemediğim sona doğru itiyordu, elektriği iade etmek...
napıyoduk lan, saçı kazağa mı sürtüyoduk?
http://t1308.hizliresim.com/1d/j/rk45p.jpg
slaven bilic
-
ne oynayacak oyuncusu, ne de oynayacak sahası, ne bunları sağlayacak işbilir bir yönetimi, ne de tribünde taraftarı olan hoca.
buna rağmen kredi hesabı yapan taraftarı var. peh!
norveç ordusu
-
bu norveçlilere baktıkça neşem yerine geliyor, adamlar çok acayip bir dünyada yaşıyor. hala aynı dünyada aynı türe ait olduğumuzu aklım almıyor.
önce bir önbilgi verelim. bu norveç'te zorunlu askerlik var. şaka gibi ama ciddi ciddi bir yıl askere alıyorlar gençleri.
sistem şu şekilde işliyor. devlet herkesi askere almıyor. her genç erkek norveç devletine bir mektup yazıyor ve askerliği isteyip istemediğini, askerlik yapmasına engel bir durumu olup olmadığını, hobilerini, eğitimini, güçlü-zayıf yanlarını falan belirtiyor, buna göre ordu bir tür seçim yaparak istediklerini askere çağırıyor ve bir yıllık bir eğitim veriyor.
burada genç bir norveçli çocuk var. tam bir viking torunu. 1.90 boyunda, yağsız, kaslı, futbolcu, sigara yok, 20 yaşında 5 dili ana dili konuşuyor. disiplinli, zeki, çevik, ahlaklı. sağcı partinin gençlik kollarında lider konumunda ama bizim özgürlük kuşlarımız, en entel geçinenimiz bu çocuk yanında tayyip kalır. koyu norveç milliyetçisi, her fırsatta viking boynuzları falan giyiyor, eğlenceli bir eleman.
"vsop, dünyanın sonu gelecek . seni donduracağız ve insan ırkı ileride senden türeyecek, bu göreve hazır mısın?" deseler "mal mısınız? bu adam dururken beni mi göndereceksiniz?" derim öyle bir tip.
bu adam askere gitmeyi çok istiyor, zaten böyle askeri eğitim, güç-engel parkuru, pentatlon falan deyince gözleri parlıyor elemanın. mektuba da döşüyor, döşeniyor bekliyor.
sonuç: bu kardeşimiz ve bunun takımdan benzer arkadaşlarının hepsine cevap aynı: "teşekkür ederiz. norveç ordusunun şu anda size ihtiyacı yok"
kim gidiyor? alkoliği, keşi, obezi, askerden kaçmak için rapor ayarlayanı falan alayını alıyorlar askere. alıyorlar, bir yıl koşturup, süründürüp, ayakta dikip adam ediyorlar.
adamlar o kadar dertsiz ki, orduyu sadece bir adam etme mekanizması olarak kullanıyorlar. bunun için de uğraşıp aradan ne kadar kıl-tüy adam varsa seçiyorlar. bunun için okul kayıtları, detaylı sağlık taraması, sicili, otu boku herşeyini araştırıyorlar.
ilk duyduğumda "vay anasını" dediydim, hala da hatırladıkça derim.
kadınlara çekici gelen erkek meslekleri
bir demet tiyatro'dan akılda kalanlar
-
-fidye istiyorlar.
-ne kadar?
-568 milyon.
-allah allah, lan efendi gibi 600 iste sığır, ne kafa bulandırıyorsun!
edit: https://youtu.be/ynzoeuwpyoo?t=10m23s @naalakasivar
leslie lemke
-
sadece bir kez duyması her türlü müzik parçasını aynen (yorumcunun tarzını da kusursuzca kopyalayarak) çalmasına yetiyormuş. ama bunun ne demek olduğu, lemke'nin bütün hikayesini bilmeden anlaşılmıyor. kısaca özetliyorum:
leslie lemke hem fiziksel hem de zihinsel engellerle doğmuş, ayrıca doğuştan hemen sonra iki gözünün de alınması gerekmiş (bkz: enükleasyon). annesi kendisini istemeyince bir hemşire tarafından evlat edinilmiş. yutkunmayı öğrenmesi yıllar sürmüş, ancak force feedingle beslenebiliyormuş. ayakta durabilmeye 12 yaşında, yürümeye 15 yaşında başlamış. ve 16 yaşında bir geceyarısı kalkıp piyanoda çaykovski piyano konçertosu no. 1'i çalmış.
not: 40 yıldan uzun süre savantlar üzerine çalışan ve lemke'yle de ilgilenen psikiyatrist darold treffert şöyle bir şey diyor: "(lemke) hiç öğrenmediği şeyleri, müzisyenlerin öğrenmeye çalışmak için ömürlerini harcadıkları şeyleri biliyor ve sanki dünyaya bu bilgiyle gelmiş gibi. prodigious savantlar müzik, sanat, matematik bilgileri önceden yüklenmiş gibi doğuyorlar."
not: kulağa sihir gibi geliyor ama dünyada sayıları çok az da olsa böyle insanlar (bkz: prodigious savant) var. kimisi hiçbir matematik eğitimi almadığı halde sınırsız bir tarih aralığındaki günleri anında buluyor (sorulduğunda "hesap yapmıyorum, kafamda takvimi kaydırıyorum" şeklinde açıklıyor), kimisi okumayı kendi kendine öğrenip hem saatte 500 sayfa okuyor hem de bunun her kelimesini ömrü boyunca hatırlıyor, dahası okuduğu binlerce kitabın her birini ezberinde tutuyor.
edit: http://www.youtube.com/watch?v=zwtza-zmoam
(linkteki video 80'lerden kalma ve durumdan "bunun açıklaması yok" şeklinde bahsediliyor. ama artık fmri gibi yeni görüntüleme teknikleri sayesinde birçok şey anlaşılmaya başlanmış, bir ara eklemeye çalışırım.)
resim dersine mon ami 48 ile gelen çocuk
-
faber castelle gittik de noldu resim öğretmeni olduk, resim öğretmeni olduk da nooldu atanamadık... gidiyorum ben, yağlı boya isteyen varsa buralardayım.