hesabın var mı? giriş yap

  • başlığı açacaktım. zaten acilmiş.

    artık gerçekten süremiyorum. gözlerim mahvoluyor. üstüne sis farını da açıyorlar. gece artık zorunlu olmadıkça çıkmıyorum.

    medeni bir ülkede olsa hepsi anında trafikten men edilir.

    bu işin artık boku çıktı. tahammül edilecek hali kalmadı. 10 araçtan 8 tanesi böyle

    devletin artık bu ise acil olarak el atması gerekiyor. insanlar olüyor artık.

    bu ayarsız, merceksiz farlara led mi xenon mu ne yarragimda taktıran herkesin

    allah belalarini versin,

    ölmüşleri kabir azabı ceksin

    sevgiden, şefkatden mahrum kalsın

    eşinden, dostundan hep ah alsın

    en kısa zamanda kanser olsun gebersin

    iki yakası bir araya gelmesin.

    eşi varsa aldatsın

    son söz bunu takan ustalar içinde geçerli üstteki beddualar.

    allah aşkına su başlığı gündem yapalım.

  • saf bir asker şiddetli basur şikayetiyle revire gider ve askeri doktor tedavi eder. sonrasında gelişen ufak bir diyalog.

    - sevk aldın mı olm sen?

    + birazcık aldım komtanım...

    - ne diyorsun lan sen hayvan herif. zevk mi dedik sana sevk sevk!

    (bkz: dayak)

  • farsçada kötü anlamına gelen ''bed'' sıfatıyla, arapçada yakarış anlamına gelen ''dua'' isminin birleşmesiyle oluşan bir kelimedir. (bkz: kötülük dilemek), (bkz: lanet okumak)

    beddua, geçmişten günümüze her toplumda var olan bir olgudur. bu olgunun ne kadar eskiye dayandığını göstermesi açısından bu entry'de antik çağ'dan bazı örneklere yer vereceğim. beddua, antik çağ'ın edebi, tarihi ve dini metinlerinde, siyasi antlaşmalarında kendisine yer bulmuştur:

    1-) akad hükümdarı naramsin, kutsal kent olarak addedilen nippur'a saldırır ve içindeki tapınaklar dahil tüm kenti yakıp yıkar. topladığı ganimeti de başkenti agade'ye taşır. bunun üzerine yedi sümer tanrısı birleşip akadların başkentine bedduları sıralalamaya başlarlar: (çok uzun bir metin olduğundan bazı bölümleri paylaşacağım)

    ''korulukların toz gibi yerle bir olsun (...) kesilen koyunlarının yerine çocukların kesilsin (...) agade, neşeli kalple yapılan sarayın bir harabeye dönsün (...) tatlı akan suların yerine acı sular aksın (...) çukurlar kafataslarıyla dolsun (...) kardeş kardeşi tanımasın...''*

    2-) hitit devleti'nin kurucusu anitta'nın daha sonra ülkesinin başkentliğini de yapacak olan hattuşaş'a dair şöyle bir bedduası mevcuttur:

    ''...ben bir gecede onu güçle aldım ve kentin yerine yabani otlar ektim. bundan sonra kim kral olur da hattuşa'yı yeniden iskan ederse, o, gökyüzünün fırtına tanrısının lanetine uğrasın!''

    3-) hititler ile amurrular arasında yapılan bir antlaşmada da beddualar mevcuttur. amurruların kralı aziru antlaşmadan cayarsa lanetlenecekti:

    ''bu tablette yazılanlara eğer aziru uymazsa yemin tanrıları aziru'yu, şehri, ülkesi ile mahvetsin.''

    4-) hint mitolojisinde, ramayana destanı'nda yer alan bir beddua olayı epey enteresandır:

    ''mithila ülkesinin yakınındaki inziva yerini gören rama, aziz vişvamitra'ya burasının kime ait olduğunu sorar. aziz vişvamitra, burada bir zamanlar aziz gautama ve karısı ahalya'nın yaşadıklarını söyler. gautama büyük bir çilecidir. bir gün ganj'a yıkanmaya gider. gautama'nın inziva yerinden ayrıldığını gören indra, gautama'nın kılığında ahalya'ya yaklaşarak güzel sözler söyler. indra'nın bu güzel sözleri karşısında ahalya gelenin indra olduğunu bile bile onunla birlikte olur. indra tam oradan ayrılırken gautama çıkagelir. indra'yı kendi kılığında gören gautama, öyle bir beddua eder ki indra'nın testisleri düşer. ahalya'yı da görünmez yapar. indra, büyük bir utanç ve üzüntüyle tanrı agni'nin ve diğer tanrıların yanına giderek yardımlarını ister. tanrıların tavsiyeleriyle agni'nin sahibi olduğu koçun testisleri indra'ya takılır, böylece indra lanetten kurtulmuş olur.''

    bu örneklerde de görüldüğü üzere; inanç mekanizmasının işlemeye başlamasıyla birlikte insan, kötülük, haksızlık, olumsuzluk vb. gibi durumlarla karşılaştığında bir mutlak güçten* bir cezai yaptırım talebinde bulunmaya başlamıştır. bu davranış da çeşitli yollardan geçerek günümüze kadar ulaşmıştır.

    ayrıca eski türklerdeki beddualara bakmak isteyenler için: (bkz: beddua/@ay hatun)

    yararlandığım kaynaklar:
    + ilknur taş - ''hititlerde lanet ve beddua olgusu üzerine bir çalışma'' - vii. uluslararası hititoloji kongresi bildirileri (2008).
    + agade'nin laneti

  • gps ile degil, bluetooth teknolojisi ile calisiyor ve kendisinin baglanabildigi apple cihazi vasitasiyla konum gonderiyor. mesela anahtarliginda var bundan. anahtarini kaybettin. bluetooth'u acik bir apple cihazi yeteri kadar yakinsa haritada tag'inin bagli oldugu sey her neyse konumunu gorebiliyorsun.

    yeni bir sey mi? hayir. tile benzeri sirketler bunu yillar yillar once yaptilar. cinliler bir ara bastilar da bastilar bundan - senelerin birinde cin teknoloji fuarlarinin yarisi bluetooth tracker'di. fikrin asil guzelligi su ki, mesela tile'inin takili oldugu bir seyi disarda kaybettin. tile uygulamasi olan baska bir bluetooth'lu telefon yakinindan gecti. uygulaman sana harita konumu olarak gonderiyor bilgiyi - konumu baglandigi telefonunun gps'inden aliyor. konum guncellemesini baglandigi cihazin internet baglantisiyla gerceklestiriyor. eger tile cok genis cevrelerce alinsaydi, herkesin, pili 2 sene boyunca giden konum belirleme cihazlari olacakti. tabi ki boyle olamadi. herkes o kadar tile almadi. herkes o kadar tile app yuklemedi. bu yuzden tile tag'lerin kapsama alani hep sinirli kaldi. ama apple'in elindeki guc su ki, herkeste apple var. apple icin muthis bir proje. iphone cok genis cevrelerce kullanildigi icin bu tags de dogal bir gps cihazi olacaktir. cunku ozellikle sehirlesmis bolgelerde, cihazin birakildigi yerden illa ki bluetooth'u acik bir iphone gececek ve tags'in sahibine konum gonderecektir. bravo apple, biraz geciktin ama elindeki gucle rakip birakmazsin.

  • sırf kadınların alışveriş deliliğini anlayalım diye kurulmuş bir oluşum bence steam. hani dersiniz ya sevgilinize veya eşinize "yahu dolapta daha giymediğin dolu kıyafet var neden birde bunu aldın ki?"

    heh işte... şimdi anlıyor musunuz olayı?

  • neden kimsenin dikkatini çekmediğini anlamadığım harika konuşmalar var içerisinde. sadece olağanüstü fikirleri olan günümüz dehalarını değil, paylaşacak şeyleri olan sıradan bir insanı dinlemek de çok keyifli, ben görevimi yapıp hoşuma giden birkaç tanesini paylaşayım. tüm konuşmalar türkçe altyazı seçeneğiyle izlenebilmektedir:

    andrew blum: internet gerçekte nedir?
    https://www.ted.com/…_physical_side_of_the_internet
    ted konuşmalarını izlemeye youtube'da bulduğum bu videoyla paşladım. andrew blum, bütün zamanımızı geçirmeye başladığımız sanal dünyanın fiziksel yönünü, internetini kemiren bir sincaptan yola çıkarak düşünmeye başlamış ve bu harika konuşma ortaya çıkmış.

    sebastian seung: konektomum neyse oyum.
    https://www.ted.com/…stian_seung_i_am_my_connectome
    öncelikle; (bkz: connectome)
    sebastian seung, yaşadığımız hayattaki bütün olayların zihnimize işlendiğinden ve bu haritanın çıkarılmasının mümkün olduğundan, nöronlardaki sinirsel aktivitelerin zihinsel ve duygusal bozuklukları yarattığı ve bunun geriye dönük bir şekilde düzeltilebileceğinden bahsediyor. nörobilim adına muazzam bir çalışma. konuşmanın sonundaki dondurma muhabbeti için; (bkz: cryonics)

    kevin slavin: algoritmaların dünyamızı şekillendirmesi
    https://www.ted.com/…how_algorithms_shape_our_world
    yine oldukça ilginç bir konuşma. kevin slavin, borsa'dan netflix'e kadar geniş bir yelpazede yarattığımız algoritmaların kontrolünü kaybettiğimiz dünyamız üzerine konuşuyor.
    http://en.wikipedia.org/wiki/2010_flash_crash
    http://www.digitaltrends.com/…55-93-for-a-textbook/
    (bkz: machine learning)

    pranav mistry: altıncı his teknolojisinin heyecan verici potansiyeli.
    https://www.ted.com/…ntial_of_sixthsense_technology
    pranav mistry, gerçek dünyayı dijitale aktarmak yerine neden dijital dünyayı gerçeğe aktarmaya çalışmadığımızı anlatıyor. kamera, projektör ve bir kağıt parçası kullanarak yaptıkları inanılır gibi değil. üzerinde biraz düşününce google glass teknolojisinin yakın bir gelecekte nereye gideceğini tahmin edebiliyorsunuz..

    harald haas: bütün lambalardan kablosuz veri.
    https://www.ted.com/…ess_data_from_every_light_bulb
    harold haas, kablosuz veriyi dağıtmak için aslında antenlere ihtiyacımız olmadığını, halihazırda bütün dünyada kurulu bir kablosuz veri ağı olduğunu ve sadece küçük bir operasyonla dönüşümü gerçekleştirmemiz gerektiğinden bahsediyor, yani ışıktan.

    amber case: artık hepimiz yarı-makineyiz.
    https://www.ted.com/…er_case_we_are_all_cyborgs_now
    cyborg antropolojisti amber case, 60'lı yıllarda astronotlar için yapılmış "yeni ortamlara uyum sağlanması amacıyla dış parçalar eklenmiş organizma" yani "cyborg" tanımından yola çıkarak günümüzdeki insanı ele alıyor. iletişim uydularıyla çevrelenmiş dünyanın aslında bir cyborg organizma olduğunu söyleyerek hepiminizin yarı makinelere dönüştüğünden bahsediyor, çok ilginç ve başarılı bulduğum konuşmalardan bir diğeri.

    craig venter: sentetik yaşam yaratmanın eşiğinde
    https://www.ted.com/…rge_of_creating_synthetic_life
    craig venter ve ekibi genler üzerinden yaşamı matematiğe/dijitale dökmeye çalışıyor ve soruyor: yeni bir yaşam yaratabilir miyiz? kromozomların yapısını değiştirerek tamamen kimyasal bir birleşimden ortaya hayat çıkarmak, daha da önemlisi, türlere yeni özellikler ekleyerek evrime müdahale etmek mümkün. bundan daha önemlisi ise içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde insan ırkının başını ağrıtacak gıda, yakıt, enerji ve hastalıklar gibi birçok soruna çare bulmak da mümkün.

    jill bolte taylor'a inen müthiş içgörü darbesi.
    https://www.ted.com/…te_taylor_my_stroke_of_insight
    jill bolte taylor, erkek kardeşi şizofreni hastası olan bir beyin araştırmacısı. geçirdiği inme sonrası yaşadıklarını ve hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor.

    juan enriquez akıllara durgunluk veren yeni bilimi bizlerle paylaşıyor.
    https://www.ted.com/…quez_the_next_species_of_human
    juan enriquez, ekonomiden başlayarak kök hücre mühendisliği, doku mühendisliği ve robotların birleştiği gelecekte insanı anlatıyor. gerek mizahi yönü, gerek öngörülü bakış açısıyla çok hoşuma giden konuşmalardan biri.

    martin rees soruyor: bu bizim son yüzyılımız mı?
    https://www.ted.com/…rees_is_this_our_final_century
    astronom martin rees, atomlar ve uzay arasındaki bağ konumundaki insanın, yaşadığımız yüzyılda ne gibi değişikliklere uğrayacağından bahsediyor ve soruyor: insan kendi eliyle, gezegeninin sonunu mu getiriyor?

    şimdilik bu kadar..

  • poşetten para alma durumunu ben de pazarlama hatası olarak görüyorum. ancak pazarlama hatası olarak görenler bir çözüm önerisinde bulunmamış. bazı kişiler de poşetten para alınarak poşet israfının engellenebilir olabileceğini savunmuş.
    benim önerim : her bir ürün için ürüne belli miktarda poşet parasını eklersin. kasada da bunu hesaplarsın. örneğin bir ürünün satılması istenen tutarı 9,75 tl ise 0,25 tl poşet parası eklersin ve 10 liradan satarsın. satınalma kararına etkileyecek bir tutar değil sonuçta. kasada da müşteri örneğin bu üründen 4 adet aldıysa, poşet almazsanız 1 tl iadeniz oluşacaktır dersin. müşteri kendi karar verir o 1 lirayı alıp almamaya. poşet kullanması gerekiyorsa bunu reddeder ve poşeti kullanır. 1 lirayı almak istiyorsa da alır ve poşeti israf etmemiş olur. müşteri taciz edilmemiş olur, ekstra indirim algısı da yaratılabilir.

  • bir kadir topbaş açıklaması. istanbul depreminden sonra ne olacağını buyuruyor.

    pişkinlikte son nokta. sen belediye başkanı değil misin arkadaşım? 11 senedir bu depremin olacağı belliydi, niye önlem almadın? ne yaptın o yıllar boyunca, 11 x 365 gün boyunca?

    sen deprem sonucunda insanlar ölmesin, binalar buna göre yapılsın, şehir düzenlemesi filan, bu işlerden sorumlu olarak gelmedin mi buraya?

    istanbul belediyesine gelen milyonlarca doları nereye akıttın? sen topbaş hanedanının bir ferdi olarak, nasıl oldu da türkiye'nin en zengin ilk 100 kişisinin arasına girdin usta?

    hayır! 30.000 insanımız ölmeyecek, sen ve bağlı olduğun iktidar, 11 sene hiçbir şey yapmamış olarak, kendi elinizle 30.000 kişiyi öldürmüş olacaksınız. deprem değil, sizin ihmaliniz, insanları sefalete itişiniz öldürecek. ve bu sayede ülkede en fazla insanın canını bir gecede alabilen bir iktidar olarak da tarihe geçeceksiniz.

    http://www.radikal.com.tr/…08.03.2010&categoryid=77