hesabın var mı? giriş yap

  • yaşamayanın bilmeyeceği duygudur.

    o ustanın ordinaryüs profesör havasıyla ağır ağır arabaya gelişi, kollarını yay gibi açarak aracın önünü hatun beli kavrar gibi kavraması, ağzında sigarasıyla 67 derece motora eğilmesi, bas diye araç sahibine emir vermesiyle beraber başlayan çevre araç sahiplerinin sanki kırk yıllık dostunun arabasıymış gibi aracın yanında saniyesinde belirip kardeşimli, dostumlu, sıcak bir sinerjinin anında yaratılması durumudur. ulan şu ülkede her yer oto sanayi olsa inan bana hiç bir yerde kavga gürültü, türk kürt, fener cimbom kavgası yaşanmaz.
    yok abi oto sanayide mutsuzluğa yer yok, hele ki bi de bir aracın kaputu açılmışsa.

  • (bkz: lord eddard stark)

    ıhlamur marmara, batı karadeniz, orta toroslar ve kuzey anadolu'da yayılış gösterir. özellikle kuzey ve batı bölgelerimizdeki ormanlarda rastlanan sık dallı, geniş tepeli ağaçlardır.

    boyları 20-30 m'ye kadar ulaşabilir. büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. çok geç açan bu çiçekler (haziran-temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

  • "tzaousios" (çavusios) adıyla doğu roma imparatorluğu'nda da hem bir askeri rütbe hem de bir saray unvanı olarak kullanılmış türkçe sözcük ve askeri rütbe.

    çavuş sözcüğünün kökenine bakıldığında göktürkler'e kadar gitmek gerekiyor. orhun yazıtları'nda da geçtiği bilinen çabış unvanı muhtemelen ulak ya da vezir gibi manalara gelmekteyken sözcüğün kökeni olan "çabmak" fiili ise "haykırmak, bağırmak, sesle çağırmak, haber vermek" gibi hem birbirine yakın hem de birbirinden farklı anlamlara gelmektedir. göktürkler ve uygurlar'da kullanıldığı bilinen bu rütbenin daha sonra "dûrbaş" adıyla gazneliler ve iranî devletlere geçtiği de tarihçilerce ifade edilmektedir.

    (bkz: pers rönesansı/@ncpzbsn)

    doğu roma imparatorluğu'na dönecek olursak; kuvvetle muhtemel malazgirt sonrası anadolu'nun hızlı türkleşmesini takiben sözcüğün yunanca sesletilmiş versiyonu olan "tzaousios" ifadesi imparatorlukta günlük kullanıma girmeye başlamıştır. bu unvana sahip bilinen ilk doğu romalı asker konstantinos margarites'tir. kendisi, bugün kabaca balıkesir ve çanakkale yöresine tekabül etmekte olan neokastra theması içerisinde çok hızlı yükselen bir asker olarak üstün hizmetler vermiş ve bu başarıları da dönemin iznik imparatoru ioannes vatatzes'in kulağına gitmiştir. margarites'i iznik'e çağırtan imparator, tarih araştırmacısı mark bartusis'in belirttiğine göre bu askere "megas tzaousious" yani "büyük çavuş" unvanın bahşetmiş ve kendisini sarayına aldırmıştır. margarites'in ve daha sonraki çavuşların saray içerisinde tam olarak nasıl bir görev üstlendikleri net olmasa da kuvvetle muhtemel askeri bir görev ifa ettikleri ve kelimenin etimolojik kökeninden hareketle tahminen saray ile thema birlikleri arasındaki iletişimin verimli bir şekilde sağlanması gibi bir misyona sahip oldukları speküle edilebilir.

    iznik imparatorluğu, paleologos hanedanı önderliğinde yeniden konstantinopolis merkezli doğu roma imparatorluğu'na evrildiğinde de kullanılmaya devam eden bu unvanın bilhassa 14'üncü ve 15'inci asırlarda ise saraydan ziyade imparatorluğun uzak toprakları olan despotluklar bünyesinde kullanıldığını ve tamamen askeri bir terime dönüştüğünü görmekteyiz.

    14'üncü asırda bilhassa vilayetlerin idaresinde pay sahibi olan kephale ve kastrophylax rütbeli yöneticilere yardımcı olduklarını ve muhtemelen koruma tarzında bir görev üstlendiklerini anladığımız "tzaousios" unvanlı askerlerin 15'inci asırla birlikte ise neredeyse sadece mora'da görüldüğünü ve imparatorun oğlu ya da akrabası olan mora despotlarının en üst rütbeli askerleri olarak kayıtlara geçtiğini belirtmekte yarar var.

    (bkz: kephale/@ncpzbsn)
    (bkz: kastrophylax/@ncpzbsn)

    1453 sonrasında osmanlı'ya bakıldığında ise genellikle orduda nizamı sağlamakla yükümlü askeri görevlilere verildiği bilinen ve ellerinde madeni asa ya da sopalarla disiplini tesis ettikleri kayıtlarla sabit olan çavuş unvanına, 16'ıncı asrın başları itibariyle layık görülmüş 80 ilâ 100 civarında asker bulunduğu bilinmektedir.

  • masa başında bir olayla ilgili bilgiler ruza babaya anlatılırken, bir cümleyi bütün polislerin parça parça söyleyerek tamamlaması.
    "annesi bir lokantada çalışıyor"
    "liseye giden de bir kardeşi var"
    "babası ile annesi 3 yıl önce ayrılmış"
    "babası ayrılmak istememiş ama" gibi.

  • 8 gibi uyanıp babamla yola çıkardık. uzun simitlerden istiyorum diye söylenirdim her sabah alınırdı o simit. daktilo eğlenceli bir şeymiş gibi değişik şekiller yapılırdı. sonra babaya gösterilip ne yazdığını anlatmaya çalışmak babamın daralması ama gülmesi. işyerinin mıncıklanacak maskotu olunurdu adeta. ciddiye alındığını hissederdin çünkü seni mutlu etmek için hanım ya da bey derlerdi. havalanırdın. çok sıkılında bahçede hunharca scooter sürerdin dairenin uyuz adamı baban gider gitmez kızardı sana. güzel anılardır insanı duygulandırır.

  • hic unutmuyorum tek başıma ilk gittiğim zamanlardı 19-20 yasında var yokum pek paramda yok eskiden bu piçler ağız birliği yapıp tek fiyat vermiyordu aralarında daha ucuza satanlar oluyordu. kumpirleride güzeldi yalan yok. önlerinde gezerken hepsi böyle bagırıyor yine öküzün biri dur dur gitme dedi oyaladı beni, o sırada baska müsterilerde geldi benim önüme geçtiler.

    bende o sırada biraz tüyer gibi diğerlerine bakmaya gittim o öküz hayvanoglu hayvan tam alacagım yere geldigimde siparisi verirken sipariş verdigim kadına bagırdı oradan, ona vermeeeğğğ ona satmayacaaaksaaaan, kumpircidr korktu veremedi korkusundan kadın. cok utanmıstım hayvan oglu hayvan ya. gittim sahildeki kafetarya lokanta tarzı mekanda yemiştim bende.

    tamamen doğulu ahlaksız hayvanların elinde olan yerlerden biri gitmeyin yemeyin aç kalıp belki insan olur hayvan oglu hayvan olanları…

  • budur. halk en azından aldığı ürünün üstünde nasıl duracağını görür. hayal değil, gerçek...