hesabın var mı? giriş yap

  • ehehe bu ne renk?

    hayatınız boyunca en çok duyacağınız şey bu olacaktır.

    30 yaşındayım kime renk körü olduğumu söylesem, kırmızı olan bir nesne göstererek;

    - ehehe bu ne renk?

    ulan renk körüyüz gerizekalı değiliz. domatesin kırmızı olduğunu biliyoruz.

    ciddi ciddi bizi gerizekalı sanan insanlar var, bir kere renk körü olduğumu söyledim bir ortamda, adam cebinden yirmi tl çıkardı;

    - ehehe peki bu kaç para? dedi.

    senin sıfatına sıçayım dedim yüzüne yüzüne.

    bu hastalığı çocukken fark ederseniz şanslısınızdır, ama hüzünlü hikayeleri vardır bu çocukların. benim hikayem mesela;

    annem tarafından domates almak üzere markete gönderilmiştim, 2 kilo domates aldım eve geldim. aldığım domatesleri gördüğünde annem beni tekrar markete gönderdi ve en kırmızılarını seç oğlum diye tembihledi. en kırmızı domateslerle eve döndüm. annem suratıma sanki gerizekalıymışım gibi bakarak babamı çağırdı. durumu anlattı.

    babam: oğlum canın turşu mu istiyor?
    ben: yoo
    babam: peki neden o zaman turşuluk domates alıyorsun?
    ben: turşuluk domates ne?
    babam: oğlum neden yeşil domates alıyorsun?
    ben: en kırmızılarını aldım baba.

    işte bundan sonra trajikomik hikayem başlıyor. peder yeşil domatesi alıp bu ne renk lan diye sorduğunda;

    babam: bu ne renk lan?
    ben: kırmızı.
    babam: lan ne kırmızısı?

    annemle birbirlerine bakıyorlar, peder buzdolabından bir kivi çıkartıyor. ortadan ikiye kesip tekrar soruyor;

    babam: bu kivi ne renk?
    ben: kırmızı.
    babam: uydurma lan!

    elindeki egzotik meyve ile yaratana bakıyor ve bismillah çekerek tekrar soruyor;

    babam: ne renk lan bu?
    ben: kırmızı.

    kivinin rengi yüzünden babanız ağladı mı hiç?

    işte bu vesile ile öğreniyoruz renk körü olduğumu.

    zordur renk körü olmak. babam bile yıllarca kendisiyle taşşak geçtiğimi düşünmüştü.

    renk körü olduğunuz için zamanla paranoya başlar, insanlara kolay kolay güvenemezsiniz.

    mesela;

    ortaokul ikinci sınıfta tam bir ergenim, din kültürü hocasının;

    ''yüzündeki sivilceler bile yüce allah'ın takdiri ve ispatıdır''

    lafından sonra allah'a isyan edip, game of thrones'daki jon snow gibi siyahlara bürünüyorum. hani yaz günü bile postal giyip, siyahtan başka renk kullanmadan sürekli heavy metal dinlediğiniz satanist dönemler.

    hiç unutmam odamda kreator - phobia dinleyip kendi kendime kafa sallayarak takıldığım bir anda babannemin aniden odama girip beni o halde görmesiyle içime cin girdiğini düşünerek eüzü besmeleyi çakıp ayetel kürsi okumaya başladığında;

    - yea babanne çok banalsın! yeaa!

    dediğim olmuştu.

    neyse konuya dönelim, son sınıfta en satanist takıldığım dönemlerde henüz keçiören'de slayer dinleyen biriyle karşılaşmadığım için hiç yoktan iyidir diyerek haluk levent dinleyen bir kızla yakınlaşmıştım okuldan.

    mezuniyet balosu yaklaştığında;

    - balo'da simsiyah giyinmeyeceksin değil mi? hadi alışverişe gidelim! demişti.

    mavi kanvas pantolon ve gri gömlek almıştık.

    devlet su işleri misafirhanesi yemekhanesinde balo başladığında;

    peder kulağıma eğildi;

    babam: pembe gömlek, mor pantolon aynı rober hatemo gibisin evlat.

    dedi.

    rober hatemo yüzünden babanız kahkaha attı mı hiç?

    babanızın kahkahasıyla güven duygunuzu kaybettiniz mi?

    zordur renk körü olmak.

    göğüs ucunu gösterip;

    eheheh bu ne renk?

    diyen manyak kadınlar girdi mi hayatınıza?

    okey oynarken; yere okey atıp, çayınızı yudumladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsediniz mi ortağınıza?

  • iş ortamındaki ast üst ilişkilerini bilmeden, orayı sadece uzayda yer kaplayan bir yer, ama içinde babayı barındıran güzel yer olarak görmektir.

  • --- spoiler ---

    denizbank kaşesi ile denizbankın yetkili kıldığı müdire imzası varsa, denizbanka geçmiş olsun
    --- spoiler ---

    o kaşeyi 75 lira'ya yapıyorlar yiğidim.

    oldu amk kaçır bir banka müdürünü a4 kağıdına zorla imza attır. bir de kaşe yaptır.

    ne oldu banka sorumlu oldu. vay anasını yaaa.

    dekont dediğiniz şey çift nüsha olur, biri de bankada kalır. ayrıca dekontun şekli de şemaili de bellidir.

  • koltuğa yayılıp pc'de de oynayabilirsiniz. bunun için sadece wireless bir gamepad yeterlidir. ayrıca pc'yi de tv'ye bağlayabiliyorsunuz, hatta steam'in stream özelliği ile pc ve tv'niz farklı odalarda bulunmasına rağmen tv üzerinden pc ile oyun oynayabiliyorsunuz.

    hani bilmiyorsunuz, bari atmayın.

  • ikisi de aşağı yukarı kendi ülkelerinde aynı işi yapan insanlara verilen paralardır. yani bir öğretmen türkiye de 100 tl kazanmak için çalıştığı süreyle, almanya’da bir öğretmenin 100 euro kazanmak için çalıştığı süre aşağı yukarı aynıdır. bu durumda türkiye’deki öğretmenin alım gücü almanya’daki öğretmene göre aşağı yukarı 6-7 kat daha azdır. yani kimse salak değil merak etme. insanlar döviz kurlarını karşılaştırarak bir sonucu varmıyor. alım gücüne bakıyor. sen de gelip burda 5 euroya trollük yapıyorsun.

    edit: çok mesaj geldi. ben sadece şunu demek istedim: birebir nominal değerlerle karşılaştırınca da zaten 6 kat civarı alım gücü farkı çıkıyor. yani 100 tl ve 100 euro karşılaştırmasını yapan insanlar da bunun farkında demek istedim. bir arkadaş şurada hesaplamış. isteyen bakabilir.

  • durmaksızın yeni yerleşim yerleri inşa ediliyorken sanki yeni insanlara yer varmış gibi görünüyor bu şehir. halbuki ne kaldıracak yolları, ne de yetecek oksijeni, hacmi var. peki bu yapılaşmayı durduracak olan kimse var mı? planlamayla sorumlu kişiler bunu biraz olsun gözetiyor mu? tabii ki hayır.

    örneğin zaten trafiğin tıklım tıkış olduğu bir yere kocaman binalar dikildiğinde kimse bu binalarda ikamet edecek yüzlerce kişinin arabalarının bu trafiğe nasıl gireceğini düşünmüyor.

    mesela manhattan'a dındırık bi inşaat şirketinin gelip eski binaları yıkıp bilmem kaç katlı ev yaptığını düşünebiliyor musunuz? adamların nüfusu zerre kadar artmıyor çünkü şehrin kapasitesi sabitlenmiş. çünkü orada devlet insanına değer veriyor. buradaysa insanlar için şehrin gitgide yaşanmaz bir hal alışı, herkesin saatlerini trafikte geçiriyor oluşu, suçun artıyor olması ve insan kalitesinin gitgide düşüyor olması kimsenin umrunda değil. tek umurlarında olan rant ve para.