hesabın var mı? giriş yap

  • hoca derste başka birşeylerle ilgilenilmesinden, uyunulmasından vs nefret eden ve hemen dersten atan bir tiptir. bir gün en arka sırada uyuyan iki kişiyi yakalar. normalde o anlarda kükreyen ve bir üniversite hocasına yakışmayacak davranışlarda bulunan hoca öğrencilere sakince yaklaşır ve:

    - arkadaşlar sınıfı terk ediyorsunuz
    - off...

    -yaklaşık 30 saniye sonra-

    - arkadaşım duymadın heralde dışarı çıkıyorsunuz dedim
    - hocam kalkamıyorum
    - sebep?
    - ayağım uyuşmuş..!*

    eleman nasıl uyumuşsa artık kısmi felç geçirecek kadar kendinden geçmiş.

  • gün yüzüne çıkmasının hikayesi oldukça ilginç olan bir tablodur gerçekten de kaplumbağa terbiyecisi.

    bu eser, türk kamuoyu tarafından ilk defa 1970'lerin başında gerçek anlamıyla keşfediliyor ama öncesi var.

    dönemin zengin iş adamlarından, ünyeli varlıklı bir ailenin oğlu olarak 1891 yılında dünyaya gelen saim birkök, yedek subay olarak katıldığı birinci dünya savaşı'nda yaralanır ve hastaneye kaldırılır. birkök, hastanede sağlam bir arkadaş edinir. maalesef adını bilemediğimiz bu arkadaşın (büyük ihtimalle) sonradan doğan ve adını yakın arkadaşının ismini koyduğu oğlu saim'i evlat edinir ve yetiştirir. kim bilir, hayatında hiç evlenmemiş olan saim bey bir oğul hasreti çekmektedir belki de. onun tüm masraflarını karşılar; önce isviçre'de, sonra da itü'de okutup inşaat mühendisi çıkmasını sağlar. bu çocuk, sonradan yök eski başkan vekili kemal karhan'ın da itü'de sınıf arkadaşı olacak olan saim gökdoğan'dır.

    ancak kader yine ağlarını tam anlamıyla örmüştür ve olanlar olur. 3 haziran 1966'da, balat'ta babasından kalan büyük bir tersane işleten saim birkök ve manevi oğlu saim gökdoğan büyük bir tartışma içine girer. mesele; oğlunun dışarıda yaptığı ve yerine getirmediği inşaat taahhütleri, kefil olduğu diğer işleri, adına verdiği taahhüt mektupları, kumar ve diğer borçlarıdır. birkök, yıllarca saim'in bu tür davranışlarını sineye çekmiştir. tartışma gittikçe büyür ve saim birkök dayanamayıp tabancasını çıkarır ve oğlu saim'e tek el ateş eder. sonrasında telaşla yazıhanesine koşarak içeridekilere deyim yerindeyse haykırır: "hemen hastaneye yetiştirin, ölmesin!" ancak bu hareketi işe yaramayacaktır. saim gökdoğan yolda ölür. evet, saim birkök en yakın arkadaşının oğlunu, yıllarca her türlü imkanı sağlayarak okuttuğu üvey evladını vurarak öldürmüştür. gökdoğan 45, birkök 76 yaşındadır. tutuklanan birkök hapse girer. ve hatta hapis cezasını çekmeden önce girdiği sağlık kontrolünde kanser olduğu da anlaşılır. olay gittikçe romanlaşıyor yalnız.

    işte şimdi 1970'lerin başına geldik. türk tarihçi ve araştırmacı mustafa cezar bir araştırması sırasında o sıralarda hapisteki birkök'ün mühürlenmiş olan evi, şişli abide-i hürriyet caddesi'nde bulunan sarı köşk'ündeki sanat koleksiyonunun varlığını keşfeder. bu koleksiyon osman hamdi'nin içinde kaplumbağa terbiyecisi'ni de içeren eserlerinin de dahil olduğu kırktan fazla eserden oluşuyordu. saim birkök yukarıdaki tüm bu özelliklerinin yanında ciddi bir sanatsever ve tarih meraklısıydı ve hem sanatsal hem de tarihi değeri yüksek olan hatırı sayılır bir koleksiyonu vardı. cezar yakın zamanda yayınlayacağı bir çalışma için bu eserlerin fotoğrafını çekmek ister. bunun için gerekli olan izni de o sıralar sultanahmet cezaevi'nde cinayet nedeniyle yatan birkök'ü ziyaret ederek ondan alır ve tabloların fotoğrafını çekerek kitabında yayınlar. tarih her zaman olduğu gibi kendi yolunu bulmuştur ve böylece kaplumbağa terbiyecisi; türk kamuoyunda ilk defa net bir şekilde ve fotoğraflı olarak görücüye çıkmıştır.

    saim birkök ise 1971 yılında durumu ağırlaştığı gerekçesiyle salıverilir ve aynı yıl içerisinde kanserden vefat eder. 1962'de düzenlediği vasiyetinde tüm sanat eserlerini ve malvarlığını, kurulmasını istediği birkökler vakfı'na devretmiştir. uzak akrabalarının sonradan açtığı itiraz davaları mahkemeden ret cevabı alır ve birkök'ün serveti birkökler vakfı'nın olur. birkök, vasiyetinde kurulmasını istediği vakıfta görev alacak kişileri bile bir bir listelemiştir. bunlardan biri de o tarihte itü gemi inşaat fakültesi'nde öğretim üyesi olan yakın dostu kemal karhan'dı. karhan, saim birkök'ün istediği kişilerden tek hayatta kalandı. vakıf başkanlığı görevini üstelenerek ilgili çalışmaları yaptı.

    kaplumbağa terbiyecisi bundan yaklaşık 20 yıl sonra, 1991'de birkökler vakfı yararına yapılan bir müzayedede iş adamı, show tv'nin kurucusu erol aksoy tarafından tam bir milyon dolara (1991 için çok çok yüksek bir meblağ) satın alındı ve iktisat bankası'nın koleksiyonuna eklendi.

    evet, iktisat bankası şu an ortalıkta olmadığı için pek bilinmiyor çünkü banka 2001'de battı ve tmsf tarafından el konuldu. tmsf de bankanın koleksiyonunda bulunan kaplumbağa terbiyecisi için 2004'te bir açık artırma düzenledi. tablo tam 5 milyon liraya pera müzesi'nin oldu. bu sayı gerçek bir rekordu ve tablonun ününü de doğal olarak artırdı. hala da pera müzesi'nde bulunuyor.

    yaa işte böyle sevgili okurlar. tarih, içinde sınırsız hikayeyi barındırıyor ve bu hikayeler günlük hayatımızın her köşesinde saklanmış olarak bizlerin keşfetmesini bekliyor. 1906'da tuvale boyandığı günden sonra saim birkök'ün fırtınalı hayatının önemli bir parçası olan ve kendi hikayesini farkında olmadan zenginleştiren kaplumbağa terbiyecisinin gün yüzüne çıkma hikayesi de böyle işte.

    kaynak 1
    kaynak 2

    edit: bir iki bilgi ekleme.

  • 1. şifreye göre daha düşük mertebeye verilmiş olma ihtimali var, çünkü daha az başarı oranı sağlıyor.

    1. şifre --> 40 sorudan 35 üzeri doğru cevap --> premium şakirt
    2. şifre --> 40 sorudan 30 üzeri doğru cevap --> gold şakirt
    3. şifre --> 40 sorudan 20 üzeri doğru cevap --> standard şakirt

  • başlık esasında yüksek hesap ödedikten sonra yemeğe çıkılan kıza ilk bakış olmalıydı da. malum karakter sorunu. malum sözlük olayları v.s

    o bakış var ya o bakış... tek bakışla bir sürü şey anlatma durumu. ''ahhh seni hınzır ödedik kol gibi hesabı'' bakışı :)))

    neyse ilk kez yemeğe çıkma durumu. yenmiş-içilmiş. sorular-cevaplar. iki tarafın da biraz kendini kasması. cool tavırlar. kaçamak bakışlar derken... hesap gelir. hesap açılır ve 220 tl. işte o an iç ses devreye girer; ''höh 220 tl?? ''öhöm bozmamalıyım.'' ''bozulmuş gibi görünürsem cimri der '' ''ne cimrisi ya 220 tl'den bahsediyoruz.'' ''yok be abi güzel geceydi, değdi yani'', ''hoh 220 tl ve daha gecenin başlangıcı sayılır'', ''yok yok bozma sen yine de.'' ''bozması mı var ya hesap kol gibi.'', ''ortak ödeyelim derse kabul eder mi?'' ''yok lan daha ilk çıkış, kız valla eve döner.'', ''dönsün ya'' ''yok lan yok dönmesin, belki sonraki hesapları o öder'', ''yok yok ödemez bu, ödeyecek tip yok'', ''oğlum ya şu mekan 220 tl hesap ödenecek mekan mı, keşke az içseydim.'', ''karttan 110 çekin, 100 tl nakit vereyim desem fakir mi lan bu der mi?'' ''der lan kesin'', ''e oğlum kredi kartına da faiz biniyor''. ''maçı da kaçırdık iyi mi, oğuzhan da kadrodaydı'',
    ''neyse ödeyim hesabı da, sonra böyle yerlerden hoşlanmıyorum samimi değil yalanını atarım bidaha gelmeyiz'' ''aha geliyor garson.''

    hesap ödenir. ve yüksek hesap ödedikten sonra kıza ilk bakış atılır. dünyanın en yalancı gülümsemesi bu bakışa eklenir. yıkılmadım ayaktayım algısı verilir.

  • bugün bir cenaze için trabzon'a geldim. forum avm denen yere girdim. birini beklerken.

    awm'nin içinde türk yok. herkes çarşaflı, esmer sakallı, saygısız, barbar, iğrenç arap dolu. çoluk çocuk iğrençlik. saymıyorum neler yaptıklarını.

    ey trabzon'da yaşayanlar. utanın. sizler milliyetçi falan değilsiniz. arapların kölesi olmuşsunuz.

    size her yer trabzon değil size her yer arabistan.

    edit: gezime devam ediyorum bazı fırınların tabelaları arapça. türkçe bir şey yazmıyor. sadece arapça. arapça restoran ismi de gördüm. yemeni house restoran.

    dilenciler. arap köleleri, hizmetkarlari.

  • ateistler yardım derneği adı altından milleti kandırıp soymak yerine, çevresindekilere, yardıma ihtiyacı olanlara ve sevdiklerine yardım etmeyi tercih ettikleri için böyle oluşumları içine girmemişlerdir. zaten ateist bi platformun kurulmasının ölüm fermanına eşdeğer olduğu ülkelerde bu hepten çılgınlık olurdu.