hesabın var mı? giriş yap

  • tek taş pırlantaya 25 bin tl, gümüş çikolatalığa 5 bin tl, evin içindeki beyaz eşya, mobilya gibi eşyalara da 70 bin tl vermezseniz o kadar da abartılı olmayan bir meblağ olsa gerektir.

    evlilik öğrencilik yıllarındaki gibi "bir arkadaşınla eve çıkmak" gibidir.

    "yok aabi öyle olmuyor, sen bi evlen görürsün" demeyin, alnınızı karışlarım. tabularına sıçtıklarım...

  • insanı sarhoş eden sıcacık bir film. allen bunu hep yapıyor midnight in paris sıcaklığı hissettim. hani böyle yaz akşamı olur tatlı tatlı rüzgar eser o rüzgarın savurduğu çiçek kokuları bizi mutlu eder ya işte öyle bir film bu. romanın mimari güzelliğiyle teraslı çiçekli evleriyle bambaşka şölene dönüşmüş. şu filmi izleyince bu ülkede yaşadığıma üzüldüm lan.

  • adı italyanca buffa di vento'dan gelir. ismi rüzgara boyun egmeyen, rüzgardan korkmayan anlamına gelmektedir. denizden 950 metre yüksekte kurulmuş olan bu kale kıbrıs'ın en yüksekte kurulmuş kalesi ünvanına sahiptir, ve besparmak daglarinin üzerinde bulunan üc kaleden, ortadakidir. diger iki kale (bkz: st. hillarion kalesi) ve (bkz: kantara kalesi) buffaventodan görülebildiginden, bu kale iki kale arasındaki iletisimi saglamak icin kullanılıyordu. her üc kale de bizans döneminde arap istilasından korunmak icin insa edilmistir. kale, aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. aşağı kale'nin kemerli bir girişi vardır. girişin karşısındaki odalarda erzak saklanır ve bir kısmı da yatakhane olarak kullanılırdı. odaların altında bir de su sarnıcı bulunmaktadır. yukarı kale'nin kapı ve oda kemerlerindeki, kırmızı tuğla işçilik bizans tarzındadır. burada bulunan kiliseden geride az bir kalıntı vardır. kaleden güneye bakıldığında trodos dağları ve lefkoşa'nın tüm güzelliğini görmek mümkündür. hele bir noktası vardır ki, hava acıksa hem girneyi, hem de lefkosayı bu noktadan görebilirsiniz.

    lüzinyanların döneminde (1192 - 1489) kale hapishane olarak kullanılmıştır; adı da "aslan şatosu" olarak geçmektedir. venedik döneminde, adanın savunması için kıyı şehrindeki kaleler önem kazandığından, buffavento kalesi ihmal edilmiştir.

    kalenin bir de efsanesi vardir. efsaneye göre, kıbrıs tapınak şövalyelerinin egemenliğine girdiği zaman cüzzamlı bir bizans prensesi ve aynı hastalığa yakalanan köpeği bufavento kalesine kapatılır. bir süre sonra prenses köpeğinin derisinin yavaş yavaş iyileştiğini fark eder. bunun üzerine köpeğini takip eden prenses, köpeğinin her sabah kalenin aşağılarındaki bir kaynakta yıkandığını görür. kendisi de aynı kaynakta yıkanmaya başlayan prensen tamamen iyileşir ve kaynağın bulunduğu yere, bugün ayios ionnis chrysostomos manastırı olarak bilinen tapınağı yaptırır. bu manastır günümüzde askeri bir köy olan güngör köyündedir. karargah olarak kullanıldıgından sivillerin manastırı ziyaret etmesi yasaktır. alevkayasındaki manastır sourp magar adındaki ermeni manastırıdır, buffavento ile bir ilgisi yoktur.

    kaleye tırmanmak güctür, oksijen carpabilir dikkatli olun. kaleye tırmanırken yasayacagınız bir diger güclük ise ilk basamaktan son basamaga kadar sizinle beraber olan keci pisligidir. artık dogal olsun diye mi, yoksa ülkemin turizime verdigi degerden dolayı mı keciler kale etrafında hürce gezinirler, orasını bilemem.

    arabaların park edildigi yerde ise, su anda harap durumda olan, bir anıt mevcuttur. bu anıt 27 subat 1988 yılında kalenin yakınlarına düsen talia havayollarına ait ucakta hayatını kaybeden yolcular ve mürettebat icin yaptırılmıstır. kaleye ulastıgızda ucagın enkazından geriye kalanlari görmek mümkün. sanırım artık sadece bir ucus takımı falan kaldı. gerisini hurdacılar zamanla yürütmüs diye bir rivayet var.

  • ali uçar kardeşimizi kendi zavallı kekoluğuna kurban eden kızın isminin ve fotoğraflarının ifşa olması yüreğimizi soğutacaktır. bu tarz kız müsveddeleri rezil edilmedikçe halkımızın güzel insanları aşağılanmaya devam edecektir. bu konuda benim gibi düşünen çok arkadaşım olduğundan da eminim.

    terliklerimizi giyip izbanda kitap okuyoruz editi : #50566071

  • pek muhterem kadın arkadaşlarım.
    malumunuz olduğu üzere yaz mevsimi hızla yaklaşıyor. bu cihetle pek çoğunuzun evlilik planları olduğunun, yeni bir yuva kurmak üzere haldır haldır planlar yaptığının farkındayım. sizlerle gelinlikleriniz hakkında biraz konuşmak istiyorum. tane tane yazayım ki akılda kalsın.
    • biz erkekler gelinlikten anlamayız, ben şahsen birkaç bin düğünde yer almama rağmen tek bir gelinlik hatırlamıyorum. o binlerce model arasından beğendiğiniz, yakası düz mü olsun, dantelli mi olsun diye kamuoyu araştırması yaptığınız gelinlikleri düğün başladıktan 15 dakika sonra çoktan unutmuş oluyoruz. ha bu demek değildir ki gelinlik hakkında bir fikrimiz olmayacak. devamı aşağıda:

    • evvela yabancı moda dergilerinde, internette gördüğünüz uzun boylu, solaryumla karartılmış kızların üzerlerindeki gelinlikler ekseriyetle “yabanci” tasarımcılar tarafından “yabanci” gelinler için tasarlanır. o gelinliklerin şıklığına aldanmayınız. zira yabancının düğünü bizimki gibi değildir. yabancının gelini kuğu gibi süzülür. babasının kolunda kiliseye girer, damatla 5 dakika ayakta durur, söz veriyorum, gelini öpebilirsin, buketi salla, bitti gitti... gerisi kokteylvari bir şeyler (filmlerden gördüğüm kadarıyla). peki bizim gelinler öyle mi? bizim gelin masa masa gezecek, eltiyi kaynı öpecek, halaya duracak, ankara havası oynayacak, kasap oynayacak, dolanacak da dolanacak. peki düğünde toplam 300 kalori yakacak cenifır için tasarlanan gelinliği güzide anadolu’mun güzeller güzeli gelini giyince ne olacak. düğünde yakılan 5000 kalori, öpülen 2000 akraba, takılan yarım küp altından sonra o gelinlik ne hale gelecek? hesaplayın bunları...

    • hanginizle konuşsam istisnasız “çok abartı sevmiyorum, sade bir şeyler olacak ama çok da düz değil” diyorsunuz, sonra da taşıyla danteliyle tülüyle çiçeğiyle çelenk gibi geliyorsunuz. ne çok damat gelinlik görünce 10 kasım’ı, atatürk büstünün önüne bırakılan çelenkleri hatırlıyor bir bilseniz, aklınız şaşar. biz erkekler olarak danteli, çiçeği, tülü, ve parlak taşları sadece evin salonunda görmek istiyoruz. (aslında o da tartışılır da neyse işte) bu cihetle evin salonunu üzerinize giyip gelmeniz cidden yorucu olabiliyor. kabarık, taşlı, dantelli, çiçekli bir elbise sade değildir, olamaz. rica ederim kendimizi kandırmayalım.

    • tarlatan, tarlatan tarlatan... anlamını bilmeyen erkekler için izah edeyim, gelinliğin alt tarafında yer alan, giderek genişleyen, gelinliğin –ve gelinin- kocaman görünmesini sağlayan çemberli yapıya tarlatan diyoruz. gelinlerin görkemli ve göz alıcı görünmelerini sağlayan bu yapı pek çok damatta “lan galiba bir firkateyn ile evleniyorum” hissi yaratıyor. adam sizi gelinlik ile gördüğü ilk anda, birkaç saniye sessiz kalıp gözleri dalıyorsa biliniz ki bu durum göz alıcılığınız yüzünden değil, “bu şey tanıdık geliyor ama tam çıkaramıyorum” diye düşündüğü içindir.

    • “hayatımda bir kez giyiyorum, biraz da gösterişli olsun canım, kalabalığın arasında fark edilsin” diyorsunuz. hakkınızdır, hatta benzer bir deneyimi biz erkekler de sünnet esnasında tecrübe ediyoruz. bizi de tüylü şapkalar, pelerinler ve ucu topuzlu asalar ile oyalıyorlar. fakat o salona gelen insanların hâlihazırda sizin düğününüzü izlemeye gelmiş, insanlar olduğunu, eşiniz, dostunuz, akrabanız, komşunuz olduğunu, o düğünün öznesinin gelin ile damat olduğunu rica ederim gözden kaçırmayınız. siz kot pantolon da giyseniz o düğünün başrolünde olacaksınız. bu cihetle uzaydan görünmenize gerek yok, sizi kutlayacak, sizin için mutlu olacak herkes zaten gözünüz ile seçebileceğiniz mesafede olacak.

    • son olarak mutluluklar dilerim.

  • - aut atışı kullanan stoper [ogun temizkanoğlu]
    - devre arası forma değiştiren takımlar
    - 4. hakemin orta hakem yerine maça devam etmesi
    - müsabakayı aynı anda cine5'in şifreli ekranında izleyip radyodan dinlemek
    - şapkalı kaleciler [aumann]
    - endüstriyelleşip samimiyetini kaybetmemiş futbol ortamı
    - hakan peker [ateşini yolla bana]
    - athena [holigan]
    - hagi & hakan şükür
    - arçil & şota
    - uche & högh
    - amokachi & oktay
    - bir biletle 3 kişi maça girmek
    - tribünleri diklemesine kesen takımın rengini taşıyan şeritler

    gibi renkli ve hüzünlendiren şeylerdir.