hesabın var mı? giriş yap

  • bir gün apartmanın aşağıda arkadaşlarla oturmuş muhabbet ediyoruz. bir yaşlı amca geldi yanımıza dedi ki: neden bu kadar sigara içiyorsunuz! kaç saattir sizi izliyorum birini atıyorsunuz birini yakıyorsunuz! bir de böyle sert sert konuşuyor azarlar gibi bizi. şimdi belli babamızdan büyük yaşı ne diyelim. dedik amca içiyoruz işte. napalım. bırakın! dedi. ben bıraktım! 60 yıl içtim ben bunu! bırakalı 5 yıl oldu! yeniden doğmuş gibi oldum! insanın her şeyini etkiliyo! şimdi anlamıyosunuz gençsiniz bunu bile etkiliyo! (şeyini işaret etti) içmeyin şunu! dedi. dedik amca bırakamıyoruz. zamları bahane edip bıraksak yolda dolu paket bulsak yine başlarız. olmuyor napalım. anca bir hastalığımız falan çıkacak korkucaz öyle herhalde. sonra dedik amca sen 60 yıl içmişsin bunu, 5 yıl da olmuş bırakalı. kaç yaşındasın ki sen? dedi 70 yaşındayım! 5 yaşında başladım! koptuk biz... sallıyo sandık. 5 yaşında sigaraya mı başlanılır? dedi ki: ben 5 yaşındayken toprak yiyormuşum! köyden biri babama sigara içir buna bırakır toprak yemeyi demiş! hem toprak yedim hem sigara içtim!

  • belli ki kendi kendine çekmiş çocuk gerizekalının teki de bulup yaymış. ulan hanginiz ayna karşısında saçma sapan hareketler yapmadı ben 25 yaşındayım ben bile yapıyorum halen. çoğu kişi de öyle. gece 2 gibi gelen yakışıklılık hissi gibi bir şey olsa gerek.

  • insan zaman zaman varoluşsal bunaltılar yaşayabilen bi' varlık. varoluşsal bunaltılar yaşıyor, o hâlde var.

    entelektüel insan darlandığı zaman kaygısal devinimlerin izdüşümsel yansıması başlığına 85 paragraf entry girer, "rastlantısal varoluşu bilincim kabul etmiyor" deyip konu üzerine makale falan okur, gider kendine yeni fularlar alır. peki ben ne yaparım? buzdolabını açıp aval aval bakarım, yarım limona üzülürüm, böyle varoluşsal bunaltılar yaşamama şaşırır, nihilisttim* lan ben niye varolmanın bunalımını yaşıyorum ki, yoksa kendimi tanımıyor muyum diye daha da bunalıma girerim, halıda yatarım, tavanı izlerim. izlerdim daha doğrusu.

    bekârlık sultanlıktır, yalnız yaşamak imparatorluktur temalı yaşamıma annem bayram ziyaretine geldi. içim daraldıkça evin içinde dolaşıyorum. "evin içinde niye manyak gibi dolaşıyorsun?" diyor. halıda falan oturuyorum, "yavrum mis gibi koltuk var kalksana yerden." diyor. en sonunda dışarı çıkıp hava almaya karar verdim. hava dışarıdan bedavaya alınabilen katma değerli bi'şey. ezkaza dışarıdan bi'şey lazım mı diyecek oldum ve evden elime tutuşturulan ince bi' dostoyevski romanı uzunluğundaki alışveriş listesiyle çıktım. yazarı annem. yakında tüm kitapçılarda rafları süsleyecek. neyse. benim varoluşsal bunaltılarım sonucu eve yeşil sebze girdi yıllar sonra. benim varoluşsal bunaltım en azından bi' işe yarıyor.

    şu sahte paraları anlamak için kullanılan mor ışığı üzerime tutsalar üzerimde 55 puntoyla "benim ne işim var bu hayatta" yazar vaziyette sokaklarda boş boş dolaşmak istiyordum. evin bayram kalabalığından uzaklaşır biraz da sokakların kalabalığına üzülürüm diye umuyordum. sonra da kendimi "aman en azından sokaktaki insanlar çevirip kaç para kazanıyorsun, ne zaman evleneceksin, ev almıyor musun ev al kendine bi' tane" diye insanı darlamıyorlar diye avutmayı düşünüyordum. ama cebimde sokaktaki varlığımın izin kâğıdı olan alışveriş listesi vardı, direkt markete gittim.

    markette ürünü tüketip ambalajı kasadan geçirmek isteyen bi' adamın sebep olduğu ufak çaplı krizin ortasına düştüm. adam hansel ve gretel'deki gibi yürüdüğü yollara kırıntılar bıraka bıraka gezmiş tüm marketi. yolunu kaybetmekten korktuysa demek. bi' de alamancı bi' aile vardı. türkçe bildiği hâlde konuşmayan bi' kadın yüzünden kasada sıra oldu. kasiyerin gözlerinde magmayı gördüm. bayram günü bu beyinsizlerle uğraşan market personeline bakınca hayattaki varlığımı sorgulayışım biraz olsun azaldı. sonrasında kasiyerin 25,90 lütfen lafına kafasını gömdüğü telefondan kaldırıp cevap vermesi 15 dakika süren bi' ergen yüzünden insanlığa olan inancım tazelendi. gelecek kuşaklar da en az bizim kadar mal oluyor, çok fazla kuşak çatışması yaşamayacağız diye sevindim.

    eve dönerken aldığım orduluk erzaklarla dolu poşetler parmaklarımdaki kan dolaşımını kesti, kangren olma tehlikesiyle hızlı hızlı yürürken varoluşumun sancısı tamamen geçti. teşekkürler anne. iyi ki varsın.

  • kaptan june olarak da bilinen ingiliz çevreci june haimoff'un dalyan'da geçen hikayesi

    1922 yılında ingiltere'de dünyaya gelen june haimoff'un çocukluğu, babasının işlerinden mütevellit afrika'nın ve orta doğu'nun egzotik bölgelerinde geçer. zengin bir ailenin mensubu olan june ilerleyen yıllarda, daha doğrusu ikinci evliliğinin akabinde küçük bir tekne ile ege denizi'ne açılmaya karar verir ve bir süre yunanistan'da yaşar. zaman içerisinde akdeniz'deki seyahatleri esnasında köyceğiz'i ve dalyan'ı keşfeden june, iztuzu plajı'na hayran kalır. kendi tabiriyle iztuzu, ömründe gördüğü en güzel sahildir.

    iztuzu'da geçirdiği zaman zarfı içerisinde bölgedeki insanlardan aldığı bilgiler doğrultusunda caretta carettaların yumurtlama döneminde bu sahile geldiğini öğrenir ve geceleri elektriğin olmadığı bu karanlık ortamda kaplumbağaları yumurtlama mevsimlerinde gözetlemeye karar verir. gözlemleri esnasında carettalardan çok etkilenen june, araştırmalarını derinleştirmeye karar verir. carettalar üzerine yaptığı çalışmalar arttıkça june ile bu sevimli hayvanlar arasında duygusal bir bağ hasıl olur. 1986 yılına gelindiğinde june, iztuzu'ya yerleşmeye karar verir ve sahildeki bir barakada yaşamaya başlar. turgut özal'ın başbakanlığı döneminde bölgeye hotel yapılması gündeme gelince bizzat başbakana ulaşarak projenin iptal edilmesini sağlar.

    iztuzu bölgesinin doğal halinin korunarak, caretta carettaların varlıklarını sürdürebilmeleri için kaplumbağa vakfı'nı kuran june haimoff, çalışmalarından ötürü ingiltere kraliçesi 2. elizabeth tarafından britanya onur listesi ile onurlandırılır.

    2022 yılında koronavirüse yakalanan june haimoff kaldırıldığı hastanedeki tedavisinin ardından dalyan'daki evinde 23 nisan 2022'de organ yetmezliğinden yaşamını yitirir. vefatının akabinde çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanlığı tarafından bölgedeki kaya mezarların karşı kıyısına kaptan june anıtı dikilir. anıt, kara yaşamını sembolize eden dikey ve deniz yaşamını sembolize eden yatay formlardan oluşmaktadır. anıtın üst kısmında ise haimoff'un kabartma portresi yer alır. eserin alt kısmında caretta carettaların yumurtadan çıkmaları ve denize ulaşma serüvenlerinin tasvir edildiği minik kaplumbağa rölyefleri bulunur. denize ulaşabilen yavrular pozitif, ulaşamayanlar ise negatif formlar halinde sembolize edilmektedir.
    anıtın ön kısmında denize doğru yürüyüşünü temsil eden 3 boyutlu caretta caretta heykeli, arka yüzeyinde ise haimoff'un hayat hikayesi yer alır.

  • cebinde barometre ile gezmekten sıkılan iphone 5s kullanıcılarına ilaç gibi gelmiş yeniliktir.

  • şey değil mi bunlar ya ubercileri müşteri gibi çağırıp, köşede sıkıştırıp döven; havaalanı saldırısı olduğunda milleti soymaya çalışıp insanlığı ayaklar altına alan topluluk?

    hmm itfaiyeli bi söz vardı hatırlayamadım şu an.

    edit: bir üstteki arkadaşla hemen hemen aynı entariyi giymişiz. ben yazarken o entry yoktu. bence çok güzel olmuş, ne kadar yazılırsa o kadar hatırlamış oluruz.