hesabın var mı? giriş yap

  • güzel bir tecrübe kazanmış çocuktur, bir sonraki sınava bir gün önce okul binasını görmeyi, sınava vaktinden erken gelip geç kalma ve aksilik çıkma ihtimalini, evden çıkarken tekrar tekrar sınav için gerekli kimlik giriş kağıdı vs evrakları bakmayı sınav giriş belgesini defalarca okumayı ve öğretmenlerinin uyarılarını dikkate almayı öğrenecektir. malesef tecrübe ucuz bir yöntem değil. dünyanın sonu değil geçmiş olsun dediğim çocuktur.

    edit: dünden beri çok mesaj alıyorum, aile sorumsuzmuş ! yetiştirme yurdunda büyüyen çocuklarda bu sınava giriyor anne babası olmayan engelli olup çok ufak yaşta sorumluluk alan çocuk ve gençler var ajitasyona gerek yok.

    edit 2: sınava birdaha girme hakkı yokmuş, bu çocugun önünde üniversite ehliyet dil sınavı ales vs vs birçok sınav için önünde uzun yol var umarım o sınavlardan başarılı olur.

    edit 3: yolda giderken gaspa ugrarsa nolcak diye mesaj atanlar var, 1.6 milyon da bir ihtimal bile yaşanmadı öyle bir olay.

    edit 4: çocuğuma acıyanlar varmış, kınadığın başına gelmeden ölmezmişim vs vs mesaj atanlar var. tatil beldelerinde türk çocuklar sürekli ağlayıp yemeklerini anne babalarının elinden yerken, yabancı çocuklar uslu uslu ne kadar ufak olursa olsunlar kendi yemeklerini yiyor. burdan çıkarılacak sonuç bebeklikten itibaren sorumluluklar yaşına yeteneklerine uygun yüklenmeli.

    son edit: çocugu eleştirdiğim kınadığım dalga geçtiğim falan yok, insanlık hali unutmuş olabilir o gün şanssızlık yaşayabilir sınav umrunda olmayabilir bir sonraki sınavı dikkat etmesi gerektiğini üzülerek hayal kırıklığı ile öğrenmiş oldu. umarım bundan sonra şans ve başarı bu çocukla olur....

  • - başım çok fena ağrıyor
    - git bi elini yüzünu yıka geçer.

    geçen sene de evde otururken apandisiti patlamak üzere olan dayıma aynı şeyi söylemişti de allahtan dinlememiştik.

  • bir önceki çağda yaşanan bir olayın neden-sonuç ilişkisini şimdiki çağın dinamiklerine göre değerlendirmek aklın yüzerek yunan adaları'na kaçtığını gösterir.

  • 1. dışarıda salata yemeyin. o yeşillikler hiçbir zaman düzgün yıkanmıyor, sirkede falan bekletilmiyor, bir suda bekleten işletmelerin beklettikleri su hiç yıkanmamış olması durumundan daha az tercih edeceğiniz kirlilikte bir su.
    2. otellerde açık büfelerde yediğiniz birçok ürün bir önceki günün başka bir ürünü. örneğin dolma yiyorsanız içi bir önceki günün pilavı, pasta yiyorsanız onun kreması bir önceki günün sütlü tatlısı, vs vs. sıkıntılı bir durum değil aslında ama her şeyi taze yemeyi seven bir bireyseniz otel açık büfelerinden bir şey yemeyin.
    3. yediğiniz makarna, risotto gibi pişmesi 5 dakikadan uzun sürecek ürünler çoğunlukla bir ön pişirmeye tabi tutulur, sonrasında porsiyonlanır ve o şekilde saklanır, sipariş geldiğinde sosu/suyu ilave edilerek son 2-3 dakikalık kalan pişme süresi tamamlanır ve size öyle sunulur.
    4. restoranlarda buzlukta saklanmaya müsait tatlılar (örn brownie) asla günlük yapılmaz (günlük yapılmıştır ibaresi yoksa - ki bazen bu ibareye rağmen günlük değildir), siz siparişi verdiğinizde buzluktan çıkartılır, mikrodalgada çözdürülür, soslanır ve servis edilir.
    5. uzakdoğu restoranlarındaki wok tavalar gün içerisinde asla yıkanmazlar, iki sipariş arasında şöyle bir silinir, tekrar yağlanır ve o şekilde kullanılırlar.
    6. türkiye'de yediğiniz hiçbir sashimi veya nigiri (çok üst segment ya da özel bir butik restoran olmadığı sürece) asla sushi grade denilen çiğ tüketime müsait balıklardan yapılmamakta. maalesef ki herhangi bir karadeniz somonu/levreği, yaşadıkları suyun içerisindeki bakterilerden tutun da deniz tuzluluk seviyesine kadar çiğ tüketim için çok müsait balıklar değiller. ha ne olur, yüksek ihtimalle hasta olmazsınız ama asla yerinde yiyeceğiniz bir sashimiyle aynı tadı türkiye'deki ürünlerde yakalayamazsınız.
    7. yine türkiye'de bir uzakdoğu restoranında yediğiniz herhangi bir "çin yemeği" aslında çin yemeği değil. bir ürünün içerisine soya sosunu basıp yollamak bir amerikan adeti ve amerikanlaştırılmış bir çin mutfağı. gerçek çin yemeklerinin içerisinde soyadan çok daha baskın tatlar vardır: tarçın, yıldız anason, karanfil, rezene ve sichuan biberi gibi. gerçek çin yemeklerine yakın tatları bazı büyük şehirlerde olan uygur restoranlarında yakalayabilirsiniz.
    8. pastanelerden alıp yediğiniz poğaça, açma türü şeyler birçoğunuzun midesini yakıyordur. bunu mayalı ürün vs olmasına yorup ev yapımı bir poğaçayı yemekten kaçınmayın. midenizi asıl yakan şey oda sıcaklığında (hatta bir fırının önündeki 40-45 derecelik sıcaklıklarda bile) katı kalmayı başarabilen kimyasallar yuvası alba yağı denilen bir yağ. pastanelerde o sıcaklıklarda seri üretim esnasında katı formda yağ muhafaza etmek çok zor olduğundan bu rezil şeyi kullanıyorlar, sonra bütün gün reflü.
    9. üst segment restoranlarda genelde masada tuz görmezsiniz, karabiberiniz de garson tarafından değirmenle getirilerek istediğiniz miktarda yemeğinize serpilir. bunun sebebi şefin tuz ayarının dört dörtlüğünden emin olmasıdır, ekstra tuz isterseniz bazı restoranlarda azar bile işitebilirsiniz, yanınızda gizlice tuz falan getirmek daha az gerginlik yemin ediyorum.
    10. kapısında kuyruk olmayan restoranlarda yaz mevsiminde beyaz et ürünleri tüketmekten kaçının. türkiyede soğuk zincir bozulması zaten allahın emri bir durum olduğundan ve de bakterilerin üremeyi en sevdikleri sıcaklık aralığı 20-45 dereceler olduğundan illa ki ürün az ya da çok kontamine olmuştur, hele ki böyle hava 34-35 dereceyse eksponansiyel olarak artarlar. tavuk ve deniz ürünleri de nemlilik açısından zengin (yine en çok üremeyi sevdikleri yer) ortamlar olduklarından, hele de çiğ tavukta salmonella gibi illllletyus bir bakteri bulunduğundan aman diyeyim, kendinizi riske atmayın, sebze, tahıl veya kırmızı et tercih edin.
    11. temizliğinden emin olmadığınız bar/pub/köşe dükkanı yerlerde (ki inanın siz temizliğinden emin olamıyorsanız düşündüğünüzden de kötü bir senaryo vardır mutfakta) söyleyebileceğiniz en garanti ürünler kızartmalardır, 180-190 derecelerde kızardığı için ürününüz, üzerinde böcek bile kalmış olsa taşıdığı herhangi bir bakteri/mantar gibi canlının yaşama ihtimali yok. fikrinden iğrenmediğiniz sürece fiziksel olarak size bir etkisi olmayacaktır.
    12. restoran/bar/publarda üzerinde logolu bir bardak/tabak ile yiyecek içecek servisi yapılıyorsa, o ürünü kırmaktan (ya da ceplemekten diyeyim de tabii ki yapmayın bunu, ayıp evladım, sorarsanız bence zaten onu size hediye edeceklerdir) dolayı vicdan azabı çekmeyin, o ürün markalar tarafından reklam amaçlı promosyon olarak getiriliyor ve işletme o ürüne bir para ödemiyor.
    13. garsonlarınıza kötü davranmayın. bardağınızdan, içeceğinizden, çatalınızdan, bıçağınızdan ve yemeğinizden birebir onlar sorumlular ve kindar bir tanesine denk gelirseniz çaktırmadan size çok iğrenç yerlerinden sample'lar yediriyor olabilir.
    14. türkiye'de üst segment bir yerde değilseniz isteyeceğiniz parmesan peyniri genelde kars kaşarının kabuğunun rendesidir, trüflü patates kızartmasında içerisinde trüf'ün t'si bile olmayan tamamen laboratuvar üretimi tatlandırıcılarla yapılmış zeytinyağından birkaç damla vardır, boşu boşuna bunları güzel ürün zannedip kazık yemeyin.
    15. genelde bu tribe steakhouse'larda ve artizan hamburgercilerde giriyorlar ama siz siz olun, türkiyede hamburger köfteniz nasıl pişsin sorusuna az veya orta demeyin. özellikle köftenizi az veya orta pişirmeye çalışacak dallamalar olacaktır ama özellikle türkiye standartlarında (o kıyma makineleri asla düzgün temizlenmez, konulan yüzeyler rezil kirlidir vs) kıymayı az pişmiş olarak tüketmek çok çok çok tehlikeli çünkü az pişmiş bir biftekte etin bakteri bulaşmış yüzeyine zaten ısıl işlem uygulayarak o bakteriyi öldürebilirken, kıymanın her bir yüzeyine bulaşmış bakteriye iyi pişirmekten başka bir müdahalede bulunamazsınız. ayrıca zaten köfteyi az pişirmenin bir manası yok çünkü kıyma yapısal olarak çok ufak parçalara bölünmüş et olduğundan su tutma kapasitesi yoka yakın, dolayısıyla az pişirseniz bile biftek gibi sulu bir yapı göremezsiniz. en fazla yağ sızar içinden.

  • asla bir battaniye içine michelin maskotu koyan baba değildir.

    efenim bilen bilir,eskiden kamyonların üzerinde süs niyetine michelin maskotları takarlardı.
    amcamın kamyonundaki süs bi şekilde bizim eve geliyor.

    derdimi tam anlatamasam da şöyle bir şey ;
    http://2.bp.blogspot.com/…elin-lastik-adam-foto.png

    ben bebekken bana göz kulak olan babam,o sırada merdiveni süpüren anneme bi şakar yapar.
    sarılı olduğum battaniyenin içinden beni çıkararak michelin maskotunu güzelce yerleştirir.merdivene çıkarak "-ulan bu çocuk ne çok ağlıyo bee !" deyip maskotlu battaniyeyi merdivene doğru fırlatır.annem de ne yapsın çığlık,feryat figan...

    bu ne ki amk...

  • cilekes nerede haber yok manga bir album yapti yapmasa daha iyiydi, dumandan ses seda yok, kargo zaten parcalandi koray arada album patlatirdi o da yok, yuksek sadakat diye bisey vardi o da yok redd falan da duyulmuyo. athena album yapmis sanirsam guzel sarki yok dus sokagi sakinleri bulutsuzluk ozlemi falan muzeye kaldirildi, noldu lan demek geciyor icimden ama aklima kramp falan geliyo onlar da topraga karismistir heralde. hepsini gectim bir zamanlar kurban vardi pentagram vardi.. sanirsam biz buyuduk ve kirlendi dunya. teoman napiyo acaba..

  • yazarın biri bu maç hakkında tam 4 karış uzunluğunda değerlendirme yazısı yazmış. insanlar dalga geçiyor.

    acı olan şu ki; galatasaray teknik kadrosunda bu yazar arkadaş kadar rakibe çalışmış maça kafa yormuş birinin olduğunu düşünmüyorum.

  • lisede bir arkadaşımın ismiydi *. anlamının "yanlışlıkla" olduğunu öğrendiğimde bir anne babanın nasıl bu kadar açıksözlü olabileceğine aklım ermemişti.

  • pizzanızın hamuru nasıl olsun istersiniz?

    -ince
    -klasik
    -kalın
    -ince kömürlü
    -klasik kömürlü
    -kalın kömürlü

    gibi seçenekler sunabilen pizzacı.