hesabın var mı? giriş yap

  • sevgili oldugundan süphelendigim bir çift.
    kiz, son derece masum bir soru soruyor:

    - sen spider man 2'yi görmüs müydün? ben çok etkilenmistim.
    - etkilenmis olabilirsin de... söylemen biraz ayip olmuyo mu?
    - niye?
    - e spider man'in çüküne bakmissin, daha ne olsun?
    - ay manyak misin yaa?
    - ya spider man'inkine bayildim demedin mi?
    - ahahah, spider man'inki degil... spider man 2.
    - haa... sey... pardon o zaman.

  • devamlı yaşadığım ikilem. inanılmaz bir şey. içinde yaya ve araba olan herhangi bir trafik senaryosu düşünün. karşıdan karşıya geçicem diyelim, direk yavaşlamayan arabalara kıl oluyorum.

    "lan ölür müsün biraz yavaşlasan" diye sayıklıyorum içimden.

    fakat aynı durumda arabadaki şahıssam; "lan öküze bak arabanın geldiğini görüyor hala dikiliyor yolun kenarında" diye düşünüyorum.

    empati falan yok. o an hangi ulaşım aracını kullanıyorsam kendimce tartışmasız şekilde haklı olan ben oluyorum. devlet buna bişey yapması lazım.

  • sobanın üstüne tükürüp "tıpıstttt" sesini duymamış bi' çocuk. yazık. evet.

  • isim olarak tartışmasız roberto carlostur ki oyun olarak alex'tir, istatistik olarak da alex'tir, fenerbahçe'ye bağlılığa göre alex kusura bakmasın ama lefter'dir. fenerbahçeli olmamı sağladığı için okocha'nın bende yeri de ayrıdır. ayrıca kaçıp giden orteganın da amk

  • öncelikle belirtmek zorundayım ki bahse konu olan mesaj kuvvetle muhtemel sadece benim için komik, pek yarmayacak sizi yani.

    ben 11 ve 9 yaşlarında 2 çocuğu olan, 34 yaşında bir kadınım. çocuklarımın arkadaşları arasında pek sevilirim. elimden geldiğince kendi çocuklarıma nasıl davranıyorsam, arkadaşlarına da öyle davranırım. karşımdakilere bebe muamelesi yapmam, adam yerine koyarım yani. bazen onlarla parka çıktığımda muhabbet ederiz, aramızda mesafeli bir samimiyet vardır...

    bu yıl çocuklar anneannelerinin yanında okula gidiyor. işsizim ben şu sıralar, bütün gün evde depresif depresif tek başıma oturuyorum. sadece kitap okuyup, sözlük kurcalıyorum. böyle zamanlarda içimden kimseyle konuşmak gelmez, ne telefona bakarım ne de kapıya... hoş banka, turkcell ve sigara bıraktırma merkezi dışında arayan da yok ya, neyse...

    çocuklarımın arkadaşlarından biri (onur diyelim adına) 10 yaşında, beni ekstra sever. böyle hafiften bir hayranlık besler. çocuklar evde olmasa da ara sıra kapıya gelip sohbet etmek ister. öyle havadan, sudan, derslerden, okuldan, can sıkıntısından falan bahseder kapıda, ben de dinlerim. ama şu son birkaç haftadır kapı çalındığında servise gelen apartman görevlisine bile kapıyı açasım yok. dolayısıyla gelen çalıp çalıp geri dönüyor. tabii onur da kapıyı çalıp çalıp geri dönüyor.

    bugün evde oturup yine dakikaları sayıyordum ki telefonuma bir mesaj geldi:

    gönderen: onur

    mesaj: naber:)

    len bu ne? fahriye abla gibi hissettim kendimi birden!

  • pkk veya feto cu oldugunu dusundugunuz birsini öldurebiliyormuyuz simdi?

    oldu olasi arinma gecesi gibi bir gun yapalim .

  • büyüleyici bir kokudur bebek kokusu. sadece bize öyle gelmemektedir, bilim de bu konuda birtakım bulguları sunmaktadır. bebek kokusu neden bu kadar güzeldir ve insanlardaki etkileri nedir?

    frontiers in psychology'nin yayınladığı bilimsel bir araştırma bebek kokusunun kadınlardaki etkilerini konu etmiş. bu araştırma aynı zamanda amerikan ulusal biyoteknoloji veri merkezi'nin sitesinde de yayınlandı. araştırmanın baş yazarı "bebek kokusunun kabaca 250 değişik kimyasaldan oluştuğunu düşünüyoruz ve bu koku annelere bebeklerine bakma dürtüsü veriyor" diyor.

    söz konusu araştırma sırasında bir de deney yapılmış. denekler anne olan 15 ve anne olmayan 15 olmak üzere 30 adet hanım. kendilerine bebeklerin 2 gün iki gece giydikleri ve kokusunun gitmemesi için dondurulmuş pamuklu kumaştan yapılma bebek atletleri koklatılmış ve koklama esnasında oluşan beyin aktivitelerine bakılmış. sonuçlar sadece şaşırtıcı değil aynı zamanda büyüleyici;

    bir insan çikolata yediğinde veya sevdiği lezzetli bir yemeğe ulaştığında yahut ödül sayılabilecek bir uyaranlarla uyarıldığında oluşan beyin aktivitesi nasıl oluşuyorsa, bebek kokusu koklandığıda da aynı beyin bölümlerinde artan aktivite algılanmış. bu bebek kokusunun anne olsun olmasın bir kadının bütün kimyasını, haleti ruhiyesini değiştiren mucizevi bir durum.

    benzeri başka bir çalışma erkekler için de yapılmış. bu çalışmanın yöntemi diğerinden biraz farklı olsa da bebek kokusunun etkileri ile ilgili çıkarımları benzer. testosteron, insanlar dahil primatlarda da en güçlü olmasa da en bol bulunan erkek hormonu. araştırma ekibi buradan yola çıkarak, baba marmoset maymunlarına yavrularını koklatmış ve baba maymunlarda koklamadan sonra testesteron seviyesinin düştüğünü tespit etmiş. bu da babaların, yavrularını kokladıktan sonra, onların bebeklerine ve aile ihtiyaçlarına odaklanmaktan alıkoyabilecek dış zorluklarla karşı karşıya kalsalar bile bebeklerine karşı daha hoşgörülü hale gelmelerini sağlamış.

    yani bir babasınız, o an aklınızda bir ticaret vardı, futbol vardı veya gidip araba yarışı seyretmeyi düşünüyordunuz. bebeğinizi kokladıktan sonra düşen testesteron seviyesi ile birlikte bebeğinize ve ailenize ayıracağınız vakit ve dikkat aklınızda daha çok yer etmeye başlayabiliyor. minnacık bir bebeğin kokunun bu derece devasa etkisi..!

    anladık, bebek kokusu bu kadar etkili ama neden bize güzel geliyor? konuyu araştıran monell chemical senses center'dan bir bilim insanı olan george preti'ye göre bebek kokusunun güzelliğinin iki sırrı var. birincisi vernix caseosa. yani hamileliğin son üç ayında fetüsün derisini kaplayan beyaz, kremsi, doğal olarak oluşan bir biyofilm. bebek doğduktan sonra yıkandığı halde saç dipleri dahil bu koku uzun süre vücutta kalabiliyor. yine dr. george preti'ye göre bebek kokusunun muhteşemliği ile ilgili ikinci bir sebep de bebeklerin ter bezlerinden salgılanan kimyasallar. fakat bu kimyasalların saldığı güzel kokunun en kuvvetli olduğu dönem ilk 6 hafta. ondan sonra azalarak devam ediyor. bunun nedeni ise bebeklerin metabolizmalarının anne karnında beslenmelerini göbek kordonundan alıyor iken doğduktan sonra beslenme şekillerinin değişmesi ve büyüdükçe dış dünya kaynaklı yeme içmeye başlanması.

    sözün kısası, bebek kokusu gerçekten kendisine has muhteşem birşey. kocaman insanlar oluyoruz, devasa hatalar yapıyoruz, eve sarhoş gelip kusuyoruz, ortalığı dağıtıyoruz, ailemize berbat zamanlar yaşatıyoruz ama annelerimiz bizi hep o bebek kokumuzla hatırlıyor.

    frontiersin.org - annelik durumunun yenidoğanların vücut kokusuna kortikal tepkileri düzenlemesi
    ncbi.nlm.nih.gov
    vernix caseosa
    womenshealthmag.com
    washingtonpost

  • sokak köpeklerinden kaçarken kamyonun altında kalan mahra melin pınar, kaldırıldığı hastanede 23 gün yaşam mücadelesi vermiş, maalesef kurtarılamamıştı.

    babası dün yaptığı açıklamada kızının davasının kedi eros kadar konuşulmadığından dem vurmuş.

    "kedi eros davası gündem oldu, 23 gün acı çeken kızım bu kadar konuşulmadı."

    ilgili video

  • diamond'ın kült kitabı. new york times'ın en çok satanlar listesine girmesinden tutun da pulitzer prize kazanmışlığı, the phi beta kappa award in science ödülünü almışlığı var.

    insan toplumların kaderini, şekillenişi, bugünkü durum ve nedenlerini açıklıyor. modern dünya hakkında yeni bir bakış açısı kazandırıyor. kitap orijinal dilinde daha anlaşılır bir dil, akıcı bir üslupla yazılmış. ancak çevirisini okurken zorlanıyorsunuz. türkçesi o kadar iyi değil ve hatta orjinalinden daha karmaşık kelimeler, cümleler kullanılmış. aşağı yukarı 23 ytl olan kitabın orijinalini okumanızı tavsiye ederim, bu durumda.

    kitapta kısaca nelerden bahsettiğine gelince toplumların gelişmişliği, bu gelişmişlikte ten renginin önemi hakkında yali'nin sorduğu soruyu cevaplayarak başlıyor, kitap. beyazın siyaha, siyahın kırmızıya akıl veya başka bir yönden üstünlüğü olmadığını; sadece modernleşme-gelişmeye açık topraklarda yaşayanların beyazlar olmasından ötürü onların daha çabuk gelişebildiklerini anlatıp kanıtlıyor. en basit haliyle tüfek, mikrop ve çelik modernleşme kapısını açan anahtarlar. tüfeğe sahip olabilecek güçte olmalısın.* mikroplar karşısında ayakta duracak, bağışıklık kazandıracak bir sisteme sahip olmalısın ve tabiki çeliğin de olmalı. yaşam için temel ihtiyaçlarını karşılamanı bitirip lükslere- gelişmeye- ilerlemeye geçtiğini gösteriyor, çelik. çeliğin olunca araba tekerliğin de olur, araba tekerliğin olunca ticaret de yaparsın, uzak yerlere de gidersin ve hatta buharlı makineyi icat eder yeni bir çığır açarsın. gelişim için kilit sözler tüfek, mikrop ve çelik'tir. şimdilerde medeniyet denildiğinde akla gelen ülkeler bu şekilde ilerlemiştir. hem bu sözcüklerin önemi üzerinde duruyor, yer yer örneklemelere gidiliyor, kanıtlar sunuluyor, tarihçilerin savunduğu diğer tezler çürütülüyor hem de toplum statülerinin insanın rengiyle alakalı olmadığını anlatıyor. şans meselesi! beyazlar evcilleşebilecek hayvanlarla verimli topraklara düşmüşken siyahlar verimsiz topraklarda yabani hayvanlarla başbaşa kalmışlardır.

    çin, japonya, avustralia, avrasya, africa ve daha pek çok ülkenin gelişimi üzerinde durulmuş. anlaşılır bir dil, akla yatkın cümle ve tarihi gerçeklerle yazılmış, bir kitap. kitabın sonunda tüm kitabı özetleyen epilogue vardır ki, sadece o kısmını okusanız bile konu hakkında birçok detayla birlikte fikir sahibi olabilirsiniz. 475 sayfalık olan bu kocaman kocaman kitabın sonunda konu ile alakalı tartışma soruları hazırlanmıştır. bu soruların cevapları hakkında birazcık düşünmek de oldukça yararlı olacak. hele ki öğrenciyseniz ve bu kitap ders kitaplarınızdan biriyse; muhtemelen hocanız arkadaki tartışma sorularının benzerini soracaktır. göz atmanız da fayda var.

    "the scope and the explanatory power of this book are astounding." - the new yorker
    "fascinating... lays a foundation for understanding human history." - bill gates
    "an ambitious, highly important book." - james shreeve, new york times book review

  • yunanların kendilerinin helen ırkının temsilcileri olduğunu belirtmek için kendi ülkelerine verdikleri isim. dünyanın geri kalanı ise grek ırkından olduklarını düşündükleri için greece veya dile göre türevlerini kullanırlar. yunanlıların grek yerine helen mirasını sahiplenme isteğinin altında yatan grek kültürünün batı anadoluya yayılmış olması ve türkiyenin bu kültürün bir kısmını elinde bulundurmasıdır. helenler ise sadece yunanistan yarımadasındadırlar. yunanlılar kendilerini ayırmak isterler. türkler ise iyon soyundan geldikleri tezi ile bu ülkeye yunanistan demektedir. ki bu aslında bayağı bir aşağılama içerir. iyonlar tüm doğu akdenize yayılmış bir göçmen kavimdir. felsefe, demokrasi ve pek çok değerli kültür hazinesinin doğuşunu sağlayan greklerle karışmış olmalarına karşın bu çok şanlı bir tarihe sahip ırkla alakası yoktur. özetle biz iyon, onlar helen olduklarını savunur ama dünya bilir ki onlar grektir*