hesabın var mı? giriş yap

  • 30 aralık 2004 , tutulan 4-6 nöbeti dönüşü yorgun argın bölüğe dönmüş traş oluyorum. 4-6 nöbeti tutanlar mıntıka temizliği sonrası traş oluyor , bölüğün kuralı bu. yanıma yazıcı çocuk geliyor , ihsan başçavuş beni arıyormuş. kantin muhasebede buluyorum onu , bana kargo var , ama sadece yazısı gelmiş , gidip almam gerek. en erken haftasonu alabilirim ama kargo sevgiliden , almam gerek. ihsan atla diyor arabanın arkasına montu üstüne çek , gider geliriz yarım saate. ihsan çok kral çocuk , bir kısa dönemle astsubayın dostluğu. kargo ofisine varıyoruz , iki tane askeri üniformalı adam kargolarının peşinde. kargocu bana paketimi uzatıyor , paketi açıyorum , paketten dans eden noel baba çıkıyor , elimde noel baba dans ediyor , ihsan gülerek kargoculara bakıyor , hadi olm gidelim diyor. yüzümde kocaman bir gülümseme , hediyede bir de not , ben yıllar önce noel babadan seni diledim ve oldu artık başka dileğim yok. hayat güzel , şafak 20 , sevgiliden alınmış en güzel hediye elimde alaya dönüyoruz. ihsan soruyor , olm nasıl sokcaz lan onu alaya , yakalanırsak noel baba yaparlar bizi...

  • (bkz: 18 aralık 2012 odtü olayları)
    bingöl üniversitesi senatosu tarafından duyurulan basın bildirisinde geçen ifade.

    "(...) doğu ve güneydoğu üniversiteleri olmak üzere tüm üniversitelerimize çok önemli ve anlamlı destekler sağlaması takdirle karşılanması gerekirken, sayın başbakanımıza bu nevi muamelenin reva görülmesini doğru bulmadığımızı türkiye kamu oyu ile paylaşmak istiyoruz."

    bu bildirinin imzacılarından üçünün soyadı da baydaş. üniversite senatosundan;

    prof. dr. gıyasettin baydaş (rektör)
    prof. dr. burhanettin baydaş (üye)
    yrd. doç. dr. abdulvahap baydaş v. (üye)

    bu adamlar ağızlarına bilim lafı alıyorlar.

  • plasebo uykusu günümüz uykusuzluk çağında beyninizi kandırarak performansını düşürüp yükseltebileceğiniz, zihninizin bilişsev işlevlerini etkileme odaklı bir kandırmaca. özellikle sabah uykusuz bir şekilde uyanıp, bu akşam eve gider gitmez uyuyacağım deyip de gece yarısı boylanıyorsa. 1996 yılında birbiri ardına yapılan iki deneyden sonra ortaya atılmış bir terim. hikaye şöyle:

    elimizde 164 adet denek ve bu denekleri güden birkaç adet bilim insanlarımız bulunmakta. ilk önce çalışmaya katılan deneklerden dün gece ne kadar uyuduklarını 1 ila 10 arasında puanlamaları isteniyor. aslında araştırmacılar için bu puanlar hiçbir önem arz etmiyor. daha sonra deneklere bilişsel işlev hakkında beş dakikalık hızlı bir ders veriyorlar. ders sırasında anlatılanlar arasında tek önemli nokta “yetişkin bir insanın uyku süresinin %20-25’ini rem uykusunda geçirmesi gerektiği, eğer daha düşük bir süre geçiriliyorsa öğrenme testlerinde daha düşük performans gösterebilecekleri” olarak verilen bilgi. %25’ten fazla rem uykusu alanların testlerde daha iyi performans gösterecekleri de ekleniyor.

    ardından deneklere nabız, kalp atış hızı ve beyin dalgası testlerine sokulacakları söyleniyor ve çeşitli ekipmanlara bağlanıyorlar. burada da bir kandırmaca durumu var zira araştırmacılar denekleri aletlere bağlasalar da bu ölçümleri yapmıyorlar. bu testlerin amacının bir gece önce ne kadar rem uykusu aldıklarını öğrenmek olduğunu belirtip, önceden belirledikleri rem uykusu yüzdelerini tek tek tüm deneklere açıklıyorlar. 164 katılımcının her biri iki gruba ayrılıyor. ilk grup %16,2 ile yetersiz rem uykusu aldığı söylenen grup. diğeri ise %28,6 ile iyi rem uykusu aldığı söylenen grup. akabinde denekler işitsel dikkat ve işlem hızı gibi uyku yoksunluğundan en çok etkilenen beceri testlerine sokuluyor. buradan sonra kandırmaca bitiyor, ciddi bir teste başlanıyor. tüm bunlardan sonra deneyin sağlamasını yapmak için farklı deneklerle aynı işlemler tekrarlanıyor.

    sonuçlar: ortalamanın üzerinde (%28,7) rem uykusuna sahip oldukları söylenen grup testte bariz şekilde daha iyi performans gösteriyor. sonradan yapılan testlerde çoğunun gerçekte kötü bir uyku çekmiş olduğu belirlenmiş olsa bile. rem uykularının ortalamanın altında (%16,2) olduğu söylenen grup ise oldukça düşük performans gösteriyor. çoğu aslında iyi bir uyku çekmiş olsa bile. bu sonuçlar zihnin bilişsel durumlarını hem olumlu hem de olumsuz yönlerde etkilemenin mümkün olduğunu, plasebo ile kişinin sağlığının ve bilişinin kontrol edilebildiğini bir kez daha kanıtlıyor. beynin pozitif veya negatif algı durumu, düşüncelerimizden davranışlarımıza kadar her şeyi etkiliyor.

    deneyde gerçeklere ulaşmak için bir sürü yalan söyleniyor. eğer iyi bir uyku aldığınıza kendinizi inandırmış veya inandırılmışsanız, aslında kötü bir uyku almış olsanız bile zihniniz plaseboya kapılıyor ve daha iyi performans gösteriyor. tersi durumdaysa ne kadar iyi bir uyku alsanız dahi zihniniz yorgun olduğuna inanıp uyuşuk davranıyor. bunu yönlendirmek çoğunlukla bizim elimizde.

    kaynaklar: theatlantic, popsci

  • 26 yaşına kadar bir kedi sahibi değildim. hep köpek besledim. cooker,irlanda setteri falan ama genel olarak hayvanları severim yani kedi sokakta görünce sevdiğim bir hayvandı. annem inanılmaz korkardı o yüzden hiç düşünmedik kedi sahiplenmeyi. 1 sene önce bir tekir aldık eve galiba bu hayatta beni en çok üzecek şey kediye bir şey olması. o kediden korkan annem büyük ihtimalle yataklara falan düşücek kediye bir şey olduğunda. beraber yatıyorlar,annem işten döndüğü zamanda camda karşılayıp kapıyı açıyor. her sofraya oturduğumuzda gelip kafasını sürtüyor deli gibi sevgi gösterisi yapıyor kimseyi ayırt etmiyor. kedi gerçekten sözlükte belki abartılıyor ama aslında abartıldığı kadar muazzam bir hayvan. ve işin garibi gerçekten söylenenleri galiba anlıyor. patini yıka diyorsun suya sokuyor,yatmaya gidiyoruz dediğimiz zaman bir bakıyoruz yatağa gidip yatmış,hadi balkona çıkalım diyoruz balkon kapısına gidiyor. aslında insanlarla iletişimi inanılmaz güçlü. her dondurma almak için buzdolabını açtığımda evin diğer köşesinden koşarak gelen,büfenin üstünde uyurken cornflakes yediğimi duyup hemen yanıma uykulu gözlerle koşan bir hayvan nasıl sevilmez...

  • [6/9]
    fatih in gemileri karadan yurutmesi hadisesine geliyoruz. bazilari bunun gerceklesmedigini, gemileri oracikta yapip halice indirdigimizi soyluyorlar. zaten burada gemi dedigin de ufacik seyler, hatirlayalim. fakat yabanci kaynaklarin dahi cogunda karadan yurutmeden bahsediliyor bildigim kadariyla. elbette bize sisirile sisirile anlatildigi gibi degil. ilkin bu fatihin orjinal fikri falan degil, cok uzun zamandir denizci uluslarin yaptigi birsey. hatta cok yakin bir zamanda venedikliler lombardiya diyarlarinda savasirlarken, donanmalarini karadan yurutmusler; yani bir ihtimalle bir italyanin tavsiyesiyle girisilmistir. yelkenleri filan da acmis bizimkiler, artik ruzgarla daha kolay gitsin diye mi, dalga gecmek icin mi bilemem.

    tabii bu is yunanlilarin moralini bozuyor ama yine bize anlatildigi gibi kusatma dengesini bir anda altust etmiyor. hatta bu gemiler biraz zayif durumdalar ve yunanlilar bunu degerlendirmek icin geceleyin gizli bir saldiri yapmayi planliyorlar. karanlikta araya sizacak birkac gemiyle atese verecekler donanmayi. fakat plan bir gun gecikince cenevizlilerin kulagina gidiyor, onlari da bu ise ortak etmek gerekiyor. fakat onlarin bir gemi hazirlamasi birkac gun daha suruyor ve sultanin peradaki casuslarindan biri olayi ogreniyor. turkler cinlik yapmak icin haberleri yokmus gibi davraniyorlar ve gemiler donanmaya dogru yollandiginda peradan birileri bir fener isigi cakiyor (ampulle tabii, neon hem de) gemiler tam yaklasmisken karadan bizim toplar atese basliyorlar. gun agarana kadar carpisma suruyor ve yunanlilar birsekilde geri cekilmeyi basariyorlar ama arada bir gemi batiyor ve 40 kadar denizci yuzerek karaya cikiyor. tabii cikmasalar daha iyi olurmus cunku bizimkiler hava iyice aydinlanana kadar bekliyorlar sonra da surlardan gorunecek sekilde hepsini olduruyorlar. yunanlilar da zaten saldirilarinin ise yaramamasina da dellenmisler, 260 tutuklunun kafasini kesiyorlar surlarin ustunde.

    kusatma surdukce sehirdeki yemek sikintisi had safhaya ciktigindan, papa ile venediklilerin soz vermis olduklari kuvvetli filoyu iyice merak etmeye basliyor yunanlilar ve hizli ufak bir gemi yolluyorlar filoyu bulmak icin. imparator bu gemiden haber beklerken, sultan iyice sabirsizlanmis, tuneller kazdiriyor, ahsap kuleler yaptiriyor surlara dayamak icin, saldirilar duzenliyor. bu iki kara saldirisi da puskurtuluyor ama daha kotusu, tunel savaslari esnasinda (yunanlilar da karsidan tunel kazip, bizimkilerle cakistirinca ya iceri su basiyorlar ya da yikiyorlar) bir osmanli tuneli basilip, kidemli bir asker rehin aliniyor. eleman da iskence sirasinda tek tek tum tunellerin yerini anlatiyor ve ertesi gun hepsi yokediliyor. hatta buyukce bir tanesinin girisi, fatihin yaptirttigi o ahsap kulelerin tekinin altinda cikiyor. o kuleler de yikiliyor.

    fakat yunanlilarin bu ufak tunel zaferini elde ettikleri gunun aksami, gonderdikleri hizli gemi civar adalardan donuyor; ortada filo yok yardim yok, tek baslarinalar. bu geminin murettabina da ayrica saygi duymak lazim. herifler adalarda demirlemis, duzgun ruzgar bekleyen veya oyalanan bir filo gormeyince, yani artik istanbulun dusmesinin an meselesi oldugunu farkedince, basip italyaya kacabilirlerdi. anlatilana gore iclerinden sadece birisi bunu onermis ve istanbula donus yolculugunda can sikintisini gecirmek icin murettabatin geri kalani mutemadiyen adami dovmus. zaten bunlar elleri bos donunce herkes cokmus ama imparator murettabati bizzat tebrik etmis dondukleri icin.

    imparatora gelince, konstantinin de sehirden kacma imkani var bu sekilde bir gemiyle. zaten millet artik felaket tellalligini azitmis, omenlere, bulutlarin sekline filan bakip “yarin olmadi oburgun biteriz” gibi yorumlarda bulunmaya baslamislar. meger bu eski kehanetlerde istanbulun ve imparatorlugun dususu anlatiliyormus ve herkes o anin geldigini dusunmeye baslamis. dolayisiyla imparatorun yanindakiler, onun kacarak avrupada destek bulup sehre geri saldirmasini, olmazsa yonetimini surgunde devam ettirmesini filan soyleyip duruyorlar. muhtemelen kendi got korkularindandir. ama imparator, giderse sehrin savunmasinin zayiflayacagini ve moralin cokecegini dusunerek halkini yalniz birakmiyor.

    osmanli cephesinde de sabirsizlik had safhada. mayisin sonunda kusatma 7. haftasina girmis, ardiardina gelen yenilgiler milleti supheye dusurmus. sultan mehmet de tum prestiji kaybetme ve isyan tehlikesine karsin, cekilmeyi goze alamiyor. savasa karsi olan halil pasa sesini tekrar yukseltse de sultan’in diger danismanlari son bir genel saldiridan yanalar ve mehmetin de duymak istedigi zaten bu. yunanlilar da durumu anliyorlar ve saldiridan onceki gunler sehirde durmadan kilise canlari caliyor, torenler yapiliyor, latin ve yunan herkes birbirine veda edip, bir nevi haklarini helal ediyorlar. osmanli kampi ise son gun sessizlik icinde...(in in in innnn)

  • kesinlikle test edilip onaylanmıştır.

    "eski sevgiliyle yeniden başlamak, ev tişortüyle dışarıya çıkmak gibi. rahat, bildik ama özel değil. hep bir huzursuzluk ve keşke giymeseydim hissi"