hesabın var mı? giriş yap

  • güzel bir doğal seçilim videosuydu. güçlü ve hızlı olan ayakta kaldı. zayıf ve ezik olan ise ayıklandı

  • adı ve soyadıyla hitap. 'haddinizi bilin avdotya romanovna!', 'yanılıyorsunuz ivan pavloviç'.

    rus edebiyatçıları çok sabırlı adamlar.

    edit: yazarlar, çaylaklar toplu halde uyardı, soyadı değil, baba adıymış. bu bilgi onların sabırlı olduğunu değiştirmiyor sevgili sergey viktoreviç lavrov.

  • "yaptığı kazayı, alkol ya da uyuşturucu etkisi altında olduğu için ilk anda üstlenmeyip sonradan çakallık yapmıyorsa ahlaki olarak erdemli bir davranışa imza atmış yazar."

    hangi ahlak?
    hangi erdem?

    arkadaş iyi misiniz? tamam adamı seviyorsunuz filan anladık onu ama 2 insanın ölümüne sebep olmuş ve olay yerinden kaçmış. nasıl erdemden, nasıl ahlaktan bahsedersiniz.

    ayrıca itirafının neresi takdirlik?

    lan adam teslim olmasını bile sosyal medyadan şov haline getirerek yapıyor.

    emrah serbes sosyal medyadan kendini takip edenlere şov yapacağına ölümlerine sebep olduğu insanların sevenlerine hesap versin.

    tekrar ediyorum; ölümlerine sebep olduğu insanları kaza yerinde bırakıp kaçmıştır, bu da yetmemiş bu suçu arkadaşı üstlenmiş ve adaleti yanıltmıştır.

    bir insanı seviyor olabilirsiniz ama savunmak adına gerizekalılık yapmanıza gerek yok, o ölen 2 insan sizin aileniz canınız olabilirdi, biraz empati lütfen.

  • ilgili fotoğraf hunharca eğlenen turistlerle, onlara hizmet eden ve muhtemelen üç kuruş para kazanabilmek için canını ortaya koyan emekçi bir türk vatandaşını içeriyor.

    turistlerin hiç bir kabahatı yok, hunharca eğlenip gülebilirler, geniş geniş gezebilirler tabii ki. bu fotoğraftaki dram ise hükümet denen vicdansızlar kadrosunun ülke insanına reva gördükleridir.

  • beşiktaşa kadıköye asarsında git bağcılara as fatihe as konyaya as harbiden samimiysen. bu harekete inanıp, sempati duyacak kadar saf arkadaşlar özelden mesaj atarlarsa bi turda ben binmek isterim

  • alman sineması her ne kadar günümüzde hollywood'un gölgesinde kalıyor olsa da sinema tarihinin başlangıcından itibaren birçok türde öncü olmuş bir kültürel sinema mirasıdır. biçimlendirici yıllar, weimar cumhuriyeti filmleri, üçüncü reich propaganda filmleri, ikinci dünya savaşı sonrası filmleri ve yeni alman sineması olarak sayabileceğimiz her dönemde, kendine özgü politik gündemleri ve sinemanın toplumsal meseleleri resmetme gücünden yararlanma yöntemleriyle tanımlayabiliriz alman sinemasını.

    her dönemde birbirinden başarılı yönetmenler çıkarmıştır ki işte bu yönetmenler yaptıkları filmlerle birçok film türünde seyirciye sinemaya farklı perspektiflerden bakma cesareti ve heyecanı getirmişlerdir. alman sinemasına damga vurduğunu düşündüğüm on farklı yönetmenden on farklı film derlemeye çalıştım. her bir filmin izlenesi ve izlendiğinde alman sinemasının gizli kalmış lezzetlerine ulaştıran cinsten olduğunu söyleyebilirim. şimdiden iyi seyirler.

    (bkz: dr. mabuse der spieler) / yönetmen fritz lang / 1922

    efsane yönetmen fritz lang imzalı dr. mabuse, etkileyici bir şekilde zamanının çok ötesinde bir filmdir. yazar norbert jacques'in romanına dayanan bu film alman ekspresyonizmi üzerine adeta bir ders kitabı niteliğindedir. sinema tarihinde kara filmlerin öncü filmlerindendir ki rahatsız edici sahnelerle, birinci dünya savaşı'ndan henüz yeni çıkmış almanya'daki zorlu koşulların önemli bir sinematik sunumu olarak kabul edilir. kentsel sosyal çürüme ve insanın karanlık güdülere sahip olabileceği gerçeği ile parçalanmakta olan bir avrupa'nın siluetini gösterir seyirciye.

    (bkz: nosferatu eine symphonie des grauens) / yönetmen f.w. murnau / 1922

    korku filmi türünde eşsiz bir klasik. 1922 tarihli sessiz bir korku filminin aşina olduğumuz herhangi bir modern korku filmlerinin yarattığı etkiyi yaratabileceğine inanmak biraz zor olsa gerek. yine de yönetmen murnau'nun nosferatu'su, 1960'ların ve 70'lerin korku filmlerinde gelişen ve bu güne kadar devam eden kısa ve keskin şok tekniklerine başvurmaya ihtiyaç duymadan bir filmin gerçekten de korkunç olabileceğini kanıtlayan bir şaheserdir.

    (bkz: aguirre der zorn gottes) / yönetmen werner herzog / 1972

    aguirre, tanrı'nın gazabı gerçekten de etkileyici bir film. bu filmi çektiğinden beri yönetmen werner herzog, ana teması doğanın insanlık üzerindeki silinmez gücü olan maceracı yanı ile film yapan vahşi bir adam olarak günümüze değin gelmiştir. herzog'un nispeten erken bir çalışması olan aguirre'de, doğal güçlerin insanlığın en güçlü, azimli ve manyak dürtülerini bile nasıl ezebileceği irdelenir. izlemesi hem büyüleyici hem de bir o kadar rahatsız edici.

    (bkz: angst essen seele auf) / yönetmen rainer werner fassbinder / 1974

    bir yalnızlık hakkında basit, narin, melodramatik bir alman filmi. fassbinder alman kültürünü tehdit eden ırksal gerilimlerin altını çizmek için melodramın duygusal gücünü ustalıkla kullanır. fassbinder genellikle kamerasını belli bir mesafeden tutar. bu bizi filmin ana karakteri emmi'den uzak tutsa da onun hayata olan bakış açısının bir metaforu gibidir kameranın hareketleri. 70'lerin almanya'sındaki ırkçılığın somut bir tasviri ve aynı zamanda yalnızlığın derin bir keşfini sunan mükemmel bir film.

    (bkz: die blechtrommel) / yönetmen volker schlöndorff / 1979

    film 1920’li yıllardan ikinci dünya savaşı’na kadar avrupa tarihinin seyrine tanıklık eden oskar matzerath adlı bir çocuğun pikaresk bir hikayesidir. film alman yazar günter grass'ın 1959'da yayınlanan romanından uyarlanmıştır. günter grass, 1959'da dilimizdeki karşılığıyla teneke davul'u yayınladığında, sanki alman edebiyatına onlarca yıllık dilsel ve ahlaki yıkımdan sonra yeni bir başlangıç verilmiş gibiydi. akabinde yönetmen schlöndorff bu edebi eseri beyazperdeye taşıyarak seyirciye hem alman tarihi hem de modern dünyadaki insanlık durumu hakkında derin ama eğlenceli bir bakış açısı kazandırır.

    (bkz: das boot) / yönetmen wolfgang petersen / 1981

    tüm zamanların en başarılı alman filmlerinden biridir. 1981'de gösterime giren bu film, filme dahil olan birçok insan için bir sıçrama tahtasıydı ve bugün modern bir klasik olarak kabul ediliyor. sayısız ülkeye ihraç edildi ve televizyonlarda sürekli olarak yeniden yayınlandı. filmin vizyona girmesi sırasında yönetmen petersen'in kendisinin de birkaç röportajda söylediği gibi: ''filmin değeri, milliyeti ne olursa olsun cephedeki denizaltı askerlerinin gerçek bir resmini vermesidir. ilk kez bir alman savaş filminin, daha önce defalarca yapıldığı gibi almanya'nın suçluluğunu açıkça tartışmadığını, bunun yerine savaşın birçok yüzünü ve bireysel kaderini tartıştığını'' belirtti.

    (bkz: der himmel über berlin) / yönetmen wim wenders / 1987

    wim wenders'in temassız, sürprizsiz veya değişimsiz hayata dair kasvetli vizyonu ile keskin ikinci dünya savaşı görüntüleri serpiştirilmiş sinematografinin grilerinin buluştuğu enfes bir alman filmi. film tanrı'yla çelişmeye cüret eden ve bu nedenle dünya üzerinde berlin'e gönderilen iki melek cassiel ve damiel'in hikayesini anlatır. bu bedensiz iki figür sadece çocuklar tarafından görülebilir, ancak damiel trapez sanatçısı marion'a aşık olduğunda, yalnızca insan olma ve dolayısıyla görünür olma arzusuyla hareket eder.

    (bkz: das experiment) / yönetmen oliver hirschbiegel / 2001

    insanların sakladığı vahşet potansiyeli hakkında şok edici bir psiko-gerilim filmi. daha da şok edici, bunun gerçek bir olaya dayandığı gerçeğidir. sadizm tanımını, ''başka bir canlı üzerinde mutlak kontrol arzusu'' olarak düşünürsek eğer bu çalışma sırasında tüm sahte gardiyanlar zaman zaman mahkumlara sadistçe davrandılar. birçoğu günlüklerinde, kritik olay rapor formlarında ve deney sonrası görüşmeler sırasında kullandıkları yeni güç ve kontrolden memnun olduklarını ve çalışmanın sonunda vazgeçilmesine üzüldüklerini bildirdi. mutlaka izlenesi bir filmdir.

    (bkz: good bye lenin) / yönetmen wolfgang becker / 2003

    film, berlin duvarı'nın yıkılmasından önce ve sonra doğu almanya'daki karmaşık yaşam temasını ele alıyor. kendisini diğer benzer filmlerden ayıran özelliği, tarihin bu çok tartışılan dönemine alışılmadık bakış açısıyla bakmasıdır. yönetmen becker, doğu almanya'daki yaşamı batı ile yeniden birleşmeden önce ve sonra ustaca yan yana getirmiş ve kapitalizmin olmadığı bir dünya özlemi duygusu çok güçlü bir şekilde yansıtılmış.

    (bkz: sophie scholl die letzten tage) / yönetmen marc rothemund / 2005

    film, nazi rejimi sırasında, beyaz gül direnişi üyesi olan 21 yaşındaki sophie magdalena scholl (julia jentsch) ve kardeşi hans fritz scholl'un (fabian hinrichs) yaşadığı gerçek bir olaya dayanmaktadır. yönetmen rothemund, bu filmi sophie scholl'un insan hakları için adalet ve özgürlük mücadelesi üzerine adeta bir destana çevirdi dersek abartmış olmayız. izlenmesi gereken ilginç bir tarihi film.

  • son dünya sampiyonlari;
    löw: 3.8 milyon euro
    deschamps: 3.6 milyon euro

    üstelik yukarida saydigim isimlerin maasi cok büyük ihtimalle brüt, yani maaslarinin yüzde 40'a yakini vergiye gider.

    diger yandan almanya ve fransa'da insanlarin kazanclarinin türkiye'ye oranla 5 katina yakin oldugunu varsayarsak senol'un ne kadar sacma sapan bir maas aldigini anlayabiliriz.

    edit: bu isin piyasasi bu diyen kasiyer kardesim. hemen bugün git patronuna, avrupa'da muadilim aylik 2000€ kazaniyor, ben de aynisini istiyorum de.

  • "asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır: bir
    hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa
    bağlanır. hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan
    içine tatlı bir yiyecek konur. bu yarık sadece maymunun elini
    açıkken sokacağı büyüklüktedir. yumruk yaptığında elini dışarı
    çıkaramaz. maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için
    elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması
    olanaksızdır. sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz.
    avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. aslında bu
    maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. onu sadece, kendi
    bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. yapması gereken tek şey, elini
    açıp yiyeceği bırakmaktır."

  • yalan olduğuna inanmak istediğim haber. şu anda elim ayağım titriyor. ne olur yalan olsun. daha dün konserinden o kadar kare paylaşmıştım. yani nasıl desem bu adam ilahtan da öteydi benim için.

    cümlelerimi toparlayamıyorum.