hesabın var mı? giriş yap

  • güzel bir düzenleme ancak bunun üzerine devletin barınakları geliştirmesi ve hayvan edinebilecek yerler olarak reklam yapması gerekiyor. bu arada açıkçası bireysel olarak hayvanların satılması veya satılmamasi çok umurumda değil, asıl umurumda olan sey bir şekilde o hayvanları alıp, bu ister edinme ister satın alma olsun, sonra sıkıldıklari veya diğer çeşitli sebeplerden sokağa bırakmaları.

    hayvan satın alan insanlar bu hayvanları alırken genellikle yavru ve şirin olduklarını düşündükleri cinsleri alıyor veya sırf çocukları istediği için bir hevesle alıyorlar sonra da büyüdü bu artık ne yapacağız ki deyip sokağa atıyor ki bence bu çok aşağılık bir durum. bunun sonucunda da iki durum ortaya çıkıyor; ilki sokaklarda artan hayvan nüfusu, ikincisi ise eve alışan kedinin sokağa kolayca adapte olamayıp ölmesi.

    artık yeni uygulama ile sadece gerçekten bir dost sahibi olmak isteyenler uğraşıp alacaktır diye düşünüyorum.

    not: 3 kedili spor

  • "su kıtlığı olabileceği 1,5 yıl önceden belliydi ama allah nasip etmedi, yağmur yağmadı. biz nasıl olsa yağmur yağar diye su getirme projelerine önceden başlamadık. şanssızlık, kısmetsizlik oldu. bu yüzden kesintilere başlamak zorundayız" diyerek ankara'nin susuzluk sorunun sucunu allah'a havale eden ve bu bahaneyle kendisini temize cikaran(!) bir belediye baskanina oy vereceklere mal demis yazar.

    ne terslik var ben anlamadim sahsen.

  • gelecegin futbol tanrisi. barcelona nin 13 yasindayken hormon tedavisini ustlenip arjantinden getirdigi, futbol dengesizi bir firlama. sozu gecen hormon dengesizliginden dolayi under 21 de oynadigi son sampiyonada yedekten bes mac girip 6 gol atmisligi var. calimlar direk ilahindan arak, rakibin bastigi ayaga dogru topu vurmayla. bu teknik abidesi de saviola olmaz umarim. ekstrasi sampiyonlar liginde forma giymis en genc futbolcusu olmasi disinda futbolda kendi derdinin futbol oldugunu sahada gostermesi. (edit*: bu entry yazıldıktan sonra bissürü sakatlık geçirdi gidişat pert)

  • osmanlı döneminde ağırlık ölçüsü olarak okka kullanılırmış. yaklaşık 1300 gr. bir okka 400 dirhem'miş. dirhemin çeyreğine denk, onun çeyreğine kırat, onun çeyreğine bakray, onun da çeyreğine fitil denilirmiş. fitil yaklaşık 0,0125 gr gibi bir şey. yaklaşık bir damla yani.

    evliya çelebi seyahatname kitabında bahsetmiş. yün ipe belli aralıklarla düğüm atılır ve o ip kişinin burnundan sokulup ağzından çıkarılırmış. ip ileri geri sarılmak suretiyle kişiye dayanılmaz acılar verilir ve suçlu cezalandırılırmış. bu esnada burundan kan damlarmış. o düğümlü ipin adı da fitil'miş.

    burnundan fitil fitil getirmek deyiminin kaynağı bu işkence şeklinden gelir.

  • "pieter brueghel" olarak da bilinen bir rönesans ressamıdır, hayatına dair çok az yazılı vesika bulunduğu içün, hakkında bir araba tevatür türemiştir..

    bir garip adam imiş brueghel, dönemindeki diğer ressamlar gibi azizlerle, iblislerle uğraşacağına daha çok tavukları, kazları resimlerine konu etmiştir; ki utanmasam surrealizmin dedesi diyeceğim ama, breton çarpar adamı imdi, neme lazım..

    nitekim uzun yıllar boyu unutulmuştur brueghel, ta ki baudelaire kendisine hayran oluncaya değin.. işte bundan sonra gelsin şöhret, gelsin nam.. hatta sonrasında, aldous huxley bey "along the road" adlı eserinde kendisi içün "toplumsal bir feylesof ve ırkçı" tanımı bile yapmıştır; -değildir ayrı.. her resmine bir şiir yazdığı da rivayet edilir ayrıca; zira komedi ve trajedi şairliği yapmış döneminde..

    resmettiği kahramanları tanımak da ayrı bir takıntısı imiş pieter beyin.. aylarca, çizeceği tiplerin yanında yatıp kalkar, onlarla yer içermiş yani (hollywood oyuncuları arasında da meşhur bir gelenektir bildiğimiz üzre).. bakınca hiç de rönesans adamı gibi durmaması tevekkeli olmayan bu beşerin, özellikle "kokanya diyarı" ve ölümünden az evvel bitirdiği "körler hikayesi" adlı resimleri fevkaladedir; ben giydim kullanıyorum şahsen..

  • birkaç ay kahve içmeyin, alkol almayın falan tamam ama en önemlisi büyük markete alışverişe gitmeyin derim ben. sigara içseydim şu kadar para harcamış olcaktım diye diye saçma sapan şeylere acımadan para veriyor insan.

    -güney dakota mantarı... hmm.. şekli de ne değişikmiş. köftenin yanına koysam... oha kilosu 60 lira yuh!
    (iç ses: 200 gr alsan iki paket sigara parası eder. sigaraya olunca acımadan veriyodun ama?)

    -bu neymiş pekin inciri.. hmm. hiç yemedim. tadı nası acaba... tanesi 7 lira aherey delimiskiyo be!
    (iç ses: bi paket sigara parası hepi topu. sigarayı bıraktığıma göre...)

    uzatmayayım sonuçta karfurun normalde yanından geçmeyeceğin yok avrupa mutfağı, yok uzak doğu bişeysi raflarında ne kadar pahalı değişik abur cubur varsa, sebze meyve reyonunda ne kadar abidik gubidik ekvator meyvesi varsa, sigara paketi açısından ederini hesaplayıp "e sigarayı bıraktım nasolsa" diyerek alıp dolduruyorsun, bilincin yerine geldiğinde de için yanıyor o verdiğin paralara. bu yüzden ilk birkaç ay şekilli büyük markete sakın girmeyin, mümkün mertebe bakkala, mini markete gidin derim ben, domates, kabak, tat salçadan başka bir şey görmeyin rafta.

  • "başbakan %50 jokerini kullanacağına, keşke seyirciye sorma hakkını kullansaydı.."

  • senede iki defa gerçekleştirdiğim aktivite. ebeveynleri sevindirmek tek amacım. bitti herhalde, eve geçeyim artık.

    edit: millet de bir garip he, ahlaksızlıkmış yaptığım. hırsızlık mı yapmışım, rüşvet mi almışım, faizcilik mi yapmışım, başkasının rızkını mı çalmışım.

    edit 2: ne çabuk geldi lan bu kurban bayramı.. yine yollara düşmek amaçsızca..

    edit 3: görüyorum ki kalabalıklaşıyoruz. parti kuralım mı?

  • çocuk doktoru ise pedagoji eğitimi de vardır diye umuyorum, ama yine de doğru iletişim mi bir şey diyemeyeceğim.

    ancak sirozun 3.safhasına gelmiş bir hasta için ailenin öncelikli endişesi çocuğun ağlaması ise 13 yaşında çocuğun 98 kiloya nasıl geldiğini anlamak zor değil.

    muhtemelen teselli için daha da tatlı yediriyorlardır. asiymiş ve söz dinlemiyormuş ya...