hesabın var mı? giriş yap

  • evden bir görüntü. ne olursa olsun hayatta hep bir şeyleri beklediğimizin sembolü. yatak odasındaki dolabın üstündeki hurçlar türk ailesinin conatus'udur. hep yaşamayı düşünüyoruz, varolacağımızı varsayıyoruz, baharı, yazı, kışı bekliyoruz. hurç, bohça, elektrikli süpürgeyle hüüüp diye düzleşen poşetli garip şey... bunların yeri ekseriyetle yatak odasındaki dolabın üstüdür kardeşim. şu garip görüntünün huzurunu hiçbir şeyde almadım. hurçların yastık yüzü ve nevresimle uyumlu çiçekli desenleri, kahverengi, pembe, mavi ve yeşil tonların uyumu ve bozulan hurç fermuarları... aşağıda bekleyen anneye düşürmeden hurç indirmenin haklı gururu... patlayan kames topu kesip şapka yapmak bir, bu iki. bunları görmedikçe mutlu olamam, huzur dolamam.

  • (bkz: amiga'yi ben bitirdim)

    saka bir yana amiga'nin bitisini, daha dogrusu commodore'un batisinin tek bir sebebe baglayamayiz. onlarca ayri sebebi var, hatta genelde yapilmis butun belgesellerde ve kitaplarda komodor firmasinin yanlislari batisin tek sebebiymis gibi anlatilsa da aslinda durum cok daha farkli. ben birkac sebebini anlatayim merak eden olursa diye. ha ozet gec diyen olursa cografya temel sebeplerin en onemlisi.

    1- cografya

    commodore 64 amerika'da da kisa bir sure en populer bilgisayar olsa da, 1984'de cikan ilk amiga haric (bkz: amiga 1000) aslinda amerika ve kanada'da zannedildigi gibi yaygin bir kullanimi hic olmamis. bunu ilk kaynaklarindan, yani amerika'li oyun gelistirici ve yazilim gelistiricilerinden bizzat duyana kadar ben de bilmezdim ama isin dogrusu bu. hatta amiga 2000, amiga 1200 , amiga 3000, amiga 4000, amiga cd32, amiga cdtv gibi modeller amerika'da halkin geneli tarafindan neredeyse hic duyulmamis bile.

    biz de avrupa kisminda yer aldigimiz icin ingiltere ve ozellikle almanya'da uzun sure en yaygin kullanilan amiga bilgisayarlarinin tum dunyada en yaygin kullanildigini zannettik hep. evet avrupa'da (ve avustralya'da) amiga cok yaygindi ama amerika'da ve kanada'da degil.bunun ne kadar olumcul bir darbe oldugunu yazinin devaminda anlatacagim.

    2- bill gates

    jack tramiel'den hayatinin kazigini yiyen bill gates dayinin lisans ucreti alamayacagi komodor sistemleri yerine bilgisayar basina veya yillik lisans ucreti alabildigi ibm pc (yani x86 mimarili dos sistemli bilgisayarlar) platformuna yogunlasmasi, ms dos, microsoft basic, windows, windows 3.1, windows nt, windows 95 gibi ataklarla amerika ve dunya genelinde kullanicilara yeni deneyimler sunarken komodor'un disarda kalmasi.

    3- vesa

    yeni nesillere pek birsey ifade etmese de 1989'da vesa protokolunun getirdigi yeni goruntu standartlari ibm pc'de darma daginik oldugu icin hem gelistiricilere hem kullanicilara cehennem azabi cektiren basibozuklugu ortadan kaldirip ibm pc'lerin kralligi donemini baslatti. daha once cozunurluk, ekran karti mimarisi, veri yolu farkliliklari ekran standartlari o kadar coktu ki, bir gelistirici oyununu her ekran karti, her veri yolu, her cozunurluge gore yeniden programlamak zorunda kaliyordu. vesa gelince bu dert bitti ve zaten amerika'da en yaygin sistemler olan ibm pc'ler her evde kullanilmaya baslandi.

    4- windows

    windows her ne kadar pek hoslanmasak da son kullanici icin cok onemli bir seydi. amiga'daki o.s her ne kadar ayni isleri yapiyor gibi gozukse de ibm pc'li windows kesinlikle cok hizli, cok kolay ve cok pratikti. ayni isleri ayni hiz ve pratiklikte yapmak icin amiga 1200, amiga 4000 gibi cok pahali ve destegi kisitli sistemler almak yerine amerika'daki reklamin da gucuyle windows kralligi kurulmasi amiga icin oldurucu bir hamleydi. ayrica windows'un getirdigi yeni standartlar her yazilim/oyun gelistirici icin buyuk bir nimetti, artik bir sefer programlayarak milyonlarca bilgisayarda birden calisacak urunler cikarabiliyorlardi.

    5- donanim
    ibm pc (anlasilsin diye ibm pc diyorum, bildigimiz pc iste) tarafinda matematik islemcili 386dx serisi ciktiktan yillar sonra amiga'da hala 7 megahertz'lik 68000 cpu'su kullanan amiga 2000 gibi modeller cikiyordu ki basligin ismi olan amiga 500 de ayni islemciyi kullanir hem de a2000'nin aksine genisleme bakimidindan da cok kisitlidir. ayrica x86 mimarisi gelisime cok acik bir mimari olarak 2000lerin sonuna kadar varligini surdurdu, buradan bile aradaki fark anlasilabilir. 486dx 89 yilinda piyasaya cikip 33mhz civarlarinda dolanir ve doyurucu cache bellek verirken amiganin son kursunu olan asiri pahali amiga 4000 bu performansin cok kisitli bir versiyonu ancak 1992 sonunda cikabildi. o da cok pahali fiyatindan dolayi satmadi bile. amiga yarisa devam etse karsisinda 1993'de piyasaya girmeye baslayan pentium 5 mimarisini bulacakti ki fena ezilecekti. amiga'nin tartismasiz ustun oldugu konu ise multimedya (goruntu ses) gucuydu, o yuzden sanatci/tasarimcilar acisindan tercih edilecegi dusunuluyordu. dusunuluyordu ama, macintosh bir darbe daha vurdu.

    6- macintosh

    amiga'nin amerika'da kisitli bir tasarimci/gorsel sanatci/muzisyen tarafindan tercih edilmesini saglayan multimedya donanim ustunlugune en buyuk darbeyi macintosh vurdu. amerika'daki reklamlari ve multimedya yazilimlarini kendi sistemlerine en basarili sekilde optimize eden apple, zaten kisitli sayidaki musteriyi de amiga'nin elinden aldi. multimedya donanimi olarak amiga daha iyi olsa da pazar gucu ve reklam destegiyle macintosh maci aldi.

    7- doom

    evet gercekten de doom oyununun amiga'nin bitisinde onemli bir rolu var. ama burada konu sadece donanim yetersizligi degil. o konu istenilse asilabilirdi ama asil olan doom'un tam bir amerikan kulturu oyunu olmasiydi. benim bu gereksiz yaziyi yazmamdaki asil amac zaten butun olayin amerika'da baslayip amerika'da bittigini anlatabilmek. ilk baslarda cogunlukla avrupa'dan cikan oyun gelistiriciler (ozellikle ingiltere) yuzunden commodore ve amiga onde gibi gozukse de, asil pazar olan amerika'da oyun gelistiricilerin guclenip ibm pc/macintosh tarafina kaymasi cok onemli bir konu. fast pace denen ve tam anlamiyla umursamazca eglenme secenegi sunan bu oyun aslinda degisen oyun kulturunun merkezinin amerika olacaginin isaretiydi. asil kalesi avrupa olan amiga da bunun disinda kaldi haliyle.

    8- korsan

    amerika'da basta bill gates ve apple sayesinde 80'lerden itibaren korsan yazilimlara ciddi cezalar verilip onu alindigi icin amerikan kullanicisinda oyuna/programa para verme kulturu olusmusken, amiga'nin tutundugu pazar olan avrupa'da korsan kullanim asiri yaygin. birakin turkiye'yi falan, ingiltere, almanya, fransa gibi ulkelerde amiga ve komodor oyunlari/programlari o kadar yogun korsan kullanilmis ki cogu firma bu yuzden yonunu amerika'ya ve dolayisiyla ibm pc'/macintosh'a cevirmis. bunu duydugumda ben de sasirmistim ama o cok gelismis sayilan ingiltere'de bile herkes korsan kullanmis 80'ler ve 90'larda. bunun sonucunda da yeni programlar/oyunlar zamanla iyice ibm pc/macintosh tarafina kaymis. yani yenilikler hep o yonde olurken amiga tarafi yerinde saymis.

    9- jack tramiel commodore yonetimi

    evet yadsinamayacak gerceklerden biri de komodorun daha kurulusundan itibaren cok yanlis yonetilmesi, kisa donem politikalari yuzunden uzun donemde butun sektoru kendine dusman etmeleri var. jack tramiel nazi toplama kampindan sag kurtulmayi basardigi icin her seyi yapabilirim kafasinda tam bir kurnaz tuccar hoduk oldugundan firmasini bir donem dunyanin krali yapsa da microsoft, ibm, at&t, radio shack, apple gibi sektorun butun devlerinin nefretini kazanacak sacma sapan hamleler yapti. bunun sonucunda butun amerikan firmalari anlasma icinde dunya genelinde kendi standartlarini kurarken komodor disarida kaldi. eger amerikan ticaret yapisini biliyorsaniz, abd'nin nasil amerikan firmalarini yukseltip cilalamak icin onlerini actigini, dunyanin geri kalaninda ustunluk kurmalari icin yardim ettigini biliyorsunuzdur. zaten bugun dunyadaki ustunluklerinin temelinde bu politika var. iste komodor yaptiklari yuzunden bu sistemin disinda birakildi. ve sonuc ortada.

    azili bir komodor/amiga hayrani olarak bunlari soyluyorum cunku isin dogrusu bu.

    bu gereksiz yazinin ana fikri su aslinda; "bir sey amerika'da tutarsa dunyada varolur tutmazsa yok olur". amerika dunyanin en buyuk tuketim toplumudur. dunyanin geri kalanindan daha fazla tuketir ve para harcar. amerika bu sistem uzerine insaa edilmistir zaten. ayni sekilde dunyanin kulturel agasi da amerika'dir. dunyada hangi oyunlarin oynanacagini, hangi filmlerin tutacagini, hangi dizilerin merakla beklenecegini hep amerikan halkinin begenileri/secimleri belirler. iste taa 1986-1987 yillarinda, yani daha amiga 500 cikmadan once amiga'nin bittigi belliydi. cunku amerikan kamu oyunda fazla ses getirmedi. sadece biz de avrupa tarafinda olup avrupadakiler gibi romantik baktigimiz icin olayi gec farkettik. zaten satis rakamlarina gore ingiltere ve almanya da amiga en cok satisini gerceklestirip kat kat fazla satilirken amerika'da cok gerilerde kalmis.

    yani biz 93-94'de "la commodore essah batiy galba" diye suphelenmeye basladigimizda amerika'da amiga'nin helvasi coktan yenmis, hazmedilmis hatirlayan kalmamis bile.

    sozun ozu; eger teknoloji/yazilim konusunda basarili olmak istiyorsaniz rehberiniz amerika olsun. oradaki begeniler/degisimler/donusumler pazarin gelecegini belirledi/belirliyor/belirleyecek.

  • çocukluğunda zorbalık yaşayan, boktan ailelere sahip olan ve iyi eğitim imkanı da sunulmayan (veya hiç olmazsa kendi kendine bu fırsatı yarat(a)mayan) bireyler er geç tanık olduğu dehşet manzaralarını içinde bulunduğu topluma geri yaşatır.

    bu açıdan bakarsak sert hatta gaddarca olacak ama diyebiliriz ki "yarın ananı bacını bıçaklayacak mülteci çocuklar için fazla endişeleniyorsun". maalesef ki onlara berrak zihinlerini geri kazandırmak imkansıza yakın. haşere gibi üreyip senin değerlerine kafa tutacaklar, olacak olan bu.

    bunun dışında "savaş nasıl bir vahşettir aklım almıyor" kısmına katılıyorum. sadece diyorum ki "orada kaybettikleri savaşı burada tetikleyecekler"

    buna razıysan ok, gitmesinler. ama umalım ki günün birinde bize sıkmasınlar.

  • 40 güvenlik

    35 temizlikçi

    dini partiyi bir kenara koy. bugün çoğu avm de o görevleri yapan bu sayıda personel yok.

    iti kopuğu bekçi yaptılar, gönder 10 tanesini, temizliğe de görev bölgesindeki belediye baksın mantıklı makul olan budur.

  • ömür boyu yüreğinize takılan büyük yumru.
    ne yapsan geçer, ne yapsan hatırlamazsın, sırrı yok..
    o’nun olmadığını bilerek yaşamanın rengi ruhsarı yok…

    yapma derdim..bu kadar hızlı kullanma, "bir yanım böyle ölmek istiyor" derdin hep…

    o gece kavga ettik , meydandaki fırının önünde.. bas bas bağırdım sana. gençtim, hatta hala içim çocuk, “gözüm görmesin seni dedim”. o kadar emindim ki ertesi gün göreceğimden…doğumgünümdü, kıyamazdın..
    gençtim, o kadar fevriydim ki…pişman olmanın ne demek olmadığını bilmiyordum henüz.
    o kadar emindim ki…sinirle uzaklaştım yanından, son defa kokunu bile duymadan, sarılmadan…

    ertesi sabah şarkı söyleyerek uyandım barış.
    kapının önünde seni ya da çiçeğini göreceğim diye oyalandım, nazlandım.
    ölüm soğukmuş, ölüme nazlanılmıyormuş.
    neşeyle atladım merdivenleri, hep buluştuğumuz yere gidecektim ve sen orada bana sürpriz yapacaktın hesapta…yokuşu inerken biri geldi nefes nefese koşarak..“ duydun mu? ” “barış yoğun bakımda…” ben o anki bakışımı bir daha bakabilir miyim barış?
    nasıl arabaya bindim.. nasıl hastaneye geldim…

    eve gidince babana anlatmışsın beni. “görmek istemiyor beni” demişsin. göstermediler seni bana. son bir defa tutturmadılar ellerinden. diyemedim..bilemezdim..diyemedim…
    cenazeni, toprağını bile elleyemedim..bilemedim..böyle olacağını bilemedim…görmeyeceğimi bilemedim..

    hışımla çıkmışsın evden. motora atladığın gibi edremit e gitmişsin. dövme yaptırmışsın.
    sol göğsünün üzerine bir kalp. içine de adımı yazdırmışsın..bilemedim..bir hışımla dönmüşsün. tam da “barış yoğun bakımda” dedikleri yerde savrulmuş motor. paramparça olmuş. bilerek mi yaptın? bir yanın hep gitmek isterdi..hep gitmek. bilerek mi gittin..
    hastanede ailenden uzak bir köşeye çökmüşken duydum annenin feryadını. yanmaz mı, o yürek yanmaz mı?..benden bilmez mi, haksız mı..

    senden sonra doğumgünlerimi kutlayabilir miyim ben barış?
    sevinebilir miyim doğduğuma?
    affet beni..bilemedim..
    adımı karıştırıp tenine, gideceğini bilemedim…
    son bir defa “seviyorum” diyemedim…

    edit: 8 sene önce yasanmıştır ve tamamen gerçektir..keske olmasaydi ama gercek.

  • cahilliğin hükmü.

    önceden okumak kıymetliydi. okuyan, bilen insanın görüşleri, alanında uzman kişilerin söyledikleri dinlenirdi. son 19 senedir cahiller toplumda nerelere gelebileceğini görerek pervasızlaştı. okumanın, bilmenin kıymeti kalmadı. köylü kurnazları normalde gelemeyecekleri statülere yalakalıkla, çakallıkla geldi. cahillik bu topraklar üzerinde yeniden hüküm sürmeye başladı.

  • sansa'nın köpeklerin 7 gün boyunca aç olduğunu bilemeyeceğini sözlüğün tüm aynştaynları belirtmiş.

    fakat biri de çıkıp dememiş ki aga adamlar savaşı ertesi gün yaptı, yani köpekler 8 gündür aç.

    (bkz: yavaş vurun)

  • tanıdık bir iş yeri var, patron akrabamız. ben de bir süre çalıştım.

    patron türkiye şartlarında iyi biri. 7 kişilik kadro, lise mezunu olması ve çok parlak olmamasına rağmen (marketten pil yerine pinpon topu alan cinsten) patron asgari ücret üstü maaş verir. öğle yemekleri şirketten, fazla mesai ya bir etkinlikle (dışarıda yemek) ya da harçlıkla karşılanır vs.

    böyleydi demek daha doğru çünkü son iki sene bu çalışanların maaşları asgari ücrete yakınsadı, haftada bir çıkan etli öğle yemeği ayda bire düştü, artık doğum günleri mado'da değil iş yerinde ucuz tatlılarla kutlanıyor. yakında bunlar da gidecek, hatta kadroda küçülme bile olabilir.

    kısacası şirket, çalışanıyla patronuyla enflasyon karşısında ezildi. bu durumun tek doğrudan sebebi ise hükümetin ekonomi politikası. büyük şirketler milyarlık krediler alabilirken, vergi borçlarını affettirirken, kaçak işçi çalıştırırken; işini kanuna göre yapan küçük işletmeler can çekişmekte. çalışanların durumu daha feci, eğer ailesiyle veya sahip oldukları evde yaşamıyor olsalardı hiçbiri devam edemezdi. ülkede o kadar verimsiz bir ekonomik sistem var ki evde boş boş duran adam çalışandan daha iyi durumda, en azından yıpranmıyor.

    bu tip süreçler bir iki sene sürse hadi dişimizi sıkalım diyebiliriz ama durum hiç öyle gözükmüyor.

    sadece bir gözlemde bulunmak istedim.

  • duygu sömrüsü sevmeyen yazarlardır. fragmanına bile dayanamadım. duygu sömrüsünden ibaret bir film olduğu çok belli. tek amaç ağlatmak. bunun üzerine kurulu bir filme benziyor. hayatta izlemem.

    edit: ne çok mesaj geldi. arkadaş yönetmen bu kadar savunmamıştır. filmin nasıl bir film olduğunu anlatmaya çalışanları anlarım da sırf filmi sevmedim diye küfredenleri anlamıyorum. sanki filmi beğenenlere küfretmişim gibi davranmışlar. arkadaş bir filmin fragmanının bende uyandırdığı izlenimi yazdım. tümüyle kişisel bir tercih. sen beğenebilirsin. içtenlikle saygı duyarım. siz de beğenmeyenlere saygı duyun.

  • universite de okudum, erasmus da yaptim, yurtdisinda da yasadim , gencligimde arkadas grubumda vardi ve su an 30 olmusken halen bu hayati yasamakla gurur duyuyorum. evlenip cocuk sahibi olanlar baska bir seyi tercih etmistir, ben baska seyi tercih etmisimdir. herkes kendi istek ve tercihlerini yasar gencler, siz kafanizi cok yormayin, bazi seyleri yasayamamanizin ezikligini milete laf atarak cikarmaya calismayin. disari cikarin biraz nefes alin gecer.