hesabın var mı? giriş yap

  • hoimar von ditfurth'un söylediğine göre; insanların hayaletlerin varlığına inanmalarının muhtemel sebeplerinden biri de, tanıdığımız anda geç kalacağımız (öleceğimiz) düşmanlara karşı beynimizde oluşturduğumuz bir güvenlik sistemi olabilir.

    bu adamdan her bahsettiğimde, 'beynin katmanlı mimarisi' konusuna yeniden girme mecburiyeti hissediyorum. bir bütün olarak bir anda oluşmayıp, zaman boyunca evrimleşerek karmaşıklaşan beyin, farklı amaçları ve bilgileri bir arada taşıyan bir yapı olarak ortaya çıkıyor. en ilkel sinir sistemlerinde sadece bir sinir düğümü halinde bulunan beyin, bedenin kan akışı, sıcaklık, ışık alımı gibi temel değerlerini kontrol eden bir merkez halinde iken (altbeyin), daha gelişmiş olsa da "bir birey olarak muhakeme etme ve hayatını yönetme" yeteneğine henüz kavuşmamış bir canlıda, bu gereksinimleri 'türün iradesi' üzerinden karşılayan, arzular ve korkularla tetiklenen bir çok 'paket program'ın bir arada bulunduğu bir katman daha ortaya çıkıyor: ortabeyin. ancak tüm bu altyapı hizmetlerinin sağlanmasından sonra biz insanlar gibi canlıların seviyesine, bilinç ve özbilince yol açan üstbeyin yapılanabiliyor. [şu entrilerde biraz daha etraflıca bahsetmiştim: (#12926106), (#12395666) ]

    arzu ve korkuların merkezi olan ortabeynin, canlının hayatı boyunca sıklıkla karşılacağı durumlar için klişe eylemler üretmesini sağlayan paket programların merkezi olduğunu söylemiştik. günümüzde birçok canlının bu seviyedeki beyin kapasitesiyle hayatlarını sürdürdükleri düşünülüyor. örneğin tavuklarla yapılan bir deney hayli ilginç:

    tavuğun beynine elektrotlar bağlayan manyak bilim adamları, tıpkı televizyon tamircileri gibi farklı noktalara elektrik vererek canlının davranışındaki değişiklikleri inceliyorlar. belirli bir noktada, ortada bariz hiçbir uyaran yokken, tavuk bir anda uzakta bir düşman görmüş gibi huzursuzlanmaya başlıyor. gözlerini uzakta bir noktadan ayırmıyor; ve belli ki, bu noktanın kendisine gitgide yaklaştığını hissediyor. bu esnada ortamda kendisinden başka tavuk olmamasına rağmen arkadaşlarını haberdar etmek için sesler çıkarmaya başlıyor. zamanla huzursuzluğu artıyor. artık çok daha yakın bir noktaya bakıyor ve gitgide kendi çevresinde dönmeye başlıyor. bu dönme hareketi gitgide daha hızlanıyor ve artık çığlıklar atarak, zıplayarak kaçmaya çalışıyor. bu esnada bilimadamları tavuğun beynine verdikleri elektriği birdenbire kesiyorlar. tavuk kaçmayı bırakıp, düşmanını sağda solda aramaya başlıyor. korkusu önce huzursuzluğa, sonra da kıvanca dönüşüyor. zafer çığlıkları atan tavuk, arada bir düşmanının olası yerlerini kollasa da, keyifle yerine oturuyor.

    tavuğun beyninde tüm stratejisi önceden kaydedilmiş bir düşman; gelincik benzeri bir hayvan var. bir birey olarak kendi hayatı boyunca hiç karşılaşmamış olsa bile, tavuk türünün gelincik türü hakkında edindiği bilgiler tavuğun kendi bireysel varlığından çok daha kadim ve bu bilgiler hayat kurtarıcı olarak son derece önemli.

    bir sokakta gündüz vakti neşe içinde yürürken geceleyin etrafın çok daha korkunç görünmesi, bazı şekillerin insana ya da başka bir korkunç canlıya benzemesi, seslerin yüreğimize işlemesi ve bunun gibi birçok davranış değişikliği, türümüzün kendisi için tehlikeli olarak gördüğü ortamlarda görevi yine ortabeyindeki klişe davranış programlarına devrettiğinin açık bir göstergesi. "bir uzaylı tavuğu incelese, hiç tanımadığı bir canlı olan gelincik hakkında da bir çok bilgi edinebilir," diyor ditfurth. aynı şekilde insanın korkularının incelenmesi, geçmiş milyon yıllar boyunca insan türünü tehdit eden canlılar hakkında kritik bilgiler verebilir.

    kendisiyle burun buruna geldiğinde ölümümüzün neredeyse kaçınılmaz olduğu bir düşmanı * altetmek için tek şansımız , bu düşmanın ortaya çıkmasının muhtemel olduğu şartlarda şiddetini artıran korku ve sanrılarımıza kulak verip oradan derhal uzaklaşmak veya savunma durumuna geçmektir. karanlıkta bir anda gelip geçen bir hayalet görüntüsü, türümüzün varkalım için beynimize kaydettiği bir erken uyarı sistemidir, deeyo mateeyalislee.

  • avrupa süper ligi avrupa’nın önde gelen takımlarının türkiye,yunanistan,polonya gibi vasat ülke takımlarıyla yüz göz olmamak için kurdukları bir oluşum.ki daha ilk sene için 3,5 milyar euroluk bir pastadan söz ediliyor.şimdi soruyorum sana güzel kardeşim sence bizim salatalık ligimizden bi takımı buraya alırlar mı?

  • yarım ekmeği ortadan kesiyoruz, klasik ekmek arası yapacak şekilde. sonra açıp tost makinesine bastırıyoruz. o arada kaşar ve sucuk ayarlanıyor, sonra makineyi açıp içine biraz yağ sürüp yeniden kapatıyoruz ve yağ iyice içine siniyor ekmeğin...

    sonra sucuğu alıyoruz ve ekmeğin üstüne diziyoruz, ekmek açık halde yeniden bastırıyoruz ki sucuğun yağları ekmeğin içine aksın ve sucuklar pişsin.

    sonra üstüne kaşarları diziyoruz, ekmeğin kaşar ve sucuk olmayan tarafına acı biber salçasını abartmadan sürüyoruz. tostu kapatıyoruz ve iyice bastırıyoruz, kaşarlar eriyip akana kadar makinenin içinden almıyoruz, aktığını gördüğümüz an alıyor ve yanında güzel bir içecekle gömüyoruz.

    sonuç: 105 kiloyum amk.

    bir kaç ay sonra edit: 92 kilo oldum ve artık tost yiyemiyorum. ama siz yiyin benim yerime ben yemiş kadar olurum.

    edit: artık 85 kiloyum ve tost yiyebiliyorum nihaha dombililer sizi.

  • en aptalcasi olmasa da en yenisi oldugu için paylasmak istiyorum bunu: dün gecenin geç ya da bu sabahin erken sayilabilecek bir saatinde yatmisken birden garip sesler duydugumu fark ettim. sanki kafamin içinde bir kadin çigliklar atiyordu. oldukça hafifti, fakat vardi iste, ordaydi. vücudumdan geliyordur filan diye ikna etmeye çalistim kendimi, fakat yok yani, beynimin içindeydi olay. feci korktum. tamam dedim, aha iste, psikoloji okuya okuya psikotik oldum, auditory hallucination derler buna, sizofreninin kadinlarda baslama yasidir tam da benim yaslarim, ailede de yoktu ama, ben gittim iste, geçmis olsun.
    dayanamadim o sekilde daha fazla yatmaya, kalktim. kalkarken bir seye takildim lakin: teybe taktigim kulakliga. megersem radyoyu açik birakmisim ve de yastigin altina girmis kulaklik; ses ordan geliyormus. korkunç derin bir rahatlama oldu dogrusu yasadigim. :-)

    bunun disinda aptalca olmanin ötesinde nerdeyse patolojik sayilacak bir dalginligi 95 senesinde, habitatta çalisirken ve yaklasik 40 saat uykusuzluktan sonra bir aksam yapmistim: arkadasimla telefonda konusuyordum.. ben normal normal anlatirken arkadasim birden tuhaf bir tavir içine girip, "lacrima, iyi misin sen, geleyim mi oraya" filan demeye basladi. "niye ki, ne oldu" dedim.. megersem bes dakika önce anlattigim bir olayi daha önce hiç anlatmamis gibi yeniden anlatmaya baslamisim. hiç farkinda degildim dogrusu. onda da korkmustum biraz, ama uykusuzluguma vermek istedim bunu, verdim.

  • (bkz: bmw 530d)

    fabrika çıkış fiyatı:94.000tl
    almanya* türkye* gemi ile nakliye(sigorta dahil):1.000tl
    borusan holding karı:2.500tl
    istanbul dan bayinin olduğu şehire nakliye(sigorta dahil):500tl
    bayii karı:2.000tl

    bayi satış fiyatı:100.000tl
    ötv(%130):130.000tl
    kdv(%18):41.400tl
    trafik sigortası:200tl
    trafik dosya bedeli:200tl
    motorlu taşıtlar vergisi(6 aylık):2.200tl

    aracın müşteriye anahtar teslim maliyeti: 274.000tl

    sonuç:sıfır km 2012 model bir bmw 530d münich de herhangi bir bmw bayisinde anahtar teslim: 66.000euro iken, borusan oto avcılarda anahtar teslim:120.000euro fiyatla satılmaktadır.

  • 5 m2 odada 3 yıl açlıkla mücadele etmiş peygamberin ümmeti bu olmamalı.

    islam dini mütevazılikten gösteriş dinine devrildi.

    berra'nın mevlidi

    edit: imla ve link eklendi.

    mesajlara cevap: arkadaşlar fikriniz varsa bunu entry olarak girin herkes okusun beni de bu şekilde rahatsız etmemiş olursunuz. adam dinle ilgili düşüncesini bana mesaj atıyor alt tarafa yazabilirsin. hayır amacım kimseyi kırmak ya da üzmek değil ama illa kalp mi kıralım?

    ister inan, ister inanma o senin sorunun.

  • adı türkiye olmayan bir ülkenin meclis genel kurul salonu'nun giriş kapısının tamiri gerekiyormuş.

    konuyla ilgili bürokrat, iki ayrı firmadan marangoz davet ederek kapıyı göstermiş ve fiyat istemiş.
    birinci marangoz:
    “500 tlye olur bu iş” demiş. “200 malzeme, 200 işçilik, 100 kâr.”
    bürokrat ikinci marangoza dönmüş:
    - siz aynı işi kaça yaparsınız?
    - 2,500 lira.
    - nasıl olur bu kadar fiyat farkı?
    - 1000 bana, 1000 size... 500 de bu arkadaşa veririz kapıyı yapar.

    ihale ikinci marangoza verilmiş.

  • çok gereksiz yere sorulmuş bir soru. süt mikroskopta incelenir, biryerlerinde allah yazıyorsa o süt müslümandır.

  • paris'te bircok unlu yazar ve ressamin yasadigi bolge. yuruyerek gezmeyi sevenler icin 7 km lik ve yaklasik 3 saat suren bir yolculuk bekliyor. bu gezinin baslangic noktasi 10 numarali metro hatti uzerinde bulunan cardinal lemoine istasyonu. istasyondan ciktiginiz zaman rue du cardinal lemoine uzerinde solda 71 numarali bina irlandali yazar james joyce'un bir donem yasadigi evi gorebilirsiniz. james joyce ulysses kitabini burada tamamlamistir. ayni yol uzerinde biraz daha ilerleyip sagda 74 numarali binanin ucuncu katinda 1922 - 1923 yillarinda ernest hemingway'in yasadigi yeri gorebilirsiniz. bu sokagin bir arka sokagi olan rue descartes 39 numarada da hemingway bir sure yasamis. hemingway'in kitabinda anlattigi` : a moveable feast ` sokaklarda yururken rue clotilde'de eglise st etienne du mont'u gorursunuz. bu kiliseye gitmemizi yolda bizimle konusmak isteyen parisli yasli bir teyze tavsiye etmisti. icinde oturup kilisenin serinliginden yararlanabilirsiniz. buradan cikip seine kiyisini takip eden yolda bircok unlu yazar ve sairin gittigi kitapci, bar ve kafeler bulunur. rue des grands augustins'ten sola dondugunuz zaman solda 7 numarali binada pablo picasso'nun studyosu gorursunuz. 1936 - 1955 yillari arasinda burada yasamis ve guernica'yi 1937 yilinda burada tamamlamistir. st germain bulvarina inip saga dogru devam ederseniz sagda 11. yuzyilda yapilmis olan eglise st germain des pres'i gorursunuz. ayrica bu cevrede bircok guzel kafe ve restoranlar oldugundan bu uzun turda mola vermek icin iyi bir noktadir. les deux magots, cafe de flore jean paul sartre, simone de beauvoir gibi unlulerin takildigi kafelermis. ayrica oscar wilde'in 1900 yilinda menejitten oldugu l'hotel(o zamanki ismi hotel d'alsace) bu bolgede rue des beaux arts uzerinde 13 numaradadir. rue jacob 44 numarada bulunan hotel d'angleterre ise hemingway'in paris'te ilk gecesini gecirdigi oteldir. tam olarak tarih ve oda numarasi da belirtilmis. 20 aralik 1921 oda no 14. rue bonaparte'dan guneye dogru yurumeye devam ederseniz jardin du luxembourg'a ulasirsiniz. sokaklarda paris havasi alip arastirmaci gozlerle gezerken montparnasse bulvari uzerindeki la rotonde, le dome, select, dingo bar gibi yerlerde yemek yiyip birseyler icerek bu 7 km lik geziyi tamamlamanin keyfini cikartabilirsiniz. burasi 4 numarali metro hattinin gectigi vavin istasyonu yakinlarindadir.