hesabın var mı? giriş yap

  • hasan'a "100 defa anlatıyoruz hala kural hatası yapıyosun" deyip oynadığı ilk oyunda kural hatasından elenen bozok online mı?

  • 21.07.2013 tarihinde şiddetli ishal, kusma, halsizlik ve yüksek ateş ile üniversite hastanesi aciline başvurmam neticesinde, uzun uzun incelemeler sonucu şahsıma konulan teşhistir.

    crohn, inflamatuar barsak hastalığı'dır ve kalıcı bir tedavisi bulunmamaktadır. aynı zamandaotoimmün bi hastalık olduğu için bağışıklık baskılayıcı ilaçlarla tedavi edilirsiniz. uygulanan tedavinin amacı daha çok hastalığın gösterdiği ve hayatınızı zehir eden etkileri olabilecek en düşük seviyelere indirmek ve yaşam kalitenizi arttırmaktır. 5 aşamalı bir tedavisi bulunmaktadır. ilaç tedavisinin işe yaramadığının anlaşıldığı vakitler cerrahi müdahale zorunluluğu ortaya çıkar ki hiç tavsiye edilmez.

    hastalık aşırı zayıflığa sebep olabilmekte ve bunun sonucu olarak psikolojik sorunlara yol açabilmektedir. çoğunlukla terminal ileum denilen ince barsağın son kısmını tutan bu hastalık, hayati öneme sahip b12 vitamini emilimini de imkansız hale getirebilmektedir. bu sebeple de olası bütün b12 vitamini eksikliği sonuçlarını da yaşatmaktadır. psikolojik sorunlar biraz da bu yüzden meydana geliyor sanırım.

    en önemli kısım ise, yandaşı olan ülseratif kolit'e göre kanser riskiniz biraz daha azdır. diyet gerektirmez. yarayan yaramayan gıdalar kişi tarafından belirlenir ve kullanılmaz. çoğunlukla baharat, acı, sigara, alkol ve stres ile vuku bulur.

    velhasılı dostlarım çile çektiren bir hastalıktır, ihmale gelmez varsa şüpheniz mutlaka bir gastroenterolog ile konuşunuz. hepinize sağlıklı günler dilerim.

  • eski çalıştığım yerin genel merkezine eğitime gitmiştik. yanımdaki arkadaş tanıdık birini gördü, "dur x'e selam vereyim" dedi. onlar konuşurken ben uzakta kaldım. x'e baktım, boylu poslu, son derece hoş bir adam. ama bunlardan çok bakışları etkiledi beni. hayır bana hiç bakmadı orada, sadece başka biriyle havadan sudan iş konuşurken bile gözlerinden ne kadar iyi kalpli ve merhametli biri olduğu hissediliyordu sanki. "böyle biri bana asla bakmaz" diye düşündüm. o dönem özgüvenim sıfırın da altındaydı. eğitim bitti, geldiğimiz yere döndük, sonraki iki yılda hiç görmedim onu. aynı şirkette birbirimizi hiç tanımadan çalıştık. ben arada bok gibi bir ilişki yaşayıp ayrıldım ama o ilişkinin özgüvenime az da olsa faydası oldu. 2 yıl sonra bizim departman onun olduğu yere taşındı ve biz de nihayet tanışma şansı bulduk. şimdi ise evliyiz, hehe. ilk izlenimim doğruymuş, gerçekten dünyanın en iyi kalpli insanıyla evliyim ve çok mutluyum.

    edit: efenim o çok sevdiğim bakışları klonladım, aynından minik bir tane daha yaptım*.

    büdüt: son derece iyi kalpli iki keçim var efendim. beyim çok iyi ama keçilerle yarışır bir inadı var. neyse ki ben inatçı değilim ama çocuğu klonlarken inadını da klonlamışım. şimdi bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi şarkısının canlı bir izleyicisi olarak hayatımı sürdürmekteyim. biriyle 13 öbürüyle 6 senedir birlikteyiz, halen çok sevmekteyim.

  • italya'daki marketlere bayılırdım. bildiğiniz süpermarketlerden bahsediyorum. "allaaam bunlar nasıl güzel kokuyor böyle" diye pörtleyen gözlerimle o domatesleri elime alıp kokladığımı hatırlıyorum, gören deli demiştir herhalde. "burada yemek yapmak zevk yahu, her şey taze, her şey mis gibi hazırlanıp veriliyor eline, insan burada daha bir zevkle yemek yapıyor," demiştim. görüyorum ki yalnız değilmişim. hatta "ben markette öyle güzel domates satıldığını görmedim" de demiştim vaktiyle. şimdi birileri ayar verme derdiyle "ooo arka bahçemdeki domatesi görün siz", "hıh çanakkale domatesi yememişlerin matah sandığı domates", "heaaa lezzetli olsun diye verimi düşük domates mi ekçeklerdi, tabii ki lezzeti verime kurban edicez halla halla" diye saçmalıyorlar.

    e be evladım, zaten burada övülen, italya'da alelade bir yerde bile mis gibi domates bulabilme ihtimalin! yoksa bence de benim babaannemin domatesleri mükemmel; babam da balkonunda cherry domates yetiştiriyor ve onlar da şeker gibi; ben de kendi bütçemden daha fazla para ayırıp cherry, organik ve pembe domateslerden alıp yiyorum nispeten düzgün şeyler yiyeyim diye, ama burada vurgu yapılan şey, özellikle yetiştirmene, bilmem kaç bin kilometre yol gitmene, pahalı organik ürünlere para dökmene gerek kalmadan, makul fiyata insanca beslenebilmen! bunu da alamıyorsa o kalın kafalarınız ben ne diyeyim ki?

    ben niye italya'da kerevizin mis gibi soyulup satıldığını (köküne kabuğuna boşa para ödemeyin diye) görünce "gavurun" ticaret ahlakı karşısında yine mest oluyorum da, burada çürük çarığı dolduran adama denk geliyorum? italyan köylüsü çok mu matah insan? hayır. ama işte bir etik anlayışı oturtulmuş, devletin regülasyonlarıyla, sübvansiyonlarıyla tarım düzenlenmiş; vatandaşının asgari bir beslenme düzeyini yakalamasını isteyen bir yapı var. basbayağı, o insanlar buna "layık olduklarını" düşünüyorlar ve devletleri de doğal olarak bu fikri yansıtıyor; burada ise toplum olarak buna "layık olmadığımızı" düşünüyoruz içten içe ve bizim devlet yapımız da bunun yansıması olan düzenlemelerle karşımıza çıkıyor. biz işi bireysel yöntemlerle çözmeye çalışıyoruz (arka bahçene ekmek, balkonunda yetiştirmek, daha kaliteli ürün için ederinin çok üstünde fiyat ödemeye razı olmak vs.). ha evet, bunları da yapalım tabii ama, ya bu imkanlara sahip olmayanlar? herkesin arka bahçesi mi var? herkes özel bir çiftlikten alınan domatesin kilosuna 8 lira ödeyebilir mi? "başkasından banane yeaa" mı diyeceğiz?

    benim sorduğum çok basit bir şey: elin devleti (italya, fransa ve rusya bildiğim bazı örnekler) vatandaşının makul fiyata düzgün yiyecek bulmasını önemsiyor da, benim devletim neden umursamıyor? elin devleti çiftçisini koruyor da, benim devletim nede korumuyor? fransa'da mahalle bostanlarında ilkokul bebeleri tarım yapıyor ve çiftçiye saygı duymasını öğreniyor da, istanbul'da 600 yıllık yedikule bostanları'na niye moloz dökülüyor? kuzguncuk bostanı acaba daha ne kadar ayakta kalabilecek? ben bu politikaların değişmesi için geçici bireysel çözümler dışında ne yapabilirim?

    gerçi bakın geçen gün bizzat çiftçilik yapan bir insan sorunlarını anlatmışken, bu insana bile "ya nolacağıdı" diyen mallar varken, bu entry'ye de "yazar burada evropalarda yaşadığını göstermeye çalışmış" diyecek mallar çıkacağına eminim. gösterilene değil, parmağa bakmayı marifet sayıyorsunuz.

  • artık öyle bir hale gelmişsiniz ki, "ben mutluyum" diyen adama, "hayır sen mutlu değilsin! olamazsın! nasıl mutlu olursun lan!" diyorsunuz. bir de dalga geçmeler falan.. oğlum, adam mutlu hissediyor kendisini, ne güzel işte; bir dönün kendinize bakın hele, ne hale gelmişsiniz, sorun onda değil sizde, zavallılar.

  • bizim angutlar başlayacaktır ama biz islam alemi olarak çok ezildxfsvdfwsfvs.. ülke içinde kurdukları sosyal adalete bak sen. devlet, alamancı dayımı arıyor ve diyor ki 5 sene önce yaptığınız vergi ödemesinde sizden 2 euro fazla kesinti yapıldığını tespit ettik, lütfen 2 euronuzu almaya gelin. ki benim dayımlar entegre olmayan, olmak istemeyen, zar zor almanca konuşan insanlar üstelik. senin siyasetçin napıyor, o 2 euronu da alırım, paranı da çalarım, ağzına da sıçarım, yiyosa git hakkını da ara bakalım.

  • üst edit : #108737415 bu arkadaş gibi bütün gün duvarı izlesen bile beyin aynı kaloriyi yakar şeklinde düşünenleriniz varsa lütfen öncesinde şu makalenin birinci kısmına birkaç saniye göz atınız.

    birisi size sadece oturarak, maraton koşan bir atletten daha fazla kalori yakabileceğinizi söyleseydi ne düşünürdünüz?

    satrançla ilgilenen birçok kişi 1984 dünya şampiyonluğu maçında karpov’un, 2000 yılında vladimir kramnik’in turnuva sonrası kaybettiği kilolardan haberdardır. aynı şekilde birçok satranç sporcusunun fit ve zinde gözüktükleri de dikkatlerini çekmiştir. peki gerçekten sadece düşünerek sağlıklı bir şekilde fazla kilolardan kurtulmak mümkün mü? gelin birlikte inceleyim.

    insan beyni, vücudun %2-2.5’uğunu kaplamasına rağmen harcadığı enerji %20-25’leri bulmaktadır. (duke üniversitesi evrimsel antropoloji profesörü doug boyer’in yaptığı araştırmalara göre bu oran çocukluk yıllarında %60’lara kadar yükselebilmektedir). nasıl, bir arabanın gitmesi için benzine ihtiyaç varsa, beynin de yüksek performansla çalışması için glikoza ihtiyacı vardır. bu sebeple beyin fazla çalıştığı aktivitelerde kısa bir süre içerisinde kandaki şekeri yani glikozu tüketir. dolayısıyla yeni bir enerji birimine ihtiyaç duyar. bu enerji açığını da depolanmış yağları yakarak elde eder. yani ortalama bir satranç oyununda yakılan kalori, koşan atletin yaktığı kaloriden çok daha fazla olabilir.

    o halde sürekli hamburger-tatlı yerim, bir şeyler düşüne düşüne yakarım?

    maalesef bu mümkün değildir. beyin, kalıpların dışına çıktığında fazla enerji harcar. evde oturarak tüm gün anılarınızı düşünmeniz beyni zorlamaz. zorlanmayan beyin de yüksek kaloriler harcamaz. yüksek kalori harcamanın sırrı: beyni daha önceden aşina olmadığı bir konuya yönlendirip oradaki problemi çözmesini beklemektir. örneğin: gitar çalmayı yeni öğreneceğinizi varsayalım. normalin dışında olan bu davranışta; beyin nöronlar arası yeni sinapslar oluşturacağı için harcadığı enerji miktarı da aynı oranda yüksek olacaktır. fakat bir süre sonra gitar çalma davranışına tolerans sağlayan beyin gitar çalmayı ‘’normal’’ kabul edip psiko-motor davranışlara dahil edecektir. bu da yüksek kalori yakımını durduracaktır.

    satrancın diğerlerinden farkı nedir?

    satranç oyununda her iki oyuncu birer hamle yaptıktan sonra tahtada 400, iki hamleden sonra 72.084, üç hamleden sonra 9.000.000, dört hamleden sonra 288.000.000.000, alternatif hamle vardır. haliyle her zaman bilinmeyen, beynin adaptasyon sağlamadığı pozisyonlar mevcuttur. siz ‘’ben, bütün taşlarımı rakibin şahına yakın olarak konumlandırsam ve piyonlarla saldırıya geçsem. hayır, saldırırken geride çok zayıflık bırakıyorum o da benim atımı alabilir’’ şeklinde düşünürken beyniniz bu esnada yüksek performansta çalışarak yağ yakımını gerçekleştirir.

    bununla ilgili bilimsel çalışmalar mevcut mu?

    2009 yılında sinir bilim profesörü robert sapolsky, yaptığı araştırmalar sonucu üst düzey bir satranç oyuncusunun günde 6.000 kalori yakabileceğini iddia etmiş, 2004 yılı dünya şampiyonu olan özbek büyük usta rustam kasımdzhanov’un turnuva bitiminde verdiği 7 kiloyu örnek olarak göstermiştir. araştırmaya ek yıllar sonra durumun gerçekliğini merak eden amerika merkezli bir şirket ekim 2018’de satranç turnuvası esnasında yapılan ölçümlerde 21 yaşındaki rus büyük usta mikhail antipov’un 2 saat boyunca 560 kalori harcadığını tespit etmiştir. bu kalori ise dünyanın en iyi tenisçilerinden biri olan maria sharapova’nın 1 saat tenis oynarken harcadığı enerjiye ya da aynı yaşlardaki bir erkek atletin 10.8 kilometrelik bir hızla 55 dakika koşması sonucu yakacağı kaloriye eşittir!

    özetle; satranç oynayarak hem beyninizi geliştirebilir hem de sağlıklı bir şekilde fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.

    yazıyı referanslarıyla birlikte görsellerin de dahil olduğu bir şekilde okumak isteyenler için :

    (bkz: https://www.chessinside.com/satranc-ve-kilo-verme/)

    edit : makalede yazdığım veriler entertainment and sports programming network'un şu makalesinden alınmıştır.

    #108674653 burada dikkat edilmesi gereken nokta bir büyük ustanın, büyükusta olana kadar ortalama on bin saatini satranç çalışmaya ayırması olmasıdır. haliyle bu kadar emek gösteren kişi elbette bir takım açılışları ezbere bilecek rahat rahat oynayacaktır. bildiği pozisyonlarda beyin güvenli modda çalıştığı için zaten bahsedilen kalori yakımı gerçekleşmez.

    antipov 560 kalori kalorinin nasıl yakıldığının hesaplanması ise maç esnasında anlık olarak takip edebilen teknolojik cihazlarla sağlanır. aynı şekilde bu cihazlarla bir satranç oyuncusunun nerede ne kadar çok kalori harcadığı da saptanabilir. (merak edenler için; açılışa hakim oyuncu bildiği kısımları oynarken başlangıçta rahattır çok efor sarfetmez. bilmediği bir hamleyle karşılaştığında ise bilinmezlik heyecanı beraberinde getirir. heyecan, stres, keşmekeşlik durumları da en çok oyun ortasında gerçekleştiği için buradan ''genel olarak'' oyun ortasında daha çok kalori harcanır çıkarımı yapabiliriz. )

    bonus : (bkz: https://www.youtube.com/…&feature=youtu.be&t=09m06s)

    ( ve bütün bilimsel çalışmalar inandırıcılığını kaybeder...)

  • maden mühendisiyim. yeraltı kömür ocağında 2,5 seneden fazla çalıştım. planlama biriminin amiriydim ben, yeraltına haftada bir kez falan anca inerdim. ama bir kurban bayramında maden mühendisi sıkıntısı olduğu için bana görev verdiler, ben vardiya tuttum. yaklaşık 50 kişilik bir ekibim vardı bayram olduğu için. o gün yaşadığım korkuyu ömrümde yaşamadım ben. "ya göçük olursa?" "ya yangın çıkarsa?" "ya su basarsa?"... hepsi benden büyüktü. hem de bayağı bir büyüktü. hatta birisi "bayan bir şefle çalışacağımı söyleseler güler geçerdim" demişti. orada hepsi çocuğum gibiydi. birinin başına bir iş gelecek diye aklım çıkıyordu. o yüzden hiç çıkmadım ocaktan. hep yeraltında başlarındaydım. elektrik mühendisi, makine mühendisi ve iş güvenliği uzmanı arkadaşlarımızı dört döndürdüm ocakta. ha o kadar sakınılan göze illa ki çöp batar, kubatomuz bozuldu. olsun, canlarına bir zeval gelmedi ya olan üretime olsun. bir nebze canım acımadı. yiyeceğimiz iki azar ne olacak...

    bu cümle bana o günleri hatırlattı. biz mühendisleri öyle üstün görürlerdi ki şirketin verdiği kumanyayı yiyelim diye derme çatma iki sandalye bile yapmışlar yeraltındaki cep gibi bölgeye. kendileri de taşın toprağın üstüne kurdukları sofrada evden getirdiklerini yerlerdi, çünkü şirketten yemezlerse yemek parası alırlardı. ben utandım sandalyenin tepesine kurulmaya. sofralarına oturmak için izin istedim, soğanı dizimin üstünde kırıp lambur lumbur yemeye başladım onlarla. öyle sevindiler ki neleri varsa paylaşmak istediler benimle. ben de onlara benim kumanyamı açıp verdim.

    şimdi düşünüyorum bu olay soma yerine benim çalıştığım yerde olsaydı, benim beraber çalıştığım işçilerden birinin saçının teli incinseydi ben ne hale gelirdim? sikmişim lan diplomasını bilmem nesini! vicdanımı nasıl rahatlatırdım ya nasıl? ben yeni mezun bokun tekiyken beni adam yerine koymuş, saymış, sofralarına sevine sevine kabul etmiş bu insanların tek bir tanesine bir şey olsaydı ben nasıl uyurdum?

    biz mühendisler sizlerden daha değerli değiliz sevgili emekçiler. biz daha insan da değiliz. biz daha üstün de değiliz. biz siziz, siz de biz.

    kurban olayım, yüreğimizi dağlamayın.

    tanım mı? yüreğimi yakıp geçen cümle.