hesabın var mı? giriş yap

  • evde onu bekleyen veya birazdan eve gelecek olan bir gönüldaş yoksa eve ister 17:15'te gelinsin ister 19:00'da gelinsin ne fark eder.yaş biraz ilerleyince daha çok anlaşılıyor bu durum.gençlere sözüm yok işten erken gelsinler otursunlar dizilerini izlesinler ama bir yerden sonra insanın bilgisayar ekranına bakası gelmiyor.
    hayat çok garip.bayılırdım halbuki dizi izlemeye.

  • gerçekten iyi niyetlerle sorulmuş bir soruysa soru sahibini kutlayıp elini sıkmak gerekir. yok amaç boş boğazlıksa bu soru, sahibini aptala çeviriverir. iyi niyetle sorulduğuna inandığımdan şöyle diyebilirim. bu sorunun cevabı olumsuzdur. çünkü bu topraklarda para yetişmez. yetiştirmezler. yetiştiremezsin. çünkü suyun yok. gübren yok. çiftçin yok. tohumun yok. hangi topraklarda yetiştiğini anlamış durumda olmalısın bu kadar entry’den sonra.
    bir de başka ülkelerde para değiştirmek istemişsin. tam bilmiyorum ama o da o kadar kolay değil. örneğin abd’ye nakit para sokmak 10000$ ile sınırlıdır. fazlasını önceden beyan etmen gereklidir. banka yoluyla sokacaksan zaten bu işi türkiye içinde yapmandan bir farkı kalmaz. ama sen illa para basacağım diyorsan tl değil de dolar bas ne bileyim euro bas. buna da kalpazanlık denir biliyorsun.

    the mystery of banking bu konuda işe yarayabilir. bazı çok bilmişler tarafından aptal yerine konulacağını bile bile bu soruyu sormak cesaret işi. sormadan da olmaz elbette. şöyle de bir dolar paradoksu var. ona da kafa yor.

    “olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda abd-kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:

    abd ve kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.

    şöyle ki:

    kanadalılara göre: 1 abd doları= 90 kanada senti,
    amerikalılara göre ise: 1 kanada doları= 90 abd senti.

    bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simidi!). simidin fiyatı 10 senttir. cebindeki 1 doları verir. simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir (90 sente eşit ya!).

    derken sınırı yürüyerek geçer ve kanada da dolaşmaya başlar. kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. girer bir kırtasiyeciye. kalemin fiyatı da 10 kanada sentidir. cebindeki 1 kanada dolarını verir. kırtasiyeci de para üstü olarak 1 abd doları verir. oradan da ayrılıp evine döner.

    sonra düşünmeye başlar:

    — yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 abd dolarım vardı, şimdi de 1 abd dolarım var. peki, simitle kalemin parasını kim verdi?”

  • mutsuzluk sebebidir.

    şimdi ben yaşını almış gencecik bir insanım. sofra hazırladığım insan sayısı üç, bilemedin beştir. onlar da arkadaş, eş dosttur. ama az çok tahmin edebiliyorum bu durumun yarattığı mutsuzluğu.

    bir anne var mesela. her gün akşam sofrası hazırlamakla mükellef. zaten sabahtan akşama kadar yalnızlığından çok sıkılıyor. kadının tek mutluluğu akşam yemeğinde ailece sofraya oturup iki çift laf etmek. oğul/kız geliyor, aç değilim diyerek odasına çekiliyor, eş desen bazen geliyor, bazen gelmiyor. gelmeyince de o üç beş tabak, çatal, bardak sofrada piç gibi kalıyor.

    annenin o sofrayı geri toplarkenki yüz ifadesi gözünüzün önüne geldi mi? hah. o işte mutsuzluk. kanımca anne ne kadar aç olursa olsun toplarken bıçak gibi kesiliyor iştahı. ama anne ya işte, ses etmiyor. bir sonraki akşam yemeğini bekliyor.

    ergenken hepimiz yapmışızdır. "yemiycem!!!" diyerek annelerimizi cezalandırmışızdır. bilin ki o cezaların en büyüğüdür.

    sahanda yumurta bile olsa, sofra sofradır sevgili arkadaşlar. siz siz olun, sizin için hazırlanan sofraya herhangi bir zıkkım yemeseniz de oturun. annenin sofrası olur, babanın olur, eşinin olur, arkadaşının olur. ama oturun.

    sofraya hazırlanan emeğin boşa gitmesi şu dünyada beni en çok üzen şeylerden biridir. o sofrayı hazırlayan aç değilseniz size çay da demler üşenmeden. yeter ki oturun.

    sofra evin direğidir.

  • dediler sen bir fakir düzcelisin
    düne kadar ilçeydin, şimdi ilsin
    güldüler düzceli audi ne bilsin
    passat mı çekeyim yanlarına

  • bunun churchill olduğuna emin miyiz? bana daha çok stalin ya da hitler gibi geldi.

    tanım: adıyamanlı bir simyacının soda, tuz ve limondan hazırladığı bir iksir.

  • görsel efekt konusunda ilham verici, sinemada başka bir yol açan bir film geliyor gibi. bu dijital de-aging denilen sistem ilk kez bir filmde bu kadar geniş çaplı kullanılacakmış. normalde bu sisteminin kullanıldığı dizi ve filmler var. mesela film olarak the curious case of benjamin button ilk akla gelebilir. ancak çok pahalı ve zaman çalan bir teknoloji olmasından dolayı her filmde uygulanacak bir sistem değil, yapıldığı zaman da genelde 1 karakter için yapılıyor. bu filmde ise nerdeyse yaş almış bütün oyuncular, al pacino, robert de niro, joe pesci ve harvey keitel üzerinde dijital de-aging sistemi kullanılacak. bu yolla 78 yaşındaki al pacino, filmde 39 yaşında bir karakteri canlandırabilecek.

    film için netflix kesenin ağzını sonuna kadar açmış, filmin bütçesi 180 milyon dolara kadar dayanmış. bu da martin scorsese'nin bugüne kadar ki en pahalı filmi demek. umarım bu bütçeye değen, beklentileri karşılayan, efsane bir film izleriz. umarım dediğime bakmayın the irish man, 80'li yaşlara merdiven dayamış al pacino ve robert de niro'nun muhtemelen birlikte oynadıkları son film olacak. sırf bu durumdan dolayı bile the irishman'in sinema dünyasında özel bir yeri olur.

  • 90'lar

    - şu kasetlerini kaldır ortadan
    - onlar disket anne

    2000'lerin başları

    - şu disketlerini kaldır ortadan
    - onlar cd anne

    2000'lerin sonları

    - şu cdlerini kaldır ordan
    - onlar dvd anne
    - ƒ¶^ø¯&;¨&@

  • insanı bi yandan sıkıntıya hüzüne bogan diger yandan da acaip sekilde mutlu eden olay, her sokakta ayrı bir anıyla karsılasmak..