hesabın var mı? giriş yap

  • 8 yıldır yazılımla uğraşıp bu adamdan fazla para alıyorsanız kusura bakmayın ama siz de vurduruyorsunuzdur. *

  • birinci haçlı seferi sonucunda urfa ve çevresinde kurulan devlet.

    kısaca devletin tarihi şöyledir:

    + i. baudouin (baudouin de boulogne) devri ve kuruluş:
    1090'lı yıllarda urfa şehrinin hakimi thoros isimli bir ermeni'ydi. birinci haçlı seferi esnasında anadolu'da başlayan kaos neticesinde urfa'da asayiş ve düzen bozulmuştu, yönetimde sorunlar yaşanmaya başlamıştı. bu sebeple thoros, haçlı seferi esnasında anadolu'ya gelen fransız asilzade baudouin de boulogne'a bir heyet göndererek yardımını istedi. baudouin de bu fırsatı kaçırmadı ve ordusuyla urfa bölgesine geldi.

    baudouin 1097 sonbaharında fırat'ın batısındaki toprakları kontrolüne aldı. 1098 şubat ayında da urfa'ya hakim olmayı başardı. bölgedeki karışıklık sona erdiğinden halk baudouin'i büyük kurtarıcı olarak görmeye başladı. baudouin yönetimini güçlendirdikten sonra bir entrikayla eski hükümdar thoros'u öldürttü ve bölgenin tek hakimi oldu.

    1098 senesinde kürboğa komutasındaki selçuklu ordusu urfa'yı kuşattı. 3 hafta süren bu kuşatma başarılı olmadı. baudouin, selçuklu kuvvetlerinin ve civardaki diğer türk kuvvetlerinin antakya'ya haçlı kuvvetleriyle savaşmaya gitmesini fırsat bilerek samsat'ı ve suruç'u ele geçirdi. diğer yandan antakya'nın türk taarruzlarına direnmesi için yiyecek ve teçhizat desteğinde bulundu.

    1099 senesinde kudüs'ün haçlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra antakya prensiyle ile kudüs'e gitti. kudüs haçlı krallığı'nın başına getirilen ağabeyi godefroi de bouillon ile görüşüp, tekrar urfa'ya döndü. bir yıl sonra kudüs kralı godefroi de bouillon ölünce baudouin urfa tahtını kuzeni baudouin de bourg'a bıraktı ve kudüs'ün kralı oldu.

    + ii. baudouin (baudouin de bourg) devri:
    ii. baudouin'in ilk yıllarında mardin hükümdarı artukoğlu sökmen suruç'a saldırıp ele geçirmeyi başardı. ii. baudouin, antakya'dan destek alıp suruç'a saldırdı ve artukoğlu sökmen'i mağlup etmeyi başardı. akabinde şehri yağmalayıp, müslüman ahaliyi katletti. 1102 yılında ii. baudouin'in kuzeni joscelin of courtenay urfa'ya geldi. hükümdar fırat'ın batısındaki toprakların idaresini ona bıraktı.

    1104 senesinde ii. baudouin ve antakya prensi bohemund harekete geçerek harran'a saldırdı. burada mardin hükümdarı artukoğlu sökmen ve büyük selçukluların musul valisi çökürmüş bey komutasındaki türk ordusuyla karşılaştı. savaşta haçlı kuvvetleri yenildi ve ii. baudouin ile kuzeni joscelin of courtenay esir düştü. bunun sonucunda urfa kontluğu 4 yıl boyunca antakya prensliği'ne bağlandı. bu dönemde 1106 senesinde anadolu selçukluları sultanı birinci kılıç arslan şehri kuşattıysa da ele geçiremedi. 4 yılın sonunda ii. baudouin ve kuzeni esaretten kurtulup urfa yönetimini tekrar ele geçirdi.

    1110 yılında büyük selçuklu devleti sultanı muhammed tapar'ın emriyle urfa kuşatması başlatıldı. yaklaşık 4 yıl boyunca aralıklarla devam eden bu kuşatmalar sonucunda urfa kontluğu fırat'ın doğusundaki topraklarını kaybetti. kuşatmalar sona erince ii. baudouin fırat'ın batısında ermenilerin elinde bulunan raban, keysun, birecik gibi şehirleri ele geçirip, topraklarını genişletmeyi başardı.

    1118 yılında kudüs kralının ölümü üzerine yerine ii. baudouin geçti. urfa tahtına kısa süreliğine birecik lideri galeran du puiset geçti. 1119 yılında da joscelin of courtenay geçti.

    + i. joscelin (joscelin of courtenay) devri:
    i. joscelin hükümdarlığa gelir gelmez güneye saldırılar düzenledi. artukoğlu ilgazi ile çatışmalara girdi. 1122 yılındaki savaşta ilgazi'nin yeğeni belek tarafından esir alındı. kendisini kurtarmaya gelen kudüs kralı ii. baudouin de esir düştü. fakat ermenilerin yardımıyla esaretten kurtuldular. tekrar yönetime dönünce haçlı ittifakına dahil olup musul'u kuşatmasına katıldı fakat başarılı olamadı. 1131 yılında öldü. yerine oğlu ii. joscelin geçti.

    + ii. joscelin ve devletin sonu:
    1137 yılında bizans imparatoru ioannes komnenos ordusuyla bölgeye gelince ii. joscelin ve antakya prensliği, imparatora bağlılıklarını bildirdi. urfa ve antakya kuvvetleri bizans ordusuna dahil oldu ve imparator suriye içlerine saldırdı. fakat ii. joscelin ve antakya prensinin entrikaları sonucunda imparatorun bu seferi başarısızlıkla sonuçlandı.

    1144 yılında büyük selçuklu devleti'nin musul ve halep atabeyi imadeddin zengi, urfa kontunun şehirde olmadığı bir zamanda urfa'ya saldırdı. 3 haftadan uzun süren bir kuşatma sonunda 24 aralık 1144 tarihinde şehre girmeyi başardı. 1146 senesinde imadeddin zengi'nin ölümü üzerine fırat'ın batısındaki toprakları halen elinde bulunduran ii. joscelin urfa'yı ele geçirmek için harekete geçti. fakat imameddin zengi'nin oğlu nureddin zengi tarafından bozguna uğratıldı. böylelikle urfa kontluğu resmen tarihe karıştı. (1149)

    kaynaklar:
    + birsel küçüksipahioğlu - haçlı devletleri - türkler ansiklopedisi - cilt: 6 - yeni türkiye yayınları - 2002.
    + steven runciman - haçlı seferleri tarihi 2 - çev: fikret ışıltan - türk tarih kurumu yayınları - 1987.
    + ışın demirkent - urfa haçlı kontluğu tarihine bir bakış - belleten - cilt: 53 - sayı: 206 - nisan 1989.

  • yazı detayında çalışmak istemeyen gençlerin çalışmak istemediğini gösteren ifadeler şöyle:

    “… bana lojmanın resmini, mümkünse videosunu atar mısınız dedi. fotoğraf ve video attım. arkasından benden, personel menüsünü de göndermemi istedi. bir başkası, bana otel odası verip veremeyeceğimi sordu…”

    bak sen terbiyesiz gençlere, iş bulmuş bir de düzgün yemek yiyebilecek mi, köpek klübesinde bin kişiyle pislik içinde mi yaşayacak falan bunların hesabını yapıyor!

    yok kardeşim bu gençler adam olmaz, iş beğenmiyorlar, sen köle değil misin ne yapacaksın yemeği kalacağın yeri? ölmeyecek kadar yiyip hastalanmayacak kadar uyuyacak bir yatak neyine yetmiyor?

    tembel gençler, hep tembel bunlar. halbuki afgan gençleri öyle mi? yemek de sormaz yatak da. açın turizmci kodamanlarn önünü ltf.

  • başlığın en beğenilen entrysini debe'de görünce genelleme yapmanın pek doğru olmadığını yazmak için biraz içimi dökeyim istedim.

    annem akciğer kanseri olduğunu öğrendiği vakit babamla evliliklerinin 36. yılıydı. doktor bizimle konuştu, nispeten şanslısınız dedi. kaburga kemiğinin üzerinde yoğunlaşmış, iki kemiği alıp tedavi etmeyi deneyeceğiz. ameliyat başarılı geçer umarım dedi. babam bir yandan gözünden akan yaşları sildi bir yandan da şükürler olsun diye sevindi. yaklaşık 12 saat sürdü ameliyat. hatta doktor bey ameliyattan çıkınca bayıldı o derece zordu. annem yavaş yavaş iyileşti. o süreçte babam resmen bebek gibi baktı. doğru düzgün internet kullanmayı bilmeyen adam yemek sitelerinin kurdu oldu. her gün sevdiği yemekleri yapıyordu kendisi. yoğun işi vardı ama gelir gelmez mutfağa dalıyordu. ulan bugün size bir musakka yapacağım var ya böyle bir şey yemediniz hayatınızda diye geyik muhabbetini başlatırdı. evdeki herkes bilirdi ama ses etmezdi, o musakka bizim için değil annem içindi. günler güzel geçmeye başladı çünkü annemin sağlığı yerine gelmiş, yüzünün rengi yerinde, pikniğe gidiyoruz, eğleniyoruz vs rüya gibi.

    aradan 1.5 yıl geçti. öksürük başladı. kontrole gittik, hastalığın akciğerde nüksettiğini öğrendik, en ileri evre. öğrendiğimiz gün kuzenin düğünü var. annem çok neşeli, herkes orada, düğünden önceki gün herkes öyle eğleniyor ki kendi arasında, kardeşimle ben hariç. sadece ikimiz biliyoruz annemin herkese veda gecesi olduğunu, böyle bir kalabalığın bir sonraki buluşmasının cenazesinde olacağını. düğün bitiyor, ertesi gün biz söylüyoruz lisan-ı münasiple mevcut durumu. doktor bize "gerçekçi olacağım şansı varsa altı ay yaşar" dediği zaman yaşadığım hissi kimse yaşamaz umarım, altı ay da yaşayamadı zaten. biz bunu anneme söylemedik tabii. ama kendisi anlamıştı. kimsenin umudu yoktu. tek kişi hariç, babam. bebek gibi baktı yine ona. kemoterapi çok ağırdı. yerinden kalkacak dermanı olmuyordu iki gözümün çiçeğinin. babam altını temizlemeye varana kadar her şeyi hiçbirimize bırakmadan kendisi yaptı. bir akşam fenalaştı, evindeki son akşamı oldu. bir saha getiremedik yanımıza.

    8 yıl bitti. hala ilk gün gibi. bu süreçte babam hala çocuk gibi hassas. biz dahil olmak üzere herkes "uygun biriyle" evlenmesinin iyi olacağını söyledi ama o hâlâ yanaşmıyor buna. tek kelime: istemiyorum.

    babamın ağzından cafcaflı sözler duymazdık biz. öyle romantizm falan çok uzak şeylerdi. 12 yaşından beri dişiyle tırnağıyla hayat mücadelesi verip bir yerlere gelmişti. çocuk olamamak böyle bir etki bıraktı belki üstünde. annem hep derdi sizi de dışarıya çıktığınız zaman pencereden bakıp aslan oğlum benim diye uğurluyor diye ama biz bunu hiç duymadık kendisinden. seviyorum, aşığım kelimeleri dökülmedi hiç ağzından ama bir daha yüzünü asla göremeyeceği annemin adının her geçtiğinde gözlerine bakarım. o yemyeşil gözler hemen buğulanır, hemen lafı değiştirmeye çalışır.

    neyse çok uzattım. belki istisnadır, belki azdır bunu yapan ama yok değil kardeşim işte. gözümle gördüm ben, birebir yaşadım.

  • sakallar ve kaşlar takma muhtemelen.

    baston kullanacak yaşta ve fiziksel yapıda olmadığı da aşikar.

    konuşması hem ton hemde diksiyon açısından bir önceki rolüyle taban tabana zıt. fikirler insanın sesini değiştirmez :)

    yine ekmeğinde kral.

    bu kadar bariz ve karikatürize roller herkesin harcı değildir, gerçekten iyi bir oyuncu ve yarın haham olmaya karar verse herkesi inandırır. :)

  • karadeniz’in bi ilçesinde okul müdürü olarak görev yapıyordum. aynı okul bahçesinde iki okuluz. ilkokul ve ortaokul aynı bahçeyi kullanıyor fakat müdürlükler ders giriş çıkış saatleri vs farklı.

    yıl 2017 ya da 2016 sonları. hava inanılmaz rüzgarlı. öğretmen arkadaşlar dersteyken gruba mesaj atma gereği duyuyorum tenefüste öğrenciler dışarı çıkmayacak çok rüzgar var diye. ağaç kopar dal uçar ne bileyim evlerdeki çatılardan biri sökülür tedbiren yani.

    gruba mesajı attıktan sonra odamın camını açıp sigara yakıyorum. nöbetçi şurda durur ben şurda dururum falan. o sırada bizim binanın köşesinde oynayan çocukları görüyorum. 10-15 çocuk derste olmaları lazım ama öğretmen falan da yok başında serbest etkinlik saati dedikleri saatlerden. çocukların başında niye öğretmen yok diye sinirleniyorum nedensiz yere. ilk kez bas bas bağırıyorum çocuklara okulda fiziki olan bir sınır varmışcasına bahçeyi bölen gidin kendi tarafınıza oynayın diye bağırıyorum. normalde okula girerken paçama yapışan el kadar bebeler korkuyla kaçıyorlar kendi okullarına doğru. ulan niye bu kadar çok bağırdın hayvan herif diye kendi kendime dellenirken gözümün önünden beyaz bi sütün geçiyor. yere düşmesiyle birlikte paramparça olup okulun duvarlarına çocukların oynadığı alana kadar yayılıyor.

    gerizekalı müteahhit bozuntuları tükürük kadar yapıştırıcı ile okulun çatı sırtını mermer döşemiş. 50x100 ebatlarında mermer bi blok şiddetli rüzgarda uçup okulun bahçesine düşüyor. kopan mermer parçalarına baktığımda şunu gördüm bahçede öğrenci olsa bileklerinde kopartırdı. öyle büyük öyle keskin. 5 kat yükseklikten yere çakıldığı an gitmiyor gözümün önünden. sebepsiz yere çocuklara bağırmam da.

    akabinde hizmetli ile birlikte belimize urganları bağlayıp çatıya çıktık o bir tarafı ben bir tarafı hemen hemen hepsi kopmak üzere olan 2011 yapımı sözde yeni okulun çatıya yapılmış mermer sırtlıklarını söktük.

    not: okul bu sene depreme karşı dayanıksız diye yıkıldı. 9 yıllık okul binasının yıkılması hakkında kimse soruşturma geçirmedi kimse ceza almadı.

  • 6. sinifa kadar okudugunu belirtmis zaten kendisi. bu yüzden herkes yerine herkez yazmasina takilmamak gerek.
    türkiye genelini gectim - eksi sözlük; üniversite bitirmis, yüzlerce kitap okudugunu iddia eden ve dahi anlamindaki de´leri ayiramayanlarla dolu.

    cok duygulandirdin be ali...

  • görsel

    yeni başlayan lise mezunu bekar bekçi maaşı: 10293,82 tl.

    çok iyi valla. okuyup öğretmen, doktor, mühendis filan olmaya gerek yok. 4 sene üniversiteye para akıtmaya da. yani amacınız sadece iş bulup para kazanmaksa bekçilik çok iyi.

    kaynak