hesabın var mı? giriş yap

  • sene 2008. ece temelkuran milliyet'te bir yazı kaleme alır. yazının başlığı: hakikat gecesi. yazıda anlatılan şudur. açık toplum vakfı bir araştırma yapar. araştırmayı boğaziçi'nden binnaz toprak ve diğer boğaziçi akademisyenleri yürütür. araştırmadan çıkan sonuç anadolu'da ciddi muhafazakarlığın olduğu, gülen cemaatinin insanların özgürlüklerini baskıladığı, anadolu'da moderniteyi ayakta tutan şeyin laik kemalizm olduğudur. 2 sene sonra 'yetmez ama evet' diyecek boğaziçi akademisyenleri, laik kemalizmin kurtuluş olduğu sonucuna inanmak istemez ve araştırmayı bastıralım mı, saklayalım mı tartışmaları başlar...

    bir grup akademisyen araştırmada hata olmadığını, diğer grup akademisyen ise araştırmada hata olduğunu ileri sürer. işte boğaziçi akademisyenleri, boğaziçi'nin başına gelecekleri, o bastırmaktan imtina ettikleri araştırmada kendileri bulmuştu. ama anlamaya kafaları basmadı.

    boğaziçi akademisyenlerinin önceliği cumhuriyetin altının oyulmasıydı. başardılar. bir kabile olarak kabilecilikte yükseldiler. şimdi başka bir kabile tarafından yıkılıyorlar. ancak bu akademisyenlerin kafalarının basmadığı bir şey daha vardı. o da şuydu; boğaziçi tek başına var olan bir kurum değildi. cumhuriyetle ayakta duruyordu. cumhuriyet (birinci olan) varsa boğaziçi vardı. cumhuriyet yoksa boğaziçi de yoktu. artık özlemini çektikleri ikinci cumhuriyet var. bunun sonucunda da yıkılıyor ve ağlıyorlar. her kafası basmayan gibi zor yoldan öğrendiler.

    zaman ve taraf'ta cumhuriyet ve laiklik aleyhine yazılar yazanlar boğaziçi'nin bölüm başkanlarıydı, kürsü sahipleriydi. üniversite hepsine makam vermişti. onun için bu 3-5 liberalin işidir masalının artık son bulması gerekiyor. bu boğaziçi'nin kurumsal bir tercihiydi. atanmış rektör full intihalli teziyle boğaziçi'nden iki diploma aldı. davası nerede? intihalli tezi onaylayan hocalar daha başka kimlere havadan diploma verdiler ki dava açmadılar. bu havadan diploma verilenlerden biri de eski merkez bankası başkanıydı. okul iddialara yanıt bile vermedi. öyle bir sahtecilik işiydi ki tcmb sitesinden ilgili başkanın cv'sini kaldırmak zorunda kaldı.

    yazının başlığını ben açtım. açtığımda yazı internet sitesinde görülebiliyordu. artık yazıya ulaşılamıyor. belki de boğaziçi akademisyenleri kaldırmıştır. tıpkı radikal, zaman, taraf yazılarını kaldırdıkları gibi...
    yazının bir web sitesinde arşivlenmiş hali için: link

    (bkz: hakikat gecesi)
    (bkz: şerif mardin/@ffemmefatalee)

    t: türkiye'nin en güzel manzaralı medresesi.

    debe edit: bu yazı önemli. daha çok kişiye ulaşması için buradan paylaşıyorum. (bkz: #159852258)

  • bu yengeçte şu anki halimizi gördüm.

    yanan bir tava üzerinde ölecek olan fakat her şey yolunda gibi yemeye devam eden bir yengeç. aynı türk halkı, her şey berbat fakat keyfe devam.

  • kızlarımızın nedense '' para ve karizma'' öğesini zikretmedikleri özellikler. bir erkek sabaha kadar ince ince öpsün, güzel gülümsesin, odun olmasın, yakışıklı değilse sallanmaz arkadaş. adam genel kültüre tecavüz eder derecede hakimi olsun, ince birisi olsun falan, fakir veya tipsizse geçmiş olsun.

    biraz dürüstlüğe davet ediyorum lan hepinizi.

  • (bkz: #155451204)

    ben satıcıya bütün detayları sordum ev alırken. duvarı, camları, tesisatı, temeli...sordum ama adamın dediklerinden hiçbir şey anlamayacağımı bilerek sordum. bir umut belki bir şey bildiğimi sanır da beni kazıklamaz diye. anlattılar da anlattılar, doğal olarak ben hiçbir şey anlamadım. debe entrisindeki teknik terimleri anlamadığım gibi.
    hayır, araştırsan da öğrenemiyorsun. bir internet sitesinde başka bir şey diyor, diğer sitede başka bir şey. standardı bulmak samanlıkta iğne aramak gibi.

    alıcıyı kazıklamak o kadar kolay ki. bir müteahhit, inşaatında yazarın dediklerini yapmadığı halde ben sorduğumda yapmış gibi anlatsa ben gerçekten yapıp yapmadığını nereden bileceğim? "arada argon gazlı double cam" kullandım dese, falanca izolasyon malzemesi kullandım dese bunu doğrulamak için yapabileceğim hiçbir şey yok ki. projeyi alıp baksam ondan da anlamayacağım.

    satıcı ahlaklı olacak, satıcı. alıcı bilemez. keşke cümlenin burasına bir virgül atıp "bilmesi de gerekmez" de diyebilsem. ama bu ülkede bunu diyemiyorum. kazıklanmamak için her bok hakkında bir miktar bilgimizin olması şart gibi bir şey.

    en basitinden, lastikçiye gidiyorum; "fren balataları bitmiş, teker oluk derinliği bilmem kaç olmuş, değişmesi lazım" diyor. ben şimdi balataların gerçekten bitip bitmediğini nereden bileceğim? tekerlerin değişim zamanın gelip gelmediğini nasıl anlayacağım? lastikçiye giden herkes tekerler, balatalar, jantlar hakkında araştırma yaparak mı gitmeli?

    yazar güzel demiş ama, ahlaksız bir müteahhidin bir alıcıyı kandırması kadar kolay bir şey yok. buna engel olması gereken de devlet.
    devlet, alıcı her halt hakkında bilgi sahibi olmak zorunda kalmasın diye var. standart belirleyecek, denetleyecek, uymayanlara ağır cezalar getirecek. toplumun azımsanmayacak bir kısmının ahlaki ve vicdani yetmezlik yaşadığı bir yerde en ufak detaylara bile standart getirecek. "yalıtımı şu malzemeyle yapacaksın, şu kadar kat izolasyon yapacaksın, boyanın şu özellikleri olacak, temel şöyle olmak zorunda... her aşamasını gelip denetleyeceğim" diyecek.

    devlet bunları demediği için de alıcılar müteahhitlerin insafına kalıyor işte. benimki boş istek biliyorum. bırak evi, daha araba piyasası kara borsacıların elinde. arabaların ikinci elinin, sıfır fiyatını geçtiği ülkede kurduğum hayallere bak benim de.

  • link
    taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışanların sıçıp sıvayıp sonra da üstüne sifon çekmesi hadisesi. 12 bin yıllık gölde define aranmasına izin ver, göl yok edilsin, üstünü toprakla kapat, şimdi de tankerle su takviyesi yaparak eski görünümüne kavuşturacaklar.
    buzul göller, krater göller, tektonik göller, karstik göller, volkanik göllerden sonra yeni bir göl çeşidi ortaya çıktı: tanker göl

    daha önceden öngörülerek, böyle bir başlık açılmış: (bkz: dipsiz göl'ün yeniden açılması)

  • afgan güzellemesi okudunuz.

    ülkemde sistematik olarak demografik darbe yapılıyor, sorun sadece afgan mülteci sorunu değil. bu ülke kendi vatandaşlarına iş fırsatı yaratamazken bu insanlar kayıt dışı istihdam ediliyor. ülkenin dili bozuluyor, istanbul'da her yer arapça tabelalarla doldu. suç oranları daha da arttı. bizim kendi sorunlarımız bize fazla gelirken bir de bunların sorunlarıyla uğraşıyoruz. o yüzden;

    (bkz: ülkemde afgan istemiyorum)