ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
istanbul'da raylara atlayan kadını kurtaran adam
-
"ercan abi işe gideceği için kadının kim olduğunu öğrenememiş"
kahraman da olsan mesai saatlerine uyacaksın.
azerbaycan'ın israil'e 12 puan vermesi
-
azerbaycan-ermanistan savaşında, o yere göğe sığdıramadıpımız filistin ermanistan'a destek verirken, israil azerbaycan'a destek verdiği için olabilir.
young the giant
-
ruha dokunan, huzurlu olduğu kadar hüzünlü, insanı istediği tüm duygulara koşturan harika müzikler yapan grup.
öyle ki artık için bunalır kaçmak istersin, tüm bu sıkıntılardan, kandan, vahşetten, gündemden... birdenbire kendini deniz kenarında, gün batımında sahilde yürürken hayal edersin. ordan yağmurlu bir güne koşarsın, sağanak yağışın içine işlemesine izin verir toprak kokusunu çekersin burnuna... gece oluverir, birden yalnızlaşır hüzünlenirsin, ağlayasın gelir... sonra bakmışsın, özgecan aslan'ın ve yok yere ölen bütün kadınların mezarında ağlıyorsun. bu grup tüm bu duygu silsilesini yaşatır insana.
strabon
-
mö 64 ya da 63 yılında doğmuş, ms 21 yılında ölmüş dünyanın ilk coğrafyacılarındandır. amasyalıdır, içindendir. dünyanın pek çok yerini dolaşıp, 57 yaşında benim memleketim dediği amasya'ya geri dönmüş ve ömrünün geri kalan yıllarında 47 kitaptan oluşan tarih ve 17 kitaptan oluşan coğrafya hakkında iki dev eser yazmıştır. bu eserlerden tarihle ilgili olanı tamamen kaybolmuş ancak coğrafyayla ilgili olanının hemen tamamı günümüze ulaşmıştır ve ilk çağ coğrafyası hakkında bugün bilinenlerin temelini oluşturmaktadır. amasya'lılar, şehirlerine kendisinin bir heykelini dikmişlerdir.
celal şengör, 19 haziran 2004 tarihli cumhuriyet bilim teknik'teki yazısında, amasya'lıların bu heykeli dikerken aslında çok önemli bir şey yaptıklarını, amasya'da, bilim ruhunun, bilimselliğin, dünyaya ve doğaya ilginin canlanacağını, amasya'lı çocukların onun gibi olmaya özeneceğini, dünyayı öğrenmeyi, görmeyi, anlamayı arzulayacaklarını yazmaktadır.
predestination
-
filmi izlediğinizde, uyarlandığı hikayenin yazarı robert a. heinlein'ı da takdir etmeyi unutmayın. adam 1958 yılında neler yazmış sen 2014'te filmini izleyip şaşırıyorsun.
çok kötü bir insan olduğu düşünülen ünlüler
-
(bkz: şafak sezer)
aşk acısı çekenlere tavsiyeler
-
mevlana der ki:
"aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır, ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...her iki yolda da, tek bir gercek olacak; canın çok ama çok acıyacak!!"
karışmayın, dokunmayın, konuşmayın.. susun yanında.. varsın yaşasın acısını...
yaran facebook yorumları
-
erasmus'la yurtdışına çıkan sevgilisi için bir arkadaş ayrılık konulu bir şiir paylaşmıştır. şiir;
"...esyalar toplanmis seninle birlikte
anilar saçilmis odaya her yere
sevdigim o koku yok artik bu evde... " şeklinde devam etmektedir. hemen altındaki yorum; "olum sen babanlarla yaşamıyor muydun?".
hayata dair iç burkan detaylar
-
dogustan isitme engelli cocugun sordugu soru:
- gunes dogup batarken ses cikariyor mu ?
öğrenci evinde yaşanabilecek en dumur olaylar
-
csi öğrenci evi - s01e01
akşam akşam kapı çalar. gelen komşu teyzelerden biridir. bodoslama lafa girer;
- geçen cumartesi neredeydin?
- ben?
- geçen cumartesi benim oğlanın bisikleti çalındı. her daireye sorduk bir sen yoktun! nerdeydin?!!
- ... *
(bkz: burada ne işim var diye düşündüren anlar)
3 aralık 2016 abdullah gül özel yayını
-
yine 3 saat konuşup hiçbir şey söylemeyecektir.
aliyev çiftinin yılbaşı fotoğrafı
-
(bkz: meri kiristmas paşinyan)
roman okumanın hiçbir faydasının olmaması
-
yazarları açısından çok belirgin bir faydası var romanların: onlar, yaşamlarını uçurumun kıyısına sürüklemesi an meselesi olan kişisel krizlerinin üstesinden yazarak, kurguya dökerek, öyküleştirmek suretiyle geliyorlar. roman yazmak bir zorunluluk onlar için, yaşamsal bir niteliği var. tek bir kriz anını her seferinde bambaşka öyküler içinde anlatılaştırıyorlar. bu yaşamsal faydanın yanı sıra toplum tarafından tanınırlık, maddi kazançlar, sanatçı sıfatının prestiji gibi ikincil faydalar da var ama en başta geleni yaşayabilmek için yaratmak.
okurlara ne oluyor peki? yararlılık açısından ele alıyorsak bir yazarın kazançlarıyla kıyaslanamaz okurunkiler. eğer gelecekte bir roman yazarı olmayı kafasına koymadıysa, okudukları hakkında geniş kapsamlı eleştiriler yazabilmek, yorumlamak değilse amacı, yani sırf keyfine okuyorsa, romanlardan arta kalan nedir onun için?
okumanın keyfidir okurun eline geçen. barthes'ın "metnin hazzı" dediği şey roman okurunun yaşadığı histir. yazarın keyiflenebilmesi ancak kitabını tamamlayıp da piyasaya sürebildikten ve orada belli bir satış başarısı kazandıktan sonra mümkünken ve bu süreç son derece acılıyken, roman okurununki saf bir haz almadır. hazıra konar ve romanlar arasında keyfini sürer.
roman okumak bana ne veriyor? başkalarının yaşam hikayelerine bir göz atmamı, merakımı bir süreliğine dindirmemi sağlıyor. biraz olsun meraklı değilseniz roman okumak da film seyretmek de son derece yararsız , gündelikten uzak hayaller olarak görünecektir haliyle. merakla açılmış algım yazarın kitap olarak sunduğu evrenin içine dahil olmamı sağladığında başka dünyalar, başka yaşamlar, kendiminkine çok yakın ve benimkinden çok farklı meseleler görüyorum. öznellik boyutunda böylesine bir zenginliği dışarıda, maddi yaşamın hengamesinde algılayabilme şansı çok azdır insanın. gündelik yaşam öylesine hızlı şekilde akıp gidiyor ki her daim konuştuğum insanları bile tanıyamamış oluyorum çoğu zaman. önümde duran romanı okumaya başladığımdaysa koşuşturmanın yerini alan yavaşlığın içinde başka yaşam olasılıkları nın varolduğunu keşfetme şansım oluyor. kitapta sunulan o evrenin yapmacıklığına ya da hikayelerin gerçekdışılığına aldırış etmeden ilerlediğim her seferinde kendi gerçekliğimle temas eden ayrıntılar yakalamamı sağlaması gibi bir yararı dokundu romanların bana. kurguyla gerçeklik bir yerde temas ediyor çünkü farklı düzeylerde de olsa ikisinin konusu da insan.
biraz meraklı olmak gerekir romandan keyif alabilmek için. yaşamınızın her düğümünü çözmeyi başardıysanız, gündeliğin içinde hiç sarsılmadan yaşayabiliyor, "bulduklarımla mutluyum" diyebiliyorsanız son derece gereksiz bir şeydir roman okumak. yazarın krizi kadar şiddetli olmasa da, okur da kendi yaşam bunalımlarında romanlardan medet umar. özdeşleşmeye ihtiyaç duyacak kadar yalnızlaştığımızda ya da gerçeklik, kaçacak bir delik arayacak kadar bunaltıcı gelmeye başladığında kapılarını açan romanların sağaltımsal işlevleri son derece faydalıdır. bir krizin çözümünü sağlamasa da nefes almaya imkan tanır. edebiyat, genel olarak da sanat ruhsal acılara pansuman olmak için vardır zaten.
insanı ayakta tutan şey, ister gerçeklikte olsun isterse kurgusal düzlemde, tanıdığı başka yaşamlardır. kendi zayıflıklarıma katlanabilmemin tek yoludur başkalarının da benzer süreçlerden geçtiğini algılayabilmem. diğer türlüsü devasa bir yalnızlığın içine düşmek olurdu ki, kolay değildir onun içinde yaşamak. bu açıdan bakınca yaşamsal bir yararı var romanların.
azerbaycan'ı ilhak etmek
-
azeri sınıf arkadaşlarımla konuştum, onların da aklına yattı. şimdi olay şu, biliyorsunuz azerilerle aynı atadan geliyoruz, aynı dili konuşuyoruz. biz azerileri ilhak edip türkiye'ye katacağız, ondan sonra da ermenistan'a saldırıp karabağ'ı alacağız. bitmedi, azeri doğalgazı iliğimizi ısıtacak azeriler de türk dizileri ile akşamları sıkılmayacak. hayırlısı ile bir mezun olsam dış işlerinde çalışmayı düşünüyorum. kpss kolay...