hesabın var mı? giriş yap

  • çok talihsiz bir insan. gece çok geç yatmış, ''ya neyse 3 saat uyurum, kalkar göçerim'' diye düşünmüş. ama uykusu ağır belli ki, uyanamamış, çok yorulduysa demek ki yığılıp kalmış herif.

    sonra bir uyanıyor ki, eş, dost, hısım akraba göçetmiş, onların yerinde başka başka herifler, başka başka tipler. ''ulan ben vizigottum yaa, bu hunlar nerden çıktı şimdi'' diyor, adamların dilini bilmiyor, kültürünü bilmiyor, çok zor...

    ''kalabalıklar içinde yalnızım'' derler ya, işte o yalnız bu heriftir.

  • tüik herhalde ilgili araştırmayı akp gençlik kollarında yapmış.

    + ebubekir sıddık işinden memnun musun?
    - çok şükür abi
    + yaz o zaman %77

  • burdur antalya karayolu üzerinde bulunan bu mağara burdura 10 km uzaklıkta bulunmakla beraber türkiye'de gösteriye yani turizme açılan ilk mağara unvanını da elinde taşır.

    mağara tarihçi ve yazar olan osman koçıbay’ın araştırmalarına göre ilk defa moruk dayı lakaplı mustafa koçay tarafından 6 mayıs 1931 yılında keşfedilmiştir. ilk keşifte mağara içerisinde 117 metre gidilmiştir ve içinde göller bulunduğu anlaşılmıştır.

    daha sonra yıllar 1952'yi gösterdiğinde prof. dr. temuçin aygen tarafından tekrar ve bu sefer bilimsel çalışmalar eşliğinde keşfedilmiştir. 1965 yılına kadar çalışmalar sürmüş ve daha sonrasında mağara turizme açılmıştır. mağarada yapılan son çalışmalarda mağaranın uzunluğunun 8 bin 350 metre olduğu tespit edilmiş ve türkiye’nin haritalanmış en uzun mağarası olduğu tescil edilmiştir.

    tabi mağara bu kadar uzun olmasına rağmen gezilebilen alanın 330 metredir. bu 330 metre içinde tam 9 adet göl bulunur(en azından ben çocukken öyleydi yanlış sondaj çalışmaları ve tarım alanlarının yanlış sulaması sonucu artık yoklar) başlıca gölleri gezi parkurunun en sonunda bulunan büyük göl(en son ziyaretimde büyük göl hala durmaktaydı), başta bulunan dilek gölü(para atıp bir çok dilek dilemiştim) ve orta bölümde bulunan gazlı göldür. mağara içindeki kayaçlar bölgede en çok bulunan kireç taşından oluşur ayrıca mağara içinde 1 metrelik uzunluğa 10.000 ile 15.000 yılda oluştuğu tahmin edilen sarkıt ve dikitler bulunmaktadır ve bazılarının 4 metre boyda oldukları bilinmektedir(genel olarak böyle şeylerin değerini bilmeyen bir millet olduğumuzdan bir çoğuna zarar verip yazılar yazılmıştır)

    neyse mağara ile ilgili bir efsanede mevcuttur. efsaneye göre sagalassos(burdurda bulunan bir antik kenttir mutlaka gezin derim) kentinin kalbur üstü ailelerinin başında gelen titus flavius severianus neon kızı asume’yi kendileri gibi soylu bir ailenin oğluyla evlendirmiştir. fakat yeni evliler bkavga gürültü içindelerdir. bunun üzerine titus flavius severianus neon, kızı ve damadını cezalandırmak için onları insuyu mağarasının en uzak yerine hapsettirir ve yanlarına yiyecek, içecek dahil olmak üzere hiçbir şey vermez. asume ve eşi zamanla mağaranın içinde bulunan göldeki şifalı sudan içerek hayatta kalırlar ve bu esnada da birbirlerini sevmeye başlarlar.

    sonra o kadar birbirlerini severler ki ruhları parlak bir yıldız gibi parlamaya başlar, içlerindeki pür sevgiden oluşan bu ışık sayesinde çıkış yolunu bularak mağaradan çıkarlar. işte o gün bugündür mağarayı ziyaret eden çiftler hiç ayrılmayacaktır. son*

    büyük göl
    görsel-1
    görsel-2
    görsel-3
    görsel-4
    görsel-5
    görsel-6
    görsel-7

  • her cuma ibretle seyrettiğim insan topluluğudur. cumaya gitmesem "içerde ne yaptılar da bunlara böyle birbirlerini ezercesine dışarı kaçıyorlar" diyeceğim. ama içerde bir şey yaptıkları yok, biliyorum. adamın biri hutbeye çıkıyor, önce sadece ben ve benim gibi arapça bilenlerin anladığı bir metin okuyor. sonra da birileri tarafından (diyanet oluyor bu birileri) eline tutuşturulan kupkuru bir metni okuyor. iki rekat da namaz kılınıyor hepsi bu. peki bu adamlar neden imam selam verir vermez yardım kuyruğunda birbirini ezenler gibi davranıyor? bizim milleti bilmeyen birisi olsa "adamlar bir saniyeyi boşa harcamamak için işlerine koşuyor" diyecek ama değil. nedir bu acele arkadaş, nereye yetişeceksin? o namaz hep birlikte senkronize olarak eğilip kalkabiliyor musunuz bakalım diye farz kılınmadı ki. cuma demek toplanma günü demek, bir araya gelip birbirinizin halinden haberdar olun diye farz kılındı o namaz. salat demek dayanışma demek.

    bir cuma günü camiden çıkan müslümanlara bakın ne durumda olduklarını anlarsınız, başka bir şeye ihtiyaç yok. cumadan çıkınca yedikleri naneleri saymıyorum daha.

    yıllar sonra editi: akp kongresi gibi hutbeleri sebebiyle cuma namazlarını çoktan bıraktım. 3 yıldır gitmiyorum.

    son edit: agnostisizm durağında biraz oyalanıp hayatın anlamını arıyorum. dinin kültürü, psikolojisi, sosyolojisi, felsefesi ve tarihi dışında hiçbir şey gündemim ve ilgimde değil artık. gavur oldum ben, bazılarının anlayacağı dilde.

  • silahlanmasınlar demiyorum, hobi olarak yine silahlansınlar ama...

    bu adamların süper güç olduğu dünyada çok kan akar. kapalı, içe dönük ve "uzak" bir toplum oldukları için mevzu anlaşılamıyor ancak, hitler, stalin falan bunların kafa yapısı yanında amatör eğlendirir. batı her ne kadar bi sürü insani suç işlemiş olsa da, çin'in yanında gerçekten insan hakları aktivisti bir melek gibi kalır. çin yeterince güçlenirse, hepimizin boynuna zincir vurup madenlerde çalıştırır ben söyleyeyim. uncle sam'i falan çok aratır yani. insanlık için en büyük tehdit bu olabilir şu anda.

    kendi vatandaşlarına ne vaat ediyorlar ki, dünyaya ne sunabilirler? 2019 yılında bildiğin toplama kamplarında aileleri parçalayan, insanlara zulmeden, her türlü bireysel özgürlük alanını sonuna kadar daraltan, vatandaşın bakkala giriş çıkışını bile takip eden, 1984 tarzı yönetilen bir ülke. yok ulusalcılıkmış, avrasyacılıkmış, otmuş bokmuş gibi uyduruk fikirlerin arkasına saklanıp, bütün mesaisini dünyayı bu yamyamlara teslim etmeye harcayan dingiller var. ülkemizde de var bunlardan. inanılmaz bi şey gerçekten.

  • sarıyer beşiktaş minibüsü, bundan 1-2 sene öncesi. ben en arkanın bir önünde yanımda bir teyze ile oturuyorum, en arka koltukta ise olayın kahramanı yaşlı bir amca var. (öğretmen emeklisi olduğunu sanıyorum)

    neyse, bir olay olmadan minibüs gidiyor, birisi parasını uzatıyor sonrasında:

    - 1. levent ne kadar?
    - 1400 abla

    o anda arka koltuktaki amca birden kabarıyor:

    - 1.levent ne kadar dediniz şoför bey?
    - 1400
    - e ben demin maslak için 1400 verdim?
    - ikisi de 1400 beyefendi
    - e olur mu canım öyle! onun yolu daha uzun!!!
    - öyle işte...

    1-2 dakika amca söylenir. sonra yine sesini yükseltir:

    - ne saçma şey! benim gideceğim yoldan çok daha uzun. o niye 1400 veriyor? niye benle aynı? daha fazla vermesi lazım?
    - amca tarifeler öyle
    - ne demek canım! öyle saçmalık mı olur? neden fiyatlar böyle?
    - fiyatları ben koymuyorum beyefendi.
    - sen koydun demiyorum. neden böyle diyorum. neden?

    1-2 dakika durur, tekrar başlar

    - böyle saçma şey mi olur... ikisi de aynı. ne acayip.
    - ...
    - o uzuuuuuuun gitsin, 1400... benimki daha yakın. az vermem lazımdı. fazla para aldınız.
    - ...

    1-2 dakika sonra tekrar başlar ama bu sefer ben dayanamam arkama dönüp cevap veririm:

    - benden fazla para aldınız bence. ikisi de aynı para olm....
    - amca, tarifeler böyleymiş. tutup şimdi otobüse binsen benim yolum daha kısa diye yarım bilet mi vereceksin? illa ki gittiğin yol kadar ödemek istiyosan taksiye bin, onda haksızlık yok bak
    - senlen konuşmuyorum delikanlı!!!!

    bir anda yanımdaki teyze gaza gelip arkasını döner ve:

    - onlan konuşmuyorsun ama hepimizin kafasını belliyorsun! bir sus be adam! bir sus!
    (akabinde bana doğru dönüp sessizce "bunamış..." der)

    amca susar...

  • bu fotoğraf eğer gerçekten 1968 yılında bakırköy'de çekildiyse ilk gösterdiği şey beslenme alışkanlığımızın kötünün ötesinde bir yöne gittiğidir. fotoğrafta kilo problemi olan insan yok.

    sonradan edit: kilo problemi olan 1 kişi bile yok.