ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
marilyn manson
-
allah allah ya, çok da efendi bir çocuktu, hiç beklemezdim, melek görünümlü şeytan çıktı. bu devirde kimseye güvenilmiyor.
uzi sefo cakal murda khontkar'ı hiç bilmeyen tip
-
(bkz: keko rap) denen varoş müziğe prim vermeyecek kadar kendisine saygı duyan insandır.
rte yedi krallığın başında olsa olabilecekler
-
herhalde şöyle beyanlar verirdi:
"daneris diye bir targaryen varmış, kadın mıdır kız mıdır bilemem."
"7 tanrı var diyorlar. kardeşlerim, bunlar cehape zihniyeti ürünüdür. hamdolsun, o ucube duvarı avm yapacağız inşallah."
"duvar'ın otesindeki ak yürüyenler de neymiş? ben westeros'ta 500.000 ak genci zor tutuyorum."
mini elbiseyle otomobil kullanan teşhirci kadın
-
benim bu. hatta tavanı da tamamen açıyorum ki dört bir yandan esen rüzgar bacaklarımın arasında fırtınalar koparsın, o elbisenin üst kısmı rüzgarın şiddetiyle yukarı kıvrılsın ki iki yanımdan geçen herkes şehvani duygular içerisinde kıvrım kıvrım kıvransın. arkadaşlarım böyle yapınca beni trafik canavarı olarak niteliyor. ama ne yapsaydım yani? yaradanın eserini kuldan saklamak olmaz şimdi.
efsanevi cimrilik hikayeleri
-
yazmazsam ölürüm.
bizim bir tanıdık aracıyla çevreyolu diye tabir edilebilecek bir yolda göbeğe yaklaşıyor. 4. vitesle giderken " ne gerek var şimdi frene bas 3. vitese düş sonra tekrar gaza bas 4. vitese çık boşu boşuna yakıt gidecek" deyip göbeğe hız kesmeden giriyor.
sonuç : araba virajı alamayıp kaldırımın üzerinde yan duruyor. 4000 tl masraf.
neyzen tevfik
-
iyi kalpli adamin bir tanesi bi gun neyzenin parasiz pulsuz gezdigini bilerek ona para vermek ister ama neyzenin dillere destan hazir cevapliligi onun gozunu korkutmaktadir ve parayi neyzenin arkasindan atarak neyzen paran dustu der.
neyzenin cevabi ise su olur.
-o dusen benim param degil. zaten bende para ne gezer. o dusen senin altin kalbindir.
1 sms için 4 kontör harcamış efsane nesil
-
mors alfabesi gibi telefonu çaldırarak haberleşen nesildir aynı zamanda.
1 çaldırma: seni düşünüyorum.
2 çaldırma: seni çok özledim.
3 çaldırma: daha da özledim şöyle özledim böyle özledim...
4 çaldırma: aç ulan artık.
captain fantastic
-
bu tür filmler için ortak bir ifade bulmak zor bana kalırsa. çünkü nispeten bıçak sırtı bir senaryoyla yola çıkıyor ve tez/antitez münazarasına uygun bir dramatik yapı kuruyor. haliyle filme ilgi gösteren (ya da herhangi bir sanat yapıtına) izleyici filmi vurabileceği yeri arıyor bilgi birikimi ölçüsünde. mesela bu filme de ''sistem eleştirisi'' filmi deyip bunu beceremediği kanaati üzerinden giydiriyor. kendi çapında haklı elbet sosyal eleştirmen ama yine bir sürü gerçeği atlıyor. ben o gerçeklerden bahsetmek isterim kendimce.
öncelikle soru şu; bir filmin sistem eleştirisi filmi olmak için ne yapması gerek? tüm berrak dimağların bilebileceği üzere bunun en popüler örneği fight club denen garabet film (garabeti iyi anlamda kullanıyorum). bu film neredeyse her sistem karşıtı film için bir referans mektubu gibi. oysa hileli ve eleştirdiği şeylerin ona sağladığı olanaklarla küstahça bir sözdelikle izleyicisinin algısıyla tenis topu gibi oynayan bir film fight club. ama konumuz bu değil
bu mesele üstünden yürüyünce sistem karşıtı filmin bir şeyleri yakıp yıkmasını, devlete ve kurumlara yönelik yıkıcı faaliyetlerini gözü kara, sakınımsız bir pervasızlıkla gözümüze sokmasın istiyoruz ki büyük pastoral kaçış senfonimizle 30 katlı ofis pencerelerimizden deniz manzaralı o havayı soluyalım.
yok öyle kararlı şeyler diyor film işte. sizlerin ve benim beyaz yakalı, orta ya da orta üstsınıfa öykünen devrimci, kentsoylu varlığımızın ilk fırsatta yurt dışına kaçmaya yönelen, bayram seyran birleştirip uzun resmi tatillere sokuşturduğumuz dünya fetihlerimizin sözde 'her şeye sıfırdan başla'' mottosuna orta parmağı çekiyor bir güzel. sohbetlerde araya sıkıştırılan bilgi ve görgünün soylu tartımını ortaya koyan ingilizce (ya da başka herhagi bir dilde) sözcüklerin yabancılığına nah yapıyor kocaman. tek bir anında politik bir söyleme, söyleve koyulmuyor. noam chomsky diyalogları bile bu anlama gelmiyor bence.
aydınlatın beni sistem eleştirisi nedir? mesela baba k mart'ı mı yakmalıydı çocuklarıyla? bomba mı koymalıydılar büyükbabanın evine?
elimize geçen her fırsatta organik tarım, permakültür mitlerine sokulup, organik hayvan boku menşeili kavalımız, ekolojik ev konumlandırmalı dinlencelerimiz, biyobölgesel organizasyon stratejilerimizi güzelleyip, marka kot, ayakkabılarımız üstümüze çekip, son model akıllı telefonlarımızın yapabildiklerine hayranlık duyup kahvelerimizi yudumluyoruz. böyle filmleri de görünce ''oo hocam film müthiş bir sistem eleştirisi olabilecekken, kendi tuzağına düşüyor. en nihayetinde kapitalizme teslim oluyor'' tarzı beylik cümlelerinizi esirgemiyorsunuz. afferin size.
ben sistem eleştirisi diye okuduğunuz bu filmi bir kaçış filmi olarak okudum. sistemden, nimetlerinden mümkün olduğunca uzak ama elbet yaşamın sürdürülebilirliği için milyon yıldır miras kalan bazı şaşmaz geleneklerin de öyle ya da böyle sürdüğü bir hayat var orada. en nihayetinde o çok özendiğiniz permakültür eğitimleri için 3000 tllere varan paralar isteniyor haberiniz ola.
yani filmin her şeyden ama her şeyden kendini soyutlaması mümkün değil. sadece kendine has bir teori ve yaşam pratiği koyuyor ortaya. bak bu mümkündür, hepimiz bunu yapmalıyız gibi bir sinemasal ifadesi yok kesinlikle filmin. akraba olduğu filmlerin izleğini kendi ifadesiyle yorumluyor. büyük laflar etmiyor hiçbir yerinde. öyle görünüyormuş gibi yapsa da.
kaldı ki aile denen çekirdek yapı zaten sistem denen şeyin cansuyu. yani yönetmenin (aynı zamanda senaryo yazarı) sözde sistem eleştirisine soyunurken sistemin belkemiği aileye güzelleme yapması için gerizekalı falan olması gerek kanımca. evet dokundurmalar, göndermeler var ki olmaması söz konusu olamaz. ama film bak ben müthiş bir sistem eleştirisi yapacağım tarzı bir tonal yaklaşıma sahip değil.
filmi, ailesi olan, aile kurmuş bir adamın ailesine yaptıkları, bırakmak istedikleri ve elbet bunları yaparken kurduğu dünya, bu dünyanın gerçeklerle, düzenle, sistemle olan ilişkisi bağlamından bakmak, okumak daha doğru geliyor bana.
nihayetinde anlatılan tüm hikayelerde kahramanlar ne tür özelliklere sahip olurlarsa olsunlar ustaca kurgulanmış bir manipülasyana soyunurlar onları yaratanlar tarafından. tabi bunu biraz hollywood eksenli söylüyorum.
demek istediğim şu özellikle süper kahraman filmleriyle müthiş bir popcon kültür yaratıp iki saatlik eğlenme arzusunun tulumbası işlevini gören bir sinema geleneği fight club, into the wild gibi filmlerde daha sinsi bir yönteme başvuruyor.
modern insanın, (orta sınıf, burjuvaji, işçi vs fark etmeksizin) önüne atılan bütün kahramanlar onu harekete geçirmek yerine izlemenin tehlikesiz pasifliğini uyandıran bir tür yatıştıcı görevi görüyorlar*. kendi aczini görüp, aciziyetini kabul eden insan kendini değersiz hissettikçe gerçekle arasına, gerçeğin hatırlatabileceği uyarıcıları yatıştıran, öteleyen başka bir düzlem örüyor. böylelikle perde ya da televizyonda gördüğü kahramanlar ve hikayeleri onları harekete geçirmek yerine tehlikesiz pasifliğin aczini kabul eden bireyler haline getiriyor. böylelikle gördüğü şeyden 2 saatliğine geçici keyif alan modern hayvan harekete geçmek yerine film ya da kitapların onlar için yaptığı şeylere bağımlılık duyuyor.
al sana modern insanın tragedyası.
işte bu film de tam da neredeyse ortak bir ağızla ''sistem eleştirisi yapmak istiyor, ama yapamıyor'' diyen tüm insanın kendine yönelik sayıklamasını ortaya çıkarıyor.
evet dostum film sistem eleştirisi yapmak istiyor ama yapamıyor, sen de tüm o masa başı boklukları terk edip gübre, bok püsür ve bolca romantizm dolu taşra pastoralliğine gitmek istiyor ama gitmiyorsun. o halde sorun ne?
spoilerrrrrrrrrrrrrr
film üstüne başka şeyler yazmak istiyodum aslında (belki başka bir entryde. çünkü film de bir sürü mite gönderme var). özellikle ilk sahneyle açılan mitik bir anlam var. erginlemeye yönelik o sahnenin mitin temel özellikleri taşıdığı aşikar. bu ritüeller çocukluğu uğurlamaktan ziyade kovmak anlamına gelir. yani aslında çocuk- erkek olmaya zorlanır. psikolojik olarak ve elbet fiziksel olarak bu sınavı vermek zorundadır. aslında filmin anahtarı daha ilk sahnede eğer doğru okuyabilirseniz. nihayetinde yetişkinliğe, erkekliğe zorlanan çocuk serüvenin çağrısına kulak verir ve yolculuğa çıkar. çember çocuğun hikayesiyle tamamlanır. arada kalan her şey doğaya ve serüvene dönük çağrının karşılanması için olagelir. ha keze ailenin hep birlikte serüvene koyulması ve nihayetinde yaşanan hem fiziki hem ruhsal değişimle mesajın alınarak geriye dönüş yoluna koyulması.
spoilerrrrrrrrrrrrrrrrr
dip not: filmin tüm oyuncu kadrosu nefis ama orada o mahmur ve üzgün gözlerle bakan nai denen pislik (bkz: charlie shotwell) harika oynamışsın. bayıldım sana.
edit: imla
minik berra'nın göz kamaştırıcı mevlidi şerifi
-
5 m2 odada 3 yıl açlıkla mücadele etmiş peygamberin ümmeti bu olmamalı.
islam dini mütevazılikten gösteriş dinine devrildi.
berra'nın mevlidi
edit: imla ve link eklendi.
mesajlara cevap: arkadaşlar fikriniz varsa bunu entry olarak girin herkes okusun beni de bu şekilde rahatsız etmemiş olursunuz. adam dinle ilgili düşüncesini bana mesaj atıyor alt tarafa yazabilirsin. hayır amacım kimseyi kırmak ya da üzmek değil ama illa kalp mi kıralım?
ister inan, ister inanma o senin sorunun.
yer yarılsa da içine girsem denilen anlar
-
lise sondayım. komşu okuldan bir kızla çıkıyorum. öğle tatilimiz aynı saatlerde başlıyor, ben de genellikle onların bahçesine sızıp kızla buluşuyorum. bir gün yine bu ritüeli gerçekleştirmek üzere okulun bahçesine giriyorum ama kız her zaman buluştuğumuz köşede yok. arkadaşlarına soruyorum, sınıfta diyorlar. detay vermiyor adiler.
kapılarda sınıfın içini görmeye yarayan ufacık pencereler var. oradan sırasının olduğu yere doğru baktığımda kızı tek başına görüyorum. oturmuş, bir kağıda bir şeyler yazıyor.
çıkmaya başlayalı belli bir süre olmuş, birinci ayımızı kutlayacağız (gençlik!). kıza güzel bir hediye ayarlamışım, yanında vermek için de tek bir gül almışım. hâlâ birbirimizin her türlü aptallığını kaldıracak kadar aşığız. ama daha da kötüsü ben her türlü aptallığı yapacak kadar aşığım. o an gereksiz bir komiklik yapasım geliyor: gülü dişlerimin arasına sıkıştırıyorum, ardından da kapıyı swat elemanı gibi hızla açıp sınıfa dizlerimin üstünde dalıyorum. bir de tatatataaaam gibi bir efekt patlatıyorum (salaklık!).
özetin özeti: öğle tatiline uzamış bir yazılının ortasına dalmışım. sevgilim olacak kız en ön sırada tek başına oturuyormuş, o yüzden sadece onu görmüşüm. içerideki öğretmen (bir ingiliz teyze) sınıfa terörist dalmış gibi tepki veriyor, kafama tebeşir ve silgi atıyor, panik içinde çığlık çığlığa bağırıyor.
kızın ve sınıfın tepkisiyse okulun hatıralarımdaki koridorlarında sonsuza dek yankılanacak. biz cep telefonuna yetişemedik, o kötü oldu.
ihsanoğlu'nun yeni akit muhabirine verdiği ayar
-
ekmeleddin beyin bazı sözlüklerde gizliden gizliye @2'lik yaptığını, bu hazırcevaplığının, ayar vericiliğinin de buradan gelen bir alışkanlık olduğunu düşünmeye iten ayarlardan yalnızca biridir.
laz kit
-
454tl hasılat elde etmiş. hepsini oyuncular paylaşsa 16tl eder. filmden kazandıkları parayla filme gidemezler. ya da belki promosyon ile hafta içi gidebilirler.