hesabın var mı? giriş yap

  • netflix'te izlediğim türk filmi.

    buradaki yazar arkadaşların önemli bir kısmının sınıf kininin tetiklendiğini ve/veya filmin yaratıcı ekibinden hoşlanmadığını görüyorum. ben görüşlerimi önceden işin içine katmadan, elimden geldiğince objektif izlemeye çalıştım. biraz bile diğerlerinden farklı görünen bir türk filmi en azından objektif seyredilmeyi hak ediyor, diye düşünüyorum.

    filmin mensubu olmasını istedikleri alt türün ne olduğu yüz metreden belli; 'hayatı çok da takmayan karakterler bir yazlık evde buluşurlar ve sırları ortaya dökülür' hikayelerinin alıcısı hep var. özellikle fransızlar çok sever bunları, konu olarak fazlasıyla benzeştiği les petits mouchoirs gibi, le premier jour du reste de ta vie gibi. amerikan sinemasından ucundan kıyısından a bigger splash veya belki margot at the wedding gibi. bu tarz filmleri başarılı kılan şey, anında tanıyıp sempati veya antipati gibi birtakım duygular beslediğimiz karakterlerin dünyasına, çatışmalarına, acılarına bizi ikna edebilmeleridir. bunlara sıkça yakıştırılan 'samimiyet'in ağırlığı da karakterleri ne kadar umursayabildiğimizle doğru orantılıdır. dolayısıyla samimiyeti ortaya çıkaran başlıca etken senaryo yazarının/yönetmenin maharetidir, hepsi 'a sınıfı' da olsa oyuncuları bir yere doldurup başsız sonsuz muhabbetlerle o duyguyu yaratmayı bekleyemezsin.

    kim olduğunu, nereden geldiğini, nerede tanıştığını bilmediğimiz bir grup insanın tanımadığımız bir insandan gelen bir telefonla neresi olduğunu bilmediğimiz bir yazlığa gitmesi ve çeşitli konularda doluluğu tartışılır muhabbetler etmeye başlaması bu türde bir film için ideal başlangıç noktası değil. filmin hikaye credit'inde adı geçen post-modern kanaat önderi 'sinema yazarı değilim ama' diye takılan arkadaşın iddia ettiği gibi 'birçok filmin aksine başı sonu belli bir hikaye, çoğu filmden daha düzgün bir karakterizasyon' görmek için biraz iyi niyetle, biraz da zorlama bir pozitif önyargıyla bakmak gerekiyor kısacası. ve türk sinema sektöründeki üreticilerin bu 'evet çok iyi değiliz ama şunun kadar kötü de değiliz/en azından yeni bir şey yaptık' gibi cümlelerin arkasına saklanma merakını da anlamakta güçlük çekiyorum, özellikle filmlere 'iyi/kötü' diyerek hayatını kazanan biri bunu yapıyorsa.

    dahası, senaryonun en büyük sıkıntısı bu 'samimiyet eksikliği' de değil. hikaye belli başlı önemli noktalar arasında bir türlü ilerleyemiyor, sanki o 'noktalar' tesadüfen, biraz da zorlamayla o 'anlara' denk geliyor. örneğin herkesin birbirine girdiği bir climax (bu adını koyamadığım alt türe mensup filmlerin ortak özelliklerinden biri) oluşturabilmek için karakterler arasında zorlama çatışmalar yaratılıyor, herkes duygularını 'o an'da yaşıyor, tek bir ağızdan konuşuyor; kaynağı belirsiz, karşılığı olduğunu söyleyemeyeceğim tuhaf bir ütopyanın içinde yaşıyor adeta. hal böyle olunca ben bu ekibin çatışmalarını, aşklarını neden umursayayım ki, diye düşünüyor izleyici. film seyredeni dışlamak konusunda o kadar iddialı ki, yukarılarda bir arkadaşın da yazdığı gibi, yan masaya oturan bir arkadaş grubunu dinlemişsiniz hissi veriyor bittiğinde. şunu da izledikten sonra fark ettim; filmin ekibin duruşundan ileri gelen 'biz kimseyi takmıyoruz' tavrını en iyi gösteren şeylerden biri de adı. 'biz böyleyiz'. tamam siz böylesiniz de, bizi unuttunuz, izleyici olarak umursayamıyoruz sizi.

    iyi yönleri yok mu? hümeyra, yolculuğu son derece özensizce noktalanmış bir karaktere hayat verebilmek için elinden geleni yapıyor; performansıyla kalite katıyor filme. onun yanında kadronun performansları başarılı, içlerinde bir ruh taşımasalar da, almamız gereken duyguyu bize verebilmek için ellerinden geleni yapmışlar. senaryo ise seyirci ile oyuncu arasına kalınca bir duvar örmüş, potansiyeli öldürmüş.

    yönetmen caner özyurtlu'yu beğeniyorum; yani en azından avam biri olmadığını, sinemayı gerçekten sevdiğini biliyorum. bence önünün açılması için kankacılıktan vazgeçmesi gerekiyor. kimse ekşiden okuduğu entry ile hayata bakışını değiştirecek değil de, bunu da son bir not olarak ileteyim eğer buraları okuyorsa.

  • vakitlice annenin pazardan dökük üzüm almasi. o ne diye sormayin. aciyi çeken anlar, hesabini ödetir, öderim çok agirr.

  • bir de bu çıktı başımıza. özellikle instagram'da bolca görebileceğimiz bir örnek.

    atıyorum 3 tane kız arkadaş var, isimleri ayşe, fatma, necla. ayşe ile fatma bir bara veya cafeye gidip orda fotoğraf çektirir ve bunu instagram'a yükler ve mekanı da yazar. necla ise bir sebepten dolayı gelmemiş veya çağrılmamıştır.

    fotoğrafın altına kaçınılmaz yorum gelir;

    ''bensizzzzzzzzzz :(''

    klasik cevap ise gecikmez;

    ''aşkım bir dahaki sefer beraber mutlaka :) özledimmmmm''

    (bkz: bi bitmediniz amk)

  • yüzüğü atma kardeş, bozdur.

    değil türkiye, dünya gerçekleriyle uyuşmayan bir söz. şımarıklık.

  • realist olamamalarıdır. toplumsal gerçekliği başrol karizmasına kurban ediyorlar.

    örneğin rahmetli tarık akan'ın başrolünü oynadığı yol filmine bakalım. şu anda bu düzeyde bir film çekilemez, üstelik daha fazla imkan varken. çünkü senaristler ve yapımcılar artık bunun derdinde ve bunu düşünecek seviyede değil. modern hayat en çok onları sarmış zannedersem, direkt yap tüket tarzı sinema filmi çekiyorlar. bu filmde tarık akan'ın tırnağının içindeki kire kadar gösterilmişti ya şimdiki filmlerde peki? neyse daha fazla bir şey demek istemiyorum.

    önemli not: bu dediklerim nuri bilge ceylan ve zeki demirkubuz için geçerli değildir.

  • bildiğin 40 yaşında hatun fotoğrafı işte ne bekliyordunuz ki bilemiyorum farkında mısınız ama ekranlar güzellik algınızla oynuyor ve tüm kadınların her zaman bakımlı olmasını beklediğiniz için ilişkilerinizde başarısız oluyorsunuz.

  • malca muhabbettlere sebebiyet veren kelime.

    elemanın biri: ne iş yapıyorsun?

    ben : jeoloji mühendisiyim.

    eb: aynen ya!

    b: aa sen de mi jeologsun?

    eb: yoo değilim!

  • başlığı açacaktım. zaten acilmiş.

    artık gerçekten süremiyorum. gözlerim mahvoluyor. üstüne sis farını da açıyorlar. gece artık zorunlu olmadıkça çıkmıyorum.

    medeni bir ülkede olsa hepsi anında trafikten men edilir.

    bu işin artık boku çıktı. tahammül edilecek hali kalmadı. 10 araçtan 8 tanesi böyle

    devletin artık bu ise acil olarak el atması gerekiyor. insanlar olüyor artık.

    bu ayarsız, merceksiz farlara led mi xenon mu ne yarragimda taktıran herkesin

    allah belalarini versin,

    ölmüşleri kabir azabı ceksin

    sevgiden, şefkatden mahrum kalsın

    eşinden, dostundan hep ah alsın

    en kısa zamanda kanser olsun gebersin

    iki yakası bir araya gelmesin.

    eşi varsa aldatsın

    son söz bunu takan ustalar içinde geçerli üstteki beddualar.

    allah aşkına su başlığı gündem yapalım.