hesabın var mı? giriş yap

  • böyle saçma sapan başlıklar açıyorsunuz, bu kadar acımasızlık olmaz yaa, pes...

    etin ne olduğunu araştırdım internetten sizin yüzünüzden. lan böyle bir besin var da bizim niye haberimiz yok, ibneler.

    amk aristokratları!...

  • mehmet günsur'un 5 milyonuncu kez aynı karaktere hayat vereceği dizi.

    yakışıklı, kültürlü, sanat seviyor, çok güzel aşık oluyor ve postmodern. adamı öyle kazıdılar ki aklımıza mesela oynadığı karakterleri sıçarken falan düşünemiyorsun.

  • kirli sakal bırakırdım. boxerla evin içinde dolanırdım. yazın şort-tişört, kışın da kot-sweatshirt giyerdim. alışveriş yapmak zorunda olmamak negzel lan.
    bir de durduk yere adamın birine ''hayırdır birader bi sorun mu var? niye baktın'' der kafa atardım.

  • bölük komutanının* tam bir star wars fanatiği çıkması, kol komutanı* asteğmene*, bestler-dereler'de * operasyon sırasında koluyla beraber a&t faaliyetine, tepeye emniyet almaya falan gönderirken, emir verme aşamasında yoda gibi devrik cümlelerle konuşup, "my young padawan" diye hitap etmesi. benim de "yes, master", "acknowledged, sir", "roger, roger" gibi karşılık vermem.

    düşünüyorum da iyi ki öyle yapmış. yoksa kafayı sıyırmamak elde değil, aylarca hemen hemen her iki operasyondan birinde mutlaka çatışmaya girdiğimiz, her seferinde mutlaka bir kaç tane mayına denk geldiğimiz o bölgede. kucağımda şehit olan askeri mevziden taşıdığım, üç gün boyunca silah sesinin dinmediği, 22 tane teröristi ölü ele geçirdiğimiz o acayip coğrafyada. a&t faaliyetinde, bir pkk'lıya arkadaşı tarafından gönderilmiş bir fotoğrafın arkasında "benim için de bir kaç tane tc askeri gebert" yazılı albümü bulduğumuz dere yatağında. çocukların operasyon dönüşü bizi "en büyük asker bizim asker" diye bağırarak karşıladığı, kumanyamızdan artan şeker, bisküvi, çikolatayı dağıttığımız, bana "abi, biz de büyüyünce sizin gibi şehit olacaz" diyen veledin bulunduğu köyde.

    ne öğretti konusuna gelirsek: bana dua etmeyi öğretti. ordaki askerlere, o garibanlara, ve de rütbelilere, yıllarca ailesinden uzakta, savaşın ortasında olan o subay, astsubay, uzman çavuş ve onbaşılara, bitirip gelince her gece "umarım o dağlarda şu an yağmur yağmuyordur, soğuk değildir, umarım sis, pus yoktur, gece görüşler güzel gösteriyordur, inşallah hepsi kazasız belasız birliğe, sonra da evlerine dönerler" demeyi öğretti, tanrıyla çok da işi olmayan bana.

  • suriye sınırları içinde olup adı ayn-el arab olan şehre ayn-el arab demektir. bir ülkedeki yönetim boşluğundan faydalanıp, o şehri ele geçirip, adını değiştiriyoruz demekten çok daha insalcıl ve makuldur.

  • taksim'in meydanında açık bir kafenin verandasında(!), en kenarda oturmuşum gazetemi okuyorum.
    biri koluma dokundu.
    baktım bi travesti bacı:

    - ojan ne gizeaal!
    şaşkın şaşkın tırnaklarıma baktım, sonra karşımdaki bol makyajlı, pırıl pırıl gözlere baktım:
    - sen de çok güzelsin, dedim gülümseyerek.
    - ay hakkaten miii.. (alaycı söylüyor bunu)
    - evet evet. hakkaten..

    yanında ojeyle gezen salak bi hatun değilim, tamamen tesadüf, çıkardım çantadan ojeyi verdim:
    - al. senin olsun.

    kızcağızın gözleri tekerlek kadar açıldı:
    - ay sahiden miii, gel buraya beee...
    dedi, masayı sokaktan ayıran korkuluklardan nasıl çekti beni kendine, şapır şupur öptü.
    herkes dumur vaziyette,
    içeriden bir hareketlenme olduğunu gördüm, korktum kıza bir şey yaparlar diye,
    - hadi git git, dedim, geliyorlar, atacaklar ikimizi de buradan...
    - ay hiç böyle şey görmediieeem... dedi kırıta kırıta sahneden ayrılırken.

    en cool halimle(bahaha!) tekrar yerime yerleştim, bir yandan da herkesin teker teker gözünün içine bakıyorum ki ne bir şey diyebilsinler, ne tepki verebilsinler ve lanet okuyorum bir yandan da, bu insanlara bu muamele reva mı allah belanızı versin diye..

    evet, arkadaşlar, o bendim o gün işte..