hesabın var mı? giriş yap

  • sıçmaya 50 tane zırhlı araçla giden devlet büyüklerinin, fakir asker çocuklarına reva gördüğü muamele.

    içine dolduruyorsun 70 tane askeri, bekle ki hedef tahtası olsunlar. arada bir, kek ve yarım bardak kola da dağıtıyor musunuz yüz fukaraları?

    10 yıl sonra gelen edit: artık o403'le değil kirpi, cobra, ejder yalçın vb ile taşınıyor olduğunu ümit ediyorum. lütfen otobüsle asker taşınmasın

  • bakıyorum "çocuğunuza 10 yaşından önce cep telefonu almayın" diye uyarı yapıyor uzmanlar. 5 yaşındaki veledin bile cep telefonu var demek. bizim zamanımızda böyle miydi... imkansızlıklar içinde büyüdük biz. yokluktan sevgilimi hesap makinesi ile aradığımı bilirim.

    üniversite yıllarında harçlığımı çıkarmak ve bedbaht aileme olan yükümü hafifletebilmek için amelelikten öğretmenliğe her işi yapardım. bu bapta iyi para bırakan işlerden biri araba sayıcılıktı. bilen bilir, trafik yükü hesaplarında falan kullanılmak üzere bir yoldan geçen araçların sayısı lazım olur. tüm gün, saat saat kaç otomobil, kaç kamyonet geçti o yoldan sayılır kayıtlanır. bu iş de öğrencilere ihale edilir işte daha çok, yol kenarına oturur sayarsın. işteki ilk gününde birinci saat dilimini süper dürüst bir şekilde tamamen sayarsın. ikinci saat diliminde bir kabullenme yapıp, yarım saat sayar 2 ile çarparsın. sonra o da çok gelir.. gide gide akşam olduğunda her dilimde sadece 5 dakika sayım yapıp adetleri 12 ile çarpar hale gelmişsindir. gözetmeni olur, yoklayıcısı olur bırakıp gidemezsin, orada duracaksın. sıkıcı da olsa 96-97'de günlüğü 50 milyondu bu işin. para peşin kırmızı meşin...

    neyse efendim sadede geleyim, işte böyle ekmeğimi yoldan çıkaracağım bir gün levent'te konuşlanıp, büyükdere caddesi'nden geçen araçları sayacaktım. yol kenarında gelip geçenin meraklı bakışlarından kurtulmak için biraz daha sote bir yer aramaya başladık. yanımda da erkek arkadaşım var bana eşlik eden. şans eseri, üç beş apartmanın arka taraflarının baktığı, yolu da bir aralıktan cillop gibi gören çimenlik bir yer bulup yerleştik. erkek arkadaşım sigara, kola falan alayım diyerek kalkıp gitti. ben de 5 dakikalık sayımımı yaptım, açtım leman'ımı okuyorum. etrafta şu çöplerden kağıt vb toplayan adamlardan biri dolaşmaya başladı. bana dik dik baktığını fark etmemle
    dikkatimi çekti ilk. önce önemsemedim ama adam işini bitirdiği halde gitmeyip, gözünü benden ayırmadan bakmaya devam edince hafiften tedirgin oldum. ben hadi gitsin artık ya da sevgilim gelsin diye beklerken, adam yalandan bir şeyleri kurcalaya kurcalaya gide gide bana yaklaşmaya başladı. ben la noliy, yok canım falan diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken adam gözünü ayırmadan 1-2 metre dibime kadar gelmişti. gündüz vaktiydi, levent'teydik ama bulunduğumuz yer acayip soteydi, in cin top oynuyordu. kalkıp yürüsem herif gidebileceğim tek yolun üstündeydi, sevgilimse ortada yoktu. paniklemiştim, derhal bir şey yapmalıydım. o yıllarda cep telefonu vardı ama ortalıkta görmezdik, çok pahalı bir şeydi. sadece biliyorum televizyondan şuradan buradan. aklıma o geldi. hemen çantama uzanıp kılıfsız casio fx5500'imi çıkardım. ekranı var, tuşu var... cillop gibi cep telefonuydu işte daha ne olsun. tuşlarına bastım bilmiş bilmiş, sonra kulağıma dayayıp bağıra bağıra konuştum:

    - alo? haydar abi nerde kaldın ya! geldin mi toplanıyım mı ben? ha geldin köşedesin tamam. tamam gel hadi bekliyorum...

    heybetli olsun diye gıyabında kendisine haydar abi diye hitap ettiğim sevgilim yarılmıştı onu hesap makinesiyle aramama. ama bahsettiğim herifin, daha ben çakma telefonumu kulağımdan indirmeden tabanları yağlayıp telaşlı telaşlı gidişini hatırladıkça, kim bilir beni ne beladan kurtarmıştı diye düşünmeden de edemiyorum.

    o zamanlar takoz gibi telefonlar vardı, casio'm çok ince kaçıyordu. ama şimdilerdeki yeni nesil cep telefonlarına baktıkça, teknolojinin gideceği yerle ilgili oldukça isabetli bir öngörüde bulunmuşum diyorum. bu bahaneyle tüm casio fx serisi hesap makinelerinin bayramını önden kutlar, halen evimde duran emektar 5500'ümün de ekranından öperim.

  • servet ve esnaf düşmanıyım ne kadar zevklendim ne kaddaaarr zevklendim anlatamam size...
    edit: ne kadar çok avm tapar varmış mesaj kutum patladı...
    edit1: ironiden anlamayan nesle aşina değiliz ( bkz: bi üstteki entry )
    edit2: o avmlerin çoğunun arazisi aslında sizin depremde toplanma alanlarınız idi ( istanbul'da 15 yıl yaşadım )
    edit3: hala mesaj kutumdan küfredenler var ... ağır söverim geri bilginiz olsun ...
    edit4: sanırsın ki sözlük değil avm patronları derneğinde konuşmuşum bunları.. adamın parkı gitmiş yerine ucube bina dikilmiş; gelmiş oksijen ziyanları giden parkını toplanma alanlarını savunacağına bana küfrediyor...

  • alkole gösterilen toleransın cinsiyete ve kişiye göre değişmesi. bu sadece içme sıklığıyla ilgili değil, birden fazla sebebi var.

    cinsiyet:
    kadınlar, erkeklere nazaran çok daha kolay sarhoş olma eğilimindedir. bunun nedenlerinden biri erkeklere nazaran daha küçük bir bedene sahip olmalarıdır. dolayısıyla aynı miktarda alkol daha küçük bir vücuda girmiş olur. bir kadın bir erkekle aynı kiloda olsa, o erkekle aynı miktarda içse bile; erkeğe göre kanında daha yüksek bir alkol seviyesi olur. alkol vücut yağında değil vücut suyunda tutulur. kadınlar genellikle erkeklerden daha yüksek vücut- yağ oranına sahiptir. dolayısıyla bir erkeğe nazaran daha az vücut suyuna sahiptir. bu da alkol emilimini yavaşlatır.

    genetik:
    vücutta işlenen alkolün çoğu, başlangıçta 'alkol dehidrojenaz' enzimi tarafından 'asetaldehit' adı verilen bir bileşiğe metabolize edilir. asetaldehit bileşiği ise aldehit dehidrojenaz enzimi ile metabolize edilir. bazı insanlar, aldehit dehidrojenazda yetersizdir, bu da kanda asetaldehit birikmesine neden olur. kandaki asetaldehit oranının artmasının semptomları cildin kızarması ve sarhoşluktur. örnek olarak asya kökenli insanlar genellikle çok daha kolay sarhoş olurlar. çünkü çoğunlukla genetik olarak aldehit dehidrojenaz enzimleri düşüktür.

    içme hızı - metabolizma hızı:
    eğer alkol, karaciğerin metabolize edebileceği hızdan daha hızlı içilirse karaciğerde asetaldehit birikir ve sarhoşluk artmaya başlar. yani 30 dakikada içilen 2 bira ile 10 dakikada içilen iki biranın sarhoşluğa etkisi içme hızı - metabolizma hızı açısından birbirinden farklı olacaktır.

    vücuttaki su oranı:
    alkol toleransına bir diğer etki eden şey vücuttaki su oranıdır. alkol adeta bir idrar söktürücü gibi davranır çünkü vücuttaki suyu bir sünger gibi emer. metabolizma, vücuttaki alkolü enzimlerken kandaki suyu kullanır. bu da daha sık idrara çıkmaya ve vücuttaki su oranının düşmesine yani dehidrasyona neden olur. çünkü alkol yağ ile değil su ile çözülür. halihazırda az su tüketen biri, daha kolay sarhoş olur. akşamdan kalma teriminin nedeni de budur. alkolün vücuttan emdiği su tekrar yerine konmazsa, daha uzun süreli sarhoşluk etkisine ve baş ağrısına neden olur.

    vücut büyüklüğü:
    120 kilo bir insanın vücuduna giren alkolle, 60 kilo insanın vücuduna giren aynı miktardaki alkolün sarhoşluğa etkisi farklı olur. 60 kilo insanın vücudunda daha az su olduğu için daha kolay sarhoş olur.

    içme sıklığı:
    sık alkol tüketiminin beyindeki nörotransmisyon (nöronlar üzerinden taşınan sinir iletimi) üzerinde çeşitli etkileri vardır. ıçme sıklığına göre beyin, belli bir stimülasyon (uyarıcı – tepki) seviyesi izler. bu seviye arttıkça alkol eşiği yükselir, azaldıkça düşer.

  • hiç bir olaya karışmamak şart oldu.artık tek yapılabilecek kendi aileni ve akrabalarını korumak.bu devirde insanlık, yardımlaşma, vs gibi kavramlar çöp olmuştur.herkesin yaptığı yanına kar kalıyor.önce yalandan bayılarak düşene yardım edenleri soydular, otostop çekip, gasp ederek kimsenin durmamasını sağladılar , ihtiyacı olmadığı halde dilenerek, yardımlaşmayı bitirdiler, şimdi de bu olay, tüm insanların içindeki iyiliği yok ettiniz.

  • izlemeyenlerce hz. muhammed’e hakaret ediliyor diye protesto edilen film.
    aslında hakaret falan yok. tamamen iran yapımı bir film olmasından mütevellit eleştirilmekte. zira peygamberin tasviri falan da yok ortalıkta. 3 saatlik filim
    bir yerinde çocuğun parmaklarının arasından gözü görünmekte. bir yerde ise profilden
    kirpikleri. onun dışında üzerinde yerel kıyafetlerle görünen bir çocuk var. sadece saçlarını görebiliyoruz
    çoğunlukla da başı örtülü birisini. sesi zaten yok. konuştuğu yerler sessiz. alt yazı ile anlatılıyor.
    şimdi burada hakaret nerde ben anlamadım?

    şöyle internette gezinince kimler bu filmi izlemeyi günah sayıyor görmeniz mümkündür.
    cübbeli ahmet denilen kişi. kimdir kendisi?

    “peygamber efendimiz bugün yaşasaydı mahmut hoca efendimize benzerdi” diyen adam.

    “rüyamda peygamber efendimizi gördüm, aynı mahmut hoca efendimize benziyordu” diyen adam.

    giyildiğinde rüyanızda hz. muhammed’i göreceğiniz vaadiyle mes satan kişi.

    bunlar peygambere hakaret sayılmazken bu filim mi hakaret.
    dahası allahu ekber nidalarıyla peygamberin dini adına çocuklar öldürülürken ona hakaret yok
    ve buna sessiz kalırken vicdanlar rahat ama bu filme susunca vicdanlar rahatsız.

    islam’ın ve dahi dinlerin asıl meselesi bu zaten. özü vicdan olan dinin vicdansızların eline kalmış olması.

    benim mümin kardeşim bu yobazların yaygara koparmasına bakma. al çoluğunu çocuğunu git filmini izle.

    hem sanata doy hem de peygamber aşkına.

  • "lüks araçların yüksek vergilerinden yakınan öğrenciler cumhurbaşkanı abdullah gül ile görüştü. bu sırada dışarıda eylem yapan öğrencilerle ilgili konuşan cumhurbaşkanı; 'kim bu fakirler yahu!' dedi"

    editorial: gelen yoğun mesaj sonucu, bakanlar kurulu kararıyla son cümle değişmiştir.

  • kör ölür badem gözlü olur olmadan önce söylemek istiyorum; cüneyt abi ben seni çok seviyorum. benim için yeşilçam'ın gelmiş geçmiş en iyi jönüdür. gerek yakışıklılığı olsun, gerekse çok çeşitli rollerde oynaması olsun her daim onu gözümde bir numara yapacaktır.

    oynamış olduğu kara murat, battal gazi ve malkoçoğlu filmlerini şimdiki teknoloji ile çekmeye çalışsalar, yemin ediyorum cüneyt arkın'ın vermiş olduğu tadı verecek aktör bulamazlar.