hesabın var mı? giriş yap

  • dünden beri konuştuğum herkes mutsuz, huzursuz, hayatta olduğu için şükrediyor fakat iyiyim demeye çok utanıyor. iki dakika gülen üçüncü dakika yüzü kızararak susuyor. biz koca bir şehir, yaşadığımız için utanıyoruz şu an. çoğumuz beş on dakika farkla patlamanın olduğu yerde değildik ve bunun ne kadar ciddi bir şey olduğunu altı ay içerisinde üçüncü kez hissediyoruz. acı çekiyoruz, korkuyoruz. patlama olduğu haberini telefonda sesi titremekten neredeyse konuşamayacak hale gelmiş halamdan aldım, bana arayıp ulaşamayınca çok korkmuş ağlıyordu telefonda. o dakikalardan itibaren ankarada korkunç bir telefon trafiği başladı zaten, sevdiklerine ulaşmaya çalışan insanlar korkuyla karşısındakinin telefonu açmasını beklediler dakikalarca. bu sefer sevdiklerini kaybetmemiş olanlar bile şu an huzurlu değiller çünkü aylar sonraki herhangi başka bir olayda sevdiklerinin başına bir şey gelmesinden çok korkuyorlar. korkuyoruz, şehrimizin göbeğinde bomba patlayabiliyor olması bizi çok korkutuyor. ve hayır, "terör olaylarıyla yaşamaya alışmak" gibi bir kavramı kabul etmiyoruz. koskoca ülkenin başkentinde yaşananları kabullenmiyoruz. evet, şu an hepimiz çok acı çekiyoruz bu yüzden sessiziz, koca bir şehir yas tutuyoruz şu an. ama hayır kabullenmiyoruz, susmuyoruz, alışmıyoruz.
    hepimizin başı sağ olsun

  • çocuğu 98 kiloya çıkarken seyreden ailenin bu sözden rahatsız olması açıkça şuursuzluk. doktoru savunmuyorum da aile dönüp bir aynaya bakmalı.

  • arda turan, rıdvan dilmen, hidayet türkoğlu ve sedat peker'in fakir olduğunu anladığımız harika bir genelleme. teşekkürler fasulye.

  • - sap sap sap sap sap sap sap sap sap. karıymış at sepete. sap sap sap sap sap. pınarlar verici olur at sepete. sap sap sap. ulan inşallah tokmakçısı yoktur. at sepete. sap sap sap sap

  • arkadaslar bu tivitlerin hiçbiri boş değil. 3 5 liralık mesele değil. milyar dolarlar dönüyor. bu paralar çalışılıp kazanılan paralar değil. senin benim yaşamadığımız gençliğimizin. bizim cebimizden çıkıyor.
    kötü olan şu biz bu leş düzene alıştık. ama alışmayalım. herseye göz yuma yuma bu duruma geldik.

  • (bkz: nuri leflef kundura cilası)

    pazar öğleden sonraları ayakkabıları, serili gazetelerin üzerinde boyarken o tanıdık koku yayılırdı eve. fırçayı sallarken keyifli keyifli ıslık da çalardı bazen. boya sandığıyla sokaklarda gezdiği çocukluk yıllarını, öğle sıcağında bir ağacın altında içtiği gazozun tadını hatırlatıyordu belki de. yeni yeni anlayabiliyorum canım babam; biz büyüdük, sen gittin. mekanın cennet olsun.

    edit: mesajlarıyla yüreğimize dokunan tüm dostlara selamlar...

  • bir erkek, bir erkeği ortada bir kız meselesi olduğu her zaman satabilir. erkekler arasında bu durum sorun olmaz, halden anlarız.

  • hem irademizi sınıyoruz diceksiniz, hem bir çift bacak görünce şeyinize sahip çıkamayacaksınız. bakma arkadaşım kızın bacaklarına, bakmak zorunda mısın yere bak pideye bak. irade sahibiysen bakmazsın o
    tarafa olur biter.

    edit: adam benim yazdıklarımı kapitalizme bağlamış. güler misin ağlar mısın. nefsini terbiye ediyorsan bakmayacaksın. oruçluyken " o bacakları kalçaları kimler çatır çutur yiyor " diye düşüneceksen ibadetinde samimi değilsin bir kere.
    ayrıca hem kadını 2. plana iticeksin, hemde " bizim çevremizde neden böyleleri yok " diye söyleneceksin.bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.