hesabın var mı? giriş yap

  • sokak köpeklerinden kaçarken kamyonun altında kalan mahra melin pınar, kaldırıldığı hastanede 23 gün yaşam mücadelesi vermiş, maalesef kurtarılamamıştı.

    babası dün yaptığı açıklamada kızının davasının kedi eros kadar konuşulmadığından dem vurmuş.

    "kedi eros davası gündem oldu, 23 gün acı çeken kızım bu kadar konuşulmadı."

    ilgili video

  • bir de böyle adamlar türedi son zamanda. aha bu da son örneği:

    (bkz: eylemcilere söven esnaf)

    daha önce bunun bir örneğini de tcdd grevinde görmüştüm. adamlar hakları için greve gitmişler. seferler durmuş. adam gideceği yere gidemediği için grevcilere küfrediyordu. millet mecburdu sanki sen biryere gideceksin diye üç kuruşa çalışmaya.. yada senin işin aksamasın diye evinde oturmaya.

    doktor dövülüyor mesela bir hastanede. doktorlar greve gidiyor. "e ben hasta olsam ne olacak?" diyor bu andavallar.

    adamların işi görülsün de isterse dünya yıkılsın umurlarında değil.

  • nikah memuru: "... 'yı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
    gelin : "evet!"
    nikah memuru: "peki siz damat bey ... 'yı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
    damat : "evet!"
    nikah memuru: "ben de evet diyorum ve 3 evetle uğurluyoruz''

  • tek bir ışık ışınını, bir musluktan sonsuz tazyikle çıkan bir su damlaları gibi giden fotonlardan oluştuğunu ve bu ışık hüzmesinin bunun gibi milyonlarca foton * tarafından meydana getirildiğini düşünerek şöyle bir spekülasyon yapılabilir:

    arabanın ön farı için; ön fardan c hızıyla çıkan foton, c hızıyla giden bir arabadan ileri doğru atıldığı için, yere göre 2c hızıyla gitmek isteyecektir. ama ışığın hızı c'den fazla olamayacağından (ortamdan ortama bu hız değişir), araba işe fotonların durumu bir dosya kağıdını göğsune dayamış koşan bir insanla o dosya kağıdının durumuna benzeyecektir. yani çıkan foton arabadan uzaklaşamayacak, arabanın önünde birikerek adeta bir ışık topu * oluşturacaktır.

    arka farlardan çıkan ışık ise, c hızıyla giden bir arabadan c hızıyla geri atıldığı için yere göre hızı 0 olacaktır, yani araba gittiği yol boyunca arkasıda durağan vaziyette bulunan bir paralel enerji doğruları demeti oluşturacaktır.

    dışarıdan gören birinin arabayı görmesi ile bambaşka bir mevzuudur. zira bir cismi görmemiz için önce o cisme bir ışığın çarpması, sonra yansıması ve o ışınların gözümüze gelmesi gerekmektedir. ayna gibi yüzeyler hariç, tüm yüzeylerin görünme olayı, bir noktalarına çarpan ışık ışınının o noktadan her yöne yansıması, o noktayı bir noktasal ışık kaynağı haline getirmesi, cismin tüm yüzeyinden her yöne o noktanın rengindeki ışık ışınlarından birer tanesinin gözümüze gelmesi olur.

    arabaya çarpan ve yansıyan ışın, hangi açıyla geliyor olursa olsun, bizim gözümüze gelecek olan ışınlar, çıktıkları anda, ileri doğru bir c hızıyla, örneğin dik çıkıyorsa bir de yana doyru bir c hızıyla, toplam ckök2 hızla gözümüze gelmek isteyecektir. çizdiğimizde daha da rahat görebileceğimiz gibi, aslında arabayı bizim tam karşımıza gelmeden önce görmemiz gerekirdi. fakat ışık işte en fazla c ile gittiğinden, o da mümkün olmayacaktır.

    dışardan bakan biri, sadece geride yol boyunca bıraktığı ışığı * görebilecektir. bu spekülasyon, ışığın sanki sadece taneciklerden oluşan bir yapıya sahipmiş gibi düşünülerek yapılmıştır, dolayısıyla çağının bikaç yüzyıl gerisinden gelmektedir. zira ışık hem dalga, hem tanecik özelliğini bir arada gösterir, tam olarak foton "bir enerji paketi fe onu takip eden bir dalga"dır. dalga olarak düşünüldüğünde ise eğilmeler ve bükülmeler gözlenecektir. ayrıca (bkz: çok hızlı gidersek radyo dinleyemeyebilir miyiz)

  • biz muhabbet kuşumuzu almak için uzunca bir süre bekledik. zira, yumurtadan yeni cıkmış olsun istedik. aldığımızda tüyleri bile yeni yeni çıkıyordu. alıp eve getirdik ve resmen bir evlat gibi baktık. uçmayı bilmiyordu, yemleri kıramıyordu velhasıl baya uğraştık.

    uçmayı öğrendi, sabahları kahvaltı soframızı işgal etti hatta. yemek yerken görünce hemen atlayıp dudaklarımızı ısırırdı ağzınızdaki yemeği yemek için. velhasıl çook cana yakındı. pencereye sineklik taktırmıştık kafeste durmak istemiyordu çünkü.

    babannem bir gün çok daralmış, ona defalarca tembih ettiğimiz halde sinekliği açmış, güzelim hayvan çekip gitmişti. nasıl ağladığımızı unutamıyorum. babam akşam eve geldiğince çok üzüldü. babanneme kızdı haliyle. zira bu evde babamın şefkatini o kuştan başka kimse görememişti. hatta sinirden sinekliği söküp kırdı. (abartı gelebilir ama o acı çok başka inanın)

    her boktan işte olduğu gibi anneme söyleme işi de bana devredildi. '' sen bağrımı yaktın kızım benim. onun senden tek farkı, onu doğurmamış olmamdı.'' üzüldü baya ağladı. gece hiç uyuyamadık. erkek kardeşimi kendiyle konuşurken yakaladım. ''uyu uyu, belki rüyana gelir. hemen uyu'' yavrum benim nasılda üzülmüş.

    1 aylık muhabbet kuşu ne adam gibi uçabilir, diğer kuşlardan kaçabilir ne de kediye yem olmaktan kurtulabilirdi. gece hiç uyuyamadım, bir ara dalacak gibi oldum 10 - 15 dakika. rüya gördüm hemencecik. kuşumuz geri dönüyormuş-da ben kafese koyuyormuşum-da yoh yea...

    sabah pencereleri açıp evi havalandıracak gibi oldum.

    kafamın üstünde kanat çırpıyordu. çığlıklar atıp evi ayağa kaldırdım. hepsi başıma üşüştü.

    inanın bana gidişinden çok, gelişine ağladım. inanılmaz duygulandım. hiç bilmediği halde gece dışarda kalmış, sağ salim dönebilmiş. üstelik daha önce balkona hiç çıkarmadığımız için çevreyi de tanımıyordu. evin dışını bilmeden, daha evde konacak yer bulamayıp yere çakılan miniğimiz geri gelmişti. inanılacak şey değildi.

    kafamın tepesinde ötüyor hınzır şimdi :)

    not: yeniden bir sineklik alınıp takıldı.

    ekleme: sonrası için #58067255

  • müthiş türk aile yapısını örnekleyen bir ifade.

    ilgisiz bir baba, vizyonsuz bir anne ve bu ikisinin arasında sıkışıp kalan ufku dar çocuklar.

    bu insanlar niçin böyle bunun da sebepleri var mutlaka.