ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
sözlükteki evli çiftler
2030'a kadar gerçekleşecek olan 32 tahmin
-
global olarak düşünürsek benim düşünceme göre:
insanlar robotlaşacak.
gelişmiş ülkeler marka marka şekil şekil biyonik kol bacak kalp böbrek geliştirecek. kusursuz çalışacaklar.
diyelim ki sen kolunla maksimum 20 kg kaldırıyosun, bi kol takacaklar sana 40kg hiç zorlanmadan kaldırabileceksin. akşamları şarj edeceksin falan. olacak bunlar. kanada, abd, fransa, almanya bu sektörü coşturacak.
şimdi de ülkemizde olacak şeylere bakalım:
4. boğaz köprüsü
adanaya hızlı tren
konyaya kainatın en büyük camisi.
5 kavanoz bal 120 tl olacak.
edit: bykush uyardı sağolsun kainatmış kahinat değil.
mit'in operasyonları pkk'ya önceden haber vermesi
-
bir fuat avni iddiası.
kriptolu telefonlar kandile verilmiş. askeri operasyonlar önceden haber verilmiş. durumdan tsk'nın haberi yokmuş. ama alman istihbaratı dinlemiş. yakında ortaya çıkacakmışmış da mışmış.
https://twitter.com/…ni_f/status/560082403780476928
https://twitter.com/…ni_f/status/560083501111066624
gerçekse yer yerinden oynar falan diyecek halim yok. gerçek bile olsa bi bok olmaz. sana, bana, bize müstahak abicim.
başlığı da sırf paylaşmak için açayım dedim. bi kenarda dursun. meraklısına..
cem garipoğlu
-
tamamen kendi imkanlarıyla kaçmış ve saklanmıştır. hala saklanmaya devam etmektedir. muhtemelen, yine tamamen kendi imkanlarıyla yurtdışına kaçmıştır. ve yine muhtemelen estetik ameliyat olmuş, sahte kimliğini hazırlamış, yeni hayatına adapte olmaya çalışıyordur.
kesinlikle ailesindeki hiç kimsenin bununla ilgisi yoktur. lütfen kendinizi onların yerine koyun ve bu garip insanları rahat bırakın artık. ühühühühüh.
(bkz: garipoğulları'nı rahat bırakın deyip ağlayan suser)
ha, bi de (ara: akıl fikir)
adnan oktar'ın bikinili poz veren kedicikleri
-
gerçek islam bu olsa ya la.
ilber ortaylı'nın suriyeli yorumu
-
sonuçta ortaylı hocanın her söylediği kanundur, kesindir, tartışılmaz diye birşey yok.
bu kendi görüşüdür. ama ben kendisine kesinlikle katılmıyorum.
bayramlaşmaya gidip sonra geri dönen suriyeliler başta olmak üzere, tüm hepsi yurtlarındaki barış sağlanır sağlanmaz ülkelerine geri gönderilmelidir.
türkmüş gibi duran yabancı markaları
-
(bkz: geberit)
türkiye'de evliliğe aşırı önem verilmesi
-
zannediyorum ki pek bireyselci bir toplum olmadığımız için.
bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi bilmiyorum, o konuda bir yorum yapmak için yazmadım bunu.
ama niye türkiye'de evliliğe diğer bazı ülkelere kıyasla daha çok önem veriliyor diye düşünecek olursak, kıyasla evliliğe daha az önem veren ülkelerin kültürlerinin daha bireyselci olması mantıklı bir açıklama olabilir.
evlilik biliyorsunuz ki ilk ortaya çıktığında aslında baya baya iş sözleşmesi gibi bir şeydi. sevgi, aşkla filan alakası pek yoktu. halk için, iki ailenin bir araya gelip "çocuklarımız birlikte yaşayıp çocuk yapsınlar, malı mülkü paylaşıp yaşlılıklarında da birbirlerine eşlik etsinler" demesi gibi bir şeydi. o çocukların birbirini seviyor olmasının konuyla hiç bir alakası yoktu. soylular için ise tam anlamıyla bir güç takasıydı, yine evlenen kişilerin birbirini tanıması, sevmesi gibi mevzular konu dışıydı.
yani iki kişi evlenince kendileri için değil, aileleri, klanları, ülkeleri için filan evlenirlerdi.
modern zamana yaklaştıkça evlilik sevgiyle ilişkilendirilmeye başlandı. sevdiğin kişiyle evlenmek kavramı aslında düşünürsen, şaşırtıcı derecede yeni bir kavram.
"evlilik iki gencin gönlünün keyfine bırakılamayacak kadar ciddi bir müessesedir" diye bir laf vardı hatta bu konuda okuduğum bir şeyde, kaynağını da bulamadım şu an bulunca eklerim.
bireyselliğe daha çok önem veren ülkelerde, evlilik giderek daha çok kişilerin istekleriyle alakalı hale geldi ve geliyor. aile, klan vs için yapılan bir iş olmaktan uzaklaşıyor. insanlar kendi başlarına, kendi istedikleri kişiyle, istedikleri için evleniyorlar. o zaman da pek iş sözleşmesine benzemiyor evlilik. dışarıya karşı bir görev duygusu ile yapılmadığı için, iki kişi birbirini sevdiği ve canları istediğinde yapıldığı için de giderek "biz zaten birlikte olmak istiyoruz ve birlikteyiz, evlensek ne olur, evlenmesek ne olur, hiç bir şey değişmez, belki bi ufak sembolik bi düğün yapabiliriz" gibi bir hale gelip önemini kaybediyor.
bir insan kendi hayatıyla ilgili başka kimseye karşı sorumluluk hissetmeden karar verebiliyorsa, kendi hayatıyla ilgili bir karar verdiğinde bu karara diğer insanlar tarafından şahitlik edilmesi, ya da diğer insanlar tarafından onaylanması önem kaybediyor.
fakat bireyselci olmaktan çok grup odaklı kültürlerde iki kişinin evlenmesi iki grubu da etkiliyor. evlilik kararı kişilerin kararı olmuyor çünkü kişiler kültürel yapıları gereği kendi hayatlarıyla ilgili, kendileri dışında insanlara karşı sorumluluk hissediyorlar. annelere, babalara, teyzelere, amcalara, dayılara, komşulara, aile dostlarına, köydeki herkese karşı. o zaman evlilik sadece bu iki kişinin birlikte hayatlarına devam etme kararı olmaktan çıkıp, iki kabilenin ortaklık kurduğu bir sözleşmeye dönüşüyor.
bu yüzden de mevzu büyüyor. çok önemli bir hale geliyor.
bunun ispatını da evliliği bitirmeye çalışırken çok devasa sıkıntılar çeken insanlarda görüyorsunuz. bireyselciliğe önem veren bir ülkede boşanmak isteyen insanın kararına karışma hakkını kimse kendisinde görmüyor. herkes "kendisi bilir" diyor. fakat grup odaklı ülkede bir kişi boşanmak isterse her kafadan bir ses çıkmaya başlıyor, aile baskısı, çevre baskısı, toplum baskısı oluşmaya başlıyor.
herkes kendisini bu evlilikle ilgili yetkili ve sorumlu hissediyor. bireyselliği ön planda tutan bir kültürde ise evliliğin sadece evlenen kişinin sorumluluğu olduğu düşünülüyor.
bu yüzden biz türkiye'de daha çok grup psikolojisiyle hareket ettiğimiz için evlilik bu kadar önemli bir iş haline dönüşüyor.
irfan can kahveci
-
kırmızı görmesin de, başka bi icraat beklemiyorum.
geceye z kuşağının bilmediği bir bilgi bırak
-
üniversitelerin bahar şenliklerinde içki içebiliyorduk, parti başkanları tv tartışma programlarına çıkıp iki kelimeyi biraraya getirebiliyorlardı, sevgililerimize mektup yazıyorduk, taksim'de akm'nin önünde buluşuyorduk, devlet okullarına gitmek daha havalıydı, metallica türkiye'de enfes bir konser vermişti ve bayağı büyük bir şeydi, cumhuriyet gazetesi okurduk ve gazeteler genel olarak itibarlıydı, bazı diziler vardı ve herkes onları izlerdi...
sınıfsal farklılıkların daha az hissedilir olduğu, hayatla bağlantımızın daha derin olduğu zamanlardı.
bunları bilmenize gerek yok ama z kuşağı. siz kendi yolunuza sahip çıkın yeter.
ahmet davutoğlu'nun saçı
40 yaşında olup hala sözlük yazarı olan insan
-
benim. işim de var ünvanım da. evet mesaide orda burda çok ciddiyim.
ne yapak be oturup soba başında kestane mi pişirelim.
bırakta biz de soytaralım, kendimizi ifade edelim ergen liseli.
edit: başlık başa kalmış.
edit2: hala yaşayıp yaşamadığımı merak edenler var :)
edt3 yaşıyorum. merak edenlerin gözlerinden öperim. yaş 51