hesabın var mı? giriş yap

  • university of washington dünya çapında nüfus artış hızında beklenmeyen bir düşüş yaşandığını açıkladı. verilere göre gençler evlilik ve çocuk sahibi olmak konusunda daha temkinli

    son açıklanan data çinli gençlerin evlenmek ve çocuk yapmak konusunda hiç olmadığı kadar çekimser olduğunu gösteriyor. çin'de nüfus artışı hiç olmadığı kadar düşük

    amerika'da nüfus artışı yeni bir rekor kırarak %4 azaldı. amerikan gençleri daha az evleniyor ve çocuk yapıyor

    ingiltere nüfus artış hızındaki dramatik düşüş, ulusal bir krize dönüşüyor

    eurostat'a göre ab nüfus artış hızı hiç olmadığı kadar düşük

    danimarka'da insanlar çocuk yapmayı bıraktığı için hükümet reklam filmi çekti

    japonya hükümeti nüfus artış hızının düşük olması nedeniyle yeni önlemler almıştı. 2020 rakamları hiç olmadığı kadar düşük

    hindistan doğum oranları beklenmeyen miktarda düşerek uzmanları şaşırttı. nüfus artışındaki yeni trendin en fazla etkileyeceği ülkelerden biri olarak görülüyor

    15-24 yaş arası gençler türkiye'nin %15.67'sini (6.564.263 erkek + 6.286.615 kadın) oluşturuyor
    türkiye'nin nüfus artış hızı 2019'da olduğu gibi düşmeye devam ediyor

    almanya veya japonya gibi gelişmiş ekonomilerin nüfuslarında gerileme bekleniyordu fakat brezilya veya tayland gibi ülkelerde görülen düşüş yeni sorular ortaya çıkardı

    -
    yoğun istek üzerine (bkz: idiocracy)

  • gerçek isveç böyle değil arkadaşlar. bize ne gösterilse ona inanıyoruz. misal isveçli pilotlar çok güzel, güler yüzlü mutlular. evet çünkü bunları görüyoruz. ama gerçekte böyle mi? hayır hepsi öyle amk. hepsi güzel mutlu ve güler yüzlü. sikim böyle hayatı.

  • baba çalışıyor, anne tv'ye dalmış, defne ültimatom veriyor.

    - sevgim azalıyor!

    - nassssıl yani?

    - beni bugün yeterince öpmediniz. öpmeyince sevgi bitiyor.

    - oooo hemen öpelim o zaman (yumuluyoruz)

    - öpücük benim benzinim! şimdi doldum.

  • isminde bir ironi olduğunu düşünüyorum bu filmin (ve kitabın). masumiyetin çağı böyleyse masum olmayan bir çağda yaşayanların vay haline. newland'ın ellen'ın avrupa'ya döneceğini öğrenmesinden sonra verilen yemek sırasında anlatıcının* şu sözlerine bakalım:

    "archer saw all the harmless-looking people at the table is a band of quiet conspirators, with himself and ellen the centre of their conspiracy. he guessed himself to have been, for months, the center of countless silently observing eyes and patiently listening ears. he understood that, somehow, the separation between himself and the partner of his guilt had been achieved. and he knew that now the whole tribe had rallied around his wife. he was a prisoner in the center of an armed camp."

    türkçesi şöyle:

    "archer, masadaki zararsız görünen insanların sessiz birer komplocu gibi kendisiyle ellen'ı ise komplonun tam ortasına düşmüş gibi görüyordu. aylar boyu sessiz izleyen bakışların ve sabırla dinleyen kulakların arasında kaldığını hissediyordu. kendisiyle suç ortağını ayırmayı bir şekilde başardıklarını anlıyordu. ve şimdi bütün kabilenin, karısının etrafında toplandığını biliyordu. silahlı bir kampta tutsaktı sanki."

    bu sözlerin ardından archer'ın ellen'ı uğurlamak istemesine bile engel olan, "o (ellen) zaten bizimle gelecek" diyerek archer'a birkaç dakika için bile ellen'a yanaşma fırsatı vermeyen kişilerin, toplumun (society) olduğu bir çağı düşünelim. böyle bir çağ, olsa olsa sessiz bir kötülüğün, zalimliğin çağı olur. masumiyet çağı olması mümkün değil velhasıl.

    ve bu gözlemlerden sonra ne olursa olsun insanın kültürel olarak genelde daha iyiye, daha mantıklı olana doğru evrildiğine dair düşüncemi pekiştirmiş bir filmdir. bakmayın siz "eskiden ne güzeldi", "nerede o eski bayramlar" gibi laflar edenlere. insanoğlunun sosyokültürel olarak son on bin yılda katettiği yola biraz bakacak olursanız ne kadar rezil, aşağılık ve zalim çağları geride bıraktığını kolaylıkla görebilirsiniz. mükemmel bir çağda değiliz hatta fazlasıyla kötü bir çağdayız ama geçmişteki hiçbir çağdan kötü değil içinde bulunduğumu çağ. fevri olmadan etraflıca düşününce bunu görmemek imkansız. teknolojik gelişmişliğin beraberinde getirdiği soğuk savaş döneminin nükleer yok-oluş, ya da günümüzün küresel ısınma tehlikesine benzer tehlikeler nedeniyle kendi türümüzü ve yaşamayı en az bizim kadar hak eden diğer türleri yok etmezsek gelecekte çok daha güzel toplumsal kültür ve yaşayış tarzları yaratacağımıza inanıyorum. neyse filmimize dönelim...

    dediğim gibi filmin isminde ironi var kanaatimce. şahsen bu kadar acımasız ve korkunç bir society'de ve çağda yaşamak istemezdim. zira bunların masumiyetle alakası yok.

    bu dışında, the age of innocence, martin scorsese'nin dönem filmi çekmede sinemanın en büyüklerinden biri olduğunu gösteren bir başka örnek. scorsese, zaten genel olarak sinemanın en büyüklerinden ama ustanın bu konuda da ayrı bir yeteneği var. ayrıca martin scorsese'nin cameo olayını ne kadar sevdiğini tekrar görüyoruz. bu filmde de fotoğrafçı rolüyle kısaca göstermiştir kendisini.

    daniel day-lewis için fazla bir şey dememe gerek yok sanırım. beyler ve bayanlar bu adamı yaşadığı zamanda izleyerek tarihi yaşayanlardanız. çünkü yıllar sonra oyunculuğun en büyük ustalarından, efsanelerinden biri olarak bahsedilecek day-lewis'ten.

    --
    "nerede o eski bayramlar" sözüne dair ufak bir not: böyle diyen insanlar çocukluklarının umursamaz ve sorumsuz zamanlarını özledikleri için bu tip sözler ederler. zamanla her şeyin tadı kaçar, çünkü biz büyürüz. yoksa bir bayram geleneğinin 40-50 yılda "nerede o eski bayramlar" denilecek kadar aşırı bir şekilde değişmesi mümkün değil. her şeyden önce toplumsal dinamikler buna engel. hepimiz utanmaksızın kapı kapı dolaşıp en sevdiğimiz şey olan şekerleri topladığımız tasasız bayramları ve aslında çocukluğumuzu özleriz. o yüzden hiçbir şey eskisi gibi değildir hayatımızda; her şey aynısı gibi kalsa bile biz ve taşımamız gereken yükler değiştiği için.

  • ben bi' şey söylemek istiyorum; ama soru olarak değil, ciddi ciddi merak ediyorum.

    bizler vatandaş olarak aldığımız maaşı iyi yönetemeyip borçlandığımızda, çıkmaza girdiğimizde devlet dahil kim yardım ediyor?

    kulüpler bu yardım toplama çakallığını hep yapıyor. türk toplumunun genlerine işleyen radikalizmi, fanatizmi sömürdükçe sömürüyorlar.

    deprem olur, vatandaş mesaj atsın 10 lira. salgın olur, haydi pamuk eller cebe. bayram olur, haydi birlik beraberlik. vatandaşa girsin de girsin. mesela herhangi bir kulüp kar elde etse vatandaşa yardım yapar mı? örnek vereyim; şampiyon olduk bakın baskılı tişört çıkardık, alın. adamlar başarıda bile vatandaştan para toplama derdinde.

    kimse kusura bakmasın, özellikle kulüp organizasyonlarına para gönderen insan kerizin bayrak sallayanıdır benim gözümde.

    tanım: takım fark etmeksizin gerçekleştirilen keriz silkeleme tespihinin bir başka tanesi.

    edit:
    #111347317 alın bakın, destek ise bu durum bence herhangi bir futbol takımının durumundan daha önemli.

  • bence bu sefer tam tersini yapalım. izlanda buraya geldiğinde hiç bekletmeden ülkeye alalım. girişe de medeniyete hoş geldiniz barbarlar pankartı açalım.
    hiç bir şey olmazsa havamız olur.*

  • popüler kültürden o kadar uzağım ki başlığı görünce naci görür hoca bir basın toplantısı yaptı, diğer uzmanlar da destek oldular, akademisyenlerden beklenen istanbul depremi için son çağrı falan sandım. başlığı açtım kıvançlı berenli ağlak soslu aşk filmi çıktı.