hesabın var mı? giriş yap

  • osunu busunu geçiyorum ama bu pavyonlarda sağlam kara para aklandığını düşündürtmüştür. sosyal medya maymunlarından sonra sıra umarım bu pavyonlara gelir.

  • bankalar ile çalışan, master ve visa ile anlaşması olan şirketimize visa denetmeni gelmiştir, gıcık bir adamdır, şirket binasını a'dan z'ye inceler, en üst katta yemekhane ve büyük teras bulunmaktadır, yemekhanenin terasa açılan kapılar cam kapıdır.

    denetmen sorar: bu kapılar geceleri kilitleniyor mu?
    bizim güvenlik amiri: hayır kilitlenmiyor,
    d*: bu terasa teröristler ya da hırsızlar helikopter ile inebilirler kapını kilitli olması gerekmekte.
    g.a.*: adamlar terasa helikopter ile inip kapılar kapalı diye geri mi dönecekler?
    d: mavi ekran.

  • olay istanbul haseki hastanesinde geciyor eren gencer isimli hemşire yogun bakımda yatan hastaların fotoğraflarını cekip sosyal medyada yayınlıyor bu ve bu tip insanlara dur denmeli artık
    hastalarla dalga geçen hemşire
    http://i.hizliresim.com/oervrq.png

    sikayet icin http://hasekieah.saglik.gov.tr/…ntviewer.php?id=288
    alo 184 saglik bakanligi
    sabim@saglik.gov.tr

    edit :dünkü bu kötü olayin bu hemsirenin tek olmadigını biliyordum ama hemen yeni bir fotoğraf beklemiyordum bugün bir arkadaşım başka bir hemşirenin fotoğrafını gönderdi bunu da ifşa edin lütfen diye hangi birini ifşa edicen bir iki değil bunlar etik iş ahlakı sıfır ayrıca bir iki kişinin cezanlandırılmasıyla olacak is değil bu deştikçe başkaları da çıkıyor başka fotoğraflar kişiler çok üzgünüm gençlik nereye gidiyor böyle

  • özel alan kavramı.

    zaten başımıza ne bok geliyorsa, gelişmemize ne engel oluyorsa, türkiye'yi her defasında olduğu yerde saydıran ne varsa, özel alana tecavüz, bunun doğrudan ya da dolaylı olarak nedenidir.

    nedir özel alan? kişinin sadece düşüncesi ve kendisiyle baş başa kaldığı alana biz özel alan diyoruz. bir insan ne kadar kitap okursa okusun, ne kadar film izlerse izlesin, dünyayı gezsin gerekirse, tüm bunlar, eğer kendini eleştirecek, sorguya çekecek, beyinle mülakat yapılacak zamanı bulmazsa hiçbir işe yaramaz.

    türkiye'deki ilişkilerin dayanak noktası da zaten, bu ülkede iletişim, "kişinin özel alanına gönül rahatlığıyla müdahale edebilmeyi meşrulaştırma çabası"ndan başka bir şey değil. kadın- erkek, aile çocuk, öğretmen öğrenci, yöneten yönetmeyen ilişkilerini detaylıca inceleyin. hepsinin temelinde bunun olduğunu göreceksiniz.

    yeni çocuk sahibi olmuş bir ailenin evine gizli kamera koyup izlesek, sanırım hepimiz kahrımızdan ölürüz. çocuğun hiçbir zaman kendi istekleri doğrultusunda hareket edemediğini zaten gözlemlemişsinizdir. yeni yürümeye başlamış bir bebek, yıllarca kafeste tutulup doğaya salınan bir canlı gibidir. hayat, onlar için en ufak bir ayrıntısı bile keşfedilmesi gereken bir bütün olarak karşında bekler. çocuk da ona doğru yürür. eliyle ağzıyla vücudunun her bölgesiyle onu tanımak için muazzam bir istek duyar. ama habersizdir türkiye'de doğduğundan. elini attığı her şeyin ailesi tarafından ulaşamayacağı yere konulduğunu, birileri onu tutmadan sokakta yürüyemeyeceğini, gördüğü herhangi bir şeyi belki de bir saat kadar inceleyemeyeceğini, gönül rahatlığıyla koşamayacağını anlar ve buna anlam veremez, hayatı keşfetme çabası söner git gide ve artık kendisinin özgünlüğü, onun için idrak edilemez bir şeydir. anne ve babasının kendisini bir mal gibi gördüğünü bilemez o yaşta, yanlışın farkına varamaz bu yüzden.

    ilkgençlik çağı da böyle sürer gider. hayatında odasının kapısı bir kez bile çalınmamıştır, direk dalınmıştır içeriye. 20 yaşına geldiğinde ise ortaya çıkan yalnız kalma korkusunu, sürü nereye giderse oraya giderek yenmeye çalışır.

    insan hayatını devam ettirebilmek için zihinsel bir uğraş bulmak zorundadır, eğer o insanda keyif alma, özgür olma, eğlenebilme yetisi yoksa zihinsel uğraşlarını da derdin, sıkıntının, melankolinin üzerine inşa eder. bu çocuğun 1 yaşından beri keyif aldığı herhangi bir şeyi yapamadığını da az çok anladık. türk toplumunun sadece acı ve dram yaşayabilmesi, keyif alınan hiçbir işte mutlu olamamasının da nedeni budur. tüm bunların üzerine bir de islam külütürünü yerleştirmişsin, insanın keyif aldığı hiçbir şeyi desteklemeyen islam dininden bahsediyorum.

    sonuç olarak ortaya çıkan manzara; zihnini meşgul edecek yegane yolun, dert sahibi olup bunu insanlara pazarlayarak kendisini var edebilme olduğunu zanneden ve bunu da toplum denen iğrenç mekanizmanın dayattığı kuralları benimseyerek yapan zekasız bir "insandır" ama sadece görünüşte insandır.

    sonra birisi yurt dışını övünce de kalkıp "ya onlar 18 yaşında çocuğu sokağa atıyorlarmış" der ve yine sorgulamaktan bir şekilde kaçınır. çünkü elini kolunu tutan her defasında "evlatları için gerekirse öleceğini" söyleyen bir anne babanın evladıdır, doğrunun bu olduğunu sanır. kendisini tesellilerle tatmin edecek ve hüzünden keyif almaktan başka bir çıkar yolu olmayacak bu insan evladı, hayatını da kendisine yapıldığı gibi başkalarını yönlendirme arayışı içine girip kimseye fayda sağlamadan ölüp gider. kendisini daha 1 yaşında öldürmüş o zehiri başkalarına da bulaştırır büyük bir keyifle ve topluma olan son borcunu da böyle öder.

  • öyle bir diziydi ki bu, yurdun her bir yanında izleyici kitlesi, özellikleri, verdikleri tepkiler aynıydı, aynı.

    - şüphesiz ki; bu dizinin yayınlandığı dönemde 7-15 yaş aralığında olan ve bu diziyi izlememiş bir ergen kız çocuğu bulunmamaktaydı.

    - bu diziyi zamanında izleyenler "ahaha, nasıl izlerdim ben bunu yeaa" diye kendine gülüyor, kendisiyle dalga geçiyor ve geçmişi yad ediyor. aslında hiçbiri izlediği için, pişman değil.

    - bu diziyi izleyenler ortaokulda "çılgın bediş'im yok başka işim" diye gruplar halinde takılırlardı. ayrıca bu şarkıyı o zamanlar söyleyenler hala bu şarkıyı hatırlıyor.

    - arkadaş grubunda herkes dizi karakterlerini paylaşırdı. herkes bediş olmak ister, kimse banu olmak istemezdi.

    - ayrıca yonca evcimik'in 18 yaşında olmadığı gerçeğiyle tanışan kızlarımızın büyük bölümü o travmayla uzun yıllar yaşadı.

    - bu diziyi zamanında izleyenler, yaz aylarında da mutlaka tekrarlarını da izlerdi.

    - bediş'in hayalleri dizinin en sevilen bölümüydü. bu arada şirine'den zeyna'ya her şey oldu len kızcağız. ne oktay aşkıymış. leyla ile mecnun bok yemiş.

    ...

    sonuç olarak; bir kişi de demiyor ki, aga bu nedir?

  • sırp elektrik mühendisi hayatına bir köy evinde başladı, abisinin ölümü üzerine ailesinin aşırı baskısı ile karşılaştı, zayıf bir bünyeye sahipti. yıllarca anası ona abisini anlattı durdu, o da sonunda patladı, ne oldu, günde 20 saat çalışan bir canavar oldu, takıntılı bir deli oldu veya bilinen deyimle "elektiriğin tanrısı" oldu.

    tesla'nın hayatı boyunca yapmak istediği şey, elektrik dalgalarını, aynı hertz dalgalarında (bildiğimiz radyo dalgaları) olduğu gibi atmosferde iletebilmekti. böylelikle tüm insanlık için bir merkezden üretilen, bedava elektrik sağlanmış olacaktı. sürekli bu hedef üzerine çalıştı durdu, ancak amerikan elektrik dağıtım şebekesinin patronları bu fikri pek beğenmediler (önce edison'un şirketi, sonra westinghouse). ona verdikleri destekleri bir bir çektiler, oysa tesla ta o zamanlar kısıtlı imkanlarıyla şimşekten dahi güçlü arklar yaratmayı başarmıştı, şu bahsedilen tesla bobini aracılığı ile.

    yalnız bırakılması ile mecburen silah projeleri ile dikkat çekmeye çalıştı, ayrıca hitler'in kesinlikle durdurulması gerektiğine inanıyordu (2. dünya savaşı sırasında bir alman gemisi elektrik atlaması sonucunda batmıştı, bu olayda tesla'nın parmağı olduğu düşünülüyor). o projeleri bugün için bile son derece ütopikti; elektrik kalkanları, mikrodalga silahları vesaireler.. hatta o kadar ki, tungutska patlamasında bile tesla'nın izi aranmaya başlandı.

    tesla'nın bugün günlük yaşamda kullandığımız herşeyde direk payı vardır; bilgisayar, televizyon, radyo, internet. hatta o kadar ki, radyoyu tesla'nın bulduğunu amerikan yüksek mahkemeleri 50'li yıllarda kabul etmişti. bugün evlerde kullandığımız ac şebekeler yine tam olarak onun icadıdır; ac şebekeler sayesinde tesla, edison'un dc sistemini darmadağın etmiş ve elektriği uzak mesafelere iletmeyi başararak, bu rahmeti her eve sokmuştur. ama onun için tüm bunlar pek basit uğraşlardır.

    çok bağlı olduğu annesinin ölümü üzerine çok etlilenir; insan aklını ve dolayısiyle beyin dalgalarını araştırmaya koyulur; beyinde alfa, beta ve teta olmak üzere 3 ana dalga çeşidi olduğunu keşfeder, dünyanın rezonansını ölçer; düşünceyi ekrana yansıtma deneyleri yapar, telapati üzerine çalışır.

    tesla 100'lerce patenti olan, zamanının ötesinde bir dahi (hatta einstein'ın rölativite teorisinde hata bulacak ve bu yıllar sonra ispatlanabilinecek kadar büyük bir dahi); ancak isminin 1920'lerden beri kitaplardan yavaş yavaş silinmesi insana "ne hikmettir" dedirtmiyor, açıkladık işte neden dedirtmiyor, nedeni işte budur, böyledir.

  • feminizmi yasam bicimi haline getirirsiniz... kısacık saclarınız yoksa da maskülen hareketleriniz, kadınsı tavırlara karşı gıcığınız vardır...

    bir erkekle yemege cıktıgınızda hesabınızın onun tarafından ödenmesi sizi deli eder. "saat gec oldu evine bırakayım seni" cümlesini duydugunuzda siniriniz tepenize cıkar. kücük kız cocugu muamelesi görmekten nefret edersiniz. size göre, siz diger kadınlardan farklısınızdır... cünkü digerleri, diger kadınlar, onlar, gece gec saatlerde eve bırakılmaktan hoslanırlar. hatta "odana gir pencereden bana el salla" diyen bi erkek beyaz atlı prensleridir.

    birgün karsınıza o cıktığınga hayatınızdaki tüm kavramlar tepetaklak oluverir. cok da tenha olmayan bir sokaktan geçerken "tekin degil buralar, istersen koluma gir" dediginde hayatınızda ilk defa bir erkegin sizi koruyan tavrı hoşunuza gider. sizi taksiye bindirdiginde taksinin plakasını alması sizi rahatsız etmedigi gibi icinizi garip bir güven duygusu kaplar. eskiden eve sağsalim gittiğini haber vermek, erkek arkadasa, hatta erkek egemen topluma hesap veriyor olmak kategorisine girerken artık sırf onun sesini duymak icin bile yapılabilecek birseydir.

    kısacası, siz de artık o hep elestirdiginiz sıradan kadınlardan, sıradan insanlardan oldugunuzu fark edersiniz. sadece acıga cıkması biraz uzun zaman almıstır. sadece bu kadar sevebileceginiz biri gec cıkmıstır karsınıza...

    gün olup, kırık kalbinizi elinize alıp cekip gitseniz bile ona tesekkürü borc bilirsiniz.
    "saol sevgilim, bana sıradan biri oldugumu fark ettirdigin icin..."

  • ben bir sakınca görmüyorum. bu ülkedeki her vatandaş nasıl parayı emeğiyle kazanıyorsa, bunlar da galatasaray adasını falan istemek yerine emeğiyle para kazanmayı öğrenecek.

    ayrıca fırsat ve ortam bulsa tepemize çıkacaklar, bırakın salça malçayla oyalansınlar.

  • cinsiyet anormallikleri de bir hastalık sayılır. ameliyatın 2.5 milyon tl olması ise tamamen uydurmadır. çünkü böyle bir masraf yoktur, ameliyat tıp fakültesinde veya devlet hastanesinde oluyorsa bu ameliyatı yapan doktorun cebine girecek maksimum para 1000 tl'dir.
    baştan sona yalan beyanlarla dolu bir konuşma. hiç bir kanıt yok, sallamış beyefendi.

    edit: pek çok mesaj gelmiş, arkadaşlar bu ahmet akın denilen yalancı adam tıp doktoru değil psikoloji profesörüdür. söylediği sayılar tamamen uydurma ve mesnetsizdir. ameliyat fiyatlarını merak edenler ilgili hastanelere başvurup öğrenebilirler.

    'hormon haplarını katarsanız 3-4 milyona çıkıyor' demesinden uyanmanız lazımdı. artık mesajla rahatsız etmeyin lütfen.

  • türk olduğuma şükretme sebeplerinden bir tanesi.. allah'tan türküm ve türkçe biliyorum da şu muhteşem filmi tüm esprileri ile izleyebiliyorum.