hesabın var mı? giriş yap

  • almanca öğretirken hans'ın çevirisini soruyor.

    --- spoiler ---

    trick soru. cevap yine hans.
    hans zaman, mekan, dil ve kültür sınırlarının ötesinde bir konsepttir. hiçbir koşulda hans'lığından bir şey kaybetmez. hans hep hans'tır.
    hans ist immer hans.

    --- spoiler ---

  • ilk başta hollywoodvari bir gençlik dizisi gibi başlamıştı ne güzel. sonra gene araya silahlar girdi, namus girdi, intikam girdi falan. saçma sapan bir şeye dönüştü. yani bugün bir kuzey dediğin nerden baksan 4-5 kadının namusundan sorumlu. eski karısı var, eski sevgilisi var, eski sevdiği var, kardosunun eski nişanlısı var, anası var danası var.. herif bildiğin ulusal namus operatörü. kötü yola düşecek gibi mi oldun? hemen arıyorsun geliyor, mis gibi ev tutuyor, arada bir para gönderiyor, etrafındaki hergeleleri dövüyor.. bütün dizinin namusu bu herifin omuzlarında. kimse de demiyor ki aga sana noluyor? tam tersi herkes kabullenmiş, herkes memnun. adam bildiğin türkiye'nin en çok tavsiye edilen operatörü ya, canıms.

  • engin ergönültaş'ın okuyucuyu, dar alanda kısa paslarla karakterler arasında top gibi dolaştırdığı romanı. bir iki sayfa yolculuğuna eşlik ettiğimiz bir karakterin yolu bir diğer karakter ile kesiştiğinde, bayrak yarışında bayrağı devreder gibi okuyucuyu o karaktere devrediyor ve birkaç sayfa boyunca diğer karaktere eşlik ediyoruz. bazen de bu bayrak yarışında bayrağı taşıyan rüzgarda uçuşan bir kar tanesi, ezan sesi, batan ay, doğan güneş veya mahallenin köpeği kont oluyor. karakterler, mahalle, doğa birbirlerine el vererek bizi hikayenin içinde gezdiriyor.

    pişmiş kelle okurlarının başka isimlerle de olsa, farklı farklı hikayelerden hatırlayacağı sultan abla, işsiz ali, terso gibi karakterlerin hikayeleri nakış işler gibi bir incelikle birbirine öyle bir eklenmiş ki, insan kitabı okurken sanki o hikayeler zamanında sırf bu hikayenin alt yapısını oluşturmak için yazılmış/çizilmiş hissine kapılıyor. kişisel arşivleri karıştırıp o hikayelere ulaşma çabası karşılıksız kalınca da minare gölgesi'nin yaşattığı hüzün biraz daha katlanıyor. engin ergönültaş acilen eski yazıp çizdiği, kendisinin yazıp başkalarının çizdiği bütün çizgi hikayelerini bir albümde toplayıp yayınlamalı. hem türk çizgi romancılığı, hem türk edebiyatı bu hikayelerden yoksun kalmamalı.

  • türkiye liginde gösterdiği performansla alman milli takımının euro 2016 kadrosunda kendisine yer bulacak ve şampiyonluk yaşayacaktır. (muhtemelen yarı finalde gol de atar). sonrasında türkiye'ye döneyim mi dönmeyeyim mi diye ikileme düşecek, almanlık ne güzel şey diyerek memleketinde kalmaya devam edecektir.

    sonra biri gelecek ismiyle ekşi sözlükte nick alacaktır.

    20 sene önce olduğu gibi.

    (bkz: stefan kuntz)

  • türkiye ve istanbul’un sistematik bir şekilde nasıl yıllarca ortadoğu bataklığına çekildiğini göstermesi açısından çok güzel dizidir. avrupa’nın en önemli 3 şehrinden biri olan istanbul’un demografik yapısının nasıl içine edildiğini görmek isterseniz izleyin.

  • yıllardır çektiğim eziyet. denemediğim şey kalmadı, yaklaşık 12-13 senedir bu illetle yaşarken en kolay yöntemi atlamışım sanırım.

    tedavi: tırnaklarınızı düz kesin, köşelerden tırnağın altına doğru mercimek büyüklüğünde pamuk sıkıştırın. her banyodan sonra değiştirin pamukları. 1-2 ay terlik yada sandalet giyin. mümkünse çorap giymeyin. gereksiz darbelerden ve temaslardan uzak durun. ayağınıza yanlışlıkla bile olsa çarpanın ağzını yüzünü kırın gerekirse. bu sayede son aylarda epey rahatladım. ben ki elimde tırnak makası-kolonya-peçete doktorculuk oynadım yıllarca. gözlerimden yaşlar gele gele, anasına bacısına söve söve kestim tırnaklarımı, eşeledim diplerini. toynağa döndüler. 15-20 gün rahatlayıp sonra yine aynı teraneye yıllarca mecbur kaldım. dikkat etmeden pantolon yada çorap bile giymek eziyete dönüşmüştü iyice. sikindirik balona bile tekme vursam gözümden şimşekler çıkıyordu. şimdi ise en azından rahatlıkla ayakkabı, çorap, pantolon giyebiliyorum. ayağımı çok şiddetli olamamak suretiyle bir yere çarptığımda çocuk gibi zırlamıyorum, tırnağıma istediğim gibi müdahale edip istediğim şekil kesebiliyorum. %90 oranında kurtuldum diyebilirim. tırnaklarımın şeklide eski halini aldı ve cillop gibiler artık. allah düşman başına vermesin bu hastalığı. umarım yazdıklarım birilerine daha tedavi yöntemi olur.

  • eski dizilerle alakalı olarak "pandemi döneminde neler yaparlardı?" geyiklerinde aklıma direkt george costanza geliyor. muhtemelen aşı yaptırıp yaptırmakta kararsız kalır fakat ücretsiz olduğunu duyunca ertesi gün aşı olmaya giderdi. yolda bir dergi veya gazete haberi görür, bir barda aşı olanlara ücretsiz bir bira verildiğini okur ve oraya gitmeye karar verirdi. kramer ile karşılaşınca ''bir bira veren varsa başka şeyler veren de vardır onları da araştır'' cümlesiyle birlikte gözleri açılır ve ''sen bir dahisin'' diyerek ülke genelindeki diğer fırsatları araştırmaya başlardı. seinfeld'in evine aşı olanlara bir şeyler veren mekanların işaretlenmiş haritası, beş valiz, iki sırt çantası, bir bel çantası, üç kutu maske ve yirmi litre dezenfektan ile birlikte girip ''enayiliğin alemi yok jerry, bu fırsatları değerlendirmemiz gerekir'' diye açıklama yapar ve yolculuğa ikna ederdi. bu arada bazı mekanlar iki doz olanlara ikram yaptıklarını söyleyince aşı merkezine gidip hemen ikinci dozu olmak istediğini söyleyip kavga çıkarma ihtimali de çok yüksekti.

    jerry ve elaine'i kestirebiliyorum ama kramer konusunda olasılıklar sonsuzluğa doğru süzülüyor. kimyager bir arkadaşı tarafından ev ortamında üretilmiş ve koruma oranı %1800 olan bir aşıyı olma ihtimali de vardı, yanlışlıkla 28 doz aşı olma ihtimali de.