hesabın var mı? giriş yap

  • ilk üretildiği zamanlardan beri süregelen headstock kırılma sorunu vardır bu gitarın. çünkü mühendislik olarak hatalı tasarlanmış. gitar yapımından veya ağaç işlerinden doğal anlamayan çalgıcı kitlenin "orjinal isteriz abüüü" diretmesiyle ve bunun zamanla gibson'un da politikası olması nedeniyle 2019 yılında çıkan bir gibson les paul'a dikkat etmezseniz, hafif bir darbeyle sapı headstock'a giden yerden çat diye kırılır.

    stres altına girecek bir parçayı tahtadan yapıyorsanız ağacı damarlarına paralel kesip stresi damarlara dik açıyla vermeniz gerekir. bunu yapmazsanız yükü damarlara verirsiniz ve tahta damar hizalarından kolayca kırılır. çizdiğim görselde alttaki tahta koyu renkli olan damar yerlerinden kırılırken üstteki yükü taşır.

    gitarda teller sapı çekip yamultmak isterler, sapın buna dayanması gerekir. üst eşikten sonra gitar sapı genelde geriye doğru biraz açı yaptığı için (stratocaster gibi bazı gitarlarda açı yok) tam o kısımda teller damara dik değil paralele yakın kuvvet uygular. kemanlarda sap kısa ve kalın olduğu için bu sorun olmuyor ama mandolinde ve gitarda üst eşik kısmı ince olduğu için bu sorun olabiliyor. carvin ve prs 10-11 derece, jackson 13 derece, epiphone 14 derece açılı headstock kullanırken gibson 17 derece kullanıyor. çok fazla.

    dolayısıyla ağaç işçiliğinde scarf joint denilen tekniğin kullanılması gerekiyor açılı headstocklarda. mandolinde ve naylon telli gitarda bu ciddi bir sorun değil ama elektro gitarda yük daha fazla, dolayısıyla neredeyse mecburi. bunu yapmıyorsanız o zayıf noktayı güçlendirmek için sap ile headstock arasına sırt verdirmeniz gerekiyor. neck volute denir buna.

    düz hali.
    kırık
    neck volute

    gibson les paul'da açılı headstock olmasına rağmen hem scarf joint yok, hem de neck volute yok. 1961'e kadar üretilen les paul'lerde scarf joint'i akıl etmemişler (eski flamenko gitarlarda bile var) sonra gitarın üretimi duruyor zaten, tutmuyor pek.

    60'ların ortasında ünlenmeye başlayınca 68'de yeniden üretmeye karar veriyorlar. bir sene sonra firma norlin'e satılınca bir çok şey değişiyor üretimi ucuzlaştırmak uğruna. farklı denemeler de yapılıyor, sap maple oluyor falan ses karakteri değişiyor. headstock kırılması şikayeti hep devam ettiği için 70'lerde sapa neck volute ekleniyor (yanlış ekliyorlar gerçi) ama kötü kalitede gitarlar yaptıkları için iyi gitaristler 50-60'larda üretilen les paul'leri tercih ediyorlar. 90'ların ortasına kadar üretim kalitesi oldukça kötü gitmeye devam ediyor. nadiren iyi serilere denk geliniyor.

    90'lardan itibaren ise özümüze dönüyoruz diyip, değişikliklerin çoğunu giderip 50-60'lardaki hali gibi olan traditional modelleri üretmeye başlıyorlar.

    epiphone'da kırılmaz. butik les paul'lerde de kırılmaz, onlar zaten gibson'dan çok daha kaliteli üretiyorlar.

  • az önce david grusch, david fravor (eski yarbay) ve ryan graves (eski teğmen) amerikan temsilciler meclisinde kongre üyeleri ve halk önünde yeminli ifade verdi. fravor ve graves şahit oldukları ufo karşılaşmalarından bahsettiler. sadece teknolojimizi değil, bildiğimiz fizik kurallarını da fersah fersah aşan bir fenomenle karşı karşıyayız.

    grusch ise amerika'nın elinde sağlam halde (intact) insan yapımı olmayan araçların olduğunu yeminli şekilde tekrarladı. amerika'da bu yemin altında kongreye ifade verirken yalan söyleyemezsiniz. araçların yerlerini de bildiğini söyledi. araçları bizzat görüp görmediği sorulduğunda "topluma açık şekilde bunu söyleyemem, ama sizin yetkiniz var, özel olarak size söyleyebilirim" diye cevap verdi. ayrıca bu araçlarla beraber biyolojik varlıklar da ele geçirildiğini de söyledi.

    birden fazla kişinin hem bu ufo/uap tarafından, hem de bu konunun dışarı açılmamasını isteyenler tarafından yaralandığını söyledi. cinayetler ve öldürülenler hakkında public olarak konuşamayacağından bahsetti. doğrudan iletişim halinde miyiz sorusuna özelde cevap verebilirim dedi. bakın bunları söyleyen adam istihbaratta görev almış çok üst düzey bir bürokrat. istihbarat içindeki görevlerinden biri de ufo/uap konusunu araştırmak. araştırdıkça pek çok şey buluyor fakat yetkisi olmasına rağmen kapılar ona kapatılıyor.

    şimdi de spekülasyon kısmı: teori o ki, bu ele geçirilen araçlar lockheed martin gibi özel güvenlik şirketleriyle ortak olarak inceleniyor. hatta doğrudan o özel şirketlere devredilmiş de olabilir. bu şirketler de reverse engineering ile araçların nasıl çalıştığını vs anlamaya çalışıyorlar. fakat onlarca yıldır çok ilerleyemiyorlar. bob lazar 89'da ilk konuştuğunda en az 9 uzay aracı olduğunu söylemişti. grusch geçtiğimiz haftalarda verdiği röportajda en az 10 uzay aracının amerika'nın elinde olduğunu ve hatta ilk crash retrieval'ın mussolini italya'sında 1933'te olduğunu söylemişti.

    bugünkü duruşma tarihi bir duruşma. amerikan ve dünya kamuoyunun önünde yeminli olarak ifade veren eski bürokratlar insan dışı bir medeniyete ait araçların amerika'da olduğunu söylüyor. yakın zamanda bu sırların artık saklanamaması için özel yasa tasarısı oylanacak ve bütün bu ufo ifşa dalgasının arkasında bi-partizan yani hem cumhuriyetçi hem demokrat kongre üyeleri var. kongre çoğunluğu lideri chuck schumer yasa tasarısını hazırlayan adam.

    gülün, eğlenin, dalganızı geçin ama farkına da varın ki, tarihe tanıklık ediyoruz: sadece evrende değil, dünyada bile yalnız olmayabiliriz!

    edit: ingilizcesi olanlar, iki buçuk saatlik duruşmayı buradan tekrar izleyebilir: https://www.youtube.com/…vy&ab_channel=gopoversight

  • çözümü çok basit olan sorunsal: arabayı satıp at almak. çünkü bildiğim kadarıyla bu konuda yasalarda bir boşluk var. hep merak ederdim a1 kapısına fırtına gibi esen doru atım üzerinde gelsem ne olur diye. yaptım, olacak! yok henüz yapmadım ama en büyük hayalim bu. "hocam öğrenci misiniz? yalnız sticker yoksa alamıyoruz." diyemezler çünkü kedi köpeklerin sticker'sız girip çıktığını biliyorum. atımı da dört nala bölüme sürdükten sonra dekanlık kapısı önünde şaha kaldırıp kişneterek en yakın iğde ağacına park edeceğim. trafik kilit takmaya gelirse taktırmaz, basar çifteyi. otostopçu da alırım gerekirse oturturum arkama. bir kişi bir kişidir. yaparım bilirsin.

  • başlık: oruç tutmak ne kadar kolaymış beyleeeeeeeeer

    entry:dün hayatımda ilk defa oruç tutmaya karar verdim .neyse gece kalktım sahura yedim bişiler. geçtim yatağa yattım tam uyuycam bi baktım ezan okundu. kalktım açtım orucumu daha acıkmamıştım bile ne kadar kolaymış amk oruç tutmak

  • "olga korbut 16 mayis 1955'de, o zaman grodno, simdilerde hrodna olan, o zamanlar s.s.c.b. 'e bagli olan beyaz rusya'da dogdu.
    babasi valentin korbut fabrikada calisan bir insaat muhendisi, annesi valentina ise bir ahci idi. dort kardesin en kucugu olan olga'nin kendisinden iki yas buyuk olan ablasi ludmilla korbut da aynen olga gibi jimnastikciydi ve s.s.c.b. zamaninda prestij odulu sayilan "sporlarin ustasi" (master of sports) kazanmisti.

    olga'nin jimnastik yetenegi henuz kucuk bir kizkan ilkokul zamaninda kesfedilmisti. sinifindaki en kisa cocuk olmasina ragmen; hem erkeklerden hem de kizlardan, hem en hizli kosandi hem de en yuksege sicrayandi.
    olga, ilk jimnastik dersini aldiginda, cok emek ve sabir isteyen bu spora asik oldu. basladigi ilk evrelerde olga cok buyuk gelisme ve gelecege dair basarili olacagina dair ilk sinyalleri verdi. ayrica olga'nin onunde, kendisine her daim rol model olan ablasi ludmilla vardi.
    olga sekiz yasinda iken, renald kynsh tarafindan calistirilan bir spor okuluna basladi. renald kynsh girisimci-yenilikci olmasiyla kendisine hakli bir isim yapmis bir antrenordu.

    1969 yilinda ilk s.s.c.b. ulusal $ampiyonasina katildi. $ampinada, olga, kynsk ile gelistirdikleri ve hic benzeri olmayan, essiz iki jimnastik hareketinin gosterisini yapti. denge aletinde ve paralel barlarda yapilan bu hareketler jimnastik tarihine korbut salto ve korbut flip olarak gecmistir. bu ilk ciddi yarismasindan ancak besinci olarak ayrildi. yarisma esnasinda durmadan alkislayan seyirciye ragmen, bu yapilan essiz hareketler sonucunda juri "sovyet jimnastikcilerinin sahip olduklari belli imaja uymadigi" gibi sebeplerden bu yeni tanistirilan jimnastik hareketleri ile ilgili olarak duruma son derece duygusal yaklasti . ve bu resmi aciklama oldugu icin, yeni yaratilan bu hareketlerinin sadece izlenmesi icin degil ayni zamanda saygi duyulmasi ve kabul edilmesi icin de uzun bir sure ugrasmalari gerekti.

    1970'de, sovyet ulusal sampiyonasini sekizinci olarak, atlama beygirinde (bkz: vault) ise ilk altin madalyasini kazanmistir. daha sonra juri olga'yi tek izlemek istedi ve ondan yeni hareketlerini gostermesini istedi. juri cok etkilendi ve pek cok sakatlik ve hastalik sorununa ragmen 1971'deki sovyet ulusal sampiyonasinda bu defa dorduncu oldu. ayni yil bu defa da kendisi sporlarin ustasi (master of sports) odulunu kazandi. bundan sonraki iki hedefi; ilk olarak ortaokulu bitirmek ve 1972 munih olimpiyatlarinda altin madalya kazanmakti.

    ortaokulu bitirdi ve arkasindan olimpiyatlara gitti. surekli yuzunde olan masum gulumsemesi, teknik olarak mukemmel yaptigi essiz hareketleri ile orda basta juri olmak uzere herkesi kendine hayran birakti. yaptigi pek cok hareket bugun bile kopyalanamamis, ustune baska bir hareket cikartilmamis, yapilmasi zor hareketler. olga olimpiyatlarda uc altin madalya, abc tarafindan verilen "yilin atleti" odulu ve kalbini fethettigi binlerce hayran sahibi olarak dondu..
    ulkesine dondugunde, "spor ustesi onur odulu"nu simdiye kadar verilmis en genc sporcu olarak aldi. bu arada o siralar soguk savas dolayisi ile dusmanlari olan abd'den bile hayran mektuplari almaya baslamisti.
    1973 yilinda bbc yasadigi yer grodno'ya onunla ilgili, onun bir gununu anlatan bir saatlik belgesel yapmaya geldi. bu belgesel ile insanlar onun, normal ve siradan genc bir kadin oldugunu gordukleri gibi; zekasini, canliligini, kararliligini ve olagan ustulugunu de gormus oldular.
    mart 1973'de sagligi iyice duzelince, sovyet kadin jimnastik takimi ile abd'ye ture gitti. olga orda yildiz gibi karsilandiginda "sicak bir ortam bekledim elbette ama bu kadar da degil" diyerek bu durumdan rahatsiz oldugunu ve kendisini bir yildiz gibi gormedigini soyledi ve bu durumu los angeles'da hayranlari ile karsilasinca "kendimi bir star gibi gormuyorum"diyerek iyice vurguladi.
    ayni tur esnasinda new york'ta iki adet daha "yilin atleti" odulunu, odulleri arasina katti.
    1974 yilinda bulgaristan verna'da bes madalya kazandi.
    1977'de olga jimnastikten emekliye ayrildi ve bayaz rusya kadin jimnastik takiminin bas antrenoru oldu.
    1979'da tek cocugu richard dogdu.
    1981'de ailesi ile beraber abd'ye tasindilar. orda kendine ait bir spor studyosu olan korbut jimnastik dersleri vererek, halen jimnastik ile beraber yasiyor."

    http://www.olgakorbut.com/biogr.htm adresinden ceviridir.
    copy-paste degildir, alin teridir...

  • fizyoterapistim, aynı zamanda yıllardır fitness yapıyorum. yüksek lisansıma devam ediyorum.

    sporcularla çalıştım, vücut geliştirme yapan hastalarım oldu. türkiye 3. sü hastamdı 2 ay birlikte çalıştık.

    tahmin edebileceğiniz gibi egzersiz fizyolojisinden, spor fizyoterapisine birçok ders aldım.

    sporcu beslenmesi ile ilgili kongrelere katıldım.

    supplement ve steroidlerle ilgili pek çok kaynak okudum. çalışmaları inceledim.

    ama şu sözlük yazarları kadar emin değilim neyin ne olduğu hakkında. ulan nasıl bu kadar kendinden emin konuşabiliyorsunuz ya? nereden geliyor bu özgüven? hayır yazdıklarından konu hakkında zır cahil olduğun belli.
    adam baya baya sadece protein tozu kullanarak, kasta mikrotravma oluşturmadan, hipertrofi ve ya güce yönelik antrenman yapmadan kas yapılacağını sanacak kadar bilgisiz. ama konuda en uzman adamdan daha emin söylediğinin doğru olduğundan.

    konuyla ilgili bilgim dahilinde bir şeyler söylemek gerekirse. 3-6 ay arası fitnessla uğraştıktan sonra protein tozu kullanma da bir sakınca yok. ben yarım ölçek spor öncesi ve 1 ölçek spor sonrası, böbreklere zararı en aza indirmek amacıyla yüksek miktarda su ile tüketiyorum(takriben 750 ml). özellikle spor sırasında ve spordan sonra katabolizma yani yıkım pik yaptığından bu dönemde whey kasa ihtiyacı olan proteini sağlıyor. bunun dışında kalan tüm proteini normal besinlerden sağlıyorum.

    50 dolara amerika'da satılan protein tozu türkiye'ye gelene kadar 10.000 km yol yapıyor. 200 tl'ye satılması normal hatta akp'nin bize geçirdiği vergilerle iyi bile.

    karaciğer hakkında çok dertlenenler hayatları boyunca alkol almayanlar olsa gerek, yoksa günde 5-10 bira içip buraya yazacak kadar malları kanzuk almasın.

  • zor erkeklerin daha çekici olması diye bir şey yok bence. çekici bulduğun erkeğin sana zorluk çıkarması var. o da seni çekici bulmadığındandır bacım. fazla kurcalamaya gerek yok.

  • sanırım dünyanın en değişik insan topluluğu ekşi sözlükte yazarlık yapıyor. eğer bu kardeşlerimiz lgbt bayrağı ile poz verselerdi ekşi sözlük yalama timi onları göklere çıkarırdı. ama şimdi sokaklarda biz çok hor görüldük diye ağlayan zihniyet doğu türkistandaki zülme dur diyen gençleri kınıyor. fantastiksiniz, ironiksiniz. tebrikler çok farklı bir beyniniz var.