hesabın var mı? giriş yap

  • sevgilisinin gözü dönmüş şerefsiz sapıklar tarafından hem göz hem de söz yağmuruna tutulmasını, taciz edilmesini hatta ve hatta tecavüz edilip boğularak öldürülmesini istemeyen; nasıl iğrenç bir ülkede yaşadığının ve bu ülkede sağ kalınan her saniyenin aslında bir mucize olduğunun farkında olan erkektir..

  • başlığı açan highwaytohell isimli yazar;

    1) trafik kanunları nezdinde geçerliliğini yitirmiş bir ehliyetle şoförlüğe aynen devam eden akademisyeni, sırf öğrencisi olduğu için savunmuş, adalet terazisinin kusurlu olduğunu cümle âleme ispatlamıştır. öyle hocanın da böyle talebesi olur zati.

    :-)

    2) diyelim ki hoca "haksız yere" ceza yiyor, niye çığlık atıyorsun kadın? gidersin mahkemeye itiraz edersin. yasal yoldan hakkını ararsın. üniversite sıralarında yıllarca dirsek çürütmüş birine yakışıyor mu hiç?

    3) acil bir toplantıya yetişme durumunda olması kişiye kırık ehliyetle yardırma hürriyeti tanımaz. n'apayım toplantıya yetişmek zorundaysan? seve seve uyacaksın kurallara. yoksa bağırırsın ha böyle...

    4) her şeyi geçtim, ne diye polis aracına vuruyorsun?

    5) kamu görevlilerine ulu orta bela okuyorsun kadın! kendine gel bi yaw!

    6) "sizin de başınıza gelebilir" diskuruyla okuru empatiye sevk etme var bakın savunu metninde. bu çok absürt ve de gülünç. 4.5 oktav bağırmasını hoş görelim yani heee?

    7) polisler baktı ki kadın serenad yapıyor, beleş sanat kaçmaz deyip ânı ölümsüzleştirmişler. çünkü bu hoca gibiler gider karakola der ki polis şöyle itti polis şöyle dedi falan, polis de tedbir maksatlı önlem almış n'apsın! tabii servis etmesi yanlış.

    highwaytohell, duygularına yenik düşmüş ve %100 kusurlu hocasını müdafaa etmiştir.

    otur sıfır!

  • bu başlığı açan münasebetsiz ve onun kuyruğuna takılan hadsizler, hepinize selam.

    tost yapıp iş yerine getiren kız benim, peki varoş olduğuma nasıl karar verdiniz? ben her sabah evde kahvaltımı hazırlıyorum, tost olur, yumurta olur, sandviç olur, simit peynir olur, her gün bi çeşit. çünkü evde yapmaya vaktim yok ama iş yerimde açıyorum bilgisayarımı, koyuyorum çay ya da kahvemi, büyük bir zevkle yiyorum. çünkü evde yesem aceleye gelir, tadını çıkaramam. öğle yemeğim de yanımda bu arada, güzel kaplarım var, aklınıza gelebilecek her yemeği iş yerine getirmişliğim var*****

    her sabah ve her öğlen dışarda yemek yiyecek param yok dostum anladın mı? belli bir gelirim, ona karşı sorumlu olduğum bir eşim, bu hayat pahalılığında karşılamaya çalıştığım ihtiyaçlarım ve önümüzdeki 8 buçuk yıl boyunca ödeyeceğim bir ev kredim var. siz tutmuş yok varoş, yok kaçın uzaklaşın yok bilmem ne!! bütün bunlar benim normal bir insan olduğumu hatta belki de bazılarına göre şanslı olduğumu gösterir çünkü benim bu yaptıklarımı yapamayıp aç yatan insanlar var, bir tostu bulamayacak kadar darda olan, başını sokacak bir evi olmayan insanlar var.

    insaf be insaf! artık ağzınızdan s.çmayın, g.tünüzle düşünmeyin. yettiniz ha!

  • dün çin'in borç riskini şu girdide yazmıştım;(bkz: #82474525) bugün de çin'in bu borcu nasıl biriktirdiğini yazayım.

    1980'lerde çin ekonomisinde ihracatın önemi arttı, 2000'lere kadar ihracat odaklı bir ekonomi olan çin ekonomisi 2000'li yıllarda ise çok büyük bir ihracat ülkesine dönüştü.

    yıllara göre çin'in ihracatı;

    1995- 200 milyar dolar
    2000- 360 milyar dolar
    2005- 926 milyar dolar
    2010- 1.075 milyar dolar
    2015- 2.037 milyar dolar

    çin'in cari fazlası ise yıllara göre şöyle gerçekleşmiş;

    1995- 15 milyar dolar
    2000- 21 milyar dolar
    2005- 133 milyar dolar
    2010- 238 milyar dolar
    2015- 305 milyar dolar

    2007 yılında çin'in cari fazlasının milli hasılasına oranı %10'nun bile üstüne çıktı; bu rakamların bir diğer önemli yanı ise çin'in ticaret fazlasının çok büyük kısmı abd ile olan ticareti sayesindedir; örneğin üstte rakamını verdiğim 2015 yılında çin'in sadece abd'e cari fazlası 400 milyar dolara yakın, yani o yıl çin abd dışındaki dünyaya cari açık vermiştir, son yıllarda çin'in cari fazlasının %80-%120'si hep abd'e karşı olmuş.

    peki çin bu cari fazlayı nasıl elde etti? aşama aşama işlem ve etkileri şöyle;

    (çin'in ticaret fazlasını abd üzerinden anlatmak daha kolay o yüzden abd üzerinden örnekledim zaten çin cari fazlasının neredeyse tamamını abd üzerinden sağlıyor/sağladı.)

    aşama-1: çin, abd'e 10 ürün sattı(dolar aldı), 8 ürün aldı.(yuan sattı) bu sayede çin para kazandı(refah) abd ise ucuz maliyet ile ürüne ulaştı(refah, düşük enflasyon) yani iki tarafında fayda gördüğü bir ilişki ile ticaret başladı. piyasadaki en temel kural ''çok olan ürün değer kaybeder, az olan ürün değer kazanır'' bu ilişkide piyasada devamlı yuan azalıp dolar artmalıydı ve tabii ki yuan değer kazanmalıydı. yuan değer kazandıkça da çin, abd'e ucuz ürün satamayacaktı.

    aşama-2: çin merkez bankası(pboc) devreye girdi ve piyasada eksik olan yuan'ı enjekte etti, sonra eli alışmaya başladı ve piyasanın ihtiyaç duyduğundan da çok piyasaya yuan enjekte etmeye başladı.(yuan/dolar 1980'den beri çin'in cari fazlasına rağmen 4-5 kat değer kaybetti !) pboc, piyasaya yuan enjekte etmek için de piyasadan dolar topladı.

    -pboc'un elinde döviz birikti.
    -çin, halkı hak ettiği zenginliğe ulaşamadı ama abd halkı ucuz ürüne ulaşmaya devam etti.(refah)
    - çin, piyasasında yuan likiditesi arttı ve doğal olarak kredi imkanları kolaylaştı, ekonomik büyüme kuvvetlendi, borçluluk arttı.
    -abd'nin cari açığı(borç ) büyümeye başladı.

    pboc'un elinde döviz birikiyordu, abd'nin ise borcu artıyordu; doğal olarak pboc'un elindeki dövizler abd tahvillerine aktı/akıyor yani abd'i borçlandıran durum aynı zamanda abd'nin borçlarını da finanse etti/ediyor.(finanse etti tam doğru ifade değilse en büyük finansör tabiri doğru olur.)

    aşama-3: çin, abd'de (ve dünyada) bütün rakiplerini piyasa dışına itti, bu arada devamlı olarak yuan'ı devalüe etmek için piyasaya para basması sebebiyle yuan değerlenmedi ama çin'de dolaşımdaki para ise devamlı olarak aşırı derecede arttı,bu para da devamlı olarak krediye dönüştü. bugün 12 trilyonluk çin ekonomisinde toplam borç 30 trilyonu aştı. şu an çin ekonomisi son derece gevşek piyasada bile bu borcu çeviremiyor ve bulabildikleri tek çözüm borcu daha artıracak önlemler.

    çin kendi borca sürüklenir iken ticaret ortaklarını ki özellikle abd'i de devamlı olarak cari açık vermek zorunda bıraktı ki abd'nin de cari açığı ve borçluluğu dönülmez noktalara gelmek üzere o yüzden abd, çin ile sorunlu ticaret ilişkisini sonlandırmak istiyor.üst paragrafta bahsettiğim gibi çin abd'e inanılmaz şekilde bağımlı. link yani çin bu sorunlu ilişkide fedakarlık yapamaz.

    abd'de mevcut sorunlu ilişkiyi devam ettiremez ama abd'nin de çin ile sorunlu ilişkisini düzeltebilme ihtimali şimdilik yok. link

    yani özetle iki ülke de bir diğerinin uyuşturucusu gibi ne onunla yapabiliyor ne de onsuz ve sorunlu ilişki uzadıkça ilişkinin zararı da iki taraf için artıyor.

    (abd için gerekli olan her şey dünya için de geçerli)

  • amy winehouse'un ölümüne ağlarken "boşver aşkım, sen ölsen o üzülmezdi." demesi.

    o günden beri yaşama bakışım değişti, ufkum açıldı. nasıl da düşünememiştim salak kafam.

  • demokrasi istiyoruz yazan bir pankart yapıp ilinizin meydanına çıkın. pankart 100 tl tutar.

    en az 1 ay gözaltında tutulursunuz.
    yemek verirler heralde.

    10 kişi yapsanız da 2 kişi alıyolar gözaltına. yada 2 güne salıyolar diğerlerini.
    2 kişi yaparsanız ikiniz için garanti.

  • bu çorbanın püf noktası mercimeğin işlem önceliğinde gizlidir.

    genelde mercimek önce haşlanır sonra blender dan geçirir. (nerede eski süzgeçten geçirilen çorbalar)

    püf noktası ise mercimeği önce kavurmaktır. kavurduktan sonra su ilave edilir. suyun içerisine bir parça havuç, bir parça kereviz eklenir (olmazsa olmaz değil) ve sonra blenderdan geçirilir.

    daha sonra kavrulmuş olan un ile çorba bağlanır.

    lokantalardaki mercimek çorbası önce kavrulduğu için lezzetlidir. annenize söyleyin önce kavursun.

    gelen mesajlar üzerine detaylı anlatım:

    1 orta boy soğanı brunoise doğruyoruz ve zeytinyağında kavuruyoruz.

    yıkanmış kırmızı mercimeklerimizi ilave ediyoruz.

    kırmızı mercimeklerimizi kavururken içerisine 3-4 adet zar büyüklüğünde kereviz ve havuç ilave ediyoruz (sebze çorbası olur diyenleri dinlemeyin ama eklemezseniz de sorun yok)

    iyice kavurduktan sonra soğuk su ilave ediyoruz (varsa et suyu, yoksa sorun değil ama asla bulyon eklemiyoruz)

    tencerede mercimeklerimizi kaynattıktan sonra blenderdan geçiriyoruz.

    ayrı bir tencerede tereyağı ile unu kavuruyoruz. (buna roux yani meyane denir) bu karışıma önce bir çay su bardağı soğuk su ilave ederek meyanemizi açıyoruz (eğer soğuk su eklemek istemiyorsanız meyaneyi soğutmanız gerekiyor. altın kuralı unutmayın, meyane sıcaksa sıcak su eklenmez yksa topak topak olur)

    soğuk suyu ekledikten sonra blenderdan geçirdiğimiz mercimek püremizi ilave ediyoruz. tuzunu karabiberini ayarlayıp kaynatıp servis ediyoruz.

    eğer gluten sorununuz varsa daha az suda mercimeğinizi haşlayabilirsiniz.. zaten koyu bir çorba olacaktır. tereyağını sahanda eritip üzerine gezdirirsiniz.

    mercimek çorbasının "aslı" yoktur. kimi safranlı sever, kimi salçalı.
    kısık ateşte hazırladığınız et suyu ile yapılan mercimek çorbası rakipsizdir.
    buzdolabınızda beklettiğiniz o bulyon denen şeyleri kullanmayınız. çocuklarınıza bu kötülüğü yapmayınız.

    sabahın köründe tarif yazdırdınız bana.

  • budur. halk en azından aldığı ürünün üstünde nasıl duracağını görür. hayal değil, gerçek...

  • cem yılmaz'ı çokça seven, saygı duyan ve kendisinden öğrenilecek şeyler olduğuna inanan bir insanım. ancak her zaman kendisinin dillendirmeyi sevdiği bir söz vardır şu minvaldeki sorulara karşı:

    "neden güncel meselelere duyarlı anlamda eserler üretmiyorsun? neden mizahı zayıfın güçlüye karşı olan savaşında hep kullanıldığı gibi kullanmıyorsun? hem de bu silahı en iyi kullanabilecek en başarılı, en yenilikçi zeki sanatçılardan, silahtarlardan biriyken?"

    kendisinin cevabı ise şu kaçamak minvaldedir, bilenler bilir - ki ben buna hep saygı duymuşumdur:

    "bunu zaten yapan abilerimiz, arkadaşlarımız var. onlar bu işi iyi yapıyorlar. ben bunlara girmiyorum, ben yapabileceğim en iyi şeyi yapıyorum, sanatımı icra edip, insanları güldürüyorum. güldürürken düşündürmeyi başkaları yapıyor zaten."

    harika yapıyorsun, saygı duyuyorum, daha fazla para ve başarı kazan ve daha iyilerini yap; bunu tüm kalbimle umarım.

    buraya kadar her şey normal ama işte sayın cem yılmaz; sen bu insanların durumunu sallamaz, bu konuda kaçamak yaparsan, yarın gelip de yine bu insanlara karşı sosyal medyadan "korsan almayın, heeyy" diye bağırdığın zaman, 3-5 şak şakçı ya da fanboy haricinde hiç kimse seni ciddiye almaz, güler geçer; benim gibi bilerek ve isteyerek ya da bilmeden... zira bu milletin seninkinden önce açlık, fakirlik, sömürü, cehalet gibi onlarca sorunu var senin vaktiyle sallamadığın... ve şimdi onlardan senin onlar için yapmadığını, senin için yapmalarını, duyarlılık göstermelerini bekliyorsun. ancak biliyorsun ki sen insanlar için ne yaparsan, onlar da zamanı gelince senin için onu yaparlar. "eh ama ben onları o kadar, güldürdüm, hizmet ettim?" . eh onlar da güldüler işte, o kadar. neden şimdi düşünmelerini bekler oldun ki?

    hem hani sorunlarımıza girmiyorduk, düşünmüyorduk, gülüp eğleniyorduk seninle? ne oldu yani, senin paralara, emeğe dokunulunca mı sorun çıktı ilişkimizde? eh hani bizimkiler? hani asgari maaşa 14 saat çalışıp, ölen taşeron madencinin emeği? çok bir şey değil, çıkıp 2 kelime söyleyip duruş gösterebileceğin, bir şeyler değiştirebileceğin binlerce işçinin yetimin, çocuğun hakkı? bu böyle uzar gider, senin girmek istemediğin meseleler, biliyorum...

    heh işte, o yüzden susman daha iyi bu konularda, sen sanata devam et, gülelim eğlenelim yalnızca. böylece hayatım boyunca senin için yazmayı aklımdan dahi geçirmeyeceğim bu tarz bir ilyas salmansal bir entry yazmayayım bir daha, ta-mam?