hesabın var mı? giriş yap

  • pilotların ingilizce seviyelerini belirleyen bir ölçü. uçakta yaptıkları anonstan bu seviye çıkartılabilir.

    seviye 1: "ajjkaljdajklsjkljkldjldajlljkdla"

    seviye 2: "jasdjdasdashasadsjskasksjsjd"

    seviye 3: "jasdadshadjsadshdhsaashkhskdhk"

    seviye 4: "gudivning leydiencentıl.. jdsjsdjdsjds istanbul dshsdhhdshdshs ankara"

    seviye 5: "good evening ladies and gentlemen... this is your captain speaking.. jdsjksdkjsdkjd istanbul dshsdhsdhs ankara hdshdshsdjsdj 30,000 feet jjdjsdjsdjsdshshdhsd minus 40 degrees celcius dsjdsjsdjdjs flight"

  • dunyada akla deger veren yok madem,
    akli az olanin parasi cok madem,
    getir su sarabi, alsin aklimizi:
    belki boyle begenir bizi el alem!

  • 4 kişi adam dövmeyi marifet sanan arapların olayıdır. hayretler olsun ki türk vatandaşı bu olayda mal gibi dikilip izlememiş ve pilotu kurtarıp karşı saldırıya geçmiştir.

  • o zamanlar anlayamamıştım ama simdi düşünce yapını çok iyi biliyorum. küçücük beyinlerdi sana emanet edilen. insanları sınıflandırdın, bir kısmını aşağıladın. derse gelince de pek iyi olduğun söylenemez. hala 4 işlem yaparken zorlanıyorum sayende. karşıma çıkmasan iyi edersin.

  • her ikisinin de hazırlanması teknik olarak perkülasyon denen yöntemle olur. bu yöntemde su yer çekiminin etkisiyle öğütülmüş kahve yatağından geçer ve aşağıdaki bir fincan ya da hazneye akar.

    filtre ve americano farkını anlamak için filtre ve espresso farkına bakmak gerek. yöntem ne olursa olsun kahveyi çözmemiz (extraction) gerek. yani kahve içerisindeki bazı çözülebilir maddeleri alıp fincana geçirmeliyiz. espressoda çözünmenin ana iticisi basınçtır. evet, espresso makinelerinde su 9-15 arası değişebilen (bazen 6'ya bile inilir) basınçla öğütülmüş, bastırılmış ve düzleştirilmiş kahve yatağına hücum eder ve kahve (shot) saniyeler içerisinde hazır hale gelir. espressoda su-kahve temas süresi kısadır ve bu basınçla zaten telafi edilmiştir. aynı şekilde kahve su oranı filtre kahvelerde 1/16 civarlarındayken espressoda genelde 1/2'dir. yani az basınç az su kullanılmasını da telafi eder. bu basınçlara elle ulaşılmaz, makine gerekir. bir diğer fark: filtre kahve kalın, espresso ince öğütülür. filtre kahvede suyla temas çözünme aşamasında daha uzun olduğundan çok ince öğütürseniz akış tıkanır ve kahve fazla çözülür. espressoda ise kısa bir sürede max verimi almamız gerektiği ve kanallanmadan kaçındığımız için (genelde beceremeyiz) türk kahvesinden bi tık kalın öğütüm kullanılır. bunun ayarını çok hassas yapmak gerek tabii ama uzun mevzu.

    her neyse; bu basınçla hazırladığımız fincan (espresso) damakta yoğun bir şekilde hissedilir. bunu suyla seyreltip tükettiğinizde adına americano diyoruz artık. italya'daki abd askerleri evdeki gibi kahve içmek istiyorlardı ama italya'daki yegane kahve kültürü espressoya dayanıyordu. espressoyu seyreltmek ve daha uzun uzun içmek onlar için pratik bir çözüm oldu. americano sevenler kızacak ama kişisel görüşüm filtre kahveye erişimin olduğu yerlerde americano tercih etmenin gereksiz olduğu yönünde. kahvedeki zarif, floral aromalar (nitelikli) filtre kahvede daha belirgin olma potansiyelindeler. americano'da ise genellikle daha baskın bir gövde ve bitter tadlar ön planda oluyor. şunu da unutmamalı: söz konusu kahve olduğunda istisnalar her zaman var.

    ayrıca eğer americano suyun üstüne espresso çekilerek hazırlanıyorsa üstteki krema tabakasından iki içeceği görsel olarak da ayırtedebilirsiniz. tad farkı çok bariz diyenlere aldanmamak gerek. size öyle bir americano hazırlarım ki böyle bir filtre kahve içmedim de diyebilirsiniz. tabii ki kör tadımda.

    nitelikli kahve ilmine veya ev demleyiciliğine meraklı arkadaşlar bu kanaldan faydalanabilir.

  • bir insanın sokağa çıkma, spor yapma gibi özgürlüklerini kısıtlamayı öneren bir yazarın olduğunu gördüğümüz başlık.

    şakaysa da gerçekse de komik değil.

  • akıllara freud'un şu sözünü getiren durum;

    "bir insan bir yere bakıyorsa, orada ilgilendiği bir şey vardır. bir insan bir yere hiç bakmıyorsa, orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır."

  • daha önce yazılmış ama ben de şunu şuraya koymak istiyorum: https://www.youtube.com/watch?v=up0tis6jvse

    "aganigi naganigi" ikilemesini dilimize (dilimize derken günlük konuşma dilimize arkadaşlar, güzel türkçemize değil) sokmuştu bu reklam ilk çıktığında. ilginç şekilde; etrafımda kimsenin duymadığı, kullanmadığı, sözlükte de yazmayan ama kimsenin de ne anlama geldiğini anlamakta da hiçbir zorluk çekmediği bir ikilemeydi. o zamana kadar duyan bilen yoktu ama bu reklamda duyduktan sonra herkes neyi ifade ettiğini bir çırpıda anlamıştı. ve reklamdan sonra da bir süre de ağzımıza takılmıştı. muhtemelen kuru yemişin direkt mala gittiği(bkz: direk mala gider) bilgisini halk arasında yaygınlaştıran reklam budur. hatta daha da abartıyorum, bu reklamdan sonra artık bir daha fındığın reklamının yapılmasına ihtiyaç kalmamıştır çünkü fındık kolektif hafızanın derinliklerine direkt mala giden gıda olarak kazınmıştır. reklam sektörünün kendi çapında en büyük başarılarındandır.