hesabın var mı? giriş yap

  • ne çok gülmüşümdür
    keskin pençeleri olmadığı için
    kendini iyi zanneden zayıflara.
    nietzsche

    insan doğasını ortaya koyan en güzel sözlerden birisidir.

  • artık kılıçtan keskin bir çizgi olmuştur. kendisini üst tarafa atanlar şanslı. altta kalanlar batmaya devam edecek. orta sınıf artık yok. kendisini üste atanlar ve alta düşenler var. uçan balona binmiş gibi üste çıkanlar yavaş yavaş yükseliyor. alta düşenler bataklıkta batmaya başlıyor. örnek mi? mesela 10 sene önce iki aile dostumuz vardı. aşağı yukarı aynı standartlarda idiler. bunlardan ikisi de devlette çalışan mühendisti. orta sınıfın tam ortasında eşit haldeydiler.

    birinin yurtdışı görevleri oldu. yükselmeleri oldu. deli para kazandı. evi arabayı değiştirdi. hayat standardı uçtu gitti. oğlu ve kızına iki iyi şirkette iş buldu. onların işe girmesiyle eve giren para bir anda 7 bin lira arttı. oğlana krediyle de olsa gelecek vadeden bir bölgeden bir ev aldı evlenir diye. evlenmese de evin değeri her gün artıyor. en kötü 3 sene içinde aldığının baya üstüne satar. 10 yılda giyimden yediği yemeğe kadar her harcaması level atladı.

    diğeri memur gibi gitti geldi. maaş aynı kaldı. yurtdışı görevi olmadı. arada farklı illere gitti. pek fazla da yükselemedi. şanssızlık tek oğlu da doğru düzgün iş tutturamadı sağda solda asgari
    ücretten hallice maaşla çalışıyor. 10 yılda bir kez araba değiştirdi o da aynı arabanın yeni kasası. 10 yıl önce nasıllarsa yine öyleler. alım gücü düştü. yedikleri, gezdikleri azaldı belli bir şekilde görüyoruz.

    yukarıdakilerden ikisi de hala orta sınıf. ama biri balon takmış gibi üst sınıfa doğru çıkıyor diğeri bataklıkta alta doğru gidiyor. orta sınıf ortadan ikiye bölündü. batanlar ve çıkanlar. çıkanlar için pek çok sebep sayılabilir. miras kalmıştır, aldığı araziye inşaat girmiştir, piyangodan para çıkmıştır vs vs. ama düşenlerin en temel sebebi düşen alım gücüdür. açık ve net.

  • standartlar iyidir, buna karşı çıktığım yok ancak açık peynir satışına yasak getirmek nedir? bırakın kardeşim, iyi olan yenilsin! buna da halk karar versin.

    bu ülkede köylüler tarafından yapılan çok güzel peynirler var. her ne kadar biz 10-15 çeşit peyniri bilip tüketsek de artun ünsal'ın süt uyuyunca kitabına göre ülkemizde 200'den fazla çeşit peynir üretiliyor. kimi bölgelerde 50'ye yakın peynir çeşidi var. ancak köylünün durumu ortada -ne yazık ki- bu insanların sizin getirdiğiniz fabrika standartlarına uyması mümkün değil. bunu da çok iyi bildiklerini biliyorum.

    bu yöresel tatlar bizim ülkemizin zenginliği, önemli bir değeri. yeni getirilen düzenlemelerle bu ülkenin zenginliği, çeşitliliği öldürülüyor ve hatta ormanları gibi bilinçli olarak katlediliyor. renkler, tatlar, desenler tekelleştiriliyor; devlet özelleştiriliyor ve birilerine peşkeş çekiliyor. bunu nereden anlıyoruz? konuyla ilgili 19 yıl ülker'de çalışmış ve şimdilerde ambalaj sanayicileri derneği başkanlığını yapan kişinin açıklama yapmasından anlıyoruz.

    diren köy peyniri! direne direne yenileceksin!

    haber

  • aşık olmaktan daha güzeldir. en azından ayılana kadar... çünkü sarhoşken herkesi çok seversin. en azından ben severim...

    imza: yeni yılı ailesinin evinde içerek geçiren ve babası tarafından "sarhoş" diye alay edilen 29 yaşındaki ezik. o kadar ezik ki anası babası içki alıyor içsin de keyfi yerine gelsin diye. asjklxf. neyse, içeyim bari.

  • trafik ışıklarında bekleyen suriyeli dilenciler için kılını kıpırdatmayan zabıtadır. zira bilen bilir, türkiye'nin çoğu yerinde artık bu dilencilere komisyon karşılığı müsaade ediliyor. helal ekmek kazanmak yasak artık.

    ne çukur olmuş bu ülke arkadaş. düş düş dibi görmüyorsun.

  • danıştay 6. dairesi, gezi parkı’na topçu kışlası yapılmasını ve ağaçların kesilmesini içeren, bu nedenle türkiye çapında eylemlere neden olan taksim yayalaştırma projesi'ne ilişkin geçen yıl verdiği iptal kararını oyçokluğuyla kaldırdı.

    "istanbul 1. idare mahkemesi, “beyoğlu ilçesi, taksim meydanı yayalaştırma projesine ilişkin” imar planı değişikliklerini, 6 haziran 2013’te iptal etmişti. istanbul büyükşehir belediyesi’nin itirazını değerlendiren danıştay 6. dairesi, 29 nisan 2014’de iptal kararını onadı. ancak belediye, danıştay 6. dairesi’ne başvurarak karar düzeltme istedi. normalde bu yol, istisnai olarak kullanılıyordu ve yüksek yargı maddi hata yapılmadığı sürece karar düzeltme taleplerini reddediyordu."

    kararda, kesinleşmesi beklenen kararın ne olduğuna da yer verildi. buna göre, istanbul 6. idare mahkemesi, kültür varlıklarını koruma kurulu’nun topçu kışlası’na onay veren kararının iptaline ilişkin istemi reddetti.

    "kararda, taksim topçu kışlası’na örtülü destek verildi. plan notlarında 1. grup taşınmaz kültür varlığı olarak taksim kışlası’nın yer almasına değinilen kararın gerekçesinde, 2863 sayılı kültür ve taibat varlıklarını koruma kurulu kanunun 6. maddesinde “tarihi kışla”ların da korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları olduklarının “hiçbir yoruma mahal bırakmayacak şekilde açıkça belirtildiği” anlatıldı. karara başkan habibe ünal ve üye ünal demirci muhalefet etti."

    valla ne denir ki;

    denemekten hiç vazgeçmeyecekler... arada böyle halkı kaşımaya devam edecekler. zaten canımız sıkılıyordu gider güzel güzel şu sıcak günlerde ıslanırız...

    gaz ithalatınız tamamsa haber verin başlayalım...

    (bkz: kapılar açılsın çatışmalar başlasın)

    - ya geziyi yıkıp yerine diyorum şöyle bi kışla ne güzel olur demi?
    + tabi lan manyak mısın?

  • sabah 7'de çıkarsın, akşam 10'da yorgun argın eve gelirsin. çantanı odana bırakırsın. bakarsın bir köşede seni al al elmalar, turanj turanj mandalinalar beklemektedir. banyoya bir uğrar, elini yıkayıp odana dönersin. az evvelki elmalar, mandalinalar kabuğundan sıyrılmış bir şekilde seni beklemektedir.

    anne, odana kadar getirdiği meyveyi, kurumasın diye sen geldikten sonra soyandır.

  • sarıyer beşiktaş minibüsü, bundan 1-2 sene öncesi. ben en arkanın bir önünde yanımda bir teyze ile oturuyorum, en arka koltukta ise olayın kahramanı yaşlı bir amca var. (öğretmen emeklisi olduğunu sanıyorum)

    neyse, bir olay olmadan minibüs gidiyor, birisi parasını uzatıyor sonrasında:

    - 1. levent ne kadar?
    - 1400 abla

    o anda arka koltuktaki amca birden kabarıyor:

    - 1.levent ne kadar dediniz şoför bey?
    - 1400
    - e ben demin maslak için 1400 verdim?
    - ikisi de 1400 beyefendi
    - e olur mu canım öyle! onun yolu daha uzun!!!
    - öyle işte...

    1-2 dakika amca söylenir. sonra yine sesini yükseltir:

    - ne saçma şey! benim gideceğim yoldan çok daha uzun. o niye 1400 veriyor? niye benle aynı? daha fazla vermesi lazım?
    - amca tarifeler öyle
    - ne demek canım! öyle saçmalık mı olur? neden fiyatlar böyle?
    - fiyatları ben koymuyorum beyefendi.
    - sen koydun demiyorum. neden böyle diyorum. neden?

    1-2 dakika durur, tekrar başlar

    - böyle saçma şey mi olur... ikisi de aynı. ne acayip.
    - ...
    - o uzuuuuuuun gitsin, 1400... benimki daha yakın. az vermem lazımdı. fazla para aldınız.
    - ...

    1-2 dakika sonra tekrar başlar ama bu sefer ben dayanamam arkama dönüp cevap veririm:

    - benden fazla para aldınız bence. ikisi de aynı para olm....
    - amca, tarifeler böyleymiş. tutup şimdi otobüse binsen benim yolum daha kısa diye yarım bilet mi vereceksin? illa ki gittiğin yol kadar ödemek istiyosan taksiye bin, onda haksızlık yok bak
    - senlen konuşmuyorum delikanlı!!!!

    bir anda yanımdaki teyze gaza gelip arkasını döner ve:

    - onlan konuşmuyorsun ama hepimizin kafasını belliyorsun! bir sus be adam! bir sus!
    (akabinde bana doğru dönüp sessizce "bunamış..." der)

    amca susar...

  • öncelikle yıldız tilbe'mizin sesinden kına türküsünü bırakalım şuraya yüksek yüksek tepelere

    sanıyorum hepimiz bir şekilde katılmış, denk gelmiş, görmüşüzdür kına gecesi.

    erkekli kadınlı olanlarında genelde erkekler oynayan kadınları izlerler, bitmek bilmeyen bir org sesi inler ortalıkta ve kuruyemiş dağıtan kişiye " bi' tane daha alabilir miyim? " diye sorulur.
    yani bizim varoş mahallemizde durum böyle idi hemen hemen.

    " peki nereden çıkmıştır bu kına gecesi denilen gelenek? " diye sormadığınızı anlar gibiyim. olsun yine de anlatayım.

    milattan önceki devirlere dayanır kına yakma âdedi. bu dönemlerde ölmeye yüz tutmuş yaşlı kadınlar saçlarına kına yakıp, tanrı'ya kurban olmaya hazır olduklarını belirtiyorlardı. yani kına yakmak islâmîyet'ten binlerce yıl önce dahi kurban olmak ile ilişkili bir kavram idi.
    çatalhöyük'te yapılan arkeolojik mezar kazılarında da bazı cesetlerde kına izine rastlanmıştır.

    " peki evlilik ile ne alakası var birader? " dediğinizi duyar gibiyim. feminist arkadaşlar kızacaklar belki ama bu da hâtun kişinin er kişiye " sana kurban olurum " deme şeklidir.
    aslında islâmiyet öncesi türk geleneklerinde erkeğe de kına yakılmakta, eşitlik sağlanmaktadır. sanırım hâlâ anadolu'da erkeğe de kına yakılan kına geceleri yapılıyor.
    dede korkut hikâyeleri'nde de kına yakma geleneğine bolca değinilmiştir.

    osmanlı devleti döneminde, pazartesi günü gelin çeyizi damat evine gönderilir, salı günü gelin hamamı yapılır, çarşamba gecesi de kına gecesi düzenlenirdi.

    gelinin kırmızı kıyafet giymesi geleneği islamiyet öncesinde de mevcuttur türkler'de. osmanlı döneminde de böyle devam etmiştir. sanıyorum günümüzde de genelde böyle.

    islamiyet öncesi devirde kına gecesinde gelinin ağlaması hoş görülmezken daha sonraları gelin ağlamazsa " ayy yosmaya bak ne kadar da gidesi varmış kocaya " tarzı dedikodular olmasın deyu gelinin ağlaması, ağlatılması öncelikli amaç olarak belirlenmiştir.

    kına tepsisinin üzerinde dikili yahut gelinin etrafında dolanan kızların ellerinde bulunan mumlar ise bir gelenek değil, bir ihtiyaç sonucu doğmuş bir eylemdir. çünkü eskiden elektrik diye bir şey yoktu anlıyor musun?
    bu da nostalji oluyor günümüzde. hatta ortam karartılıyor kına türküsü başladığında.

    kına gecesi geleneği güney amerika, avrupa ve iskandinav ülkeleri hariç ( belki buralarda da nadiren vardır ) dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan bir gelenektir.

    allah tamamına erdirsin nişanlı arkadaşlar*

    bana çerez gönderin.

  • kötü bir dönem geçirmiş ve sevilen kişiden ayrılmış bir şekilde ailemi ziyaret etmek üzre uçağa bindim. duygular tavan. tek yapmak istediğim kulaklığımı takıp müzik dinleyerek uyumak. fakat koltuğuma oturur oturmaz başladım ağlamaya. zaten ağlak bir insanım ama insanların içinde genelde ağlamam. tutamadım kendimi, iki gözüm iki çeşme ağlıyorum. yalnız hıçkırık yok, damla damla gözyaşlarım süzülüyor. ama nasıl, dur durak bilmiyor. ben bir tane siliyorum, ardından iki tane daha geliyor. önce yolcular soruyor ne var diye, bir şey yok diyorum. sorular arttıkça hostesler olaya dahil oluyor. ne var diyorlar, bir şey yok diyorum ama damlalar aksini söylüyor. uçağın bir bölümü durmuş beni izliyor artık ve yolcular aralarında konuşmaya başliyor, neden ağladığıma dair teori üretiyorlar. bu arada yer görevlileri de olaya dahil oluyor. iyiyim diyorum, kimse inanmıyor. uçak bir türlü kalkmiyor, herkes ağlamama yoğunlaşmış şekilde bana bakıyor. yanımdaki norveçli kadın yolcu, uçuş boyunca elimi tutabilirsin diyor. iyiyim, teşekkür ederim diyorum. o da inanmıyor. sonradan hollandalı olduğunu öğrendiğim bir adam yanıma gelip bir paket cips uzattıyor. "iyi gelir ye," diyor. durumun saçmalığına gülümseyip cipsi kabul edip uçuşa hazır olduğumuzun sinyalini verince herkes alkışlıyor ve gözler üzerimden çekiliyor.

    sorunlarımı cipsle aşmama yardımcı olan hollandalı amcaya "büyüksün" diyorum.

  • adı milli, dağıttığı para ise euro.

    bunlar birkaç sene önce artık sözleşmeleri vs. euro olarak değil, tl olarak yapacağız şovu yapıyordu.

    her şey şov. gelinen noktaya bak

    yerli ve milli teknik direktöre euro ile sözleşme
    yerli ve milli futbolculara euro ile prim

    yerli ve milli para birimi euro. neden tl değil de euro be kardeşim. her yerde yerli ve millilik şovu yapıyordunuz. bari yaptığınız şovun arkasında durun

    edit: geç de olsa tff'den yalanlama gelmiş inşallah daha önceki prim mevzusu gibi olmaz