hesabın var mı? giriş yap

  • bu işten ciddi manada sıkıldım artık.
    -arabayı yıkatıyorum, herifçioğlu ödemeyi yaparken gelip yanımda dikiliyor.
    -cafeye gidip iki kahve içiyorum, ödeme yaparken garson gözlerimin içine bakıyor.
    -eve yemek söylüyorum, kurye ödemeyi aldıktan sonra gitmeyip bekliyor.
    -hamama gidiyorum, tellak ödeme esnasında yapışıyor.
    -arabayı otoparka veriyorum, adam anahtarı getirdikten sonra elini uzatıyor.
    -otele gidiyorum, kat görevlisi hem odayı gösterecem ayağına pis ayakkabılarıyla tüm odada tur atıyor hem de gitmeyip bahşiş bekliyor.
    -berbere gidiyorum, çırak montu çırpıyormuş gibi yapıp hemen bahşiş bekliyor.
    -taksiye biniyorum, diyelim ki 87 tl tuttu, 100 uzattım, taksici o 13 tl pra üstünü 8 dakikada anca veriyor, üstü kalsın dememi istercesine.

    bahşiş, zorla alınan bir şey değildir. hizmetten memnun kalırsa kişi ancak o zaman gönlünden kopqrsa verir. biz ise hem sik gibi hizmet alıp hem de üstüne tehditvari şekilde bahşiş beklentisine giren adamlarla muhattap oluyoruz.

    bundan sonra size tek kuruş bahşiş vermeyeceğim. işinizi beğenmiyorsanız gidin başka iş yapın.

  • bazen yardığı kadar dumur eden de diyaloglardır.

    kahramanlarımız kreş öğrencileri olan erkan*, sinem* ve gökhan dır. erkan sinem i sevmekte yalnız sinem hanım hem erkan a hem de gökhan a pas atmaktadır. bir gün erkan ın kafası atar ve sinem i bir köşeye çekip konuşmaya başlar:

    e: sinem! ben seni seviyorum. o yüzden bi karar ver artık beni mi seviyorsun yoksa gökhan ı mı?
    s: ben seni seviyorum ama gökhan da beni çok güldürüyor. sen de beni gökhan kadar güldürsen seni daha çok severim.
    e: sineeem! ben sana aşığım diyorum, soytarıyım demiyorum!?..

    (bkz: mavi ekran)

  • abd'de bir kelebeğin kanat çırpması,türkiye'de birilerinin ödünün kopmasına neden olabilir. buna da kelebekten korkma etkisi denir.

  • geçen hafta, 1556-1560 yılları arasında nemçe ilinin türkiye sefirliğini yapmış ogier ghiselin de busbeq'in turkish letters eserini okudum. kitapta o yıllarda osmanlı toplumunun günlük yaşamına ait müthiş bilgilere rastladım. özellikle türk kadınının günlük yaşamı hakkında çok ilginç gözlemleri vardı. sefire göre, türk erkekleri için türk kadınının sosyal yaşama katılması söz konusu bile değildi. bırak erkek arkadaşları veya esnafı, evlendikten sonra kardeşleri ve babası bile kadını neredeyse görememekteydi. zaten dışarı çıkarken sadece gözler ve burunun bir kısmını açıkta bırakan yekpare bir kıyafet giyiyorlardı (aka. çarşaf). bununla birlikte, osmanlı hanımları sokağa karşı ne kadar kapalıysa evlerinde (o döneme göre) anlaşılmaz derecede açık kıyafetler giymekteydi. bunun enteresanlığından bahseden gözlemlerle kitap devam ediyor.

    türk mektupları'ndan sonra, hem türk kadını hem de sosyal yaşama ait diğer gözlemleri tekrar incelemek üzere neredeyse 13-15 sene önce okuduğum helmuth karl nernhard graf von moltke'nin "moltke'nin türkiye mektupları" adı altında kitaplaştırılan mektuplaşmalarını tekrar okudum (von molkte hazretleri 1835-1838 yılları arasında ülkemizde yaşamış askeri bir danışmandır). artık o yıllardaki cahilliğimden mi yoksa kayıtsızlığımdan mı bilmiyorum, osmanlı toplumunun günlük hayatına dair daha önce dikkate almadığım çarpıcı tesptilere şahit oldum. hatta, busbeq'in türk kadını hakkında gözlemlerini neredeyse "kopya çekmiş" diyebileceğim kadar aynı satırlarla okuyunca şaşırmadım değil. bu derece olmasa da başka bir sefirin hatıralarında da benzer gözlemleri okuduğuma eminim (han melik sasani olabilir ama emin değilim).

    aralarında 300 yıl olmasına rağmen toplum yapımızın bu derece muhafaza edilmesi zaten başlı başına incelenmesi gereken sosyolojik bir olgu iken, her iki kişinin birebir aynı gözlemlerde bulunması, insan gibi sosyolojik değişimlere çok hızlı ayak uyduran bir canlı için ayrıca önem taşımaktadır. gerçi yazarların görevleri gereği toplumun alt sınıfları ile değil, paşa, vezir, kazasker gibi üst düzey bürokratlarla muhatap oldukları bir realite olarak karşımızda dursa da kadının topluma karşı davranışları ile özel hayatı arasında bu kadar uçurum olması pek normal değil. demek ki, osmanlı devlet düzeninde ne kadar baskıcı bir dini kurallar silsilesi hakim olsa da "türk" töresinin getirdiği kadına ait özgürlük alanı, çok kısıtlı bir alanda olsa bile devam ettirilebilmiş. çünkü her iki gözlemciye göre erkekler evin dışında ne kadar astığı astık kestiği kestik olsalar da evin içinin tek hakimi yine kadınlar olmaktaymış. zaten cariyelerle geçirilen zaman dışında, dini bir engel olmamasına rağmen tek eşlilik osmanlı elitinde oldukça yaygın bir ilişki şekliymiş. burada kadınların, en azından eğitimli ve elit ailelere mensup olanların "birey ve karakter" olarak bir şekilde hayatın içinde yer tutmaya çalıştığını anlamaktayız.

    tarih, gerçekten çok zevkli ve olağanüstü bir laboratuvar.

  • nasıl geçtiğini bilmediğim; ama nasıl azdığını, nüksettiğini ve neleri asla yapmamanız gerektiğini çok iyi bildiğim maraz...

    asla ama asla yapılmaması gereken hareketler :

    1-) tornavida sıkmayın, çağırın usta yapsın ya da tarif edin başkası sıksın. avuçta birşey tutulup sağa veya sola güç kullanarak yapılan seri hareketten bahsediyorum, asla yapmayın.

    2-) ıslak bezi sıkmayın, başkası sıksın. 1 numaralı hareketin hemen hemen aynısı zaten.

    3-) ağır eşya kaldırmayın. mesela 19 lt.lik damacana aslında ağır değildir, ama bu hastalıktan muzdaripseniz sizin için çok çok ağırdır asla kaldırmayın kaldırmaya yeltenmeyin bile.

    4-) nispeten ağır bir eşyayı, uzun bir süre sağa sola (bu sağ sol özellikle de sizin hareketinizi ani şekilde durduruyorsa) savurmayın. mesela elinize tara alıp, yarım gün boyunca ağaç budamaya çalışmayın. zaten hastalık bu gibi, kolun rutin çalışma düzeni dışında ani yüklenmeler sonucu ortaya çıkıyor.

    5-) yüzerken dikkatli olun. denize varmanın coşkusuyla hayvan gibi kulaç atmayın, garip su şakaları yapmayın. hele hele suyu avuç içi ile karşı cinsin yüzüne doğru kürekleme hareketinden kaçının, bu hareketi yapmam lazım derseniz suyu ağzınızla gönderin karşı tarafa, daha anlamlı olur hem.

    6-) fareyi* sağlam olan elinizle kullanmaya alışın. rahatsız kolun uzun süreli (çok güç gerektirmese de) aynı pozisyonda aynı hereketi yapması en büyük sorun zaten.

    sözün özü, kolunuzu haylayın* ve adam olun.

  • park yasak harita alanının kadıköy belediyesi değil ibb ve ukome tarafından belirlendiğini bilmesine rağmen tribünlere oynayan bir adet şark kurnazının verdiği cevaptır. belediye kar amacı güden bir firmaya park alanı tahsis etmek zorunda mı?