hesabın var mı? giriş yap

  • kötünün iyisini seçme mantığıdır.

    insan sosyal bir canlıdır. sevme, paylaşma, anlama ve anlaşılma ihtiyacı duyar. kimi az kimi çok gereksinim duyar buna. ama herkes duyar. kendi kendine yaşayabilen insan ya hayvan ya da tanrıdır neticede. bu yüzden pek azı anlayabileceği ve anlatabileceği insanlarla karşılaştığında derin dostluklar kurmaktan geri durur. bu türden romantik ilişki bulan ise öpüp başına koyar.

    ancak romantik bağlamda bu tür bir ilişki pek mümkün değildir. çünkü romantik ilişki denilen şey özünde duygularla maskelenmiş çıkar alışverişidir. taraflar birbirlerinden sadakat, istikrar, hoşgörü, özveri gibi güçlü irade ve kararlılık gerektiren erdemler beklerler. ancak herkeste bunları sunabilecek irade yoktur.

    kimi ilişkide iki tarafın iradesi dengelidir ve dengi dengine gelen iki kişi bu birlikteliği sürdürmekte başarılı olur. ancak genellikle bir tarafın iradesi öteki tarafa baskındır. bu türden ilişkide bir taraf orantısızca veren taraf, diğer taraf orantısızca alan tarafa dönüşür. bu durumda orantısızca veren tarafın ilişkiden mutsuzluk duyup ilişkiyi bitirmesi beklenir ancak ilginç bir şekilde genellikle ilişkiyi diğer taraf sonlandırır. çünkü kararlı olmayan taraf iradesi güçlü olan taraf değildir.

    bu durum bir yaşanır, iki yaşanır, kabak tadı vermeye başlar. çünkü her seferinde aynı şeyi deneyip farklı sonuçlar bekleme yetisi aptallara mahsustur. defalarca aynı sonuçla karşılaşan kişi sonunu bildiği bir döngüye tekrar ve tekrar girebilmek için zamanını ve enerjisini harcamak istemez. artık yalnızlık tekrar ve tekrar aynı döngüye girip çırpınmaktan yeğdir. bu seçim yalnızlık ve mutluluk arasında değil, yalnızlık ve hayal kırıklığı arasında yapılmış bir tercihtir. haliyle yalnızlık ve hayal kırıklığının tartıldığı bir terazide yalnızlık ağır gelen taraftır.

    nietzsche bu tür yalnızlığın tarifini böyle buyurdu zerdüşt kitabında "insanların varlığından veya yokluğundan değil yalnızlığım, aksine bana gerçek dostluk sunmadan yalnızlığımı çalanadır nefretim" şeklinde vermiştir. belki niyeti bu tür yalnızlığın tarifini yapmak değildi o cümleleri yazarken ama niyeti öyle olsaydı bile bundan daha iyisini yapabileceğini sanmıyorum. o yüzden nietzsche yalnızlığı diyorum bu tür yalnızlığa.

    büyük adammış vesselam.

  • ofiste sesli okudum ve hepberaber sesli güldük.

    bir tane akıllı adam da çıkıp diyemiyor mu "aga biz bunları yazdık da çok salak oldu be" diye.

  • birinci dünya savaşı sırasında, siper mücadelesinin en korkunç taraflarından biri; zehirli hardal gazı denen sarı bulut gazıydı. gaza maruz kalanların nefes almasını engelliyor ve gözlerini yakıyordu, gaza maruz kalan ciltlerde ise büyük kabarcıklar oluşuyordu.
    bilim insanları çaresizce bu korkunç savaş silahı için ilaç geliştirmeye çalıştılar. bu süreçte gazın hasta askerlerin kemik iliklerine geri dönülemez bir biçimde zarar verip, kan hücresi üretme yetisini durduğunu keşfettiler. fena etkilere rağmen bu bilim insanlarına bir fikir verdi.
    kanser hücreleri ve kemik iliğinin ortak bir noktası var ; ikisi de hızla çoğalıyor. 1930 larda hardal gazından elde edilen bileşimleri kanser hastalarının damarlarına enjekte ettiler. zarardan çok yarar sağlaması için çeşitli deneyler yaptılar. bu oldukça zaman alsa da ikinci dünya savaşında ilk kemoterapi ilaçlarını keşfettiler.

  • benim gibi taş kalpli bir adamın bile kalbini yorabilen şeylerdir bazen.

    yıkamacı evlenip taşınacağı için, yeni bir yıkamacı aradığımı söylemiştim sağa sola. sabahları 10-12 tane araba yıkayıp veya temizse silip, ondan sonra çaydı, servisti bu işleri yapıcak.
    dün saat 11 gibi işyerine gittiğimde, girişte bir adamın oturuyor olduğunu gördüm, önemsemedim. daha sonra işten çıkıcak olan çocuk, ''abi bir adam geldi, saat 8'den beri bekliyor'' dedi. ''al içeri'' dedim, geldi. buyur ettim, iş için geldiğini söyledi. elinde de bir kağıt, rulo yapmış tutuyor.

    eski bir takım elbise, eski ama tertemiz boyanmış ayakkabılar, kravatını takmış, saçlarını taramış, ellerini kavuşturmuş. kolonya kokuyor. oturuyor.

    ''o elindeki ne?'' dedim, ''cv'' dedi. aldım.
    42 yaşında, yozgatlı, üç çocuğu olduğunu yazmış, daha önce yaptığı işleri sıralamış. belli bir tarih atmış, yanına sadece 'ticaret' yazmış. ''ne ticareti yaptın?'' diye sordum, yeşilköy'de simit satmış bir ara, ama daha sonra belediye simitçi koyunca, bunu kovalamışlar orada, bırakmış. 'bilmemne inşaat - taşıma' yazmış.
    ''bu nedir, şöförlük mü yaptın?'' diye sordum,
    ''yok, inşaatlarda demirdi, kalastı, çimentoydu, bunları taşıyorduk'' dedi.

    ''anlar mısın araba yıkamaktan, çay servisi yapmaktan?'' diye sordum, ''bilmem ama öğrenirim'' dedi.
    ''şimdi sen çık, üzerini değiş, hadi yıka bakalım bir araba, ben buradan görüyorum'' dedim.
    koşa koşa gitti. bu arada müşteri geliyor, telefonla konuşuyorum, ama bir gözüm de onda. uğraşıyor, didiniyor, orayı siliyor, uzaklaşıp bakıyor, tekrar aynı yeri siliyor derken bir yarım saat geçti.
    dışarı çıktığımda ''bitti mi?'' diye sordum, ''evet, nasıl olmuş?'' dedi. gerçekten de bir araba ancak bu kadar kötü yıkanabilirdi, ses etmedim. çünkü 15 dakika içinde 10 araba yıkayabilen, çaydı, servisti, sağa sola koşuşturabilen ateş gibi çocuklar var. giyindi, geldi.
    yalan söylemeyi beceremediğim için ''olmadı'' dedim, yüzü düştü ama belli etmedi.
    ''canın sağolsun abi'' dedi, ama öyle bir dedi ki, benim yüzüm düştü bu sefer.
    ''hayırlı işler olsun abi'' dedi, ''saol'' dedim.
    o gittikten on beş dakika sonra kadar ben de öğle yemeği için çıktım. ışıklarda durduğumda, parkta, elinde bitmeye yakın bir sigara, oturmuş, hüngür hüngür ağlıyordu az önceki naif adam. diğer elindeki bez mendiliyle, gözyaşlarını siliyor. ne yanına, ne de yemeğe gidebildim, dükkana döndüm.
    masada duran cv'de yazan numarayı aradığımda, buruk bir sesle telefonu açtı, kendimi tanıtınca, heyecanlı ve düzgün bir sesle ''buyur abi'' dedi. ''çok uzağa gitmediysen bir uğra bakalım'' dedim.

    şimdi, işi araba yıkamak olan ama araba yıkamayı beceremeyen birisi çalışıyor burada.
    çayı güzel demliyor ama. napıcaz bilmiyorum. en azından güzel bir yıkamacı bulana ve ona da başka bir iş bulana kadar çalışsın bakalım.

    ve vicdan, bundan sen sorulmusun kardeş, hiç kusura bakma!

  • buna sokağa çıkma yasağı demeyelim de "gün içinde yaya olarak istediğinizi yapabilirsiniz yasağı" diyelim siz de kurtulun biz de kurtulalım..

  • hem kırmızı ışık, hem yaya geçidi, hem aşırı hız ihlali var. idam edilmeli ve geçilmeli.

  • başlama düdüğü
    sıkıcı ve ortada geçen 0-0'a giden bir maç
    penaltı
    selçuk şahin
    bitiş düdüğü ve kapanış

    not: at fav'a, maç günü oku, fenerbahçenin deplasman maçlarında zaman kaybetme.