hesabın var mı? giriş yap

  • yeni tayin olduğu alayı denetleyen albay, nizamiyedeki bankın başında nöbet tutan iki eri görüp “neden orada nöbet tuttuklarını” sormuş.
    “bilmiyoruz komutanım, eski komutanımızın emri ile sürekli bu banka nöbet yazılır” diye cevap vermiş askerler.
    merakını yenemeyen albay bir önceki alay komutanını telefonla aramış ve sormuş, “valla bilemiyorum” demiş eski komutan, “epey önceden konulmuş bu nöbet geleneğini biz de devam ettirdik.”
    ısrarla üç komutan geriye giderek bu nöbeti ilk koyan 80 yaşındaki emekli general’e ulaşılmış.
    “affedersiniz efendim, ben sizin 30 yıl önce başında olduğunuz alayın yeni komutanıyım” diye kendini tanıtmış albay, “nizamiyedeki bir bahçe bankının başında iki tane nöbetçi buldum. bu nöbeti ilk siz koydurmuşsunuz. bu bankın özelliği hakkında bilgi lütfeder misiniz?”
    emekli general “nasıl olur?” demiş, “boyası hâlâ kurumamış mı?”

  • ben 10 yaşındayken annem 30 yaşındaydı. o zamanlar ben annemi çooooook büyük çoook yaşlı ve her şeyi biliyor sanıyordum. hiç hata yapmamalı, her şeye gücü kudreti yetmeli çünkü o taaaaaam otuuz yaşındaydı. hatta çok yaşlanıyor sanırım ölecek diye de endişelenirdim. şimdi ben 30 yaşındayım ve bi bok bilmiyorum daha çok küçüğüm çok gencim...

    lise sıralarınızdan sivilcelerinizi patlatarak saldırmayın bu başlığa çok da büyük bir yaş değil, yazdıklarınız kabus gibi. ben de 20'li yaşlarda sözlükte yazardım ve 30'luk tipleri görünce, "30 yaşına gelmiş işi gücü yok hala burda geyik peşinde, ben 30 yaşında çok meşgul olacağım" derdim bak hala size laf yetiştiriyorum.

    grinin bile 50 tonu var gençler saçmalamayın daha çok genciz.

  • bilirsiniz, kaliteli ses duymak takıntısı olan müzikseverler için kulaklık seçimi hassas bir konudur.

    bu gruba dahil, yaklaşık 10 sene gibi bir sürede 500 den fazla albumden olusan orjinal cd ve plak arşivinin sahibi olmuş ve zamanında da profesyonel olarak müzikle uğraşmış bir müzik tutkunu olarak kendi tarzıma hitap edecek ürünleri bulmak için yanlızca son 3-4 yılda kaç kulaklık denedim, inanin sayısını hatırlamıyorum. kendi deneyimimden yola çıkarak sadece high end olarak tanımlanan kalburüstü ürünlerin değil, nispeten uygun fiyatlı çok iyi kulaklıkların da olduğunu söyleyebilirim.

    bu paylaşımımda kulaklık alırken test amaçlı kullandığım ve sizin seçiminize de yardımcı olacağını düşündüğüm konuları aşağıda 6 maddede ele aldım ve 6 şarkılık bir playlist haline getirdim.

    linklerdeki versionlar youtube da sıkıştırılmış ve kalite kaybina uğramış olsalar da bir oranda işe yarayabilirler; bunun yanında eğer imkanınız varsa parçaları cd den ya da flac formatından dinlemenizi öneririm.
    ———————————————————-
    1) seste frekanslar arası balans, kulaklık üreticilerinin genelde zorlandığı ve ürünün fiyat aralığını belirleyen önemli faktörlerden birisidir. bir sesin tüm frekans aralıklarının, bir diğerine baskın gelmemesi için yakın değerlerlerde tutulması gerekir.

    balansı test etmeniz için size önerim | radka toneff | moon's a harsh mistress
    ———————————————————-
    2) midler tiz ve bas arası 250-4000 hertz frekans aralığındaki seslerdir ve genel olarak müzikte vokal ve fon burada gizlidir. kulaklıklarınızın yeteri kadar iyi bir mid range i yoksa, vokaller tad vermeyecek bir monotonlukta işitilir.

    mid aralığı test etmeniz için önerim | enya | orinoco flow
    ———————————————————-
    3. (bkz: bass) | namı değer bas sesleri 20 hertz ve 250 hertz aralığında düşük frekanslı ses aralığında tanımlanır. baslar bestelerde armoninin en düşük frekanslı oldugu bölümleridir.

    bas sesleri test etmeniz icin onerim | bicep | aura
    ———————————————————-
    4) (bkz: tiz sesler) 4000 hertz den başlayıp 20,000 hertz e kadar giden yüksek frekanslı sesler olarak tanımlanır. tiz sesleri doğru kullanamayan kulaklıklarda, özelikle yüksek seste müzik dinlerken, yoğun tiz sesinden dolayı kulaklarınız incinebilir ve kulaklıkları çıkarıp atmak isteyebilirsiniz, o denli rahatsız edicidir.

    tiz sesleri test etmeniz için önerim: osamu kitajima | wild monk
    ———————————————————-
    5) (bkz: ses detayı) | kulaklıkların şarkının kayıt kalitesine göre ses detaylarını kulağınıza iletme kapasitesi çok önemlidir. bu noktada ses detayı testinin mp3 gibi sıkıştırılmış müzik formatlarında yapılması bir anlam ifade etmez ve cd gibi kaliteli ses elde edebileceğiniz bir medya ile yapılmalıdır. burada anlatmaya çalıştığımı, aynı şarkıyı ard arda önce mp3 ardından orjinal cd ya da hi-res müzik dosyasından dinleyerek anlayabilirsiniz.

    size ses detayı konusundaki test onerim havergal brian | symphony no 1 d minor 'gothic'
    ———————————————————-
    6) seste (bkz: dynamic range) yani ses dinamik aralığı kulaklarınızın işitebileceği en yumuşak sese göre üretilen en yüksek bozulmamış sesin oranıdır. 1db, bir insan kulağının algılayabileceği en küçük hacimdir. standart bir cd , 100db'lik dinamik aralığını üretebilirken, plak kaydı yaklaşık 70db hızındadır.

    dinamik aralık testi için önerim: arvo pärt | tabula rasa
    ———————————————————-
    paylaşımımım işinize yarayacağını umarım ve bol muzikli günler dilerim,
    halis

    edit, aralik 2022 | ilginiz için teşekkür ederim. benim güncel olarak iphone umdan dan müzik dinlemek için kulandığım bluetooth kulaklığım (bkz: sony wf-1000xm4) #140069399 no lu entry imden ürünle alakalı kısa yorumumu okuyabilirsiniz. high res müzik dinlemek için astell&kern sr25 mk2 dap ile sony xba-n3 kablolu kulak içi kulaklıkları kombine ediyorum. evimdeki müzik sistemimde kullandığım kulaklım ise bir klasik olan sony mdr7506. bu ekipmanların devasa paralar ödemenize gerek kalmadan kaliteli müzik dinlemenizi sağlayabileceklerini rahatlıkla söyleyebilirim.

    edit, nisan 2023 | apple music playlist

  • az önce hastanenin birinde akp seçmeni olduğunu belli eden bir amcayla aramızda geçen diyaloğa sebep olan dolar kuru. diyalog da şu şekilde

    dayı:d
    ben:b
    arkadaşım:a

    b:dolar 8 tl olmuş sabah sabah. euro da 9.50 ye dayanmış gördün mü ? ( arkadaşıma söylüyorum)

    a: ciddi misin ? (vs derken dayı araya girer)

    d: yav gençler bunları yayıp hökümeti indirmeye çalışıyolar bakmayın öyle şeyler bizi etkilemez biz güçlü bi devletiz dıj güçler oyun oynuyolar üstümüze

    b: haklısın amca neyse ki reis sağolsun bu oyuna gelmiyoruz. dimdik duruşumuzu gösteriyoruz ibreti aleme.

    d: aslanım benim. reis olmasa halimiz ne olurdu bizim, bu ülke ne hallere gelirdi...

    b: haklısın amca. hem doların artışı bi açıdan iyi bir şey çok şükür reis sağolsun. dolarla maaş alan bizim gibi insanlar ne kadar şükretse az. sen emekli misin amca maaşından memnun musun ?

    d: ıııeee evet emekliyim alıyoruz çok şükür bir şeyler.

    b: alıyorsundur tabi amca devletimiz günü gününe yatırıyo çok şükür maaşlarınızı. bir kaç tane de evin vardır ben daha 2. evi yeni aldım yaşım genç malum.

    d: yani uğraşıyoruz daha evladım alamadık henüz

    b: şükret haline amca şükret. ya başımızda reis olmasaydı ? hadi iyi günler kendine iyi bak

    dayı arkamızdan kara kara bakarken usulca uzaklaşırız ordan. bu millete bir şey anlatıcaksan kıskançlık en iyi yöntem. bu dayı 3 gün kendini yer şimdi.

  • çiftçi tavuklari için hiç yorulmayan bir horoz almak için pazara gider.
    pazarci : istediginiz herseyi bu horoz yapar, diye azgin mi azgin bir horoz satar bizim çiftçiye. adam çiftlige döner ve horozu kümese koyar koymaz tüyler uçusur, gidaklama sesleri, feryat figan, çiftçi çok memnundur. ama horoz cok azgindir, sadece kumesi degil, çiflikteki hayvanlar, atlar, koyunlar, inekler vs. vs. adam memnundur ama bir yandan da endiselenir, horoz iki günde ölecek diye. horozu tutmaya çalisir ama nafile. neyse der eve girer.
    ertesi gün bir bakar ki, horoz ayaklar havada, dili disarda kümesin önünde pestil vaziyette yatiyor ve hatta tepesinde bir akbaba uçusuyor.
    çiftçi kendi kendine : ehh iste sana dedim geberecen diye, seklinde söylenir.
    horoz, bir gözünü hafif açarak çiftçiye kisik sesle homurdanir;
    -hissst! akbabayi kaçirican sus!

  • rivayet'e göre zamanında bir fransız kadına aşık olan galip bey, ülkesine dönmek zorunda kalan güzel saçlı genç kadından bir tutam saçını ona bırakmasını söylemiş. kadın da kesip vermiş. daha sonra her gelen kadın bir tutam saç bırakmaya başlamış. böylece saç müzesi denilen kimine göre ilginç, kimine göre irrite edici bu mekan ortaya çıkmış.

    gidenler için önceden uyarı: sakın binlerce saçın içerisinde fransız kadının saçını aramayın, o saç şu anda başkasıyla evli, çocuklu ve torunlu olan galip bey'in evinde duruyormuş.

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/