hesabın var mı? giriş yap

  • tıp tarih boyunca insanlık hayatında en önemli ve üzerinde en çok çalışılan koulardan biri olmuştur. günümüzde gelinen nokta ise akla hayale zor sığdırılacak bir bilgi birikimi ve teknoloji yardımıyla hemen her konuda gelişmiş ve sürekli gelişmekte olan bir bilim dalı. bu kadar büyük bir disiplin doğaldır ki alt departmanlara ayrılmıştır. pediatri, iç hastalıkları, onkoloji gibi disiplinler barındıran tıbbın en ilgi çekici bölümlerinden biri de kuşkusuz cerrahidir. peki günümüzde yüz naklinin bile yapılabildiği bu alanın tarih öncesi devirlerdeki ilk uygulamaları nelerdir?

    neolitik devirde ortaya çıkan büyülü cerrahi operasyon trepanasyon tarih öncesi çağların en ilgi çekici cerrahi yöntemi belki de. neolitik dönemde insanın taşları işlemeye ve günlük hayatında kullanmaya başlaması cerrahi aletlerin de yapımına yol açtı. tarih öncesi tıbbi teorilerden sonuncusu olan büyücülük tıbbına göre kabilenin lideri aynı zamanda din temsilcisi, büyücü ve doktor idi. kabile lideri tarafından gerçekleştirilen trepanasyon da bu dönemde ortaya çıktı.
    peki trepanasyon nedir? ne amaçla ve nasıl uygulanıyordu?
    eğer bir insanın içine kötü ruh kaçtıysa, bu insan doğa güçleri tarafından cezalandırılmış kötü bir insan kabul ediliyordu. aynı şekilde eğer bir insanın kronik bir hastalığı varsa içinde kötü ruh vardır ve acilen bu kötü ruhun çıkarılması gerektiği düşünülüyordu. bu kişilerin kafatasına işlenmiş cerrahi taşlarla bir delik açılıyor, kötü ruhun açılan deliği kullanarak uzaklaşması bekleniyordu. sizin de tahmin edebileceğiniz gibi trepanasyon uygulanan hastaların büyük bir çoğunluğu yaşamını yitiriyordu. kurtulan birkaç insan ise ömür boyu felçli kalıyor ya da epilepsi oluyorlardı. bu kadar çok hastadan birkaç kişinin kurtulması sıradan bir olay değildi tabii. bu cerrahi operasyonun tabanında dinsel inanç bulunduğundan, trepanasyondan kurtulan felçli insanlar da kutsal insanlar olarak kabul edilmişler, kitleler arkasında saf tutmuş hatta bu kutsal insanlar için tapınaklar bile yapmışlardı.
    sadece neolitik dönemde değil, birçok uygarlıkta da görülmüştür trepanasyon. örneğin; köleliğin başladığı babillerde cerrah kralın kölesi ve trepanasyondan sorumlu kişiydi.

    trepenasyon binlerce yıl sürdü. m.ö. 460-377 yılları arasında yaşamış hipocrates aslında epilepsinin kutsal bir hastalık olmadığını, aksine tehlikeli bir operasyon olan trepanasyonun sonucu olduğunu açıkladı. daha sonra tıbbın ilerlemesiyle popülaritesini yitiren bu cerrahi uygulama ilginç bir yöntem olarak tarihte yerini almış gibi görünse de günümüzde beyni etkileyen kafa yaralanmalarını tedavi etmekte hala kullanılıyor.

  • bir nevi içten içe intikam alma duygusuyla hayalgücünün birleşmesi sonucu çocuk hissiyatının varabileceği son nokta. bir diğer tanımla da çocukluğum..

    evi alt üst etmişim, vitrin aşağı inmiş, elektrik süpürgesinin borusu kopmuş, abime top atayımm derken vazoyu kırmışım, duvarlarda resimler, parkelerde çizikler.... evet evet aynen öyle....

    ve gittiği misafirlikten ya da çarşıdan dönen anne eve girer...

    - oğlum bu evin hali ne böyle?
    - anne rasim gelmiş...
    - ya sen ne biçim bi çocuksun? iki dakika kıçının üstünde oturamaz mısın?
    - annee...
    - bıktım senden bak bakalım akşamüstü dışarı çıkabiliyor musun sen?
    - ann....
    - rezil şey seni defol odana allahım ya nasıl süpürücem ben şimdi evi, daha da yeni almıştık...
    - üühühüüüü

    odasına çekilen ben bir yandan sular seller gibi ağlar, bi yandan hıçkırık nöbetleri ile sarsılırken kafamdan çektiğim film sahne sahne akardı:

    'pencereyi açıyorum. bir kağıda 'anne seni her zaman sevdim' yazıp aşağı atlıyorum. annem çığlıklar içinde... cenazemde herkes ağlıyor. babam bitkin. 'nereye gittin oğlum' diyor. herkes perişan. herkes beni seviyor herkes beni seviyor'.

    ve hemen ardından başka bir senaryo:

    ' o kadar çok ağlıyorum ki nefessiz kalıp ölüyorum. içeri annem geliyor ve 'naptım beeeen' diye ağlıyor. işte beni üzdü sıra onda, o da üzülsün'.

    bu görüntüler eşliğinde ruhum dayanamıyor ve bağırmaya başlıyorum:

    -keşke ölseydim de sen de rahat etseydiiiiinnnn

    ehh ana yüreği işte. az önce azarlayan o değilmiş gibi ağlamama, son söylediğim lafa dayanamayıp odama giriyor, sarılıyoruz, hemen ölme planlarını bir dahaki sefere kadar rafa kaldırıyorum ve hayatı ve annemi seviyorum. hem de çok.

    'keşke ölseydim de siz de benden kurtulurdunuz' diye bağırdı yarım saat önce 6 yaşında dünyalar tatlısı kuzenim. aklından neler geçtiğini biliyorum bebek beni kandıramazsın ahahaha:)

  • su içmek: yaninizda her zaman bir $i$e su bulundurun, ne zaman canınız sigara çekerse su için. (bir bardak kadar) hem sağlığınız için faydalıdır, hem de sigara içme isteğiniz o an söner. zamanla sigara içmek istemezsiniz.

  • türkiye cumhuriyeti'nde yaşayan biri olarak hiçbir türk siyasetçinin veremediği güveni bu adam veriyor.

    yapmacık değil gerçek bir acı var bakışlarında. kınayacak gibi değil; buradan çıkıp bunu yapanların 7 ceddini yok edecek gibi bir bakış var. büyükelçiye söz veriyor gözleriyle. "şehit oldun daha ne istiyosun" demiyor, "moskova'da bir sokağa ismini veririz" demiyor, "bunu yapanlara lanet olsun" demiyor. bunu yapanlara cehennemi, bu dünyada yaşatacağına söz veriyor. gerçek bir dünya liderine yakışır şekilde.

    debe editi : fethi şahin ve sefter taş'ı unutmayacağız. sizi kurtaramadık, mahcubuz çocuklar. bizi affetmeyin.

  • olcay'ın gol attıktan sonra elleriyle kalp işareti yaparak rakip teknik direktörün kalp hastalığıyla dalga geçmesini görmezden gelenleri ortaya çıkarmıştır.

  • oysa türkiye'de eğitimsiz bir çomar olup, "mülakatla girdiği" işlerden -üç-dört yerden- maaş alıp halkın parasına, ihaleleri usülsüz alıp halkın malına çökmek daha evladır.

  • ön edit : ithalatçı değil, imalatçıyım.

    bir kobi olarak kanser olma sürecini yavaş ve emin adımlarla yürüyorum. imalatı durduramıyorum iflasın ilanı demek, fatura kesemiyorum saatler arasında %10 15 zarar edebiliyorsunuz, kimya sektöründeyim ham maddemin tamamı ithal dolar bazlı, satışlarım türk lirası.

    dolar artıyorsa sende arttır diye düşünen kafa tasının içi hava dolu arkadaşlara kısaca, o işler öyle işlemiyor canım benim demekle yetinmek istiyorum.

    kendimi piyasada şanslı hissediyorum çalıştığım iş ortağımın oldukça yüklü ithalat çalışması var.

    yarınım meçhul çünkü ham madde alımını durdurdum, bir iki haftada % 30 içeri girerken ne kadar zam alabileceğimi bilmiyorum.

    hadi bakalım hayırlı kanserler.

  • karanlık bir atmosferi olan, karakterler biraz garip olsa da insana çürümüş düzeni sıklıkla göstere göstere ve yer yer ayrıntılarla derinden hissettiren, rüşvet ve ahlaksızlıkla insanı hayattan soğutan sistem içinde sadece işini yapmak isteyen insanın nasıl da zorlandığını çok gerçekçi bir şekilde anlatan fazlasıyla underrated politik/ gerilim dizisi

    dizinin en büyük eksiklerinden biri hemen tüm karakterlerin aslında çok basit insan davranışları sergileseler de - ki oyunculuklara laf yok- kurgusal olarak biraz eğreti olmaları. kötüler ölümcül kötül, sapkınlar ölümcül sapkın, yoldan çıkmaya müsait zayıflar ölümüne zayıf, dürüstlük sevdalıları ölümüne doğrucu davut vs insana dair bir kriz anında değişik karar verme, fevrilik, kemdinden beklenmeyen bir şey yapma hali yok karakterlerde.

    --- spoiler ---

    ikinci sezonda oğlunu kaybetmiş, kızına vaha konutlarını yapan adam oğlunu anlatırken ağlıyor . bu bile adamı insancıl kılamıyor. bunu yapan adam aynk zamanda sel baskınıyla bir sürü ailenin hayatını tehlikeye atacak konutları gönül rahatlığı ile pazarlıyor... nerden baksan kötü.

    polis kadın inanlmaz bir özgüvenle ortalarda salınıyor, haddini aşıyor, sanki diğer polislerle aynı dünyada yaşamıyorcasına kural tanımıyor... nersen baksan dirty bitch.

    editör çocuk hep bir biz özür basınız, ipliğininizi pazara sereceğiz havasında ama istisnasız her defasında daha ilk karşı atakta siniyor. nerden baksan dönem adamı.

    her iki sezon beyonca en stabil karakter kekeme polis. çok fazla etliye sütlüye karışmadan ekmeğine bakıyor, müdür sus diyor susuyor, kadın polis kalk gel diyor gidiyor. ve karşısına çıkan ilk fırsatta kendinden beklenmeyen bir şekilde o sinik polis profesyonel bir şekilde tereyağından kıl çekercesine itirafa zorlayacağı genci araya atıyor. ödülü alırken yine çzüne dönüyor. fırsat bitip rutine döndüğü an kadın polise bu işi beraber yaptık deyip hem ona yaranıyor hem de ondan nefret eden amirlerini kızdırmamak adına konuşmasında ondan hiç bahsetmiyor. insan bence böyle bir yaratık. o yazılıp çizilenden daha karmaşık.
    --- spoiler ---

    ağır, sıkıcı tabir edilen yapımları seven biri olarak temponun zaman zaman maalesef insanı diziden koparacak kadar düşmesi de başka bir aksaklık.

    ama türü ve polonya yapımı olması çekici. 80ler polonyası'nda geçmesi de ayrıca zenginlik katıyor.

    türü sevene büyük hediye.

  • ilkokulda, okulu teröristler bassa ben de hepsini öldürsem; kahraman olsam.
    ortaokulda, ingilizce öğretmeni bana aşık olsa keşke.