hesabın var mı? giriş yap

  • nazan: şükrücüm ne olacak bu korona salgını sence?

    şükrü: kimse evinde oturmuyor ki nazan. bir süre kimse evinden çıkmasa sorun daha çabuk çözülecek.

    türkan hanım: aman gül sakın kimse evinden çıkmasın. ellerimizi sık sık ve sabunlu suyla yıkayalım. hijyen önemli.

    sabri bey: türkan hanım, sizin numunelik ilaçlardan büyük hanıma biraz verirseniz. malum korona salgını.

    cemil: sevim koş yandan çarklı da korona olmuş galiba. bizim bir suluhi bey vardı. böyle öksürükle başladı, 10 güne kalmadan gitti.

    gül: dilin kopsun baykuş. ah babacım sen de ne uyarsın sultan hanım'a da sokağa çıkarsın.

    sultan: benim kadar taş düşsün başına e mi kapıcı güzeli. babanızı ben mi sokağa çıkarıyorum? marketin hesabını almadan gelmiyor eve.

    halil: heyt! kırarım boynuzunuzu. biz burada hastayız siz kavga ediyorsunuz.

    hüseyin: aman enişte, şu kağıdı imzala. korona falan olursun mazallah, sultan'ı ortada bırakır bu çocukların. bak nasıl hain hain bakıyorlar.

    cafer: ağzını topla yengeç. ne oluyor öyle hain main?

    halil: heyt! kırarım boynuzunuzu...

    cafer: aman babacım, sen kendine dikkat et. korona falan olursun. biz ne yaparız sensiz.

    halil: bak hala konuşuyor.

    sabri bey: haa cafer burada mısın? ne oldu halil efendi'ye? korona mı yoksa? aman allah'ım derhal maske takın, öyle girsin türkan hanım'ın muayenehanesine.

    ayla: ne oldu efendim? hık.

    sabri bey: yok efendim bir şey. halil efendi korona mı olmuş ne! onu getirmişler türkan hanım'a. beleşçiler. siz ne yapıyorsunuz efendim?

    ayla: cenap bey'lere hünkar beğendi yapıyorum efendim. bağışıklıkları güçlensin, koronaya yakalanmasınlar diye.

    sabri: iyi efendim artık elin kıllılarına altı kilo patlıcandan beğendi mi yapacağız? zıkkım yesinler.

    tontoş: miyavvvvv.

    sabri: çekil ayağımın altından, pis musibet.

    ayla: siz yiyin zıkkımı efendim. o bir devlet sanatçısı. korona olursa cenap beyler ben de sizi boşarım. gel yavrum, tontoş kızım sen bana. baban yine tepiniyor. kedi babası ne olacak.

    büyük hanım: ayla, bitti mi kızım ispanyol gribi salgını? ah ah babanla nasıl izole etmiştik o zaman kendimizi. rahmetli üç ay çıkarmamıştı bizi sokağa.

    sabri: ne ispanyol gribi efendim? korona var şu an korona. ispanyol gribi çıkıp biteli 100 yıl oldu. büyük hanım'ın hatlar karıştı yine.

    katil: vay komşum. aile saadeti ha balkonda.

    sabri: öyle efendim. korona olayları malum. dışarı çıkamıyoruz.

    katil: vatandaş evinde kalacak komşum. elini kolunu oynatma. teyzemi koronaya karşı koru.

    prens: got got got...

    şengül: sus kız sen de got got got. korona mı oldun ne!

    katil: kız değil ablacım o, horoz, sapına kadar erkek.

    şengül: al o zaman horozunu, çekemem ben öyle got got got. kız hoca ne zaman ders yapacağız?

    sabri: şey efenim, şu korona salgını bitsin hemen.

    şengül: ne oldu kız hoca, korkuyor musun korona'dan yoksa?

    ayla: hık. yaşlı annemiz var efendim. tedbir tedbir. hık, hık...

    şengül: peki kız yemedik anneni. bu da beni gördü yine hık hık hık.

    katil: yürü ablacım marizlemeyelim şimdi. komşum iyi günler.

    şengül: ayyy... yavaş olsana kız. katil gibi çürüttün her yanımı.

    sabri bey: efenim sefa ile.

    maşuk: hişt hişt! korona katil korona.

    şengül: ne diyor o kız manyak?

    cafer: konuşuyor efendim öyle. çenesi düştü.

    katil: vay! katil amcan öpsün seni yavru...

    cemil: sevim koş katil ile eseri gidiyorlar.

    katil: gidiyoruz sayın abim.

    cemil: senin sedat limonları beş katı fiyata satmış. uyu sen.

    katil: ne diyorsun sen sayın abim? bozma sabah sabah asabımızı.

    cafer: aman efendim uymayın siz ona. sarhoş. çekmiş yine cak cak. neymiş alkol koruyormuş koronaya karşı, bahane.

    cemil: cafer duydun mu vaka sayısı 6 kişi daha artmış. altı.

    sabri: ne diyor o sarhoş yine? altı tane bira mı istiyor?

    cafer: sormayın efendim çekmiş yine kafayı.

    maşuk: koronalı kereste müdürü, koronalı kereste müdürü.

    sabri: bana mı diyor o? koparırım dilini.

    cafer: anaaam! yok sabri bey, ha bana dedi bana.

    sabri: hah şöyle.

    büyük hanım: ayla mefharet hanım mıydı o? kristal'de çıkıyordu hani.

    ayla: yok annecim ne mefharet hanım'ı. katilin eseri eseri...

    sabri: büyük hanımın maşallahı var yine. aman efendim, kapıyı iyi kilitleyin. sakın sokağa çıkarmayın. korona kapar falan. küt diye gider mazallah.

    ayla: allah korusun. siz gidin efendim. anneciğime söylediklerinize bak.

    ergun: duydun mu demet? tahta kafa ile nimet hanım korona olmuşlar.

    demet: nereden uyduruyorsunuz ergun bey?

    ergun: öyle kızım. yalan mı söylüyoruz. bak veliaht hazretleri gelmedi bugün işe. onlara da bulaşmış olmasın nimet hanımlardan.

    abbas: ağzından yel alsın müdürüm. tövbe.

    ergun: sus konuşma sen. bardakları iyi yıka. korona olmayalım sonra.

    abbas: başüstüne müdürüm.

    nimet: raşit, korona mı oldum ben?

    raşit: yok nimet ne alakası var? sadece biraz üşütmüşsün.

    nimet: ne o el kol hareketleri üşütmüşsün diye? üşütük müyüm ben? kırarım senin o tahta kafanı.

    raşit: aaa nimet, ne diyorsun sen. rica ederim. ben emekli noter başkatibiyim. toplumda bir konumum var.

    nimet: konumun var ha. yolmazsam etlerini. koronalı tahta kafa seni.

    davut: ulviye, sürekli sebze ve meyve yemek zorunda mıyız?

    ulviye: evet davut. korona salgını bitene kadar taviz yok.

    davut: bari biraz dışarı çıksak. otur, otur patladık.

    ulviye: nayn davut. salgın bitene kadar evden adım atmak yok.

    davut: alman mezalimi.

    halis: ne tatlı babacım, oturuyoruz öyle yumuşak yumuşak. dilek'i de çağırırız. tertibim burada sizle oturur, ben de odamda dilek'e posterlerimi gösteririm, sonra da böyle...

    galip: amca ne yaptı gördün mü adi?

    davut: hayt, müzevirlik yok. sen de bırak sapıklığı dummkopf, patlatırım enseni.

    ulviye: nayn davut, dummkopf yok. çocuk bir şeyler anlatıyor. galip sen de hemen şikayet ediyorsun bakıyorum. çok ayıp. ellerini yıkadın mı yemekten sonra?

    halis: yıkamadı bu adi anne.

    ulviye: rezalet git yıka ellerini galip. korona olacağız vallahi.

    ayşe: ay allah korusun abla. ben sürekli siliyorum yerleri ama...

    davut: sen de yeme karşımda şu sosisleri ağzını şaplatarak dummkopf.

    halis: yemem lazım baba. ben daha çocukum. hem yemezsem nasıl gelişecek kemiklerim, bağışıklığım.

    ulviye: yiyecek çocuk tabii davut. onun ihtiyacı var.

    davut: biz neden yiyemiyoruz peki ulviye?

    ayla: nayn davut, evde kal çağrısına uyuyoruz, spor da yapmıyoruz. kilo kontrolü ve koronaya karşı bağışıklığının güçlü kalması için sana yasak öyle şeyler.

    davut: offf offf... alman mezalimi. senin yaptığını çinliler, fransızlar yapmaz ulviye...

    sedat: serpil, bir korona olayı çıktı. tak! fiyatlar beşe katlandı. kolonyalık limonları katile çaktırmadan beş katı fiyata bekir abi'ye sattım. ruhu bile duymadı katilin...

    serpil: aferin benim akıllı kocam. gurur duyuyorum seninle. ya üç kuruş kazanan damat namzedi gibi olsaydın, ne yapardık? ne zaman alıyoruz londra'daki evimizi sedat.

    sedat: şu korona olayı bitsin, hemen. cız. baksana adamlar şu an tedbir bile almıyor. tüm ingiltere'ye yayılsınmış. bu nedir kardeşim? tony blair zamanında bir arardım tak "sedatcım emrin olur." der hallederdi her şeyi...

    aslı: bora'ya laf söyletmem anne. o maaşıyla geçinen bir emekçi.

    serpil: sus kız koparırım senin o etlerini. bak babanı örnek alsın biraz. sayesinde daha ne günler göreceğiz. londra, tokyo... tüm borsaların tozunu attırıyor.

    aslı: çok duyduk bunları anne. tak tak. hani nerede?

    sedat: ah serpil, biz nerede hata yaptık? bu kız neden böyle oldu? bir de sosyal demokrat ağızları emekçi falan... korona olacağım bu kız yüzünden, genç yaşta.

    şevket: mine, alışverişe, kuaföre gitme bugünlerde. çocuklara bulaştırmayalım korona falan.

    mine: haklısın şevket ama bu özge çok geziyor sokakta. bulaştıracak sonra çocuğa diye korkuyorum.

    hacer: ah be abla. çok doğru söylüyorsun. ağzımdan aldın. tam ben söyleyecektim.

    şevket: işine bak hacer hanım. dedikodu yapma.

    hacer: zoruma gidiyor ama şevket bey. bizim orada da böyle. yollar hala trafikten geçilmiyor. otobüsler deseniz, adım atılmıyor, binilmiyor vallahi kalabalıktan. bizim bir raziye abla var. onun gelini de...

    şevket: haydi hacer hanım. bırak şimdi raziye ablayı da gelinini de.

    cem: hiç gelmeyecektik amerika'dan özge.

    özge: haklısın cem ama türkiye, şu an oradan daha iyi durumda.

    cem: öyle ama annemler bazen çok sıkıyorlar. bilmiyorum en azından birlikte oturma fikrine en baştan hayır demeliydik.

    özge: olsun cem. ben alıştım artık.

    cenap: ibrikçi, esmer yok bugün pencerede. korona mı oldu yoksa?

    sıtkı: yok abi allah korusun. uyuyordur.

    cenap: ibrikçi, yeni bir şiire başladım. korona zamanı sana geldim istanbul.

    bir kızıl gökyüzü vardı önümde.
    havada aşk, etrafta korona kokuyordu.
    sana geldim istanbul,
    korona zamanında tek vücut olmak için.

    sıtkı: aman abi, dur hemen yazalım.

    leyla: hüsnü, daha oturacak mısın?
    televizyonun karşısında uyukluyorsun.

    hüsnü: yatalım leyla. çoğu televizyon aynı. uzman bulamamışlar gibi, gazetecilere korona konuşturuyorlar.

    leyla: ne olacak bunun sonu hüsnü? sence çabuk biter mi bu salgın?

    hüsnü: bilmiyorum ki leyla. herkes evinde otursa daha çabuk durur diyor bilim insanları ama kimse evinde oturmuyor ki. bak herkes sokaktaydı bugün yine...

    leyla: doğru söylüyorsun hüsnü. çocuklar da gelmiyor bak. gelinlerin canına minnet tabii. kimbilir neler söylüyorlar gelmesinler diye.

    hüsnü: çocuklar haklı hanım. ikimiz de yaşlıyız. bize virüs taşımamak için gelmiyorlar.

    leyla: hıhh ne yaşlısı hüsnü. daha biz genç sayılırız. yaşımız kaç ki?

    hüsnü: geçti bizden hanım artık geçti. sokağa da adım atamayız, eve de kimse gelmez bu durumda. haydi sen bir kadeh rakı, beyaz peynir, domates falan hazırla da biraz daha izleyelim şu açık oturumu. uykum kaçtı.

    muvaffak: rezalet, bu çinliler ne bulursa yiyor. sonra da ceremesini biz çekiyoruz. nazif sen de taksiye çıkma bir süre oğlum. korona olursun falan. biz yaşayacağımızı yaşadık da siz daha gençsiniz.

    nazif: aman baba. okullar tatilken ne kazanırsam iyi. kooperatifin taksidi yaklaştı.

    muvaffak: ahh ah. biz öğretmenimizi koronadan koruyalım derken, olmuyor. bu cumhuriyet ne badireler atlattı, sıtması, su çiçeği, kızamığı, hepsini yok etti. korona da neymiş?

    aysel: baba kapuska yaptım, iyi geliyormuş lahana diyorlar bağışıklığa.

    muvaffak: eline sağlık kızım. bağışıklığı korumak için öğretmen, emekli kapuskaya talim etsin. ne günlere kaldık yarabbi...

    nazan: şükrücüm neden durgunsun?

    ali: anne feci açım. korona salgını nedeniyle dışarı çıkıp bir şey yiyemedik zeynep'le.

    nazan: oğlum tamam. babanın ciddi bir sorunu var gibi, önce onu konuşalım.

    ali: baba gerçekten bir şey mi var?

    aydın: korona virüsü mü korkuttu efenim. bugünlerde herkesin tek korkusu korona?

    bilge: aydın, bırak sululuğu. ciddi bir durum var. baba...

    şükrü: annemle babamı düşünüyorum nazan. siz gençsiniz, anlamazsınız. şimdi burada olsalardı, gözümüzün önünde olurlardı en azından. babam bir kadeh rakısını alır, ne olacak bu memleketin hali hanım diye sorardı. efkarlandım öyle. şimdi evlerinden dışarı çıkamıyorlar. biz de gidemiyoruz. ya onları koruyamazsak?

    jenerik

    dış ses ali: o akşam babam rakısını koydu ve dedemle babannemin gençlik anılarını anlattı geç saate kadar. ülke ve dünya olarak zor günlerden geçiyoruz. dedem ile babannem bizim her şeyimiz. babam ve amcam onlar için endişelenmekte haklılar. ama biz o gece hiçbir şey söyleyemedik tabii babama. umarız güzel günler göreceğiz çok yakında. şu koronavirüs olayı sona ersin de. ülke olarak mutlu olacağız yeniden.

    bizimkiler'de haftaya buluşmak üzere, moralinizi yüksek tutun, işiniz yoksa evinizde kalın, koronavirüs ile ilgili kurallara uyun, hoşçakalın...

    -devamı, haftaya pazar günü, saat 20.00'de-

    edit: gelen beğeni mesajları için çok teşekkür ederim. umur bugay başta olmak üzere tüm bizimkiler ekibine saygıyla.

  • artık formatını değiştirmesi lazım gidrek sıkıcı olmaya başladı. bence juriyi yarasa gibi yukardan sarkıtmalılar. sesi beğenirlerse de başlarının üstüne düşsünler.

  • şu "çıkın sosyalleşin, bisikletinizi scooter'ınızı alın dışarı çıkın, tüketmeden eğlenebilmeyi öğrenin" diyenler nasıl bir kafa yaşıyor anlamak güç. bisikleti olmayan birisi için şu an kafadan 2000 lira harcattınız. scooter'ın rayici nedir bilemiyorum, bisikletten hallicedir diye tahmin ediyorum. "çayımı alayım termosa koyayım" desen termos fiyatları 3 hafta önce 250 liralardan başlıyordu. şimdi kaç olmuştur allah bilir. zaten istanbul'da bisiklete mi binilir amk siz delirdiniz mi? sinir stres sahibi olmayı geçtim 3 kişilik aileye gereken bisiklet miktarı x asgari bisiklet fiyatı zaten asgari ücreti geçiyor. herkes tek başına mı yaşıyor zannediyorsunuz?
    haydi her şeyi geçtim, tüm bunlara daha önceden sahip olduğumuzu ve tek başımıza yaşadığımızı düşünelim, sandviçimizi de evde yaptık çayımızı çorbamızı da... birisi bana "dışarı çıkıp sosyalleşmek" tam olarak ne demek, bir anlatabilir mi? ben dışarı çıktığımda kuşa, buluta, güneşe selam mı vereyim sosyalleşmek için? parka gidip bankta sap sap oturayım mı? arkadaşlarımla buluşsam mesela bankta termos kapağından çay mı içeceğiz? ulan ekonomi sıçmış batırmış, boğaza kadar batmışız adamlar hala iyimserlik sıçmaya çalışıyor ya ayar oluyorum. ne sosyalleşmesi lan?!

    edit: @iknowwhatyoudidlastsummer'in eklememi istediği mevzu da elbette arkadaş grubundan birisinin mutlaka sizi kafeye, yemeğe bir yere çağırması. bu yüzden görüşülemeyen insanlar var amk.

  • bunu çok yakınlarım hariç kimseye anlatmadım. burada zaten kim olduğumuz belli olmadığı için yazmamda bir sorun yok.

    yıl 2010, amerika'nın alaska eyaletindeyim*

    orada yaşamaya başlayalı yaklaşık iki ay olmuştu. şehrin yaşam tarzına artık alışmıştık. mesela sokakta yürüyen bir tek insan yoktu. sadece biz türkler yaya idik, herkes arabayla geziyor.

    birgün marketten çıktım bisikletimi bağladığım yere doğru ağır ağır yürüyorum. arabanın birinde şoför koltuğunun yanında bi tane yaşlı adam oturuyordu, adam aynı dedem. ama bukadar benzer yani. kendimi ona bakmaktan alamadım çünkü aşırı benziyor. o da bana bakıyor. artık o kadar uzun bakıştık ki adam elini yavaş yavaş kaldırıp bana selam verdi. yavaş yavaş diyorum çünkü galiba adam felçliydi, felçli tanıdığı olanlar bilir, hani ilkokulda hoca parmak uçlarımıza cetvelle vururdu ya, parmaklarımızı birleştirirdik, hah işte eli öyleydi. o şekildeki elini yavaşça başına kaldırarak selam verdi ve gülümsedi.

    ben iyice heyecanlandım çünkü benim dedem de felçli. adamın yanına gitmek istedim ama hasta olduğu için birileri adama zarar vereceğimi düşünür diye çekindim ve gitmedim. arkama baka baka gittim ve adam da hiç gözünü benden çekmedi.

    türkiye ile aramızda 11 saat var. yani alaskada sabahken türkiyede akşam oluyor. ben ertesi gün sabah yani türkiyede akşamken bizimkileri türkiyeyi aradım, normal konuştuk ettik. dedemin öldüğünü söylediler. ne zaman dedim dün dediler. yani benim o markette dışarıda o adamla selamlaştığım an.

    dedem yaklaşık 25 sene felçli yattı, yatalaktı yani. çok zor yıllar geçirdi. ben dedemin normal halini hiç göremedim. bir kere bile sohbet edemedik yani adam zaten yatalak. ama hep sıcaklık hissederdim adamcağıza. severdim yani.

    lafın özü bu olay bana pek tesadüf gibi gelmedi. dedemin zaten hayatımızda bir yeri yoktu ki hatırladım özledim aklıma geldi ölümü de ona denk geldi desem. adamın öldüğü anda benim birini ona sanki oymuş gibi benzetmem, elin amerikalısıyla vedalaşır gibi selamlaşmamız bana gülümsemesi kaybolana kadar birbirimize bakmamız..

    dedemin kafamdaki görüntüsü hep o adamın görüntüsüdür, diğer hallerine dair gariptir ama hiç bir anı yok. hep o gülümseyip bana selam verdiği anı hatırlıyorum.

  • her dizide birileri kadın dövüyor, sonra da o kadın o adama ya aşık oluyor ya da onu affediyor. ben daha dizilerde dayak atıp yargılanan, bunun sorumluluğu altında ezilen erkek görmedim.

    sonra bu hikayeleri yazanlar şov uğruna bildiri yayınlarlar. önce bokunuzu temizleyin.

    ozan güven de bokunda boğulsun.

  • +beş sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
    -sizin koltuğunuzda
    +aaa, peki beni nerede görüyorsunuz?
    -genel müdürün koltuğunda
    +kahve söyleyeyim fal bakar mısınız?
    -bakarız...
    +bedava mı?
    -kahve sizden fal bizden...

  • canlı performanları muazzamdır, gelmiş geçmiş en iyi canlı performansları sıralı tam listesine şuradan ulaşılabilir.

    bununla birlikte yılların third man records vault üyesi olarak açılın; telefon olayına açıklık getireceğim.

    blunderbuss döneminden bu yana konserlerinde telefon istemiyor. burada istememekten kasıt; telefonunuzu performansı kaydetme amacıyla kullanmamanız. eski nesiller gibi müzikten keyif almanız. buraya kadar tamam. kendisinin de pek çok konserinde görüldüğü üzere seyirciden rica ediyor ve konser sırasında kalkıp kimse 4k yayın halinde çekmiyor zaten performansı.

    gelin görün ki bu white kişisi şimdilerde kimden akıl alıyor bilemem (muhtemelen tmr'deki ortaklarından kuzeni) ama yeni uygulamayla konserlere telefon alınmayacak. yani içeri telefonunuzla giremiyorsunuz. açıköğretim sınavı değil, evet bir jack white konserinden söz ediyoruz. bu açıklandığından beri third man records üyeleri resmen ayaklanmış durumda.

    çekim yapanlar dışarı çıkarılacaktır veya ondan sonra elinden alınır anlarım; içeri telefonsuz girmek ne demek?!!!?!?

    ayaklanan tmr vault ekibi de sonuna dek haklı. -bana göre yine bir bahane olmasa da- küçük özel bir konser olsa anlaşılabilir ama arena konserlerinde telefonsuz girilmeyi talep edemez.

    daha çok yeni pek çok saldırı gerçekleşti konserlere. seyirci daha yeni bunu üzerinden atıyor, hatta atamadı; hala bir paranoya mevcut.

    terör saldırısı ihtimalini geçtim; tüm izleyiciler özel sağlık sorunlarından veya konsere gelen 12-13 yaşındaki kitlenin başına bir şey gelmesi ihtimalini de söylüyor.

    sonuna kadar haklılar. ve sonuna kadar saçma bir uygulama.

    şu aralar tmr mesaj yağmuruna tutuluyor, bir etkisi olacak mı göreceğiz.

    not: konser biletleri bu kez çok pahalı, laztour'da kendisini canlı izleyenler bile şikayetçi. kaldı ki vault üyelerine bile çok indirim tanınmadı. nedir sorunun jack'ciğim?