hesabın var mı? giriş yap

  • babamın vefatından 10 gün sonra annemle evlilik yıldönümleri olmasından mütevellit anneme sanki babam almış gibi bir hediye alıp, onun ağzından bir şeyler yazıp, parasını ödemiştim. anneme verdikten birkaç dakika sonra gardırobu açık olan babamın takımlarına göz gezdirirken ilk elimi attığım cepte tam olarak küsuratıyla beraber hediye için verdiğim para çıkmıştı. böyle şeyler bana çok saçma gelse de hiçbir zaman anlam veremediğim bir olay olarak kayda geçmiştir benim için.

  • güzel memleketimin birçok mahallesinde tedirginlik ile gerçekleştireceğiniz eylemdir. hele bir de kadınsanız!

  • insanlar algılama problemi yaşıyor, ya da olağanüstü derecede taşak geçme potansiyeline sahipler. okan bayülgen net bir şekilde tolga çevik'in insanlık tarihiyle neredeyse eşit olan tuluat kavramını sanki kendisinin bir icadıymış gibi göstermesine karşı çıkıyor. ve bunun izahını da çok güzel özetlemiş zaten:

    "bunu sahne sanatlarının doğasına aykırı bulduğum için, sahne sanatları yapmış bir kişiye bir fikrin, gece yatıp sabah gelemeyeceğini, bunların ancak yaşayan veya yaşamayan sahne adamlarının yaptıkları işlerin tekrarı ya da esinlenmesi olabileceğini düşündüğüm için bu mücadeleyi başlatıyorum"

    yani ne diyor? kırk yıllık pancar kıçımda sancar. tolga çevik bu fikrini bir icat olarak öne süremez, bunun patentini alamaz, tekel yaratmaya çalışamaz. ahde vefa denen şey var. "harici komutla doğaçlama hareket eden oyuncu" formatı bizim meddahlık kültürümüzün bile özünde var yahu. hatta hadisenin özüne tekabül eden tuluat, bizim bin yıllık geleneğimizdir. okan bayülgen bu değere sahip çıkıyor, bunun mücadelesini veriyor. her şey bu kadar basit ve ortadayken "peki ya okan kimden çaldı ehehe" cinliğiyle ortalama zekaya bile hitap etmeyen emsallerle yazılı olanı bambaşka mecralara çekmek de neyin nesi oluyor ben de onu anlayamıyorum işte...

  • le guin'den harika bir metin daha..
    "fantezi üzerine bazı ön kabuller
    gerçekliğimizin kasım kasım kasılan vatanseverliğe, kendinden menkul acımasızlığa alçaltılmış göründüğü amerika'da, yaratıcı edebiyat yiğitliğin ne olduğunu, gücün köklerini araştırmayı, ahlaki seçenekler sunmayı sürdürüyor. imgelem, etiğin enstrümanıdır..."

    ursula k. le guin'in 4 haziran 2004'te, bookexpo america fuarında, kitap satıcılarına, kütüphanecilere ve yayıncılık profesyonellerine yaptığı konuşmayı, tolga korkut, özetleyerek türkçeleştirdi.

    (bkz: http://www.bianet.org/2006/01/27/73855.htm)

  • itü bilgisayar müh.de okuyan bir arkadaşım, sadece formülleri ezberleyerek girdiği bir sınavda, 1/ohm anlamina gelen mho biriminin mili-ho şeklinde bir birim olduğunu düşünüp, 1000'e bölüp ho'ya (!) çevirip formüle yerleştirmiştir. hoca, sınav kağıdını neyse ki ibret olsun diye sergilememiştir.

  • sürekli kahvaltı edip ardından türk kahvesi içmek. bakınız benim face'de birbirleriyle tanışıklığı olmayan 3 tane yeni evli çift var, hemen her gün benzer bir fotoğraflarını görüyorum. anladığım kadarıyla yiyişmekten yemek yapmaya fırsat bulamıyorlar, günde 5 posta kahvaltı edip kahve içiyorlar. ha bi ortak nokta da hepsinin kahvaltısının baştacı: üzerine bal gezdirilmiş kuruyemiş tabağı.
    arkadaşım siz sabah akşam ballı badem-ceviz yer durursanız, vuruştan başka bi aktivite edemezsiniz zaten. gerçi bu da olumlu da ileride birbirinizden cabuk sıkılırsanız diye söylüyorum.
    bak geçen bu çiftlerden birisi sinemadan yer bildirimi yapmışlar, altına da "gesmelere geldik ama filmden sıkıldık eve geçiyorus" yazmışlar. kesin patlamış mısırın balını az buldunuz, diye yorum yazdım, face'den sildiler beni, "koci?le duştan sonra kahvaltı qeyfi" adlı albümden mahrum bıraktılar beni ona yandım amk.!