hesabın var mı? giriş yap

  • + neden şaktar?
    - çünkü okunduğu gibi yazılması lazım.
    + neden mönşengıladbah değil.
    - çünkü latin o.
    + peki neden latin olan okunduğu gibi yazılmamalı ya da sadece başka alfabelerden dönüşenler böyle yazılmalı?
    - çünkü biz de latin alfabesi kullanıyoruz.

  • kuzen antalyada polis asayişten trafiğe geçti. bu yeni geçtiği zamanlar yoğun bir işim var bu mesaj attı plakanı ver diye ben de niye diye sorgulamadan verdim. bu piç tut sen arabanın nesi var nesi yok diye bakmaya gir. arabanın da muayene yok aradı beni arabanın muayenesi yok diye eee dedim ceza yazmam lazım diyor. lan ben kayserideyim sen antalyadasın bu nasıl saçmalık daşşak mı geçiyon falan dedim ama yok sisteme düştü bir kere yazmam lazım dedi yazdı. sen esnaf adamsın her şeyin tam olur diye sorgulayım bir sistemi çözmeye çalışıyordum diyerek açıkladı bunu.

  • şu müge anlı’nın, ailesi tarafından terkedilen çocuklari 20-30 sene sonra bulup, bir de zorla, onları terkedenlerle buluşturmaya kalkması resmen bir zulümdür.

    bugün yine aynısı yaşandı. 18 sene önce ailesi, 6 çocuğundan birini, zengin bir aileye vermiş veya satmış. bir de sözümona şart koşmuşlar “ayda 1 bize çocuğu gösterin” diye… ben o ailenin yerinde olsam “az yiyin de bakıcı tutun kendinize” derdim. neyse, aile göstermemiş tabii, aradan da 18 sene geçmiş. kızın adı sanı belli olmasına rağmen, aile “dur bir instagram’da araştırayayım” vs demeden, direkt cümbür cemaat müge anlı’ya çıkmışlar.

    kız da dogal olarak, “olmaz olsun böyle aile” diyip, konuşmak istemediğini, üniversite sınavlarına gireceğini, bunlarla uğraşmak istemediğini söylüyor. ama müge bırakır mı? “yok anneni boşver ama kardeş çok değerli, yok sen bir daha düşün…” böyle böyle yarım saat dil döktü.

    sevgili müge, insanların hayatlarına bu şekilde burnunu sokmaya ne hakkın var? tamam, kızı buldun, neden “hayır” cevabını kabul etmiyorsun? şimdi birisi tv’ye çıkıp, “müge, senin annen benim, anne dediğin kadın annen değil” dese, o aileyi bağrına basar mısın?

    valla izlerken sinirim bozuldu. sevgili tuğba, duruşunu hiç bozma. müge anlı’nın da gazına gelme. seni bulmak isteyen, sen 5 yaşındayken, 10 yaşındayken bulurdu, 18’ini beklemezdi. o kardeş edebiyatlarına da inanma. kardeşin, kan bağın olan değil, birlikte büyüdüğün kişidir. 18 sene sonra ortaya çıkan aile de kardeş de olmaz olsun.

  • adamı pc başından kaldıramıyorum diye şikayet ediyordum, demin gördüm motorla pokemon avında. işin yoksa sokaklarda adam ara bundan sonra, en azından eskiden yerini biliyordum.

    az önce bankaya gittik, veznede iki tane bulmuş, ona seviniyor , 1700 liralık kredi taksidini de topladığı pokemonlar ödeyecek sanırım.

  • istiklalin istiklal olduğu yıllar. üniversiteye hazırlandığım sene. taksime geldiğimde, önce istiklalden galatasaray lisesine kadar iner, dönüşte mephisto'ya uğrar (hala aynı yerinde) haftalık karikatür dergimi alırdım. biraz da kitapları karıştırırdım. ah o yeni kitap kokusu yok mu. bayılırdım. devam eder şimdi yerinde mi bilmiyorum yukarı çıkarken solda bereket döner vardı; orda karnımı doyurur, meydana doğru giderdim. hey gidi 96; güzel zamanlardı.

  • sultan 2. abdülhamid tarafından 1885 yılında "1. dereceden mecidiye nişanı" verilen ve 10.000 altın ile ödüllendirilen bilim adamıdır. (o dönemde istanbul'da 50 altına bir ev satın alınabilmektedir).

    kuduz hastalığının avrupa ve asya'yı kasıp kavurduğu o yıllarda ii. abdülhamid pasteur’u, çalışmalarını gerçekleştirmek üzere, istanbul’a davet eder. pasteur'un gelemeyeceğini bildirmesi üzerine ikinci bir teklif daha yapılır. bu teklifte aşının üretilmesi ve uygulanması için osmanlı hekimlerine eğitim verilmesi yer almaktadır. pasteur’un teklifi kabul etmesinden sonra eğitime gitmek üzere mekteb-i tıbbiye-i askeriye-i şâhâne yani askerî tıb mektebinden müderris alexander zoeros paşa’nın başkanlığı altında, kaymakam (yarbay) dr. hüseyin remzi ve kaymakam (yarbay) veteriner hüseyin hüsnü beylerin gönderilmesine karar verilir. ii. abdülhamid, bu eğitime gidecek ekibi huzuruna alır ve zoeros paşa’ya hitaben: ” pasteur insanlığın hayrına pek mühim bir iş yapmıştır. devletimizin nişanını uygun şekilde kendilerine takdim ediniz” diye emir verir.

    devlet 1852-1910 yılları arasında, mecidiye nişanı'ndan toplam kırk adet dağıtmıştır. kıymetli taşlarla süslüdür ve murassa nişan diye de bilinir. bu nişan ancak, “askeriye ve ilmiyeden mümtaz kişilere” verilir.

    pasteur çalışmalara temel teşkil etmesi için "kuduz mikrobu" enjekte edilmiş bir kemik iliğini türk araştırmacılara teslim eder. o dönemde sınırdan geçmek için 15 gün karantina zorunlu iken bu "mikroplu ilik" padişahın özel izniyle sınırdan beklemeksizin geçirilerek istanbul'a ulaştırılır.