hesabın var mı? giriş yap

  • mangalsever yurdum insanlarının işine yarayacak 10 önemli tavsiye.

    1. kırmızı et dışında bir şeyler yemeyi düşünebilirsiniz

    kırmızı et, özellikle de sucuk sosis gibi işlenmiş etler yerine balık, deniz ürünleri, kümes hayvanları veya bitkisel yiyeceklerle mangalı deneyin. dünya sağlık örgütü kırmızı etleri kanserojen olması muhtemel, işlenmiş etleri ise direkt kanserojen olarak değerlendiriyor. bununla beraber amerikan kanser derneği yöneticisi colleen doyle der ki: "hca'lar (heterocyclic aminler) balık ve deniz ürünleri pişirirken de ortaya çıkıyor ama bu besinleri et ve tavuğu pişirdiğiniz kadar uzun süre pişirmek zorunda olmadığınızdan bileşiklerin gıdanın üzerinde birikmesi daha düşük oluyor."

    2. önce marine edin

    araştırma, en az 30 dakika süreyle marine etmenin, et, kümes hayvanları ve balık üzerinde hca oluşumunu azaltabileceğini gösteriyormuş. araştırmacılar bunun nedenini tam olarak netleştirememiş, ancak bir çeşit kalkan etkisi olabilirmiş. amerikan kanser araştırma enstitüsü'nden nigel brockton, “et ile ısı arasına temelde şeker ve yağdan oluşan bir bariyer koyduğunuzda, et yerine bu bariyer ısı ile kavrulmuş olur" diyor. etinizin daha lezzetli hale gelecek olması da bonus.

    3. çeşitlendirin

    pek çok meyve ve sebze türü aslında kanser riskini düşürebilecek kadar koruyucudur ve ızgara yapıldıklarında hca oluşturmazlar. bazı uzmanlar etin yemeği çeşitlendirmek için kullanılmasını tavsiye ediyor. mesela alternatif olarak biber ve soğan ile veya şeftali ve ananas ile tavuk şiş yapmayı düşünebilirsiniz. tavada kızartma yaparken de çalışan bu taktikte et, pişme işlemi boyunca diğer malzemelere de dokunduğu için ısıya maruz kalan et yüzey alanı azalıyor ve böylece daha az hca ortaya çıkıyor.

    4. ot ve baharat kullanın

    brockton'a göre etinizi otlar, baharatlar, çay, pul biber ve benzerleriyle — yani monomerik fenolik bileşik içeren malzemelerle — pişirmek faydalı olabilir çünkü, “bu malzemeler antioksidan özelliklerinden dolayı potansiyel olarak kanserojen bileşiklerin oluşumunu baskılamaya yarıyor.”

    5. dumana dikkat edin

    harvard t.h. chan halk sağlığı okulu'nun sağlıklı yaz pikniği konusunda yayınladığı makalede de belirtildiği gibi, mangaldan çıkan dumanı solumayın ya da soluduğunuz dumanı en aza indirmeye çalışın.

    6. kömürden kaçının

    kaburga veya bifteğin kemikli kenarlarında sıklıkla gördüğünüz siyah, gevrek kabuğun daha yüksek konsantrasyonda potansiyel kanserojen bileşikler içermesi daha muhtemeldir. bayan doyle ayrıca ızgaranın başlamadan önce iyice bir temizlenerek önceki ziyafette üretilen kömür parçacıklarından iyice arındırılması gerektiğini söylüyor.

    7. etleri kesme zamanı

    brockton, “bir şeyi ne kadar uzun pişirirseniz, kimyasal reaksiyon da o kadar uzun sürer ve hca miktarı da o kadar yüksek olur” diyor. eğer etinizi mikrodalgada ya da fırında önden biraz pişirirseniz, oluşan hca tabakası da o kadar kalın olmaz. aynı şey, küçük parçalar halinde kesilmiş et için de geçerlidir, böylece daha hızlı pişer. folyoda ızgara yapmak da yiyeceklerin dumandan korunmasına yardımcı olabilir ve pişirme süresini hızlandırabilir.

    8. yumuşak ağaçlar yerine sert ağaçları seçin

    bayan doyle, “tahta çeşidi de hca oluşumunu etkileyebilir” diyor. ceviz ve akçaağaç gibi sert odunlar ve odun kömürü, çam gibi yumuşak odunlardan daha düşük sıcaklıklarda yanar ve yiyeceklerin daha düşük sıcaklıkta yanan odunlarla pişirilmesi elbette en uygun olandır.

    9. mangalı alevlendirecek yakıtı azaltın

    polisiklik aromatik hidrokarbonlara maruz kalma olasılığını en aza indirmek için uzmanlar, daha yağsız et seçmenizi veya et üzerindeki görünür yağları pişirmeden önce kesmenizi tavsiye ediyor; böylece pişen yağlardan kömürlere damlayıp sonra tekrar duman olarak ete geri dönen zehir riskini en aza indirmiş olursunuz. bayan doyle damlamayı en aza indirmek için etleri ızgara üzerinde iken delmemenizi öneriyor.

    10. sık sık çevirin

    ulusal kanser enstitüsü, eti yüksek ateşte pişirirken sık sık çevirirseniz üzerinde daha az hca oluşacağını söylüyor. bu yüzden ne yapıyoruz, tavada pişirir gibi etin aynı yüzünü dakikalarca mangal ateşine maruz bırakmıyoruz.

    kaynak: https://www.nytimes.com/…st popular&pgtype=homepage

  • 30 yaş ve üstüne gelince ortaya çıkan gerçek.

    çok zor gelir bir zaman sonra hayata yeni insan almak. insanlarla çok güzel eğlenir, muhabbet eder, 40 yıllık dost gibi paylaşımlarda bulunursun. sanki hep böyle devam edecekmiş gibi hissedersin ama ilerlemez o sohbet; kalır orada. telefonlar alınır verilir "mutlaka görüşelim bak"lar yapılır ama en kısa sürede uçar gider bu hiçbir ortak geçmişi olmayan sohbetler.

    hiçbir maya tutmaz hiçkimseyle. yük gibi gelir insanlar.

    iki kişiyle tanıştım bugün. uzuuun bir geçmişleri vardı ve bir iki saate sığdırmak istediler bu geçmişlerini. boş boş baktım "bu bilgileri ben neden dinleyeyim ki?" dedim. herkesin bir hikâyesi yok muydu hem? dünya kuruldu kurulalı gelen trilyarlarca insanın hikâyesinden farklı olan neydi ki onlarınkinden? neden dinlemek için kendimi verecektim ki? ne faydası olacaktı başkalarının yaşanmışlıklarını biliyor olmanın bana?

    böyle düşündüm, boş boş baktım. özet geçsin ve masadan kalkayım istedim en kısa sürede. bir daha görüşür müyüm? bilmiyorum. anormal bir durum muydu peki birinin hikâyesini sana anlatması? tabii ki hayır. sadece ben insanları dinlemekten ne kadar yorulduğumu fark ettim bugün. kimsenin geçtiği yolları merak etmediğimi; bunları dinlemenin en az hayatın kendisi kadar anlamsız geldiğini fark edip, kendime yabancılaştım bir an.

    eskiden detaylı olarak anlatığım kendi ile ilgili kısımları ne kadar özet geçtiğimi de fark ettim bir anda. o kadar doymuşum ki hikâyelere. o kadar bilmek istemiyorum ki kim nedir ne değildir diye. eskiden dinlediğimi göstermek için tebessümle ve ilgiyle baktığım insanlara donuk donuk gözlerle bakıyorum artık...

    insanın 1 üssü n olduğunu ve bu n'leri hiç merak etmediğimi, heyecanlanmadığımı fark ettim...

    mümkünse iki kelime ile anlatsınlar ve gitsinler...

    edit: bu entry'de bahsettiğim iki kişiyi üç yıl sonra hiç hatırlamıyor olmak, tam da entry'nin içeriğini doğruluyor işte...

  • maraton programında şu anda beşiktaşlı futbolcular çılgınca itirazlarda bulunmadığı için mersin'in golünde topun auta çıkmadığına karar verildi. mustafa denizli ve tümer metin yavaş çekimde beşiktaşlı futbolcuları izledi, düdük çalmamışken beşiktaşlı oyuncular hakeme koşup itiraz etmek yerine topa koştular diye top aut değil dediler. bravo. tam tersi olsaydı da yerden yere vururlardı, neden düdük çalmamışken topa koşmak yerine itiraz ediyorsun diye. rezillik, bildiğin rezillik. bu da türk futbolunun bir kenarından güzel bir özet oldu.

  • yurtdışından daha önce yanımda benzer cihazlar getirdim. o yüzden bilgim dahilinde bu konuya biraz açıklık getireyim, bazı kafa karışıklıkları var çünkü.

    öncelikle güvenlik ve gümrük kontrolü birbirinden farklı şeyler. kabin içine aldığınız veya uçak altına verdiğiniz bagajlar güvenlik kontrolünden geçerler. bu da uçağa kurallar dışında tehlikeli ve yasak (uyuşturucu/silah vesair...) eşyaları almamaya yöneliktir. kimse xray'de sizin playstation'ınızla ilgilenmez.

    gümrük kontrolü ise havayolu ile girişlerde havalimanı çıkış kapısında olur. ya 'gümrüğe beyanım var' diye kendi isteğinizle girersiniz, ya da gümrük görevlisi tarafından 'davet' edilirsiniz. hakkınızda özel bir ihbar ya da tahkikat yoksa bu davet rastgele yapılır. gümrük alanının kralı da kuralı da yönetmelik değil gümrük görevlisinin kendisidir ve her şey o memurun iki dudağı arasındadır. isterse donunuza gümrük vergisi çıkarır. yönetmelik falan samimi olarak bilmez zaten, o konularda yapacağınız 'yönetmelik şu kadar hakkım var diyor' savunması çoğu zaman idam fermanınızı imzalamak olur. o yüzden hal hareket ve tavırlar önemli.

    diyelim davet edildiniz ve bavulunuzdan 1 tane ps5 çıktı, 'kendime oynamak için aldım', çoğu durumda yeterli bir cevap olacaktır. iki cihaz olursa açıklamak daha zor olur, 2'den fazla cihazı ise açıklamak imkansıza yakın olur. bu durumda gerçekçi olursak en mantıklı yol rüşvettir. 50-100 euro duruma göre iş görür. tüm dünya ülkelerinin gümrüklerinde rüşvet çatır çatır geçer.

    rastgele gümrük kontrolüne yakalanmak düşük bir ihtimaldir ama ihtimal dahilindedir.

    motorlu araçla gelirken de gene ülkeye giriş yapınca ve yine rastgele gibi bir oranda detaylı gümrük arama için davet edilirsiniz. bazen 'var mı bir şey' diye sorulur geçer gidersiniz. ama detaylı arama oranı uçak yolculuğuna göre hayli fazladır ve eğer balkan ülkelerinden geçiyorsanız her sınırda benzer durumu yaşarsınız. avantajlı yanı buradaki rüşvet tarifesi çok daha ucuzdur. 10-20 euro her kapıyı açar.

  • öncelikle allah belamı versin ki ben de böyle başlık açtım. ama böyle leş başlık açana değil açtırana bak. örneklemim +40 teyzeler. ve hatta utanarak türbanlı teyzeler bu gözlemimde başı çekiyorlar.
    bir değil iki değil artık içimde tutamıyorum. yol verirsin yüzüne küfretmişsin gibi bakar, yer verirsin bakar. yere markette bir şey düşürür onun yerine sen koyarsın rafa, o sadece bakar. kapı tutarsın, bakar. öküz gibi bakar.kasada senin önüne geçer. hastanede önüne atılır, sıra falan neymiş asla, sallamaz.

    yeter yeter. sen kimsin? terbiyesizliğini geçtik, nezaket görünce bir ağzından teşekkür ederim çıksın.

  • utanç verici olan annesinden utanan cahil insandır.
    anne lan bu! 5 para etmez insanlara yalakalık yaparsınız, anneye gelince tukaka!
    seni doğuracağına taş doğursaymış harbiden.

  • "bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum" bu sözlerle zeki demirkubuz noktayı koymuştur benim için. huzursuzluğuma isim koyamıyordum. zeki abi geldi ismini koydu, kulağına ezanı okudu.