hesabın var mı? giriş yap

  • tüm söylenenlerin aksine tamamen doğru olduğuna inandığım olaydır. benim bi nuriye teyzem vardı, yeni yıla ölü girdi ve gerçekten bütün yılı ölü geçti. o yılı takip eden üç yıl boyunca da ölü girdiği her yılı öyle geçirdi. sonra ne yaptı bilmiyorum. belki evlenip çoluk çocuğa karışmıştır.

  • ülkemiz özelinde, vergiden ibarettir.

    robot süpürgeler öyle duvara çarpan oyuncaklar gibi çalışmazlar; bazısı yakınlık sensörü, bazısı radar, bazısı lidar, bazısı yapay zeka kamerası bile kullanır. bütün evi süpürür, sonra gider kendini şarja takarlar. o yüzdendir ki dünya çapında büyük rağbet görmektedirler.
    iki yıl önce 1700 liraya aldığım süpürgenin yeni vergilerle 7000 liraya satılıyor olması, diğer ülkelerde kolayca alınan bir ev aleti olduğu gerçeğini değiştirmez.

  • en son ortaokulda falanken böyle şeyler konuşuyorduk arkadaşlarla. nasıl milliyetçiyiz o zamanlar piuuu. asıyoruz, kesiyoruz, deli yürek kafası var, haydarinnaa.

    ergenlik yasaklanmalı bence. o dönem bitene kadar ev hapsinde tutulmalı veletler, tüm sosyal iletişimleri yasaklanmalı, haftada 1 kitap okuyup özeti çıkartma mecburiyeti verilmeli.

    şu temizlik fikrinden bile çok daha mantıklı değil mi lan?

  • şimdi bu fiyatları euro kuru ile çarpıp “domatesin kilosu almanya’da 11 lira len haline şükret len” diyecek birileri illaki çıkacaktır.

  • geçtiğimiz hafta npr'in bir programında benzer bir konuyu ele almışlardı oradaki konu olarak tavuğu secmislerdi. yani bizler bir tavuğu yerken kediyi yemiyoruz veya kediyi evcillestirirken neden tavukları sadece yemek icin besliyoruz (istisnai olarak zeynep kâmil ornegini hatırlayanlar olabilir)

    şimdi söyle ilginç bir konu var yapılan araştırmalar gösteriyor ki tavuklar zannettiğimizden cok daha zeki hayvanlar ve tıpkı kediler gibi her birinin ayrı bir kişiliği var yani bazı tavuklar evcillestirildiginde kimileri insana yakın oluyor kimileri de daha cool davranıyorlar ve ilginç bir sekilde bir tavuğun ismini öğrenmesi bir kedinin ismini öğrenmesinden daha hızlı gerçekleşiyor ve sahipleri ile duygusal bağ kurabiliyorlar.

    bence tarihsel olarak insanlık her canlıyı yemeyi denemistir ve her kültür alıştığını, tadını sevdiğini, dininin yasaklamadigini, bol bulunanı yemeyi ve digerlerini yiyenleri de garipsemeyi seçmiştir. ornegin iki jenerasyon öncesi kore'de köpek eti yaygindir fakat yeni nesil batililasma etkisiyle bu alışkanlığı bırakıyor veya japonlar her yıl onlarca balinayı yemek icin avliyorlar.

  • kaliteli bir televizyonda dvd ye göre fark yaratmadığını iddia etmek için sağlam birkaç karşılaştırma yapmak lazım. zira bırak blu-ray'i bluray'dan riplenmiş 8 gb'lık bir 1080p rip bile dvd'den kaliteli olmaktadır.

    örneğin seven pounds filminin dvd9'u 5300 bitrate değerine sahipken aynı boyuttaki blu-ray'den riplenmiş 1080p video 8599 bitrate değerine sahiptir. aynı filmin 6,55 gb büyüklüğündeki 720p videosu bile 6426 bitrate değerine sahip olup dvd ile karşılaştırılınca görüntü kalitesinin üstün olduğu farkedilmektedir. orjinal blu-ray'de ise bitrate yaklaşık 12000 ile 30000 arasında değişmekte olup dvd ile uzaktan yakından alakası yoktur.

  • son durak derken mecidiyeköy-bakırköy hattındaki son duraklardan bahsetmiyorum şüphesiz. misal taksim-hürriyet mahallesi hattı olabilir, yani bu hattaki merkezi değil de çevredeki durak (merkez-çevre ilişkisine de bir atıf yapmış olum gördüğünüz üzre, ne çakalım) ne diyorduk, eğer o mahalleden değilseniz enterasan bir deneyimdir. durakta üç kişi filan beklersiniz misal, otobüs gelsin diye. ya da gittiğinizde otobüs vardır ama öyle kendi halinde parketmiş duruyordur. anlarsınız, o otobüse bineceksiniz. duraktaki küçük kulübede şoför otururur tek başına. ya da bir iett görevlisi daha olur en fazla. neyse şoför bakar ki durak ufaktan kalabalıklaştı, kalkar kapıyı açar, millet üşümesin otursun diye sonra yine kulübeye döner hat saatini bekler. sonra kulübede sıkılır mı artık ne olursa, yine kalkar, şoför koltuğuna oturur, orada bekler kalkış saatini. o ara şoförle önlerde oturan mahalleli iki üç kişi arasında küçük bir sohbet döner, bu ne soğuk gibilerinden. şoför baya dost canlısıdır bu aşamada. durup durup ara gaz verir, otobüsün kapısına gelip "ne zaman kalkacak, bilet alıp geleyim" diyenlerle söyleşir. bu arada kapısı açık bekleyen otobüste oturan üç beş kişi bu sefer kendi aralarında bir sohbete başlar, küçük bir kasaba garı havası oluşur. neyse efenim sonra kalkar otobüs, durklardan yolcu ala ala. osmanbey'e geldiğimizde otobüs tıklım tıklım olmuştur. yolcular artık birbirini tanımamaktadır, şoför asabileşmiştir, sanki kasabadan büyük şehre gelinmiştir on dakikada. "aynı otobüs mü lan bu?" diye düşünmeden edemez insan arkalarda bir yerde otururken.