hesabın var mı? giriş yap

  • maraş kırsalında öğrencilerin çoğunun davara gönderildiği boş zamanlarında okula geldikleri bir köy okulunda (alanım ögretmenlik olmasa da ingilizce eğitim alan birisi olarak) bir eğitim öğretim süreci boyunca geçici ücretli ingilizce öğretmenliği yaptım. daha doğrusu ögretmenlik eksikliğinden ingilizce dersleri uzun bir süre bomboş geçen bir okuldaki çocuklara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. o okulda bünyamin isminde ram öğrencisi olarak belirtilen sınıfın en arka köşesinde tek başına oturan bir öğrencim vardı. okula ilk geldiğimde öğretmenler odasında arkadaşlar fikir verirken ilk söyledikleri şeylerden birisi; "bünyamin'e hiç bir şey anlatmaya uğraşmayın. o kendi halinde gelir gider" dediler. tabi o sınıfa girer girmez bünyamin'in kim olduğu arkadaşlarının alaycı konuşmaları altında kenara sinen ürkek bakışlarından anlaşılıyordu.

    diğer arkadaşların tavsiyelerinin aksine. o sınıfta herkese ne anlatıyorsam, bünyamin'e de anlatmaktan asla pes etmedim. onlara bir anlatıyorsam ona iki anlatıyordum. 6. sınıf olmalarına rağmen o sınıfta hiç kimsenin doğru düzgün bir temeli yoktu ama nedense en fazla bünyamin'in temelsizliği dikkat çekiyordu. her şeyi 4. sınıflara anlattığım gibi sıfırdan anlatmaya çalışıyordum. bünyamin de artık zamanla ona verdiğim ödevleri iyi kötü yapmaya çalışıyordu. yapamadıklarını da teneffüs arasında öğretmenler odasında yanıma getirip sorduğunda şaşkınlıklarını saklayamayan diğer öğretmen arkadaşların tuhaf bakışları halen aklımda.

    muhtemelen birilerinin eskisi gri yırtık bir paltoyla okula gelen, soğuktan dudakları çatlayan, elleri davar gütmekten nasır tutan ve üstüne itilip kakılan o çakır gözlü bünyamin adını söylerken bile takılırken artık soru sormaya cesaret edebiliyordu. ilk dönem karne sonuçları açıklandı. bünyamin'in karnesinde beden (2) ve ingilizce (3) hariç bütün dersleri 1. bir insana resim ve müzik'ten nasıl zayıf verilebileceği belki ayrı bir tartışma konusu ama beden dersi bile ikiydi. bünyamin'in en yüksek dersinin ingilizce olduğuna şaşıran müdür yardımcımız şiveli konuşarak; "hele şu bünyamin'i çağırın az ingilizce konuşak" diye maytap geçti. bünyamin'in çağırdılar ve korkarak idarenin odasına girdi. rakamları 10'a kadar saydı, oda'da gösterdiğim renklerin hepsinin ingilizcesini söyledi. adını, yaşını ve nereli olduğuna dair sorduğum ingilizce sorulara da cevap verince müdür yardımcımız sustu kaldı.

    ve o an anladım ki; bünyamin aslında kafadan tüm alt standartların doğuştan yüklendiği bir kurbandı. ta ailesinden hazır nur topu gibi hocalarının ellerine doğmuş tüm öğrencilere dip nokta olarak belirlenen "bundan bir cacık olmaz" vakası bir başarısızlık timsaliydi. oysa bünyamini deştikçe öyle doğmadığını, öyle yapılmak için nasıl aileden okula koordine bir şekilde buna itildiğine ve azıcık bir değerin, ilginin bir insanı nasıl diriltebileceğine defalarca kez şahit oldum.

    edit: bünyamin'le ilgili aktardığım bu paylaşımın bugün ekşi şeyler'e yansımasından sonra birçok arkadaştan devamında ne olduğunu öğrenmek istediklerine dair mesajlar geldi. birçok arkadaş da sağolsunlar güzel sözlerle onore etti. fakat aslında bünyamin'in bana öğrettikleri benim ona öğrettiklerimden çok daha fazlaydı.

    öncelikle bu hadise öğrencinin ismi dahil baştan sona gerçek. o sürede geçici ingilizce öğretmenliği yaptığım için sadece 1 yıl bu köy okulunda bulundum. devamında yüksek lisans eğitimim için yurt dışına gittim ve hiç birinden haber alamadım. fakat bir gün bünyamin beni facebook'tan bulup ekledi. onu görünce bir anda içimi tuhaf bir mutluluk sardı. bünyamin artık facebook bile kullanabiliyor ve beni halen hatırlıyordu. hani artık facebook kullanabilecek kadar sosyal medyadan haberdar olması, (bir kenara pusturulmasından ötürü zeka geriliği var sanılan) içine kapalı kendi halindeki bünyaminin dış dünyayla iletişiminin şimdi çok daha iyi boyutlarda olduğunun bir göstergesiydi. ilköğretimi tamamladıktan sonra liseye gitmediğini, babasının yanında ailesine yardımcı olmaya devam ettiğini söyledi.

    bünyamin duygularını ve düşüncülerini sözlerle çok net ifade eden birisi değildi. dolayısıyla o facebook muhabbetimizde klasik hatır sormalar içerisinde kaldı. fakat "kendine iyi bak, bundan sonra bir sıkıntın olursa her zaman yazabilirsin" diye bir kapanış yaptığımda, o da vedalaştıktan sonra onlara söylettiğim ingilizce çocuk şarkılarından birinin youtube linkini bulup yolladı. bünyamin'in ürkekliğinin azaldığını hissettiğiniz mimikleri ve bakışlarıyla size yaklaştığını ve emeğinize karşılık bir çaba içinde olduğunu anlardınız. yani bünyamin'le iletişimimiz uzun cümlelerden veya sohbetlerden ziyade hep onun kendini ifade etme şekillerindeki küçük gelişmelerle ilerlerdi. bu bazen mimik ve bakışlarından, bazen de yanınızda belirip kitabı veya defteri uzatıp sormak istediği şeyi parmağıyla göstermesiyle olurdu. dolayısıyla o gönderdiği şarkının kendince bir teşekkür ve bir vefa göstergesi olduğunun farkındaydım..

    bu arada facebook'taki tek paylaşımı şu profil fotoğrafıydı. aradan 2 yıl geçmesine rağmen hiçbir hareketlilik olmadan aynı resimle pek aktif olmadığı anlaşılan bir facebook hesabı dışında çok fazla iletişimimiz olmadı.

  • başlık:
    kız içine dalgıç elbisesi giymiş soyamıyorum

    1. beyler tam sıyırdım üstündekini aq içinde her tarafı çıtçıtlı bişey var. ne ayak ?
    (hamsterm, 29.06.2010 04:33)

    2. bilardo eldivenidir lan o uğraş biraz çıkartırsın..
    (tasak kokusu, 29.06.2010 04:34)

  • eleman salakmış kızlar da çakal

    vahşi savana'da kıran kırana bir mücadeyi minik ceylan kazanmış

    pozisyon temiz, devam kararı doğru.

  • bu ikisi arasında kesinlikle doğru orantı vardır. farkındalığınız ne kadar artarsa o kadar yalnızlaşıyor ve kafa dengi insan bulmakta zorlanıyorsunuz. etrafınızdaki insanların yaptığı çoğu şey boş ve anlamsız gelmeye başlıyor. hatta dönüp geçmişinize baktığınız zaman kendinizin de ne kadar boş birisi olduğunuz yüzünüze tokat gibi çarpıyor ve zamanında ben de dışarıdan böyle mi gözüküyordum diye kendinizle ufak bir çatışma yaşıyorsunuz.

    fakat bu durumun en güzel yanı ise bu durumun farkına varmış olmanız. işte tam bu farkındalık noktası sizin yalnızlığınızın kesiştiği nokta oluyor. bundan sonra hayatınıza alacağınız insanları adeta bir elekten geçirir gibi sorgulamaya başlıyorsunuz.

    sizi mutlu ve mutsuz eden şeyleri daha net ayırt edebiliyor, hangi tarzda insanların size iyi hissettireceğinin ayrımını daha iyi yapabiliyorsunuz.

    insanın kendisine yapabileceği en iyi şeylerden birisi budur. farkındalığınız arttıkça kendinizi daha iyi tanıyor ve aslında etrafınızdaki insanlarla çok yüzeysel ve saçma ilişkiler kurduğunuzun farkına varıp kendinizin kıymetini daha iyi biliyorsunuz. bu durum da beraberinde güçlü olmayı getiriyor.

    çünkü sahte ilişkiler yerine kaliteli ve bilinçli bir yalnızlık her zaman daha iyidir.

  • franz kafka'ya öldükten sonra yapılan saygısızlığın bir benzeri portekiz'in bağrından çıkmı$ en muazzam edebiyatçıya da yapılmasa idi herhalde a hora do diabo adındaki kitabını asla okuyamayacak,"iyi bir dü$çü asla uyanmaz" cümlesi ile beyinlerimizi optimal kullanıp uçmayı öğrenemeyecektik.
    lakin eserlerinin bir kısmı ölümünden sonra yayınlanmı$tır..a hora do diabo da bunlardan biridir.

    tanınmamak kaygısını yoğun olarak ta$ıdığı için yazar,orlando furioso'nun da belirttiği üzere binbirsurat gibi dolanmı$,onlarca takma isim kullanmı$tır..

    ayrıca pessoa kelime anlamı olarak da hiçkimseye tekabül eder.