hesabın var mı? giriş yap

  • sinema dünyasının efsanevi oyuncularından katharine hepburn hayata veda etti. 96 yaşında yaşama veda eden oyuncunun doğal sebeplerden öldüğü açıklandı.

    60 yıllık kariyerinde tam 12 defa oscar adayı olan hepburn, rekor bir sayı olan 4 kez altın heykelciği kazanma başarısını göstermişti.

    kazandığı 12 oscar adaylığı da, 2003 yılında meryl streep bu sayıyı geçene kadar bir rekor olarak bulunuyordu. oyuncunun oscar kazandığı filmler sırasıyla, morning glory (1933), guess who's coming to dinner (1967), a lion in winter (1968) ve on golden pond (1981) idi.

    keskin zekası, zerafeti ve kafasına koyduğunu gerçekleştirmesi ile tanınan oyuncu, kendi sözleri ile kendisini "uzun, ince ve son derece kararlı" şeklinde tanımlamış, uzun yıllar hollywood'un bir numaralı ismi olmayı başarmıştı.

    oyuncunun hayatındaki dönüm noktalarından biri, en çok istediği rol olan rüzgar gibi geçti 'deki başrolü scarlett o'hara 'ya kaptırması olmuştu. bunun üzerine broadway'de oynadığı the philadelphia story adlı oyunun sinema filmi haline getirilmesi için harekete geçmiş ve kendisinin finanse ettiği filmde başrolü canlandırarak oscar'a aday olmuştu.

    hepburn bir röportajında "oyuncu olmaktansa büyük bir ressam veya büyük bir yazar olmayı tercih ederdim. bunun sebebi de oyunculukta yanınızda çalışanlara bağımlı olmak zorunda kalmanız. kendi başınıza yarattığınız bir eser, bir makinenin parçası olmaktan çok daha tatmin edici." şeklinde konuşmuştu.

  • ne kadar ileri gidebileceklerini merak ediyorum. sabah erken kalkıp, işe gitmeden biraz tenis oynayan, sonra duşunu alan insanlar var. o arada fırınlar da açılmış oluyor (!) taze ekmekle kahvaltısını ediyor, kahvaltı sonrası biraz gazete keyfi, sonra iş. ve bunu yapanlar öle ne yaptığını bilmeyen insanlar değil. misal, ne kadar ölçüdür bilmiyorum ama, aralarında ünlü holdinglerin üst düzey yöneticileri de var.

    yanlış anlamayın, yargılamıyorum, her konuda kendimi kaynak eser zannetmiyorum. ama iddiam odur ki bu kadarı artık sabah insanı olmak falan değil. ne sabahı yahu? hangi sabah? bir önceki günün insanı bunlar.

  • tam olarak; rusya'nın türkiye'den tarım ürünleri, sebze ve meyve ithalatını yasaklaması.

    30 kasım 2015 tarihinde rusya başbakan yardımcısının açıkladığı yasaklamadır. tıkla.

    dönen tavuk etlerinin, yolu kesilen tırların, alınmayan meyve sebzenin acısını ilerleyen günlerde daha da derinden hissedeceğiz. biz mandalina yetiştiricisiyiz, ürünümüzü uçak olayından 3 gün önce sattık, çeklerimizi aldık. uçak düşünce yüreğimiz ağzımıza geldi çünkü tüccar bu malı rusya'ya satıyor. telefonla görüştük, bir şekilde romanya'ya satabileceklerini ama bundan sonra mal almayı durdurduklarını söylediler.

    aynı tüccarla bu hafta pazarlığa oturacak çiftçilerin görüşmeleri iptal oldu, mal ellerinde. romanya'ya satabiliriz diye 95 kuruşluk mala 60 kuruş fiyat veren tüccarlar dolanmaya başladı. hemen hepsinin narenciye satılınca ödemek üzere vadesi ayarlanmış banka kredileri var.

    güney komşularımızla ilişkilerimiz bitince o yöne ihracat büyük darbe almıştı zaten. ırak`a olan turunçgil ihracatımız 2013 yılında %22,3 oranında azalmış ve 236 milyon dolardan 183 milyon dolara gerilemişti.
    ziraat odası'nın raporuna göre 2013 yılı itibarıyla %4`lük bir artış kaydederek 933 milyon dolara ulaşan turunçgil ihracatımız içerisinde rusya federasyonu 297 milyon dolar ile ilk sırada yer almakta ve sektörün vazgeçilmez pazarı olma niteliğini sürdürmekte idi.

    sadece antalya değil, adana, mersin, ve hatay'ın kaliteli malı rusya'ya gidiyordu.

    ortadoğu pazarı kapandı, büyük alıcı rusya kapandı, bu kadar malı 2016'da çiftçi satamayacak, kredisini, borcunu ödeyemeyecek.

    neden?

    edıt:

    takip eden entrilerde bir kaç nokta tekrar tekrar vurgulanmış. bakalım;

    1. bu sene meyveyi ucuza yeriz, güzelini yeriz.

    hayır yiyemezsiniz.

    bu sene malını satıp, borcunu ödeyemeyen üretici bankadan da önce veresiye mal aldığı ziraii ilaç bayi ve gübrecinin parasını ödemez. ilaçcı, gübreci de kendi borcunu ödeyemez bankaya. veresiyeyi azaltır, birikmiş alacağını almak üzere diğer üreticilerin üstüne yürür. domnio taşı gibi hepsi devrilir. kriz dediğin budur zaten. bunlar hep gelecek üretimleri etkiler.

    daha da önemlisi, üretici malını kaçtan verirse versin, sizin ödeyeceğiniz parayı kabzımal, tüccar belirler. aradaki fark kabzımalın, halcinin lehine artar. sen yine aynı paraya yersin.

    bu arada, o ince kabuklu, sulu, lezzetli malı yine sana yedirmeyecek tüccarlar, doğu avrupa bağlantılarını kuracaklar yavaş yavaş, üzerine ekleyip rusya’ya satacaklar. sen yine kalın kabuklu, susuz, lifli mandalinayı yiyeceksin.

    2. yıllarca yerli tüketiciye geçirdiniz.

    hayır geçirmedik. sizin 3-4-5 liraya yediğiniz mandalinanın bahçeden satış fiyatı 55-65 kuruştur. sizin yazın 7-8 tl’ye yediğiniz limonun bahçe satış fiyatı 50-70 kuruştur. aradaki fark kabzımal mafyası, dağıtıcı ve marketlere gider.

    3. akp’ye oy verdiniz, daha beter olun.

    en haklı olduğunuz konu bu ama bildiğim kadarıyla medeniyetin beşiği iç anadolu’da mandalina yetişmiyor, mandalina üreticisi illerimiz adana, antalya, mersin ve hatay. şu son seçime kadar akp’nin alamadığı, akp’ye en zor teslim olan kırmızı boyalı iller buralar değil mi?

    edit 2: bu da seracı gözünden. #56617615

    debe editi: türk üreticisinin derdiyle dertlendiğiniz için teşekkür ederim. bu başlık sayesinde ülkemizdeki en adi, en şerefsiz, en haysiyetsiz 3. grubun, doktorlar ve öğretmenlerden sonra, mandalina üreticileri olduğunu da anlamış olduk.

  • isim verip de rencide etmek istemiyorum ama, dünyaya geliş amaçları sadece national geographic'te yayınlanan belgesellerde gözükmek olan hayvanlardır. hayır bakıyorsun, tip desen yok; dünyaya bi' faydası desen, o da yok. ama bakıyorsun ayda en az üç defa belgeseli yayınlanıyor. yemin ediyorum bu belgesellerden elde ettiği kazanç benim kazandığım paradan daha fazla. kıskanmıyorum desem yalan olur. evet.

  • beraberinde su almazsaniz hepsi.
    arkadaslar bu konuda binbir cesit safsata var. alinan etanolun hacim degeri ve sonucunda olusan kan alkol duzeyi disindaki hicbir sey onemli degildir.
    ertesi gunu berbat eden en onemli etken de alkolun diuretik ozelliginden dolayi hizli su kaybina yol acmasi, bu kaybin da yerine konmamasidir.
    ornek olarak vucuda 50 cc saf etanol almak icin, 2 adet 500 cc'lik hacmen %5 alkol iceren bira icmeniz gerekirken, ayni alkol miktarini 125 cc hacmen %40 alkol iceren tekila icerek de yakalayabilirsiniz.
    ancak, ayni alkol seviyesini bira ile elde etmek icin 1000 cc - 50 cc = 950 cc de su icmis olursunuz. tekilada ise su miktariniz 125 - 50 = 75 cc'dir sadece.
    ikisinde de ayni miktarda alkol aldiniz, ayni miktarda alkolun diuretik etkisi de ayni oldu, ancak bira icerken cok daha fazla su icmis oldunuz esyanin dogasi geregi. (total sivi alimindan dolayi ozmotik basincin etkisini goz ardi edersek)
    peki sonuc ne oldu? tekila icerken kaybettiginiz suyu yerine koyamadiniz, ama bira nispeten daha az su kaybina yol acti. bu yuzden tekilanin ertesi gunu cok daha kotu oldu.
    peki ne yapabiliriz? alkol alirken arada sirada bir bardak su icmeyi ihmal etmeyin. farki kesin hissedersiniz.
    su kaybederken elektrolit kaybi da yuksek oluyor. su yerine powerade ya da soda icerseniz daha makbule gecer elektrolit iceriklerinden dolayi.

    edit: buna bir istisna da ucuz veya iyi havalandirmamis saraplardaki yuksek sulfur dioksit miktaridir. sarap iyi havalanmadan icilirse icindeki sulfur dioksit ucamaz ve siz bunu icmis olursunuz. sulfur dioksit de naparsaniz yapin basinizi agritir (bkz: kopekolduren)(bkz: chateau migraine)*

    edit 2: cl'ler cc olarak duzeltildi.

  • bir gecede şu kadar para ezdik diye şekil yapan görgüsüz barzoların ve gösteriş meraklısı instagram zombisi kezbanların sayısının çok olduğu bir ülkede normal olan çılgınlık. işin tuhafı, kendisini bu gruptan ayırıp elit gören beyaz yakalı tiplerin bu mekanlara karşı gizliden yaşadığı stockholm sendromu.

  • itfayeciliği ve itfaiye çalışanlarını merak eden küçük kıza çok da güzel bir şekilde takım halinde fotoğraf çekilip, göndermişler.
    bunu çekemeyecek veya eleştirebilecek kadar boş bir insan olman tartışılmalı bence.

    edit: imla