hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    çubuklu bok gibi olmuş.

    --- spoiler ---

    niye abi? niye bok gibi olmuş. nesi bok gibi mesela? çubuk mu yok? çubuklar yamuk mu? kalın mı ince mi? ne bekliyorsun çubuklu formadan beklentin nedir? normal çubuklu forma lan işte. güzel ve sade olmuş formalar, ben bir falso göremiyorum.

  • açık ve net konuşuyorum 10 yıllık ikinci el araba almak bir tercih meselesidir ancak bunun daha iyi bir tercih olduğunu savunmak ahmaklıktır. çünkü araba birçok plastik, metal ve elektronik aksamdan oluşan bir alet olduğundan 10 sene içinde çoğu parçası hiç kullanmasanız bile deforme olmaya başlayacak, kaldı ki bu araçların 10 sene boyunca nasıl kullanıldığından bihaber olacaksınız. ayrıyeten normal bir otomobilin kullanma kılavuzunda kullanım ömrü 10 yıl yazar. üst sınıf denilen premium arabalar için üreticinin önerdiği kullanım süresi 15 yıldır. yani üreten tasarlayan adamlar diyor ki 10 sene sonra bunun neresinden ne arıza çıkaracağı belli olmaz en iyisi çöpe atıp yenisini alın. bunları bile bile şimdi gelip de yok almandı japon’du diye saçmalayanlara bakmayın.

  • ciddi ciddi keko rap dedikleri şey ülkeyi esir almış lan.

    adamlar bir liste yayınlamış içinden sadece sezen aksu'yu tanıyorum. diğerleri sahnede mal mal hareketler yapıp saçma sapan sözlerle bir şeyler anlatan keko tayfa sanırım. nerede cem karaca, selda bağcan, barış manço, harun kolçak vs gibi sanatçılar nerede bu at hırsızları. allah ramazan ayında pide kuyruğunda bayılan babanıza sabır versin.

  • aynı zamanda pek kimsenin asgari ücret almadığı,
    örneğin bir işçiye asgari ücret veririm dediğiniz zaman gülerek uzaklaştığı,
    insanların gerçekten 'maaş' aldığı,
    inanmazsınız belki ama maaşla kahvaltılık bile alınabildiği,
    ve şaka değil bak gerçekten emekli ikramiyesiyle ev alınabildiği dönemdir.
    emekli ikramiyesi ve ev.

    @malibudur ve @kasmayagerekyok nickli arkadaşların hatırlatması üzerine;

    dolarda da bir enflasyon olduğunun ve doların alım gücünün de seneler içinde azaldığının, o günün 100 doları ile bugünün 100 dolarının da aynı şeyi ifade etmediğinin altını çizmek gerekir.

    buradan
    artan dolar miktarını ve haliyle doların değerinin düşüşünü görebilir,

    buradan da
    yıllara göre aşağı yukarı bir hesaplama yapabilirsiniz ki asgari ücretin dolar bazında da değer kaybettiği çok net görünüyor.

    edit: ekleme

  • başıma birsey gelmeyecekse kars /selim ilçesinde öğrencilere yaptırdik bu robotları biz. meslek lisesi öğrencisi bunlar sadece. ki sen zamanında iş başvurusu yaptığımda bana aselsan'a mühendis alıyormuş gibi mülakat ayini duzenleyen bir şirketsin. fakir ama gururlu bilişim öğretmeni kız serzenişi değil bu. liselerarasi bilim fuari minvalinde robot yapmışsın. bari step motor kullanmasaydın da hızlı hareket edeydi.

  • iki genç arkadaş uyuşturucu bulundurmak suçundan mahkemeye çıkarılırlar. yargıç hapis cezası vermez, onun yerine gidip diğer gençleri uyuşturucuya karşı uyarmalarını ister. bir ay sonra iki arkadaş yeniden yargıç karşısına çıkar ve yargıç durumlarının ne olduğunu sorar. birinci genç:

    "harika,100 kişiyi uyuşturucu kullanmaktan vazgeçirdim" der.
    "nasıl yaptın?"
    "tahtaya biri küçük biri büyük iki daire çizdim. sonra da dedim ki;büyük daire uyuşturucu kullanmadan önceki beyniniz, küçük daire uyuşturucu kullandıktan sonraki beyniniz."

    "aferin" der yargıç ve diğer gence döner.
    "ben 1000 kişiyi vazgeçirdim" der ikinci genç.
    "bravo,sen nasıl yaptın?"
    "tahtaya biri küçük biri büyük iki daire çizdim. sonra da dedim ki; küçük daire uyuşturucu yüzünden hapse girmeden önceki kıçınız, büyük daire de hapisten çıktıktan sonraki kıçınız."

  • tabii ki de migros ya da carrefour'dur. bim'e, a101'e kaçanlar sigara ve alkolsüzlükten zaten ölmüş demektir. evet.

  • isim benzerliğinden dolayı içlerinde amca oğlumu gördüğüm liste. bir an için "neden olmasın?" diyerek ümitlendim ve amca oğlumun çok zengin olduğunu, vergi kaçırıp kara para akladığını, göze batmamak için de mütevazi hayat sürdüğünü düşündüm. hemen telefona sarıldım:

    + abi nerdesin?
    - bim'deyim.

    fakirlik hayal gücünü bile kısıtlıyor.

    debe editi: amca oğlu, bim'in kapalı olduğu bir vakitte bim'de olduğunu söyleyerek şüpheleri iyice artırdı. geçen hafta arka camı olmayan fiat doblo satın almasına anlam verememiştim zaten. çok kurnaz bu amca oğlu. dikkat dağıtmak için facebook'ta "tofaşk, israil'i boykot et" tarzında paylaşım yapıyor. du bakalım her şey ortaya çıkacak.

  • "babama maç kaçta diye sordum. 'ben nerden bileyim aç teletext'i bak' dedi teletext dedi amk... ilhan mansız sakat, oynayamayacakmış desen inanacak..."

  • orjinal adı fransızca 'hollandaise' olan izlerine yazılı olarak ilk kez 1651'de françois pierre la varenne tarafından yayınlanan 'le cuisinier françois' kitabında rastlanan; temelde yumurta sarısının, yağ ile olan emilsüfe tepkimesini kullanarak kremamsı dokulu temel bir sos oluşturma tekniğidir.

    adından dolayı hollanda kökenliymiş gibi bir algı yaratsa da fransız orijinli olmasının nedeni; reform dönemi fransa'dan göçerek hollanda'ya yerleşen fakat bir süre sonra geri dönen protestan fransızların buluşudur.

    yapım şekilleri küçük nüanslar ile değişse de ben yıllar içinde farklı kombinasyonlar deneyerek en mükemmel tarifimi şu şekilde oluşturdum, gün gelir yeni bir şey keşfederim o ayrı tabi;

    araç gereçler;

    orta boy derin bir tencere
    küçük boy derin iki adet tencere
    çırpma teli
    mayonez tenceresi

    malzemeler;

    3 adet orta boy yumurta
    1/4 rakı bardağı-50 ml beyaz şarap sirkesi
    500 gram tuzsuz tereyağı
    bir demet taze tarhun otu
    bir diş sarımsak
    6-7 tane karabiber tohumu
    taze çekilmiş beyaz biber tohumu
    ince çekilmiş tuz

    hazırlanışı;

    öncelikle temel bileşenleri elde etmemiz gerekiyor bunlardan ilki tepkimenin ve lezzetin baş aktörü yağ. tereyağını küçük tencerelerden birine koyarak olabilecek en düşük seviyede en küçük ocak gözüne yerleştirin ve sabırla erimesini bekleyin, bir müddet sonra altın sarısı yağın üstte biriktiğini süt proteininden gelen beyaz kısmın ve suyun altta kaldığını göreceksiniz. üstteki yağı başka bir kaba tencerenizi hafifçe eğerek alın ilk o gelecektir zaten. süzülmüş yağınızı ocağa yakın tutun çünkü donmasını istemiyoruz. 500 gram tereyağından ortalama 200-250 gram 'clarified butter' elde edeceksiniz.

    diğer küçük tenceremizede beyaz şarap sirkesi, tarhun otu, bıçağın düz kısmıyla bir kere vurarak ezdiğimiz sarımsak ve karabiber tanelerini atarak ocağı yüksek ateşte açıyoruz. sirke buharlaşıp kendi seviyesinin dörtte birine düşene kadar kaynatmaya devam ediyoruz. işlem tamamlanınca sirkenin içine koyduğumuz sarımsak, tarhun ve karabiberi süzerek sirkeyi başka bir kaba alıyoruz ve oda sıcaklığından biraz daha ılık olana kadar soğutuyoruz.

    daha sonra orta boy tenceremizi dörtte bir dolayında su ile doldurup ocağa alıyoruz ve yüksek ateşte kaynamaya bırakıyoruz. kaynayınca ocağımızı tenceredeki su hafif kabarcıklar çıkarmaya ve tıngırdamaya başlayana kadar yani kısıyoruz, bunu tam ifade etmek zor ingilizcede buna 'simmering' deniyor yani kaynama ısının bir tık altı olan 90-95 celcius arası. su hazır olduğunda, mayonez tenceremizi ocakta ki tencerenin üstüne oturtuyoruz, burada önemli olan mayonez tenceresinin dibinin tencerede ki sıcak su ile direkt temas etmemesi ısınmayı sudan yükselen su buharının sağlaması ve tencere ağzından minimum su buharı kaçağı olması.

    mayonez tenceresinin içine üç adet yumurtamızın sadece sarılarını koyuyoruz, beyaz kısımları ve asıcı bağının tamamen alınması pürüzsüz bir sos için önemli ayrıca tencerenizin içi kupkuru olmalı bir damla bile su olmamalıdır. yumurtaları sürekli çırparak bir dakika kadar ısısını arttırıyoruz ve oda sıcaklığına gelmiş sirkemizin yarısını ekliyoruz ve çırpmaya devam ediyoruz. yumurta bir ton daha açık sarı olmaya başladığında olabildiğince yavaş bir şekilde ama sürekli akıtarak sıvı tereyağını karışıma ekleyerek çırpmaya ara vermeden devam ediyoruz. 15-20 saniye aralıklarla mayonez tenceresini bir bez yardımıyla soğuk bir yüzeye alıp çırpmaya devam ediyoruz burada ki amaç aşağıdan gelen ortalama 90 derece su buharının yumurtayı 60 derecenin üstüne çıkarmaması yani ısıyı olabildiğince sabit bir aralıkta tutmak yoksa yumurta sarısının yağ ve protein arası bağları kırılır ve yumurta kesilir.

    yağın tamamını ekleyemeyi bitirdiğinizde elinizde oda sıcaklığında bir mayonezden daha sarı fakat aynı kıvamda bir sos olacak, zaten bir nevi tereyağlı ılık mayonez yapmış oluyorsunuz. ocaktan aldığımız hollandezi bitirmek için tadına bakarak; taze çekilmiş beyaz biber(karabiber değilde beyaz biber olması tamamen pürüzsüz görüntü ve rengi bozmak istememek ama biber tadını istemek), tuz ve asit dengesinde eksik varsa sirkemizin kalan yarısından dilediğiniz kadar eklemek.

    üzerini streç film ile kapatarak oda sıcaklığından bir tık sıcak olan bir yerde 3-4 saate kadar formunu koruyacaktır, arada ılık su serpip çırpmanızda ömrünü bir kaç saat daha uzatabilir.

    nerelerde kullanılır kısmına gelirsek; benim için haşlanmış, poşelenmiş, demlenmiş yani sıvı içerisinde pişmiş bir çok malzemeye tad verici olarak kullanılabilir, ben en çok lagos gibi iri yağsız beyaz etli balıklarla seviyorum.

    ortak bir yanılgıdır benim bu verdiğim tarife 'bernaise' da diyenler çıkabilir, haklıdırlarda fakat türeyen soslara isim vermektense orjinal tarifi bilgi birikimiyle geliştirmenin daha yararlı olduğunu düşünüyorum.

  • aşağıda yazılmış entry nostaljik olarak kalmaya devam edecek. yıllar içinde androidi bıraktım iosa geçtim tekrar androide geçtim. artık stream kullanıyorum. #92271462 entrym den okuyabilirsiniz. yine bu nonstop yt ayarında bi program. ama biraz daha iyisi ve gelişmişi. sevgiler.

    bu da orijinal entry

    non stop yt : başka uygulamalar açıkken arka planda youtube'dan video oynatıyor. ekran kilitliyken de devam ediyor. pop up değil. ücretsiz. videolar donma yapmıyor. diyeceklerim bu kadar.

    edit ; arkadaşlar uygulama hala çalışıyor mu bilemiyorum. ama çalışmıyorsa bilgilendirin editlerim

    edit 2; mağazada yok dediler.

    edit 3; rrrekt uyardı. newpipe diye aynı özellikte bi uygulama varmış. play market değil f-droid'den indiriliyormuş, araba özelliği de varmış.

  • dünyaca ünlü tiyatro yönetmeni konstantin stanislavski'nin 'bir aktör hazırlanıyor' isimli eserinden derlediğim maddelerdir. yaklaşık 400 sayfalık bu eserdeki temel öğretileri ve tavsiyeleri okunabilirlik kolaylığı açısından maddeler halinde listelemek istedim. anlatımda tesiri yükseltebilmek amacıyla da bu hitap dilini kullandım.

    tiyatroya gerçek manada gönül veren ve hangi sıfatla olursa olsun bu camianın içinde bir şekilde yer almayı düşünen herkesin kitabın tamamını okumasını kesinlikle tavsiye ediyorum. öğretileri elimden geldiğince somutlaştırmaya çalışsam da listeye yeniden göz attığımda bazı şeylerin havada kaldığını rahatlıkla görebiliyorum. bu nedenle maddelere dair aklınıza takılan ve somut dünyada karşılığını bulmakta zorlandığınız herhangi bir nokta için beni rahatsız etmekten çekinmeyin lütfen. iyi okumalar...

    *ayna karşısında çalışmak tehlikelidir; çünkü ayna, hem kendin hem de rolün açısından ruhunun içyüzüne bakmaktan çok, dış yüzüne bakmanı öğretir.
    *sahnede gerçeği yansıtma; yeni bir gerçeklik yarat.
    *makinemsi oyunculuk anlamına gelen klişelerden uzak dur.
    *sanat yaşamım adlı yapıtı oku.
    *abartmalı oyun oynama ve karakterin süregelen özelliklerini hayata geçirmeye çalışma. gerçek hayattaki karşılığını değil, metindeki karşılığını oyna.
    *karaktere dair zihninde beliren ilk özelliğe sımsıkı tutunma.
    *gerçek üzerine dökülen bir rol, serpilip gelişir; hazır kalıba dökülen ise pörsür.
    *sanatı sömürme; ün kazanmak, iğreti bir başarı sağlamak ya da bir geçim yolu edinmek amacıyla oynama. metindeki karakterin işlevini oyna.
    *sesini ve bedenini geliştirmek amacıyla şan dersleri, jimnastik, dans ve eskrim gibi düzenli çalışmalarla uğraş. insan gövdesindeki kasların gelişimi uzun bir süre, sistemli ve sıkı alıştırmalar gerektirdiği için bu çalışmaları her gün düzenli olarak yap.
    *sahnede olan biten her şeyi bir amaç doğrultusunda yap ve orada olmayı hak et.
    *sahne üzerinde her zaman bir şey yap ve her yaptığının bir anlamı olsun. eylem/hareket, aktörün ardından koştuğu sanatın temelidir.
    *çoğu zaman gövdesel durgunluk, doğrudan doğruya bir iç gerginliğin sonucudur ve bu iç eylemler sanat yönünden daha çok önemlidir. sanatın özü, sanatın dış biçimlerinde yani kabuğunda değil; psikolojik özünde, yani içindedir.
    *eğer bir eylemin psikolojik bir temeli yoksa, o eylem ilgi çekmez. her eylemin haklı bir iç nedeni olmalı; eylemlerimiz akla uygun, tutarlı ve gerçek olmalıdır.
    *sanatçı olan her insan, kendisini çevreleyen edimli (fiili) yaşamdan daha başka, daha derin, daha ilgi çekici bir yaşamı kendi için yaratmak ister.
    *'eğer şöyle olsa' kelime grubu, bizi, günlük olaylar dünyasından çıkarıp imgelem alanına atan bir kaldıraç görevi görür.
    *rolünle yaşamın arasındaki bağlantıyı bul ve o hissi hisset. sonra, yaşamda kendi deneyimlerine dayanan bütün olasılıkları buna kat. bunları yaparsan, sahnede yapmak zorunda bulunduğun şeyin olanaksız olmadığına içtenlikle inanmak senin için daha da kolaylaşır.
    *bilinçli teknik yolu ile bilinçaltı yarat (eğer'i kullanarak).
    *sözcüklerin altında gizleneni yaşama kavuştur; kendi düşüncelerini yazarın satırları içine yerleştir; oyunun öteki karakterleriyle o karakterlerin yaşama koşullarıyla kendi ilişkilerini kur; oyunun yazarıyla yönetmeninden aldığın gereçlerin süzgecinden geçir kendini; kendi imgeleminden çıkardıklarını katarak bu gereçler üzerinde çalışıp gereçleri ruhça hatta gövdece kendinin bir parçası yap. coşkuların içten olsun; işi bütünleyen bir parça olarak da oyunun geneliyle kaynaşık ve gerçekten verimli bir çalışkanlık ortaya koy.
    *bir rolü incelerken önce o rolle ilgisi olan bütün gereçleri topla; bu gereçlere, yaptığına inanmanı kolaylaştıracak biçimde dirimsel bir benzerlik sağlayıncaya kadar imgeleminden bir şeyler katmak zorunda olduğunu unutma. başlangıçta kendi duygularını bir yana bırak. psikolojik koşullar hazır ve doğru olduğu zaman duygular kendi uyumlarıyla yüze çıkarlar.

    imgelem
    *imgelemin çok güçlü olmalı. ilgi çekici konularda hayaller kurmalı ve hayallerinde etkin olmalısın. ilkin iç eylem doğar, sonra da dış.
    *düş gücünün uyuşukluğunu, edilginliğini yenmeye çalış. imgelerini detaylandırarak sana ait hale getirmeye ve içselleştirmeye çalış.
    *imgelerine 'peki ama niçin' sorusunu yönelt. bu soru seni düşüncelerinin amacını açıklamaya zorlar; geleceği düşündürür ve seni eyleme iter. imgendeki şeylerin etkin bir amacı olmasa da etkin bir anlamı olmalı ve belli bir amaca hizmet etmelidir.
    *günlük yaşamda yürür, oturur, konuşur, bakarsın; gel gelelim, sahne üzerinde bütün bu yetileri yitirirsin. seyircinin yakınlığını hisseder, kendi kendine şöyle dersin: "niçin bakıyorlar bana?" günlük yaşamda yapılanların seyirci önünde nasıl yapılacağını yeni baştan öğrenmelisin.
    dikkatin odaklanması
    *bir temsil sırasında, binlerce kişilik bir seyirci topluluğu önünde, kabuğuna çekilen bir salyangoz gibi kendini her zaman kafanda belirlediğin dikkat çemberinin içine kapatmalı ve kalabalıkta yalnız kalabilmelisin.
    *gözünü uzakta bir yere dikmen gerektiğinde kafanda dördüncü bir duvar oluştur ve zihnindeki bu duvarı salonun en gerisine kadar uzaklaştır. duvarın da ötesinde, dikkatini tutturabileceğin imgesel bir nokta bul. görüşün uzaklıkla ilgisini anladığın zaman bakışlarına seyircinin gerisine gitme ya da yanında kalma izni vererek salona bakmakta senin için bir sakınca kalmayacak.

    kasların gevşemesi
    *kas gerginliği, içsel coşku yaşantısını engeller. gergin kaldığın sürece, ne duygunun ince ayrımları ne de rolünün psikolojik yaşayışı üzerine düşünebilirsin. bu yüzden, herhangi bir şey yaratmaya girişmeden önce hareketlerini engellememesi için kaslarını uygun duruma getirmen gerekir.
    *kaslarını gevşetmek için düz, katı bir yüzeye, sözgelişi yere sırtüstü uzanıp gövdende gereksiz olarak gergin bulunan bütün kasları, çeşitli kas gruplarını sapta ve gevşet.
    *bir aktör olarak her şeyi bir çocuk gibi baştan öğrenmelisin; bakmayı, yürümeyi, konuşmayı...

    birimler ve amaçlar
    *oyunu sade bir teknikle parçalara böl ve kendine sor: "oyunun özü, oyunu oyun yapan ne?" sonra ayrıntılara girmeden temel noktaları incele. oyunu birimlere böl ve bu birimlerin amaçlarını belirle. rol aldığın birimin amacını fark et. çoğu aktör, sonucu hazırlaması gereken eylem üzerinde düşünmesi gerekirken eylemin sonucunu düşünerek hataya düşer. eylemden kaçınır ya da kısa yoldan sonuca yönelirsen, seni acemice oyundan başkasına sürüklemeyecek olan zorlama bir verim elde edersin.
    *oynarken sonuç peşinde koşmaktan, sonuç için çırpınmaktan vazgeç. gerçeklikleri dolgunlukla ve amaca uygunlukla oyna. canlı amaçlar seçerek bu biçim eylemi geliştirmeye çalış. çünkü aktörü sahneye çıkmada ve sahnede kalmada haklı olduğuna ikna eden ve inanmasını sağlayan, amaçtır.
    *amaçlar başlangıçta gövdesel olmalı ve eyleme dökülmelidir. örneğin; masaya gidip kalemi almak isterim; yoldan geçen adamın çantasını çalacağım vs. ilerleyen zamanlarda ise amaçlar psikolojik ve ilkel psikolojik olarak çeşitlenir.

    inanç ve gerçeklik duygusu
    *bir oyunun gerçek ve imgesel rolleri ile dekoru üzerinde her zaman içten dışa doğru inceleme yaparak işe başla. kendi gerçeklik duygunu tümüyle doyuruncaya ve kendi coşkularının gerçekliğinde bir inanç duygusu uyandırıncaya dek imgelenen bütün koşullarla eylemler içine yaşam kat. kısaca 'rolünü kendine haklı göster'.
    *gerçekliğin hatırı için gerçekliği abartarak oynamaya kendini kaptırma. soğukkanlı ve tarafsız olmaya çalış. sana, tiyatroda inanabileceğin kadar bir gerçeklik yeter.
    *oyuncu olarak sürekli kendini denetlemeli ve kendini inceleme eylemini sürdürmelisin. tabii bunu yaparken abartma; sadece gerçekliği bulmana yardım edecek kadar yanlışlık ara.
    *şunu unutma: seyirci, oyuncular gibi kusur bulucu değildir. tersine seyirci, her şeyden önce sahnede olup bitenlerin hepsine inanmak ister.
    *rolünün hepsini bir anda oynamaya kalkma. küçük gerçeklerin aracılığıyla kendine yardım ederek parça parça, bölüm bölüm yapmaya çalış. eğer yardımcı hareketlerinin her biri gerçeğe uygun olarak yerine getirilirse, o zaman eylemin tümü de doğru yönde serpilip gelişir.
    *bir eylem, bir hamlede hakkından gelinemeyecek kadar büyükse onu parçalara böl. eğer tek bir ayrıntı seni, yaptığın şeyin gerçekliğine inandırmaya yetmezse, inandırıcı daha büyük bir oyun alanına erişinceye dek başka ayrıntılar ekle.
    *rolünün önce gövdesel amaçlarını yerine getir; sonrasında ise psikolojik amaçlarını. zaten gövdesel hareketleri yaparken bir yandan da iç duygunu geliştirmiş olursun.
    *bir rolün ruhça ve gövdece yaşayışını yaratma sistemi olağanüstüdür. bu sistemde başarı, biricik büyülü eğer'lerle belirli durumlarda gizlidir.
    *eğer gövdesel eylemlerinin çizgisi düzgünse oyundaki bütün ayrıntılara dikkat edersin ve amacından sapman olanaksızlaşır.
    *eylemlerden daha önemli olan şey, eylemlerin gerçekliği ve senin bu eylemlere olan inancındır. gerçekle inancı bulduğun her yerde duygu ile deneyi de bulabilirsin.
    *trajik sahnelerde klişelere sığınıp kendini paralama! 'trajik hareketsizlik' diye bir gerçek vardır.
    *ince coşku duygularına ve güçlü trajik anlara gövdesel eylemler gerçeğinden geçerek yaklaşmaya çalış. dış gövdesel eylemlerin sırasını bozmadan, aksatmadan, bu eylemlere inanarak, ivmeden ve mantıklı olarak yaklaş.
    *bir trajediyi oynaman gerektiğinde coşkularını hiç düşünme. sadece o an ne yapman gerektiğini düşün ve bu gövdesel hareketleri gerçekleştir.
    *rolünü duygulara bağlama çünkü duygular bir yere bağlanıp kalmazlar ve bir seferinde elde ettiğin başarıyı diğerinde elde edemezsin. bu nedenle oynarken küçük birimlerden, iç amaçlarda imgesel buluşlardan ve gövdesel hareketlerden faydalanmaya çalış.
    *eğer bu tekniklerden faydalanırsan; yalnızca bir rolü yaratırken değil, aynı zamanda daha önce yaratılmış bir rolü yeniden yaşamaya kalktığında da coşkulara yaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu görürsün. bu teknik yöntemler, daha önce yaşanmış duyguları anımsaman için gereken araçları verir ve bu da o duygunun sönüp gitmemesini, her defasında yeniden canlanabilmesini sağlar.
    *rolünü oynarken görünme; ol! sahici gerçeğe sahip ol; gerçeğin görünüşüyle yetinme. seyircinin sende gerçek bulduğu inancı ile yetinme; gerçek inanca sahip ol. seyirciyi sadece seyirci olarak değil, senin yaratıcı çalışmanın istenmeyen bir tanığı ve paydaşı olarak gör.
    *rolünü, gerçek yaşamdan titizlikle seçip aldığın ögeler üstüne kur. hiçbir şeyi toptan ele alma; gerekli olan neyse, sadece onu al. ne daha fazla ne daha az.
    *gerçeğin nazik akışını hiçbir şeyin engellemesine fırsat verme. bütün aşırılıkları, makinemsi oyun eğilimlerini aman vermeksizin kendinden söküp at. bu gereksizliklerin sürekli olarak yok edilmesi uğrunda göstereceğin çabandan özel bir eylem doğacak. o da şudur: yaptıklarının %90'ını kesip at.

    coşku belleği
    *rol yaparken içinde olup bitenler her zaman daha önemlidir. ancak kendi yaşamından doğan ve rolüne aktardığın duygular oyuna can verir. içten hız almadıkça bütün dışa dönük oyunlar biçimseldir, soğuktur, anlamsızdır.
    *önceden hazırlanmış dışa dönük bir biçim, aktör için korkunç bir tuzaktır. her defasında yeniden amacını belirle ve amacını benimseyince de gerçek coşkuya, gerçek eyleme kendini kaptır.
    *coşku belleğini güçlendir. önceki oynayışında hissettiğin duyguları anımsa ve sahnenin geri kalanı boyunca yol gösterici bir güç olarak kendini bu duygulara bırak.
    *eğer önceki duygularını hatırlayamıyorsan alıştırmanın gövdesel tasarısını oyna ve uyuyan duygularını uyandırıp harekete geçirmek üzere yeni imgesel ögeler ortaya kaymak amacıyla psiko-tekniğini kullan.
    *büyük sanatçılar doğanın fotoğrafını çekmezler; yapıtları kendi kişiliklerinin ürünüdür. doğanın onlara verdiği ise, kendi coşku belleklerinin ambarından aldıkları canlı malzemeye katılır.
    *yoluna bir defa çıkan esini yine yakalayacağım diye zamanını boşa harcama. o, geçen gün gibidir; çocukluk sevinçleri gibidir, ilk aşk gibidir; bir daha ele geçmez. gücünü, bugün için yeni ve taze bir esin yaratma yolunda kullan. bu esinin dünkü esinden daha az değerli olacağını sanman için hiçbir neden yoktur.
    *sahnede kendi duygularınla oyna ve hiçbir zaman kendin olmaktan vazgeçme. her zaman bir sanatçı olarak, kendi kişiliğin içinde oyna. kendinden kurtulamazsın. sahnede kendin olmaktan çıktığın anda, rolünü de gereğince yaşamaktan çıkmış; abartmalı oynayarak yanlış yola sapmışsın demektir. bu yüzden ne kadar çok oynarsan oyna, kaç rol alırsan al, kendi duygularını kullanma kuralından bir kez bile ayrılma. bu kuralı bozman demek; canlandırdığın kişiyi, bir rol için asıl yaşam kaynağı olan hareketli, canlı bir insan ruhundan yoksun bırakarak öldürmek demektir.
    *biricik tasan, coşku gerecine yaklaşma yollarını; ikincisi de rollerin için insan karakterleri, duyguları, tutkuları ve ruhlarından sayısız bileşimler yaratma yöntemleri bulmak olmalıdır.
    *bir yönetmen genellikle dekor gibi, ışık gibi, ses etkileri ve daha başka donatımlar gibi bütün maddesel araçlarını seyircinin aksine oyuncuları için yapar çünkü oyuncuların ilgisini sahne üzerine çekmeyi kolaylaştırmak amacıyla her çareye başvurur. sen de kendi duyuş ve düşünüş havana, amacına ve aynı zamanda dekoru yaratan öteki ögelere uygun gelecek elverişli bir mizansen ara. bunlar coşku belleğinin uyarıcılarıdır.
    *ilgini sahneye yönelt; salona ve salondakilere değil. sahne üzerindeki her şeye bakmayı, o şeyleri görmeyi, çevrende olup bitenlere uyarak kendini onlara kaptırmayı öğren. kısaca, duygularını uyandırıp harekete geçirecek her şeyden yararlan.
    *duygularına doğrudan varmaya çalışma. duyguyu duygu olarak düşünme; zihnini, o duyguyu geliştiren ne ise onun üzerinde topla ve deneyi oluşturan koşullar ne ise onların üzerinde dur. hiçbir zaman sonuçlarla işe başlama. sonuçlar, önceden olup bitenlerin mantıklı ürünü olarak, zamanı gelince kendiliklerinden belireceklerdir. bunu yaparken de tiradın köklerine, oyunun temel düşüncesine ulaşmaya çalış.
    acayip önemli: bu deney, coşkudan hareketle onun ilk uyaranına varma yöntemini gösterir. aktör bu yöntemi kullanarak istediği herhangi bir duyguyu istediği anda yineleyebilir, çünkü gelgeç bir duygunun izini, o duygunun ilk uyaranına kadar sürmek, sonra da o uyaranda yine duygunun kendisine ulaşmak elindedir.
    *güçlü ve kolaylıkla beliren bir coşku gerecin varsa (örneğin bir anıyı hatırladığında bir duygun gün yüzüne çıkıyorsa); o zaman bu gereci sahneye aktararak, üzerinde böylesine ezici bir izlenim bırakan, gerçek yaşamdan edindiğin deneye benzer bir sahneyi oynamak senin için zor olmayacaktır.
    *başkalarını incele; onlarla paylaştığın duygular kendi öz duyguların haline gelinceye dek, coşku yolundan, elinden geldiğince onlara yaklaşmalısın.
    *sanatsal coşkuların, başlangıçta yabanıl hayvanlar gibi ürkektir, ruhunun derinliklerine sinip saklanırlar. eğer kendiliklerinden çıkıp yüze gelmezlerse, peşlerinden koşarak onları bulmalısın. yapabileceğin tek şey onlar için hazırlayabileceğin en uygun tuzak üzerinde dikkatini toplamaktır. seni amacına ulaştıracak biricik yol da işte bu coşku belleğine yönelttiğin uyarıcılardır.

    duygu - düşünce alışverişi
    *kafan ne kadar dolu olursa olsun rolünün seni sürüklemesine izin ver ve bütün varlığınla rolüne sarıl. rolün seni sürüklemesine izin verirsen o zaman benliğin, rolün benliği ile kaynaşır ve başkalaşır.
    *sahnede birlikte oynadığınız kişiyle sürekli olarak duygu ve düşünce alışverişinde bulunun. karşındaki kişi oynamaya başladığında onun söylediklerini dinle ve sözün anlamını kavramak için çaba göster. yeniden kendi söz sıran gelinceye dek oynamayı bırakma; susarken de oynamaya devam et. oyundaşın, sözleri ile düşüncelerini her yineleyişinde sanki onu ilk defa duyuyormuş gibi dinlemeyi öğren. aranızdaki ilişki sonucunda oyununuz her defasında yeniden kurulsun.
    *çok önemli: gerçekte var olmayan varlıklarla çalışırken onların varlığına kendini inandırma ve hayali varlıklar yaratma. asıl önemli olan şey hayalet değil, senin hayalete karşı olan iç tutumundur. bu yüzden de kendine şu soruyu sor: "o varlık önümde belirseydi ne yapardım?" eğer dikkatini iç amaçların üzerinde yoğunlaştırmak yerine var olmayan bir şeyin varlığına kendini zorla inandırmaya çalışırsan bu yöntemi sahneye de getirirsin ve rol arkadaşınla arana hayali bir varlık yerleştirerek o hayali varlıkla birlikte oynamaya kalkarsın. özetle; gerçek kişilerin dışında ve de uzman denetçiler olmaksızın, ilişki kurma konusunda hiçbir alıştırma yapma.
    *seyirciyi psikolojik akustik olarak kabul et.
    *bir sanatçı nasıl enstrümanını kullanıyorsa sen de bakışlarını, kaşlarını, sesini, konuşmanı, sırtını, boynunu, kollarını, ellerini, parmaklarını, bacaklarını, yürüyüşünü, duruşunu ve kısacası yaratıcı donanımlarına dair her şeyini doğru kullanmalısın.
    *dinleyeceksen amaçlı olarak dinle; koklayacaksan iyice kokla; bir şeye bakman isteniyorsa, gözlerini tastamam kullan. ama bütün bunları gereksiz kas gerginliği olmadan yap. yani oynarken tam bir kavrayışa sahip olmaya çalış. rolünü her açıdan iyice kavra. çünkü öğrencilerin dikkat gücü; birbirleriyle ilişki kurma yetenekleri ve kavrayışta gösterdikleri enerji ve süreklilikle yargıya bağlanır.

    uyarlama
    *senin ilk görevin, kendini oyundaşına ayarlamaktır; seyirciye değil! özel sınırlar içinde yalnız yardımcı olarak kullanman gereken araçları, role yaptığın uyarlamaları, sadece kullanılmış olsun diye kullanarak yararsız hale getirme.
    *seyirciden aldığın tepkiler senin rolünü belirlemesin. örneğin; amaca gitmek için kullandığın rolünün seyirciyi güldürdüğünü fark ettiğinde o rolde abartıya gitme.
    *'ben sarsılmaz bir yürek gücü ile şu ya da bu amaca kesinkes ulaşacağım' demek yerine 'ben amansız olmak istiyorum' dememelisin. eğer bunu dersen; o zaman, gerçek duygularınla gerçek eylemlerin yok olur ve bunların yerini yapma, tiyatromsu, gösterişçi eylemler alır.

    hareket ettirici güçler
    *zihin ve dikkat, düş gücü, belli durumlar, amaçlar ve irade, hareket ettirici güçlerdir.
    *eğer bir rol karşısında coşkuların harekete geçerse duygularınla hareket edebilirsin. coşkular hemen karşılık vermeyecek olursa, o zaman, her şey olağan yoldan gelişir; önce belirli bir görüş saptarsın, bundan mantıksal bir biçim doğurursun ve ikisinin işbirliği sonucunda da iraden harekete geçer.

    kesintisiz çizgi
    *oyunu döne döne oku. yeni bir rolün en önemli noktalarını ancak çok nadir anlarda birden kavrayabilir ve bu kavrayışla coşup rolünün bütün ruhunu, bir duygu boyanmasında pek seyrek olarak yaratabilirsin. çoğunlukla, önce zihnin oyunun metnini parça parça kavrar, sonra usuldan usuldan coşkuların harekete geçer; derken, onlar da belli belirsiz istekler uyandırır.
    *rolünde ve sanatın her dalında kesintisiz bir çizgin olmalı. yani içinde duygular zaman zaman ölüp dirilmemeli. bir rolün sürekli bir varlığı ve kesintisiz bir çizgisi olmalıdır.
    *önemli: oyun yazarı, bize, oyununda ele aldığı karakterlerin yaşamından sadece birkaç dakikalık bir kesim vermektedir; sahne dışında olup bitenlerin çoğunu kesip atar. sonra, çoğunlukla, kuliste bulundukları sırada karakterlerinin başına neler geldiğini, sahneye döndüklerinde ise niçin o yolda hareket ettiklerini de bize hiçbir zaman bildirmez. sen onun söylemeyip boş bıraktığı yerleri doldurmak zorundasın. bunu yapmazsan, canlandırdığın kişilerin yaşantısından sadece birtakım kırıntılar, döküntüler sunmuş olursun seyirciye. rolünü bu tutumla yaşayamazsın; o yüzden rollerine uygun düşecek kesintisiz çizgiler yaratmak zorundasın.

    iç yaratıcı davranış
    *dış görünüşünü ve makyajını nasıl rolüne uygun hale getiriyorsan, iç hazırlığını da aynı özenle yapmalısın. son dakikada giyinme odasına gelmek yerine sahneye ilk girişinden üç saat önce gelmeli, kendini rolüne hazırlamaya başlamalısın. iç çalgının tellerini akort etmeli; anahtarları, tuşları, pedalları ve susturucuları gözden geçirmelisin.
    *ilk adım, kasları gevşetmektir. ikinci adım, uzakta duran bir nesne seçmek ve o nesneyi baz alarak kendi küçük dikkat çemberini oluşturmaktır. sonra gövdesel bir amaç seç ve canlandır onu. önce bir, sonra da başka imgesel öyküler kat. eylemini, inanmanı sağlayacak biçimde gerçeğe uygun hale getir.

    üstün-amaç
    *bir oyundaki bütün bireysel, küçük amaçların ve bütün imgesel düşüncelerin, duyguların ve eylemlerin, entrikanın üstün-amacını gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır.
    *eğer oyun kötü bir oyunsa; üstün-amacı senin belirtmen ve derinleştirip keskinleştirmen gerekir. bunu yaparken, o amaca vereceğin adın çok büyük önemi vardır. bu amaç mümkün olduğunca insansal ve evrensel olmalıdır.
    *baştan sona bir eylem çizgin olmalı. eğer belirli bir hedef doğrultusunda düzgün şekilde ilerlemezsen parça parça güzellikler kalır elinde ve bütünün güzelliğinden bahsedemezsin. bir yöne giden eylem çizgin üzerinde oyunun üstün-amacına doğru oynamalısın. küçük çizgilerinin (yani sahnelerinin ya da cümlelerinin) hepsi aynı amaca yönelik ve ana akımın içinde erimiş olmalı.
    ------>->->->->->->->->->->->->---------------> üstün amaç
    son hedef: bütün bu sistemi öğrendiğinde rahat olacaksın çünkü sahnede ne yapacağını bileceksin. sahne üzerinde bulunmanın amacını fark edecek, eylemlerine güvenecek ve sahne üzerinde bulunmaya hakkın olduğuna inanacaksın. bu noktada esinden uzak hissetmek seni üzmesin. bu teknik açıdan iyiye ulaşma hedefli sistem, esin fabrikası değildir; ancak, esin için elverişli bir temel hazırlayabilir. bir düşün, yani esinin peşinde koşmaktan vazgeç. esini, mucize yaratan yerine doğaya bırak ve kendini, insanın bilinç alanındaki gizlerini denetlemeye ver. bir rolü yolun doğrusuna yerleştirirsen, o kendi kendine ilerler; giderek gelişir, derinleşir ve sonunda da esine erişir.

    bilinçaltının eşiğinde
    *sahnede beklenmedik şekilde gerçekleşen bir olayı rolünün içine yedirebilirsen ondan yardım görürsün. bu olay, seni, 'bilinçaltı eşiği'ne varan yola sokar. bu çeşit olaylar, canlı sesler çıkararak seni yanlışlıktan, yapmacıklıktan yine gerçeğe yönelmeye zorlar. bu çeşit anları değerlendirmeye çalış ve geçip gitmelerine izin verme.
    *bütün oyun boyunca bilinçaltını dolaylı yoldan etkileyecek uyarıcı bir güç vererek baştan sona eylem çizgisine katışan bilinçaltı etkinliğini oluşturan küçük amaçların bulunduğunu unutma.
    *karakterinden kendi kişiliğin içinde de söz et. içindeki bir kaynaktan alarak kattığın şeylerin hepsi varıp tam yerini bulacaktır. bu yüzden yeni bir rolü, kendi yaşamınmış gibi somut olarak ele alabilecek hale gelmelisin. rolüne karşı bu sahici yakınlığı duyarsan, o zaman, bilinçaltı çevresinde bulunan iç yaratıcı davranışına duygu aktarma olanağına kavuşur ve de hem oyunu hem de oyunun ana temasını anlarsın.

    unutma; tiyatro zor bir şey değil.
    olağan, doğal bir işi yapmak mı zor? yanılıyorsun. olağan olan şey kolaylıkla yapılabilir. doğada aykırı olan bir şeyi yapmak çok daha zordur. incele doğanın yasalarını ve doğal olmayan hiçbir şeyi yapmaya kalkma.